biraz önce biten maçta evkur yeni malatyaspor'u deplasmanda 3-2 yenerek son 2 deplasmandan 6 puan toplamış izmir'in gururu.
deplasman takımı değiliz biz. öne geçmezsek maç kazanamıyoruz, deplasmanda öne geçince de savunma yapamıyoruz. ilk yarısı 3-1'e gelmiş maçın son yarım saatinde deli gibi baskı yedik; hem de malatya'dan. geçen haftaki karabük maçı da böyleydi. 0-0'a göre oynuyorduk, adis golü atınca savunma yaptık. son dakikalar gene zulüm olmuştu. malatya maçı da aynı oldu.
birçok mevkide eksiğimiz var. sabri, peybernes, traore yoktu bu maç. özellikle bek yedeklerimiz alt lig seviyesine düşüyor böyle olunca. ne tanju ne de geçen yılın en iyi oyuncularından biri olan leo bu ligin adamları. karşılarına iki tane 100 bin euro'luk, hızlı, atletik ve biraz teknik adam gelince defolarının hepsi ortaya çıkıyor. pereira ve dening böyle oyunculardı. son yarım saatte tamamen kapanarak oynadığımız için de kabus gördük tabii.
tamer hoca'nın bazı değişikliklerini anlamıyorum ben. selçuk'un 90 dakika sahada kaldığı bir maçta rotman neden 60. dakikada oyundan alınır? son haftalarda gayet iyi performans veren gouffran neden daha hazır olmadığı belli olan ömer'le değişir? scarione birkaç haftalık sakatlıktan neden bu kadar kötü ve laubali bir şekilde geri döner? tanju kim ya, kim? bunları tamer hoca'ya da sorsam, "eldeki malzeme bu" diyecektir, eminim. ama biz bu malzemeyi geçen yıl da biliyorduk. sene başında bas bas "en az 3 tane bek almamız lazım" diye boşuna demedik. selçuk alındığında "gosso'yu da kadroda tutun" diye boşuna anırmadık.
her ne olursa olsun, 2 deplasmanda 6 puan gayet iyi. bütün kötü yönlerimizi kapatacaktır. haftaya konya ile izmir'de oynayacağız ve ligin ilk yarısını galatasaray'la istanbul'da bitireceğiz. konya maçını kesin alacağımızı düşünüyorum. istanbul'dan elimiz boş dönsek de olur. en azından bu yıl için hedefimiz kendilerine büyük diyen takımlar değil, ligte kalmak. konya maçını kazandıktan sonra da 30 puana geliyoruz. büyük ihtimalle ligte kalırız ama garantilemek lazım bunu. ligin ikinci yarısının fikstürü ilk yarıdan daha kötü. zaten ilk maçları bu kadar kötü olan başka takım da yok. şubata kadar puan alamayabiliriz. "ilk yarıdan 30'u görelim" deme sebeplerimden biri de zor fikstürdü zaten. lige verilecek arada da en az 1 bek, 1 de sağ-sol açık oynayabilen oyuncu almamız gerekecek. selçuk'la, tanju'yla falan da yolları ayırırsak süper ama bunun gerçekleşeceğini hiç sanmıyorum.
son 2 maçı ite kaka kazanmışız gibi görünse de, doğru yoldayız. konya maçından sonra da "hedefler"le ilgili biraz daha geniş bir girdi yazayım istiyorum. o ıssız kuytu köşelere de selam olsun: bekleme bizi, geri dönmeyeceğiz.
ligden düşmemesi için ligin sonuna kadar sadece 9 puan alması gereken takım, izmir'in gururu.
biraz önce biten maçta teleset mobilya akhisarspor'u bornova doğanlar stadı'nda 2-0'la geçtik ve 13 maçta 21 puan almış olduk. maç baştan sona öyle bir kontrolümüzdeydi ki, 10 maç yapsak akhisar'la, hiçbirini kazanamazlardı. ilk 15 dakika maç tamamen avuçlarımızdaydı. topla oynama yüzdesini %81 'e çıkarmış, pozisyon bulamasak da, oyunu akhisar kalesine yıkmıştık. ancak ilk yarı pek kısır geçti. direkten dönen bir top hariç, pozisyon bulamadık.
ikinci yarıda da hemen hemen aynıydık bir süre. 60'larda biraz hareketlendik ve pozisyonlar bulmaya başladık. gouffran'ın hücum gücü belirleyici oldu. adis halâ agresif, halâ tutuk. seviyoruz sevmesine ama bu agresifliği saçma sapan sarı kartlar görmesine sebep oluyor. bir kere daha cezalı duruma düşerse, taraftar kendisini topa tutacaktır. 70. dakikada ekran görüntüsü aldım gene; topla oynama yüzdemiz %70 . maç boyu 70'in altına inmedi bu istatistik zaten. 79'da maçın en kötüsü selçuk'un kafa golü ve göbekli dayı halini almış olcan adın'ın kaptırdığı toptan gelen kontra atakta adis'in nefis asisti ile halil'in şık plase golüy geldi ve 2-0 kazandık. akhisar maç 2-0 olana kadar hücumu hiç düşünmedi. 11 kişi gömülü oynadılar. geçen haftaki beşiktaş deplasmanından nasıl puan alabilmişler; anlamadım.
tamer hoca axel ngando'yu takıma alıştırmak için böyle maçları seçiyor ve bence iyi de ediyor. fiziği zayıf, savunması hemen hemen hiç olmayan, tam bir amc. beşiktaş maçı haricinde, kendini gösterebildiği maç yoktu. bu maçta iyiydi. tamer hoca'nın bu maç özelinde en iyi yaptığı iş ise, 54'. dakikada castro'yu orta sahanın göbeğine çekmek oldu. rotman'ı neden halâ 50'li dakikalarda oyundan alıyor; anlamıyorum. selçuk ilk golü atıp maçın yapay kahramanlarından biri olmasaydı, gene 90 dakika sahada kalacaktı; eminim. castro'yu göbeğe çekerek hem ilk yarı hemen hemen hiç görünmemiş castro'nun daha çok pas dağıtmasını sağladı hem de hücumdaki 3'lünün (gouffran-halil-adis) birbirleryle iç içe oynamasının önüne geçmiş oldu. daha fazla alan buldular. castro da, ikinci golde olduğu gibi, ara pas atabildi. castro'nun amc oynaması külliyen hata. scarione yedekteydi ama 5 dakika bile oynamadı. sakatlığı bitse de, castro-scarione iş birliğini görmeye devam etsek gene. hücumdaki can damarımız adis'in kendi yaratacağı pozisyonlar değil, bu iş birliği.
içerde bu haftayı kayıpsız geçmek önemliydi. fikstürün ilk yarısı bitene kadar 3'ü deplasmanda olmak üzere (ki 2'si de üst üste) 4 maçımız kaldı. akhisar maçı dahil, "5 maçta 5-9 puan arası alırsak süper" demiştim. kaldı 2-6 puan. bu gazla karabük'ü de, yeni malatya'yı da yenebiliriz. ardından oynanacak iç sahadaki konya maçı, özellikle taraftar açısından "laiklik vs. yobazlık" olarak algılanacağı ve futbolculara da bu yönde şiddetli baskı yaratacağı için belirsiz bence. bizans deplasmanında da yenilebiliriz, sıfır sıkıntı. konya maçını da kazandığımızı düşündüğümde, zaten ilk yarı sonunda 30 puanı cebe indirmiş oluyoruz.
umarım sezon sonunu 30 puana oldukça yakın bir puanda bitiririz.
1. lig'e düştüğünden beri üzerinde dolanması için oluşturulan kara bulutlar biraz da olsa dağılan izmir'in gururu. 97. doğum gününden bu yana hakkında hiçbir şey yazmamışım. ayıp bana. gerçi "lig başlasın, biraz önümüzü görelim, öyle yazarım" diye beklemiştim. kendimi ayarlayana kadar da aylar geçmiş tabii.
sport rebuplic'in kulübün %70 şirket hissesini mehmet sepil'den bedelsiz devralması nihayet resmileşti. zaten haziran ayı içinde bu devrin tamamlandığını biliyorduk. resmi açıklama o kadar geç geldi ki, taraftarların özellikle kulübün iç işleriyle ilgili bilgi alamayanları yalan asır haberlerini üfürdü durdu. rasmus ankersen'in kulübün başkanı, henrik kraft'ın idari işler sorumlusu, ivan mance'ın ise sportif direktör olduğu bir yapı oluşturuldu. sport republic de 3 başlı bir yapı zaten (ankersen ceo, kraft başkan, dragan solak mali işler sorumlusu). benzer bir sistemi hem southampton'da hem de midtjylland'da yaptılar. ankersen brentford'da futbol direktörü olarak 6 yıl görev yaparken de aynı 3 başlı yapıyı sağlamış. görünen o ki, şirketin para babası solak, beyni ankersen, idari işleri denetleyip düzenleyen ise kraft. özellikle kraft'ın fazla yuvarlak cümleleri bana sepil'in "benim hayallerimi duysanız, geceleri uyuyamazsınız" mantığına benzer şeyler çağrıştırdı. ankersen ise daha sistematik ve gerçekçi. imzaların atıldığı basın toplantısında ankersen'e "izmir'e mi yerleşeceksiniz?" sorusu soruldu. "londra'da yaşıyorum ama gözüm kulağım burada olacak. bir sportif direktör atacağız yarın (mance). ondan her zaman bilgi alacağım. çoğu maçta da koltuğumun dolduğunu göreceksiniz" cevabını verdi. sepil'den bunca yıldır bu kadar net bir cevap duymamıştık. bu küçük örnek bile tek başına ankersen'in bu işi sport republic'in 3 üst düzey yöneticisi arasında en çok isteyen kişi olduğunu gösterdi bana.
bundan sonraki süreçle ilgili hem sepil hem de ankersen altı boş olmayan açıklamalar yaptı. sepil, ankersen ile neredeyse 1 yıldır görüştüklerini, sport republic'in ilgisinin ankersen'in 2022'nin kış aylarında yaptığı 2. ziyarette southampton'daki altyapı direktörü olarak gelmesiyle ciddileştiğini, kendilerinden başka tekliflerin de önüne geldiğini ve hepsinin maddi olarak daha tatmin edici olduğunu söyledi. ayrıca, ankersen'in torbalı'da yapılması kördüğüm haline gelen devasa altyapı alanına ve gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'ne de aşık olduğunu söyledi. ingiltere altyapılarını ve statlarını görmüş birinin özellikle stadı beğenmesini önemli görüyorum. stadı yatırmamak için götünü yırtmış, istinye park'a peşkeş çektiği eski pazar yeri alanına "trafik olur" diyerek stadı yaptırmamış aziz kocaoğlu'nun sol kulağı kanarcasına çınlamıştır umarım. ankersen de, bu sezon taraftarın acele etmemesini, yapıyı kurduktan sonra hızla taraftar-kulüp bağını da oluşturacaklarını söyledi. bu noktada, söylenti olmaktan öteye gidemese de, şöyle bir ayrıntının da ortaya çıktığını duydum, okudum: şirket, büyük hissedarı olduğu diğer kulüplerde de yaptığı gibi, taraftar-kulüp bağını çok önemsiyor. buna katkı vermesi için de maç maç bütün ayrıntıları taraftarla paylaşıyor. yani, maçlardan sonra taktik analiz ve gene taktiksel açıdan "neden kazandık/kaybettik?"i taraftarla paylaşacaklar. bu da demek oluyor ki, son 5 yıllık yapıda var olan "kol kırılır, yen içinde kalır" mantığı tarihe gömüldü. "şeffaf olacağız" diyerek başa gelen sepil'in kulağını taraftara tıkadığı yılların acısı çıkacak gibi görünüyor. sadece bu ayrıntıya bile deli gibi sevindim.
kulüp devirle uğraşırken, narlıdere-güzelbahçe arasında bulunan ve narlıdere belediyesi'nin tahahhüt ettiği 2 basketbol sahasını yapmayacağını açıklamasıyla taraftar da sosyal medyada gündem oluşturmaya çalıştı ve çalışıyor. 13 ve 15 yaş altı basketbol takımları türkiye finali oynamış bir izmir takımına destek vermeyen bütün yerel yönetimlerin canı cehenneme tabii. hashtaglerle falan olacak şey değil bence bu. ankersen üzerinden de değil, sepil üzerinden baskı kurulması gerektiğini düşünüyorum. sepil halen kulübün %30 hissesine sahip ve bütün amatör branşlarda tek söz sahibi de gene kendisi. sepil'in göztepe'yi ne kadar sevdiğini bu salon sıkıntısı ve torbalı'daki altyapı tesisi mevzusunu çözüp çözemeyeceğine göre anlayacağız bence.
iha'nın basın toplantısının bir kısmını videolu olarak özet halinde aktardığını da belirteyim. toplantının canlı yayını yoktu. katılan basın mensuplarının anlık tweetleriyle takip edebildim ben de. video şurada . basın toplantısından güzel bi' fotoğrafı da şuraya bırakayım.
geleyim futbola. yıllardır süren ve benim aşiret olarak özetlediğim takımdaki yapılaşma sorununu kökten çözdük sanırım. halil akbunar'ı westerlo'ya, berkan emir'i eyüpspor'a, soner aydoğdu'yu da antalyaspor'a postaladık (adis jahovic'in bodrumspor'a gitmesi biraz kalp kırdı). bu 3 başlı yapı bizi saha içinde çok engelliyordu. saha dışında da teknik direktörün elini kolunu bağladıklarından eminim. neredeyse 20 oyuncunun takımdan gönderilmesiyle birlikte deli gibi transfer yapıldı tabii. özellikle gönderilen oyuncuların, sepil'in mart ayında havlu attığımızı açıklamasından hemen sonra gerçekleşmesini bekliyorduk ama halil bile temmuz'da belçika'ya gidebildi (kendisinin sosyal medyadan yaptığı paylaşımlar da kalp kırdı). yabancıların neredeyse hepsinden kurtulduğumuz için birçok yabancı oyuncunun adı göztepe ile anıldı. en az 1,5 aydır mateusz lis ile ciddi şekilde ilgilendiğimiz yazılıp çiziliyor. sport republic üzerinden kiralama opsiyonu sanırım pahalı geldi biraz. yaşı biraz sıkıntılı olsa da mathieu coutadeur ve victor lind de gene uzun süredir adı göztepe ile anılan isimler ama resmi bi' şey açıklanmadı henüz.
kadro yapılanmamız hemen hemen şöyle oldu. bu görselde ismail köybaşı ve lukas erhan gottwalt yok sadece. onlar da rotasyonda olacak. en azından göze çarpan transferlerle ilgili de bi' şeyler yazayım istiyorum.
- romal palmer: 23 yaşında (eylül sonunda 24 olacak), barnsley'den bedelsiz transfer edilen mc. dmc de denenebilir ama fiziği halen çok kötü bence. ayaklarına da pek hakim değil ama iyi uzun pas atabiliyor. şutu var. ikili mücadelelerde, geçen yıl süper lig'in açık ara en çok top kazanan oyuncusu olan biriciğimiz obinna nwobodo kadar gözü pek. ülkeye alışma sorunları çekiyor gibi görünüyor. türk oyuncularla bir bağ kurabilmiş değil bence. saha içindeki iletişimi halledince daha faydalı olacaktır.
- kenneth obinna mamah: 24 yaşında, italya'nın 4. ligi olan serie d'deki citta di varese'den geldi. ligin ilk maçı olan sakarya deplasmanında attığı şık gole benzer bir golü neredeyse 1 yıldır izlememiştik. güçlü, omuz genişliği sağlam, ayakları yere iyi basan bir kanat. şutu da hayvani. sıkıntıları ise, bence üzerine bir şeyler koyamayacağı kadar kötü: pası yok, ikili mücadelelerde ne yapacağını bilmiyor, hava topu alırken vücudunu kontrol edemiyor, defanstaki yardımlaşmayı öylesine yapıyor. gene de 3 lig aşağıdan transfer edilmiş bir oyuncudan beklenenin ötesinde performans verdi 2 maçta. hazırlık maçlarında kendisini pek göstermiyordu, lig başlayınca kendine gelmiş gibi.
- hüsamettin yener: altınordu'dan transfer edilen, altay altyapısından çıkmış, 27 yaşındaki forvet. istatistik olarak 6-7 yıl önce 10 gol ve üzerini görmüş, son yıllarında gol katkısı yapmaktan uzaklaşmış bir hücum oyuncusu görünümündeydi. hazırlık maçlarında cameron jerome benzeri bir oyuncu olduğunu anladık. bitiriciliği baya kötü, fiziği eh işte, hava topu almasını bilen, yardımlaşmayı seven, bencil olmayan, kısa pasları bu lig için ideal. takıma kolay alışmış gibiydi. erzurum fk maçında attığı golden sonra taraftara koştu, çıldırdı. iyi bir rotasyon oyuncusu olacağını düşünüyorum ama 2 maçtır ilk 11'de çıkıyor.
- isaac atanga: biriciğimiz obinna'yı gönderdiğimiz fc cincinnati'den kiralanan 22 yaşındaki kanat. henüz çok az süre alabildi ama hazırlık maçlarında hızıyla "pır pır kanat mı aldık acaba?" dedirtmişti. fiziği berbat, ikili mücadele kazanamaz, ayakları eh işte, şutu var, bencil değil. şimdilik bu kadar görebildik ama kendisinden beklentim oldukça yüksek. değil 1. lig, süper lig'te de hızlı kanat oyuncuları iş yapıyor. bu ligin tozunu attırabilir ama ülkeye alışması sancılı geçecek gibi geliyor bana.
- ali akman: geçen yılın mart ayı içinde eintracht frankfurt'a bedelsiz gitmesi gündem olan, transferinde galatasaray ile çekiştiğimiz basında yer alan, 20 yaşındaki forvet. komple bir forvet olamayacak bence çünkü fiziği hiçbir zaman yeterli olamadı. kiralamasının satın alma opsiyonlu olması güzel. kanatta oynayabileceğini düşünüyorum ben çünkü 2 maçta ve hazırlık maçlarında ileride tek forvet olarak pek iş yapamayacağının işaretlerini verdi. ayrıca, takım hüso gibi nispeten geniş, top indirip pas veren ve alan bir forvete alışırsa, ali'nin oyuna girmesinden sonra sistemin de değişmesi gerekecek. ocak ayına kadar hangi sistemi oturtabileceğimizi şimdiden düşünmek bile istemiyorum. ali'nin fuleli, teknik, ayaklarına hakim, önüne top isteyen, çalım atabilen, ayaklarına oldukça hakim bir oyuncu olduğunu futbolla azıcık ilgili herkes biliyor. almanya ve hollanda tecrübeleri kendisini ne kadar değiştirmiş olabilir, onu göreceğiz. transferi açıklandığında taraftarı en çok heyecanlandıran isimdi. umarım beklentileri karşılar.
- yasin öztekin: samsunspor'da geçirdiği 1,5 yıldan sonra sözleşmesi bitince kaptığımız veteran kanat. "yuvaya geri döndüm. diğer teklifler maddi olarak daha iyiydi ama göztepe'yi seçtim" diye açıklama yaptı ama ben yemedim çünkü yasin bizden sivas'a transfer olduğunda ailesini izmir'de bırakmıştı. büyük ihtimalle onların yanında olmak istedi. ne bodrumspor'un ne altay'ın ne de altınordu'nun yasin'i alabilecek maddi yapıları bulunuyor. tek seçenek bizdik, bize geldi. yemesin kimseyi yani. takımdaki eski aşiretin baş adamlarından biriydi (halil-soner-yasin). 35 yaşına geldiğinde olgunlaşmış gibi bir görüntü çizdi hem hazırlık maçlarında hem de ligin ilk 2 maçında. ilk pas istasyonu kendisi, takım baskı gördüğünde topu yasin'le buluşturmanın yolları aranıyor, ilk hücum opsiyonu gene kendisi. ben "maç başı 20 dakika oynayabilecek adam aldılar" diye düşünürken, 60 dakikayı bu rollerle çıkarabildiğini görerek şaşırdım. kendisine en azından 1 yıl daha iyi bakacağını düşünüyorum. samsun'daki kariyeri toplamda 49 maçta 19 gol 11 asist (1,5 yılda). bizde de benzer performansı gösterse, aldığı maaşı hak etmiş olacak benim gözümde. ayrıca yalçın kayan'ın kaptanlık isteğine rağmen, takım kaptanı kendisi.
- emir ortakaya: fenerbahçe'den bedelsiz olarak kiralanan 18 yaşındaki stoper. satın alma opsiyonu yok ama sakarya maçının ilk 10 dakikasından sonra "keşke opsiyon da olsaydı" dedik hepimiz. dino arslanagic'le yan yana oynadığını gördük. pozisyon alması ve tek müdahaleleri sıkıntılı ama öz güveni ve adam markajı baya iyi. sol ayaklı sol stoper olarak oynuyor. duran toplarda gol de kovalıyor (takımdaki bütün stoperlerin bu özelliği var). dino'yla yan yana oynaması kendisi adına büyük kazanç olacak. atınç nukan'ın kronikleşen bağ sakatlıkları düzelir gibi olursa, onu da bilgi alma merkezi olarak kullanacaktır. bence önü çok açık. sakatlık yaşamazsa sezonda 30 maçı rahatlıkla devireceğini düşünüyorum. bizden sonra da umarım önü açık olur.
- ekrem kılıçarslan: irfan can eğribayat'ın fenerbahçe'ye kiralanmasından birkaç gün önce kadroya gaziantep fk'dan kiralanarak dahil edilen 25 yaşındaki kaleci. irfan can'dan farklı değil gibi şu anda. en az onun kadar ayaklarını kullanamıyor, en az onun kadar aşırı öz güveni var ve gene en az onun kadar defansla iletişimi problemli. karşı karşıya pozisyonlarda iyi açı kapatıyor, uzaktan şutlarda topu tutmak için riske girmiyor. takımı sahiplenmiş gibi görünüyor ama bu öz güven fazlalığı zaman geçirme, rakibe atar gider yapmaya kadar varıyor. burasının göztepe olduğunu ve 7 gol yese bile bu hareketleri yapamayacağını umarım en kısa sürede öğrenir. şimdilik as kaleci kendisi ama yerine bir yabancı kaleci transfer edilmesine kimse karşı çıkmayacaktır (lis dedikoduları bu yüzden halen güncelliğini koruyor). maç kurtaramasa bile vasat civarında kalarak göze batmayacağını düşünüyorum.
- yunus emre gedik: 56 bin euro'ya 1461 trabzon'dan transfer edilen 23 yaşındaki sol bek. 3 yıllık sözleşmesi var bizimle. yıllarca berkan emir, dzenan burekovic gibi vasat bile olamayan sol beklerle göz zevkimiz bozulmuşken, kendisi ilaç gibi geldi. erzurum maçında hüso'ya açtığı ortayı 1. lig'te açabilecek bekler belki eyüp ve samsun'da vardır, başka da yoktur. dinamik bir bek olarak ileri çıkışlarda ve geri dönüşlerde sıkıntı çekmiyor. savunması biraz problemli; sürekli alan kapatmaya çalışıyor, topa müdahale etmiyor. sorumluluk alabilecek kadar öz güvenli. hava toplarında da fena değil. neredeyse futbol kariyerini bitirdiğimiz adama traore'nin yabancı olmayanını bulmuşuz gibi seviniyoruz.
- uğur kaan yıldız: fenerbahçe'den transfer edilen 20 yaşındaki sağ bek. opsiyonu kulüpte olmak üzere 3+1 yıllık sözleşmesi var bizimle. altınordu'yla yapılan hazırlık maçında kerim alıcı'dan formayı alamayacak gibi görünmüştü. sakarya maçında oynamadı, erzurum maçında kerim sakatlanınca neredeyse 80 dakika kendisini izleyebildik. profesyonel maç tecrübesi çok az olduğu için yaşından beklenenden daha heyecanlı. erzurum maçında yaptırdığı penaltı bunun en net göstergesi oldu. bindirmeleri kerim kadar yok ama kerim'den daha iyi bir defansı olduğu apaçık belli. ikili mücadele seviyor, henüz iyi olmayan fiziğini de kullanıyor. pasları eh işte, şutu yok, duran toplarda hücuma katkısı sınırlı. gene yıllarca murat paluli ve kerim'i as sağ bekler olarak izleyen gözlerimiz uğur kaan'la bayram etti şimdiden. umarım maç temposuna alıştıktan sonra yeteneklerini gösterebilir. sık hata yapacak gibi görünüyor ama stoper hattı oturmuş bi' takımda bunun çok da sorun yaratacağını düşünmüyorum.
- emre çolak: geçen sezon 6 ay geçirdiğini başakşehir'den bedelsiz olarak transfer ettiğimiz eskinin wonderkid'i olan 31 yaşındaki orta saha. opsiyonu kulüpte olmak üzere 1+1 yıllık sözleşmesi var bizimle. hazırlık maçlarında yasin'le birlikte pas bağlantılarını yöneten isim olarak gördük. ligteki 2 maçta da sahada gördüğümüz 20 küsur dakikada fena değildi. amc olarak değil, mc olarak oynayacak bizde, burası net. david tijanic'le değişmeli oynayacaklarını düşünüyorum (tijanic'in bu ligteki sahalarda sakatlanma riski oldukça yüksek). başakşehir'de iyi antrenman yapmış gibi geldi bana. ikili mücadelelerden kaçmıyor, topu kazandığında kendini göstermek için değil, hücuma katkı vermek için oynuyor. gene de bir mc olarak oldukça kötü olan fiziğinin yalçın-palmer ikilisiyle beraber oynarken daha fazla göze batacağını düşünüyorum. transferi açıklandığında bizim için tam bir kapalı kutuydu. 5-10 maç oynadıktan sonra ne olduğunu ve ne olabileceğini göreceğiz galiba.
takımın kaleci, stoper, sağ ve sol bek ile forvet rotasyonu tamam gibi. en azından nicelik açısından sırıtmıyor bu mevkiler. mümkünse 2 kanatta da oynayabilen ve yasin'i yedekleyebilecek bir kanat ile olmazsa olmaz bir dmc daha takıma katılmalı. dmc olarak yalçın'ı gördük sürekli ama defans ile orta saha pas bağlantısını yalçın üzerinden kuramıyoruz. tijanic stoperlerin arasından top çıkarmaktan helak oluyor, yalçın paşam ise oyundan koptuğu anlarda orta sahanın direncini düşürüyor. yalçın'ın bu yılki performansı orta sahası son yıllarda tek bir oyuncuya bakan göztepe'nin (obinna, ertuğrul, gosso) ligi bitireceği sıralamayı da belirleyecek bence. köybaşı ve alman-türk stoperin süre alabileceğini düşünüyorum ama geçen yıldan kadroda kalan marko mihojevic, atınç, arda özçimen, erkam kömür, yalçın, efe binici, tibet öniz, efe can sarıkara'nın takıma katkısı tamamen soru işareti şu anda. stoper hattımızın oturması eylül sonunu, hücum hattında idael bir düzen oluşturmamız ise ekim sonunu bulabilir. dmc transferi orta sahanın göbeğini toparlar belki ama kanatlara takviye yapılmazsa, yasin'in gelgitli olacağı aşikar performansını nasıl sineye çekebiliriz, bilmiyorum. ali belki kanada geçebilir ama teknik direktör turgay altay'ın kafasındaki şablon da net değil. erzurum maçında 1-0 öne geçtikten sonra otomatikmiş gibi görünen bir refleksle kapanarak oynamamız moral bozdu. nestor el maestro'nun takıma öğrettiği boğucu presi takım halinde yer yer halen iyi yapabiliyoruz. 1. lig bu pres üzerine kurulu. kazma stoperleri, sadece hızı olan bekleri bozmanın en etkili yolu bu. gol yollarında sorun yaşayacağımızı düşünmüyorum ama bu presten kazanılan topların net pozisyonlara dönüştürülmesindeki yöntemleri henüz göremedik. büyük ihtimalle yasin-emre-tijanic pas bağlantısının hızlıca oluşturulması ile hüso'yla ver-kaç sonrasında rakip savunmadaki boş alanların kullanımı üzerinden akan bir oyun planı izleyeceğiz. bu noktada mamah'ın, atanga'nın ve hatta palmer'ın boş alan kovalaması çok önemli olacak. biraz kontra bir oyun gibi görünüyor ama göztepe'nin hiçbir zaman skor koruyabilen bir takım olmadığını bildikten sonra, "kontra gibi görünen hücum futbolu" sisteminin yerleşeceğini düşünüyorum. 1 dmc, 2 mc, 2 kanatla oluşturulmuş bir 4-3-2-1'in değişmez format olacağı da belli gibi. nestor'un 3 sabit forvetli atak oyununu özlüyorum.
1. lig bu sene sözümona süper olan ligten daha keyifli geçecek. eyüp ve samsun en değerli kadrolar. bodrum sürpriz çıkış yaptı (2 maçta 6 gol, 6 puan), bandırma geçen seneki kadrosunu korudu, sakarya 2 yılda 2 lig atlamanın peşinde, "bu sezon kesin küme düşer" denilen gençlerbirliği, tuzla, pendik ve adana bile direnç göstererek başladılar. altay'ın durumu kötü gibi (maddi sıkıntı sezon boyu peşlerini bırakmayacak. transfer tahtasını açamadılar. bin yaşındaki murat uluç, ibrahim öztürk falan süre almak zorunda), malatya maddi darboğazda, çaykur rize ve erzurum kadro yapılanmalarını tam oturtamadılar, altınordu ve keçiörengücü sürpriz sonuçlar alabileceklerini gösterdiler. değişen play-off sistemiyle birlikte, sezonu 7. bitirenin de süper lig yolunda ilerleyebileceği bir sezonda, 19 takımlı ligde sadece 8 takım amaçsız kalabilir. bu 8 takımın küme düşme ve yükselme potalarıyla matematiksel olarak bağlarını koparmayan 4'ünün de maçları salmayacağını düşünürsek, en az 15 takımın sürekli çekişeceği bir lig izleyeceğiz. üzgünüm ama süper lig'te bile bunu göremezsiniz bu sezon. iddaa'dan para kaldıranların sayısı bu sezon 1. lig'te çok az olacaktır.
biz kendi yolumuza bakalım, fazla gaza gelip tanrı paradoksu yaşamadan, maç maç gidelim; kadro içindeki kanserli yapılaşmaları erken kesip atalım; çıkmışız ya da düşmüşüz önemli değil. yeter ki ligteki diğer takım taraftarlarının "göztepe kesin çıkar" söylemlerini ciddiye almayalım, ne yapabiliyorsak onu gerçekleştirelim.
tuzla'dan sonraki 4 maçta 9 puan toplayarak gerçek hedefi olan play-off potasında kalmaya devam eden izmir'in gururu.
malatya gibi ligden düşmesine kesin gözle bakılan bi' takımı ite kaka ve kötü bir oyunda 1-0 yenmek moral bozmuştu. ardından gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'nde denizli'ye gol olup yağdık. ilk 2 gol müthişti, ki orta-kafa-gol düzenine alışması şart olan bi' takımız biz. öyle 15 pas yapıp oyun kuralım, ardından 2 ara pasla rakip savunmayı felç edelim, bitiricilikte de zaten lig standartları üstünde işler yapalım demek mümkün değil. hem de taraftarla takım arasında bağın arasında bir kat daha tutkal konulmuş oldu. ama denizli'nin de malatya ile birlikte ligden düşmesine kesin gözle bakılan bir takım olduğu gözümüzü boyamıştı. kısaca, farklı galibiyetten sonra gene götümüz kalkmıştı.
denizli maçından sonraki fikstür, bu seneki en zor sürece girdiğimizi göstermeliydi aslında. samsun, keçiören, eyüp ve altay maçlarını 3 haftada oynamak bir yana, arada bir de ziraat türkiye kupası 4. tur maçı oynayacaktık. samsun, ligin başında eyüp ile birlikte "doğrudan üst lige çıkar" denilen takım. kadro kalitesinin fersahlarca uzağında bir yere yerleştirildiler ve sahadaki oyunları ne yazık ki bir bodrumspor bile değil. denizli maçındaki kadroyu korumak bence hataydı. önde başı kesik tavuk gibi çırpınıp çabalayan ali akman bazı aklı gidik taraftara "koşuyor çocuk" imajı veriyor olabilir ama tek başına etkisi sıfır. samsun da bunu bildiği için ahmet sagat'ı önde tek bırakıp menajerlik oyunlarının alt lig takımlarındaki vazgeçilmez tek santrafor douglas tanque'yi kanada çekmiş, takımın en etkili silahı olan gaetan laura'yı da yedek bırakmıştı. ilk yarı oyunu tutup ikinci yarı laura-tanque ikilisiyle gerideki 3 ağır stoperimizi zorlamayı düşündüklerini kör sultan bile biliyordu. ekrem kılıçarslan'ın berbat pozisyon almasına müzmin konsantrasyon eksikliği de eklenince, devreye 1-0 geride girdik. ikinci yarı da topu döndürmekten başka bi' şey yapamadık. gerideki 3 stoperin çakılı kalmayı mı, yoksa takım geriye düştüğünde tek süpürücüyü* geride bırakıp komple hücuma çıkmayı mı tercih edeceğini ne rakiplerimiz ne de bizim teknik ekip biliyor. ayrıca, şu maçın 3 buçuk dakikalık özetini izlerseniz, ikinci yarıda samsun'un 2 net pozisyonunun gene net olan ofsaytla sonuçlandığını göreceksiniz. ama burada "bayrak kalksa bile pozisyon bitene kadar oyun durmaz" mantığının iyice bokunun çıkmasına da şahit olacaksınız. bu kuralın uygulanma şekli özellikle ingiltere'de böyle değil. bizde neden böyle; halâ anlamıyorum. ilk net ofsayt anından neredeyse tam 1 dakika sonra oyun duruyor falan. o sırada futbolcular birbirlerine girse, kırmızılar da havada uçuşacak ama pozisyon zaten sonuçlanmayacak çünkü ofsayt. bu saçma kuralın uygulama şeklinin acilen değişmesi gerek.
samsun yenilgisi takımda pek bi' şeyi değiştirmedi. hafta içindeki kupa maçında hüsamettin yener bağlarını kopardı ve büyük ihtimalle sezonu kapattı (4 ay sonra düz koşuya başlayacak deniyor). tek forvet oynayan bir takım olarak bu durum kağıt üzerinde bir sorun gibi görünüyor ama hüso'yu biz son 1,5 aydır hep yasin öztekin'le değişmeli olarak oynarken gördük. yani, santrafor hattındaki ali-marko kvasina yerini sağlamlaştırmıştı. bu yüzden çok büyük bi' sorun değil bence. keçiören maçı ise, "rakibi küçümseyip fark yeme" maçı olabilirdi ama taraftar takımı özellikle ikinci yarının yarım saatlik kısmında resmen kamçılayıp bunu engelledi.
keçiören adını duyunca "lige bak yaae, keçiören, eyüp, bodrum, pendik falan var" diyenler olabilir. ümraniye'ye, istanbulspor'a 5 gol atıp "işte süper lig bu yaae" diyenler de aynı kişiler işte. keçiören ligin en çok gol atan, deplasmanda mağlup olmamış takımı. 2 pır pır kanatla (rashad muhammed ve ibrahim olawoyin) kaleye en hızlı ulaşan takımı. ayrıca sanırım maaş ödemeleriyle ilgili bi' sorunu olduğu için oynamayan, bu ligin mickael pote'si olan patrick friday eze de kadrolarında. bütün rakipler kendilerini küçümsediği için mi bilmiyorum ama ligin xg (gol beklentisi) lideri de eyüp ve bodrum'la birlikte keçiören. dünkü maça çok sayıda eksikle gelmeleri, savunma hatlarının kırılgan olması bize avantajdı ama gene ekrem'in müthiş bir yer tutma faciası sonrasında 35 metreden atılan topa vurulan voleyi izlemesi ile geriye düştük. yasin'in bireysel katkısı ile penaltıdan beraberliği sağladık ve devre böyle bitti.
ilk yarıda o kadar çok yan pas-geri pas yaptık ki, "şu ana kadarki en yüksek topa sahip olma ve isabetli pas bu maçta oldu herhalde" diye düşünmüştüm. yanılmama rağmen, devre arası istatistikleri beni şaşırtmadı. maç başı 350 civarı başarılı pas ve iç sahada %56 topa sahip olarak oynayan bir takım olduğumuzu unutmayın. gene de %59 topla oynama ilk yarı için yenik durumda olmamamızı sağlamalıydı tek başına. ali-kvasina değişikliği bize pek bi' şey vaad etmezken, romal palmer'ın birkaç maçtır trip atma sürecine giren yalçın kayan'la değişmesi takımı öne yığdı. yukarıda bahsettiğim yarım saatlik taraftar katkılı baskının başlangıcı da buydu. attığımız 2. goldeki organizasyon becerimiz, pozisyon golle sonuçlanmasaydı bile dün gece rahat yatmamızı sağlardı. her maç şuna benzer 2-3 pozisyon görsek, ligten düşsek de koymaz bize ama şu mantığı teknik ekip olarak sadece nestor el maestro'nun gözlerinde görebildik yıllar içinde. 2. golden sonra "skoru koruyalım" refleksi pahalıya mal olabilirdi ama istediğimizi aldık, keçiören'i ankara'ya bu sezonki ilk mağlubiyetini tattırarak gönderdik, play-off potasıyla farkın açılmamasını garanti altına aldık.
bu noktada "genel olarak 3'lü savunma", "top rakipteyken 5'li savunma" ve "orta sahanın göbeğindeki 2'li" kısımlarını açmam lazım çünkü bu sezon hep böyle oynayacağımız netleşti:
- 3 stoper: gene nestor'un göztepe'sini skordan bağımsız olarak izlerken zevkten kudurmamızı hatırlıyorum çünkü şablon aynı. 3 stoperin 1'i süpürücü, sağ ve sol stoperler ayakları biraz daha iyi, hızları 20 üzerinden 10 civarında olan oyuncular. top bizdeyken sağa marko mihojevic, sola da emir ortakaya açılıyor; dino arslanagic ya da son maçta gördüğümüz gibi atınç nukan süpürücü olarak ilk pas istasyonunu oluşturuyor. top rakipteyken ise 3 stoper de süpürücü oluyor, savunma zaafları olan beklere sürekli yardıma gidiyorlar. plan bu ve sahada da farklı bir şey görmüyoruz. ancak, sıkıntı dino ya da atınç süpürücü olduğundaki farklı planda yatıyor bence. atınç süpürücü, dino sağ stoper olduğunda, mihojevic kadar çevik ve ayağı iyi olmayan dino öne attığı toplarda sıçıyor. atınç zaten son 2 çapraz bağ sakatlığından sonra hız-hızlanma olarak berbat hale gelmiş. eğer atınç süpürücü olacaksa, sağ stoper dino değil, mihojevic olmalı. bunu teknik ekibin görmesi gerek.
- 5'li savunma: sağ bek rotasyonu, 6 yaşındaki çocuk fiziğindeki tarık çamdal ve fazlasıyla toy olan uğur kaan yıldız'dan oluştuğu için sağ bekte ismail köybaşı oynuyor. sol bek ise yunus emre gedik'e emanet. top rakipteyken bu iki bek çizgiye sıfır gibi pozisyon alarak rakibin pır pır kanatlarının çizgiye inmesini engelleme görevinde. sağ ve sol stoperler, beklerden sıyrılabilecek kanatlara fiziksel temas uygulayıp kolay orta açmalarını ya da adam eksiltmelerini engellemeye çalışıyorlar. böyle anlatınca benim bile hoşuma gitti ama gerçekte böyle olmuyor. ismail'i bire birde ben bile geçerim hızımla. yunus emre de tek hamleli stoper gibi topa müdahale ettiği için iki bekin de pozisyon almaları sıkıntılı. stoperler de kenarlara kaydıkları için merkez savunma süpürücüye emanet oluyor. orta sahadan bahsederken daha da genişletirim ama ekleyeyim: yalçın'ın sağ (edit: sağ değil, sol) bekte oluşabilecek boşluklara yardım etme görevi de mevcut. böylece merkez orta saha ve merkez defans hattı tek kişiyle savunuluyor bizde aslında. bu yüzden rakipler, özellikle izmir'deki maçlarda, sürekli ortaya uzun top şişiriyorlar. david tijanic ya da atınç bu topları alamazlarsa, rakip doğrudan tehlikeli atağa kalkmış oluyor (atınç ya da tijanic de pozisyon kaybı yapmış oluyor ve geride hem az adamla hem de yerleşmemiş bir savunmayla yakalanıyoruz). orta saha mevzusunu anlatınca kafanızda daha da netleşecek bu durum.
- göbek 2'li: mesut emre kesik ve tuğbey akgün 1 aydır sakatlar. orta sahanın tam ortası için tijanic ve yalçın'dan başka bir de palmer var elimizde. emre çolak o bölge için hem çok kısa hem fiziksiz hem de yavaş kalıyor. gerekirse isaac atanga burada oynatılabilir ama ayakta bile durabileceğini sanmıyorum. özetle; tijanic-yalçın ikilisi ile rakibe karşı ilk savunma hattı merkez orta sahada oluşturuluyor. bence büyük sorun, görevlerinin kesişim kümesinin olmaması. yalçın sola yakın oynayıp sol önündeki yasin'in geride bıraktığı alanı kapatırken, yunus emre'nin de pozisyon alma hatalarını engellemeye çalışıyor. ayrıca, kendi bölgesinde de top kazanıp tijanic'i ilk istasyon yapması gerek. tijanic ise, hücuma çıkışlarda süpürücü stoperden topu alan, oyuna genişlik kazandıran, orta sahada top kazanıp dağıtması gereken isim. ayrıca, sağa yakın oynayarak ismail'in korkunç yavaşlığını da tolere etmesi ya da en azından rakibin burayı oymasını engellemesi gerek. merkez orta saha savunmasının tam göbeğinde ise, bir 3. isim gerekiyor gibi, di' mi? öndeki 3'lüden (yasin, kenneth obinna mamah, kvasina) vazgeçmediğimiz için orta saha 2'li olacak. tijanic de, yalçın da maç başı 20'ye yakın pas ya da top kaybıyla oynuyor. bu tolere edilebilir belki ama yalçın'ın yukarıda saydığım 3 görevini de tam olarak yapamayıp bir de tijanic'e top vermek yerine kendisi öne pas atma hastalığına yakalanması, savunma zaafiyetini hat safhaya çıkartıyor ve taraftar da bu yüzden yalçın'a neredeyse her maç ateş püskürüyor. tijanic'e adam adama savunma yapan rakipler olmuştu, hatırlıyorum. geriye gelip top alamadığı için oyunda yokmuş gibi görünen tijanic'e yalçın'ın yardımı da olmayınca, defanstan ileriye sürekli top şişiren bir hücum yapısına büründüğümüz maçlar oldu. tijanic'in daha rahat top dağıtması için yalçın'ın geçen yılki obinna nwobodo'nun yarısı kadar performans göstermesi gerek. halâ iki ıslıklanıp yuhalandığında, 23 yaşında değil de, 6 yaşındaymış gibi taraftara trip atmayacak yani. tijanic o konuda biraz vurdumduymaz; kulağını tıkayıp aynı pas hatalarını yapmamaya çalışıyor en azından. yalçın'ın olması gereken hali olan obinna bu takıma ilk geldiğinde 10 numara, sağ açık ve sağ bek oynamıştı. sağ bekte taç bile atamadığı anlaşılınca, ön liberoya çekildi ve adam süper lig'in en çok top kazanan futbolcusu olmuştu. yalçın'ın en azından geçen seneki maçlarda obinna'nın nasıl pozisyon aldığını iyice incelemesi gerek. yoksa, orta sahada "tijanic'e 1, yalçın'a 2" küfürleri devam edeceği için içinden çıktığı göztepe'de futbol hayatına devam edemeyecek. "göztepe'nin çocuğu" denilenler bile belçika'ya gitmişken, bu takımın tek sahibinin taraftar olduğu da kulağına fısıldansa fena olmaz.
haftaya eyüp deplasmanı, sonrasında şehrin kayıp çocukları olan altay'la izmir derbisi var. keçiören maçının moraliyle 3'te 3 yapabilirsek, gene götümüz kalkar ama bu sefer sıralama da bize selam çakmak zorunda kalır. bu biraz zor olacak çünkü eyüp 7 iç saha maçında 17 gol atıp hiç yenilmedi. altay ise, bi' tarafının sadece bize kalktığı bi' kulüp. eyüp'ün zirvedeki yalnızlığını bozmamız müthiş bir moral verir, sonraki hafta da izmir'in ağasının kim olduğunu tekrar test ederiz. umarım sakatlıklar artmaz (hüso gibi), takım içi uyumda sorunlar çıkmaz (yalçın gibi), radomir kokovic'in rakip analizleri olumlu sonuç verir (denizli ve keçiören maçlarındaki gibi).
9 şubat'ta (haftaya cuma) bitecek olan devre arası transfer dönemini garip bir şekilde transfer yaparak(!) geçiren izmir'in gururu. genelde devre aralarında berbat yerli oyuncular takıma katılır ve biz bu zamanlarda söylenmeleri küfürlere bağlıyor olurduk. o zamanları düşününce, gene de iyiyiz.
15 günlük devre arasından sonraki 3 maçta 2 galibiyet, 1 beraberlik aldık (sakarya maçı rahatlıkla 4-0 falan bitebilirdi, ümraniye maçı hak ettiği ölçüde 4-1 bitti zaten, çorum deplasmanında ise mağlup olmalıydık, 1-1 bitti). yoldaş stanimir stoilov'un bazı konularda fena halde çuvalladığını (oyun içi alternatif hücum-savunma varyasyonları üretme, maçların bazılarını önemsememe, rakibin tehlike yarattığı alanları maç içinde görüp önlem alamama) ve sabit fikirli olduğunu (orta saha kurgusunu skor ne olursa olsun değiştirmeme, hücum varyasyonlarını çeşitlendirmeme) düşünenler arasına girdim. şu son transferleri yazayım önce, sonra hocayı ucundan accuk gömerim (edit: unutmuşum, gömemedim):
- ramon pascal lundqvist: norveç süper ligi olan eliteserien'in orta sıra takımı olan sarpsborg'tan bonservissiz geldi. 26 yaşında (mayıs'ta 27). kontratı 2,5 yıllık. norveç ligi nisan-aralık ayları arasında oynanıyor. yani adamların ligi bittikten sonra hazır halde geldi bize. sarpsborg ise, geçen sezon ligi rosenborg bk'nin üzerinde bitiren ama acemice defansif hatalar yapıp 30 maçta sadece +3 averaj kazanabilen bir takımdı. lundqvist ise, takımda "am/fc" olarak bilinen, ne tam 10 numara ne de forvet olarak oynadı. geçen yılın mart ayında geldiği norveç'te nisan'da formayı kapıp sürekli 11 oynamış olan bir futbolcudan bahsediyoruz. 4 kupa maçı dahil, 34 maçta 7 gol 9 asisti var. sarpsborg'un geçen sene oynadığı 15 kadar maç özetine erişmek mümkün. özetler bizim çöp ligler gibi 3-4 dakika değil, en az 10 dakika sürüyor ve lundqvist'i gözlemlemek için de yeterli bence. 10 numarada serbest oynayıp önündeki forvete ara pas atan, ceza yayının civarında kendisine top geldiğinde ilk tercihi her zaman şut çekmek ya da ara pas atmak olan, kanatlara fazla açılmayan, ceza sahası içinde topla buluştuğunda gene sürekli boşta olan takım arkadaşı arayan, çok golcü olmasa da rakip için tehlikeli bir futbolcu izlenimi almak mümkün. boyu 1,83 olduğu için klasik 10 numara oynaması zaten mümkün değil. hızı da bence pek iyi değil, ayrıca çevik de değil. sarpsborg'da önündeki forvet markaj altındayken kendisine atılan hava toplarından kafayla 4-5 gol atmış. boyunu iyi kullanabiliyor ama bir sırtı dönük forvet gibi de değil. psv eindhoven altyapısı, groningen, nac breda gibi bir geçmişi olduğu için hızlı oynanan hücum oyununa kolay adapte olabileceği izlenimi verdi. bizde ise, geldiğinden beri ya aliou traore'yle ya kubilay kanatsızkuş'la çift forvet gibi oynadı. yoldaş'ın kendisini nasıl kullanacağını bildiğini sanmıyorum halâ. çorum'a maçında 35 metreden yolladığı füzeyi ise izleyin kesin. iyi adam ama tek başına bizi coşturması mümkün değil bence. bizim ligte geçen sezonki gol-asist sayılarını yakalaması da hayal gibi. halâ kubilay'la, traore'yle falan oynuyor adam ya.
- heliton (jorge tito dos santos): adı bizimki gibi her sezon değişen, bu sene "efbet liga" olmuş olan bulgaristan süper ligi'nin şampiyonluk adaylarından cska 1948'den 125 bin euro bonservisle transfer edilen 28 yaşındaki stoper. kontratı 1,5+1 yıllık. yoldaş hocanın eski öğrencisi bu. 1,95'lik boyu, azman gibi omuz ve göğüs genişliği, boyuna göre nispeten iyi olan hızı ve tabii ki hava toplarındaki deli hakimiyeti ile haberi çıktığı günden beri gözlerimizi ışıldatıyor. cska 1948'in bu seneki oyununa baktığınızda, aslında yoldaş'ın istediği 4-2-3-1'i iyi oynadıklarını görmek mümkün ama heliton'un 2 stoperli defans hattının solundaki görevinde yer yer aksadığını da görüyorsunuz. öne çıkmayı seven, solak ve ayağı da düzgün olduğu için yer yer oyun da kuran bir stoper olarak öne çıktığında, ani geri dönüşlerde afallayıp pozisyon hatası yapıyor. nitekim konya ile oynadığımız ve uzaması bile zulüm olan maçın uzatma dakikalarında yaptığı hata ile golü yedirdi ve konya turu geçti. atınç nukan'dan çok farklı görünmüyor kağıt üzerinde ama o iş öyle değil işte. atınç'ın kadrodan kesilme nedeni olan yavaşlığı heliton'da yok. atınç'tan daha iyi oyun kuruyor, atınç gibi 3'lü stoperin ortasında oynamak zorunda değil, sol stoper de oynayabiliyor. atınç'a göre çok daha iyi size'ı olduğu için hem savunmada hem hücumda ciddi tehdit oluşturabiliyor. tek sıkıntı, lasse nielsen'in de rotasyonda olduğu bir stoper hattında kendisinin lüks olabileceği. kendisiyle birlikte takımda şu anda 6 stoper var ve bunların 2'si yabancı. sonraki sene düşünülerek yapılmış bir transfer olduğu belli zaten ama heliton yerine 1 pır pır kanat, 1 de çorum'daki holandalı azman forvet (thomas verheydt) gibi bi' hücumcu alınabilirdi. gene de, az maliyetli, daha da az maaşlı bir stoper kadroda artık.
adı bizimle 1 aya yakın konuşulmuş, transfer dönemi başlamadan "aldık bunu herhalde" dediğimiz başakşehirli philippe keny ile anlaşılamadı. hem başakşehir bonservis olarak 1,5-2,5 milyon eurolardan bahsediyor hem de keny fazla maaş istiyor (mame diouf'un aldığı gibi 1 milyon euro istiyor). başakşehir "6 aylık kiralık+satış opsiyonu" gibi bi' seçeneğe de sıcak bakmıyor sanırım çünkü bizim istediğimiz formül aslında bu. bu ligte daha önce bandırma'yla kupasıydı, play-off'uydu, ligiydi derken toplamda 36 maçta 14 gol, 7 asist yapmıştı 2 sezon önce. gene iş yapar burada. gene de, kendisiyle aynı özeliklere sahip ama ligi bilmeyen bir pır pır afrikalı daha az maliyetli olacaktır. ayrıca, trabzonspor'un kadro dışı bıraktığı umut bozok da sanırım izmir'e gelmek istemiyor. hatta türkiye içinde kalmak istemediğini okudum ama doğru haber veren bir medyamız olmadığı için bilemiyorum altan. söylentilerin çoğu da asılsız çıkıyor zaten. kulübün en az 2 yabancı daha transfer edeceği, 2 de yerli oyuncu listelediği belli ama bunları alır mı, alabilir mi; bilen yok.
transferde gidenler de oldu tabii: ali dere forma şansı bulamıyordu, sarıyer'e gitti. michee ngalina gene bir eliteserien takımı olan haugesund'da kiralıktı, takım küme düşmekten 2 maçla kurtuldu, o da geri döndü ama büyük ihtimalle gene kiralık olarak gönderilecek bi' yere. çocuğun futbol hayatını bitiriyoruz böyle. david tijanic ise, biz "lundqvist ile yan yana görür müyüz sahada be?" diye düşünürken, geçen sene de aynı zamanlarda kiralandığı arap al-adalah'a kiralandı. yalnız, buradaki önemli nokta şu: kulüp yaptığı açıklamada "zorunlu satış opsiyonu" demiş. yani, sene sonuna kadar araplarda kiralık olacak, sonrasında sözleşmesindeki şartlar oluşursa araplar kendisinin belirlenmiş bonservisini ödeyip transfer etmek zorunda kalacak. biz böyle anladık bunu çünkü geçen sene arapların süper ligi'ndeydi bu al-adalah ama küme düştüler. bu sezon alt ligte oynayacak yani tijanic. oyuncunun bunu tercih ettiğini de sanmıyorum çünkü bizde devre arasında kadar 16 maçta 4 gol 2 asisti vardı, ki gelişme gösterdiğini görmeye başlıyorduk. bence büyük hata yaptık adamı tekrar çöl bedevilerine göndererek ama sezon sonunda sözleşme şartları açıklandığında belki de "iyi paraya gömmüşüz" de diyebiliriz. gene de tijanic, içimde bir yara olacak bu sezon da.
lige bakalım: ligin 2. yarısında özellikle play-off ve şampiyonluk adaylarının neredeyse hepsiyle deplasmanda oynayacağız. sakarya'yla oynadık zaten, daha kocaeli, bandırma ve eyüp deplasmanları var. buradaki iyi yön de şu: orta sıra ve düşme hattındakilerin tamamıyla da gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'nde oynayacağız. yani, rakiplerimiz ya da bizi rahatsız edebilecek puanda olanlara yenilmesek yeter bence. zaten içeride kalan maçları bir şekilde kazanacağız; futbolcular istemese taraftar isteyecek ve aldıracak o maçları. mesela, eyüp bodrum'dan başka ciddi bir rakiple deplasmanda oynamayacak (bandırma ve ümraniye de var, evet ama onları rahat geçeceklerdir). bu da onları zaten şampiyonluğun tek adayı yapıyor şu anda kağıt üzerinde. kocaeli'nin fikstürü çok sıkıntılı; bolu, erzurum, keçiören, erzurum, çorum ve ümraniye maçlarının hepsi deplasmanda. sakarya'nın da bodrum, eyüp ve kocaeli maçları deplasmanda, ki ligin son haftasının en önemli maçı kocaeli-sakarya olacak bence. biz o zamana kadar eyüp'ü yakalamak zorundayız. bence hedef play-off'ta kalmak falan olmamalı artık. kocaeli ile aynı puanda olduğumuzu ve nisan'da deplasmana gideceğimizi, ilk maçı da izmir'de 1-0 kaybettiğimizi biliyorum ama o zaman kadar kocaeli'inin play-off sınırında kalıp kalamayacağı bile belirsiz bence. hedefi eyüp olarak işaretlemek ve deplasman maçlarında yenilmemeyi şart koşmak lazım. umarım bu sene çıkacağız bu ligten.
bu sezon 100. yaşını kutlamaya hazırlanan efsane izmir takımı... doğma büyüme adanalı bir adana demirspor taraftarıyım ancak göztepe'ye de acaip sempati besliyorum, özellikle taraftarının mentalitesi yönünden adana demirspor'a çok benziyor (bkz: isyan marşı/#290715)
istanbul'da üst üste oynadığı 2 deplasmanda 1 galibiyet, 1 mağlubiyet alarak yerinde saymış olan izmir'in gururu.
yoldaş stanimir stoilov'un formsuzluğu, kadronun bazı mevkilerdeki alternatifsizlik, büyük ihtimalle yaz kampından sonra takımın taktik antrenmanların üzerine pek düşmemesi (bu yüzden maç maç, rakip rakip ilerleyemiyoruz, hep aynı oyunu oynuyoruz) ve genel anlamdaki defansif beceriksizlikler nedeniyle 13 maçta 21 puan toplayabildik. en az 6 puan daha alabilirdik rahatlıkla. ligin ocak ayı arasından önceki 3 maçta 3 galibiyet alması gerek bu takımın normal şartlarda ama özellikle sakatlar ve orta saha rotasyonsuzluğu da kadroyu kurmanın içine sıçıyor. yoldaş'ı gene de eleştireceğim çünkü ne hatalarından ders alıyor ne de hatalarından geri dönme imkanı varken "evet ya, bunu yapayım ki, kanayan yarayı durdurayım" diyebiliyor. sanırım kendi doğrularının yanlışlandığını gördüğünde, ilk baştaki plandan geri dönmeyi bir çeşit acizlik olarak görüyor. bu yüzden sabit fikirli ve ön yargılı diyorum. ayrıca teknoloji cehaletinin de artık yaşından ileri geldiğini düşünmek istiyorum. eğer bu cehalet bilinçli kararlarından ileri geliyorsa, durum ön yargısından daha beter bir halde ve daha önce de yazdığım gibi, kulübü bilen birilerinin henüz çok geç olmadan hocanın kulağına bir şeyler fısıldaması gerekiyor demektir.
beşiktaş maçındaki 4-2'lik galibiyetin anahtarı, kaos futbolu ve orta sahada rakibi oynatmamak, sürekli baskı yaparak defanstan oyun kurmalarına onları zorlamaktı. zaten bence ligin en kötü 3-5 defans hattından biri kendisinde olan rakip, topu iyice geriden kurmaya çalıştıkça da sıçacaktı. tek sorun, bizim defansif hataları maçın hemen başında üst üste yapmamız ve rakibe psikolojik üstünlük vermemizdi. bundan sonra biraz zor döndü oyun ama döneceği çok belliydi. ben 80 dakika maçı "illa ki kazanacağız" diyerek izledim mesela. ancak, bugünkü başakşehir maçı bambaşka bir ortama dönüştü çünkü çağdaş atan, benim bile stajyer hoca demeyeceğim özelliklere sahip, ileride milli takım teknik direktörü olabilecek çapa gelecek, değerli bir hoca. oyuncularına şunları demiş, ki hem beşiktaş maçını hem de daha önce rezil oynadığımız antep, samsun ve eyüp maçlarını izlediğini buradan anlıyoruz:
1- "göztepe geriden oyun kurmayı seviyor. anthony dennis'in ayakları bok gibi ama top onunla illa ki buluşacak. onu adam adama alacaksınız ama çok yakından değil. dennis topu alsın, çevresinde dönerken ve pas vereceği hücum adamlarını ararken, zaten olmayan hızını kullanmaya çalışacak ve bu sırada basacaksınız ona. top kaybı yaparsa, zaten defansı ağır olan göztepe'ye ilk golü rahatlıkla atarsınız": maçın 3. golü böyle geldi. öncesinde de dennis, aynı çağdaş hocanın taktiğindeki gibi, 2 kere berbat yerlerde top kayıpları yaptı ve pozisyonlar yedik. 3.'de deniz türüç saçma sapan bir vuruşla cezası kesti, çağdaş hoca haklı çıktı. bizim yoldaş ise, dennis'i 2 top kaybında bile uyarmadı, ayağında top gevelememesi gerektiğini düşünebildiyse bile oyuncusuna bunu söylemedi. en azından "sefiller" victor hugo'ya dennis'e daha yakın oynamasını ve onu bu baskıdan kurtarmasını söyleyebilirdi. dennis topu her alıp hücuma yüzünü dönmeye çalıştığında victor hugo ondan en az 20 metre ilerideydi. yani, yoldaş çağdaş hocanın dennis taktiğine bile isteye, göz göre göre düştü.
2- "krzysztof piatek'i heliton ile adam adama eşleştirecekler. heliton çok geniş bir adam ama havadan o kadar iyi değil, topları öldüremiyor yere inerken. piatek önce itiş kakışla biraz faul alacak, heliton'u hakemin gözünde bitirecek. heliton biraz çekimser kaldığında da, topu indirip pas vermek yerine, kendisi oynayacak. böylece tehlikeli pozisyonlar bulacağız. ayrıca, kornerlerde de adam adama savunma yapmıyorlar, alan savunmasına dönüyorlar. piatek'le birlikte 3 oyuncunun (büyük ihtimalle bunlar jerome opoku, ousseynou ba ve leo duarte'ydi) ceza sahasının neredeyse dışında bekleyip korner kullanıldığında kaleciye doğru amansızca koşmalarını istiyorum. topa bakmayın bile, sadece koşun. afallayacak ve hataya zorlanacaklar. bu olduğunda top önünüzde kalacak ve kolay gol atabilir hale geleceksiniz": 2 kere oldu bu ve aslında maçı kıran da bu kornerlerde yediğimiz aptalca gollerdi. karbon kopya şeklinde 2 gol yedik böylece ve piatek'in 2. golünde top ona sadece çarptı ve kaleye girdi; aynı çağdaş hocanın düşündüğü gibi. bu sırada, en kötü maçlarından birini oynayan, pozisyon alması sıkıntılı malcom bokele korkunç hatalar yaptı ve adeta rakibin bu 3 atlısına yardım etti. tamamen aynı 2 korner golünü kısa sürede yemiş olan takımın biraz toparlanması için süre ve kenardan destek gerekir. bizim yoldaş hiçbir şey yapmadı. ben 30. dakikada 3 değişiklik falan bekliyordum ama hoca çoktan devre arasına gitmiş kafasıyla kenardan sahaya bakıyordu.
3- "rakip eğer biraz çaresiz hissederse, bize doğru uzun top oynayacak. ba ve opoku bu topları ezer ama ezemezlerse diye sağ ve sol beklerin de onlara yardıma gelmesini istiyorum. bırakın kenarlar boş kalsın. zaten göztepe sağ ve sol beklerinin çizgiye inmesini isteyene kadar siz gene eski pozisyonlarınıza dönersiniz. ilk savuşturulması gereken bu hava topları olacak": bu da işledi çünkü maç henüz 10 dakikada 2-0, 37 dakikada da 3-0'a gelmeden önce de saçma sapan uzun top oynayıp ba ve opoku'yu ligin hava topu kazanma liderleri yapmaya çalıştık. opoku 5'te 4, ba da 10'da 5 hava topu kazanmış maç boyu. bizim romulo ve juan santos'un toplamı ise 17'de 4'te kalmış (%25'ten bile az demektir bu. adamların eşleştikleri savunmacılar %50'nin altına düşmemiş. yani, yemiş, bitirmişler bizimkileri). bu hava topu mevzusunun cortlayacağını ben maçtan önce arkadaşlara söylemiştim. "ba ve opoku çok yüksek iq'lu değiller ve havadan top geçirmiyorlar. belki de rakibin defans hattının tek iyi yapabildiği iş bu. umarım yoldaş sürekli hava topu attırmaz bizimkilere" demiştim ve maç 4-0 olduktan sonra bile aynı hazin hikayeyi izledik de, izledik. yoldaş'ın ön yargılı olduğunun net örneklerinden biriydi bu. sonraki maçlardaki rakiplerimiz doğrudan bu saçmalığı analiz edecektir.
beşiktaş galibiyetinden hemen sonraki 1 deplasman galibiyeti bizi izmir'e nefis yollayacaktı. şimdi ise, beklenen ölçüde puan alıp beklenmeyen ölçüde büyük bir moral bozukluğu ile dönüyoruz. bu 3 haftada ads, hatay ve rize ile oynayacağız. yoldaş'ın kadroda revizyon mu, rotasyon mu; ne bok yapacaksa bir an önce yapması gerekiyor. öncelikle kendi hatalarını görmeli ama o kısmı es geçiyorum. bokele'nin yedeğe ve hatta ilk 18'den uzağa bir yere çekilmesi ile yerine ligin başında müthiş hazır görünmüş koray günter'in gelmesi gerek. taha altıkardeş yer yer aksıyor ama o durum yanındaki bekle ilgili. nazım sangare de, ogün bayrak da bu ligin futbolcuları değil. taha oynayabildiği kadar oynayacak. aynı durum ismail köybaşı için de geçerli. djalma silva mental açıdan baya berbat bir oyuncu. her ne kadar "attacking full back" olarak bizi gururlandırıyor olsa da, köybaşı'nın süre bulması gerekecek. dennis'in de biraz kızağa çekilmesi gerek ama yerine oynayabilecek doğan erdoğan da, ahmed ıldız da sakat. isaac solet, beşiktaş maçında penaltı verilmesi gereken ama korner verilen pozisyonda çapraz bağlarını kopardı ve sezonu kapattı. yerine victor hugo oynuyor işte. belki david tijanic oraya çekilebilir ama bilmiyorum. başka dmc oynayabilecek tek oyuncu novatus miroshi. fena da görünmedi bugün oyunu girdikten sonra. tsubasamız kuryu matsuki ise, halâ ülkeye de, deplasman şehirlerine de, yoldaş'ın oyun sistemine de alışamadı. her maç yedek başlamalı bence. romulo ve juan'ın performansları düşüşte. hele romulo yokları oynuyor ama sahada kalmasını önemsiyor hoca sanırım. david fofana ise, "chelsea'den geldim ben" havasına çok kolay kapılabilecek bir profil. ilk 11 çıkmaması gerek ama elimizde başka forvet olmadığı için mecbur kesik yemesi gereken biri varsa, yerine 11'de olacak.
yoldaş'ın bir an önce kendisini toplaması, her maç sonunda artık ezbere söylediği "genciz biz" masalını bırakıp hatalarının sonuçlarını görmeye ve hatalarını çözmeye uğraşması gerek. bunu tek başına yapabileceğini sanmıyorum ben. bu yüzden de hocaya güvenim eksilere inmiş durumda antep maçından beri. gene de, bu kadar berbat performanslar gösteren takımın ligin tepesini zorluyor bir halde olması, gelecek için umut vermeye devam ediyor bana. umarım ocak ayı arasına 3'te 3'le girereiz, zirveden kopmayız çünkü bizi neredeyse 60 yıldır (tam olarak 57 yıldır) bekleyen bir atletico madrid var ufukta halâ.
ligin devre arasına an itibariyle avrupa potasında girmiş olan izmir'in gururu.
hatay maçı hariç, bir önceki girdide yazdığım "umarım ocak ayı arasına 3'te 3'le gireriz" totemini tutturmuş durumdayız. hatay maçını hem kötü oynadık hem de stanimir stoilov'un deplasmanlarda takımı berbat oynatmasının bedelini halen ödüyoruz. ads maçı zaten beklendiği ölçüde rahat geçmişti. rize ise, son maçlarındaki berbat performansını bize karşı da sürdürünce, taraftarla kazanılan bir maç daha olmuş oldu. bu sezon ligin iç sahada kaybetmeyen 3 takımından biriyiz (diğerleri galatasaray ve başakşehir). zaten bu takımın gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'nde maç kaybetmesi için mucizevi derecede berbat hakem performansı ve yoldaş'ın takımı gerçekten de kötü oynatması lazım. bunlar olunca rakip kim olursa olsun yeniliriz. henüz bu kadar kötü bir hakem performansı görmedik iyi ki. zorbay küçük denilen arkadaş bile vasat sınırlarında maç yönetebiliyor bu sezon.
istatistiklere sonra geri dönerim. oyuncu ve sistem bazında yazayım biraz.
- david tijanic kariyerinin en iyi sezonlarından birini geçiriyor. bugünkü gol ve asistleriyle birlikte 16 maçta 5 gol, 6 asiste ulaştı şimdiden. aynı şekilde romulo cardoso da sanırım bonservisi sezon sonunda korkunç boyutlara gelecek şekilde oynuyor, ki halen kiralık bizde. 15 maçta 8 gol, 5 asist baya iyi rakamlar şimdilik. bencilliği arşa çıkmış durumdaki juan santos 14 maçta 3 gol, 2 asist, uzun süre ülkeye alışamayan tsubasamız kuryu matsuki 14 maçta 2 gol, 4 asist, hücumcu bek djalma silva 15 maçta 1 gol, 5 asist, sakatlanana kadar iyi iş çıkarmış olan isaac solet de 11 maçta 2 gol, 2 asistle oynadı. ligin en çok gol atan 3., en az gol yiyen 7. takımıyız. buna göre gol atanların baya dengeli dağılması, asistleri de hücumcuların birbirlerine yapıyor olması güzel görüntü. umarım iç sahadaki yenilmeme serisi en az 2 yıl falan olur, ki şimdiden 1 yılı geçti zaten.
- defansta çok iyi değiliz. bunda özellikle yoldaş'ın malcom bokele ısrarının, heliton'un ligin başındaki en az 5 maçta berbat oynamasının, djalma'nın lige ve ülkeye alışmasının zaman almasının etkisi oldu. gene de bu ligin en iyi kalecilerinden biri olduğunu bildiğimiz mateusz lis oynadığı 14 lig maçında 19 gol yedi. samsun ve başakşehir'den yediği 4'er gol berbat görünüyor tabii. yamulmuyorsam kayseri ve sivas maçlarında da hatalı gol yemişti. konsantrasyonunu kaybettiği anlarda kötü kaleci oluyor ve bunu zaten yoldaş'ın da biliyor olması gerek. heliton da lige kötü başlayınca, oynadığı ilk 6 maçta 8 gol yemiş oldu.
- orta saha rotasyonunda sorunlarımız var ama bunların bir kısmı sakatlıklara bağlı. geçen seneki performanslarını ara ara da olsa verebileceklerini göstermiş olan ahmed ıldız ve doğan erdoğan sürekli alternatif olamıyorlar çünkü sakatlık geçmişleri şimdiki zamanlarını da baya etkiliyor. solet'nin de çapraz bağlarını koparıp sezonu kapatmasıyla birlikte victor hugo-anthony dennis orta sahasını sık gördük. yoldaş lige stoper olarak başlayan ama sakatlığından sonra kadroya giremeyen novatus miroshi'yi dennis'le yan yana oynatıp önlerine victor hugo'yu attı. bu sistemin en büyük eksisi, ön taraftaki tijanic ve matsuki'den en az birini kaybetmek oluyor. çift forvetten vazgeçmeyeceğini de bildiğimiz yoldaş, miroshi-dennis-victor hugo orta sahasını umarım çok denemez çünkü tijanic bu kadar formdayken ve tsubasa ile de müthiş anlaşırken, ön taraftaki üretkenliği ilk öncelik sayması gerekiyor. bir ön libero kadroya dahil edilmeli zaten ama solet'nin sakatlığı nedeniyle bu sayı 2'ye de çıkabilir.
istatistik demiştik, di' mi: izmir'de 7 maç üst üste kazandı bu takım, ki ligin başındaki olaylı fener maçını da kazansak adnan süvari'nin 1967-68 göztepe'sinin rekorunu da şimdiden geçmiş olacaktı. gene de geçecek gibi görünüyor çünkü ocak ayı fikstüründe izmir'de bizi zorlayabilecek rakip yok. bu sezonki lig maçlarının 3'te 2'sinde rakipten önce golü bulabilmişiz. attığımız 31 golün 20'sinin asistler üzerinden gelmesi de yardımlaşmaya dayanan bir hücumumuz olduğunu net olarak gösteriyor. maç başına 1,9 gol atıp 1,3 gol yiyoruz ama 1,3'ü yükselten 4'er gollü mağlubiyetlerimiz oldu. bu sezon topa en az sahip olan takımlardan biri olacağımız şimdiden belli. maç başına %41 top bizde kalıyor. isabetli pas sayımız da, yüzdemiz de bu yüzden biraz düşük çünkü yoldaş'ın oyun felsefesinin temel amacı topun göztepe'de kalması, bol bol paslaşılması ve rakibin savunmasında çatlaklar aranması değil; doğrudan gole gitmek için en kısa yolun çizilmesi, rakibin özellikle savunma hattına en azından 75 dakika boyunca bitmeyecek bir baskı kurmak ve bir şekilde golü bulmak. bu yüzden, uzun toplardaki isabet oranımızın %43,5'tan daha iyi olması gerek. bunu %50 civarına çekersek, zaten oyun tarzımızın ters gelebileceği her rakibi yeneriz. beşiktaş maçında bunu gördük zaten. ikili mücadelelerin havadan olanlarında sorunumuz yok ama yerdeki mücadeleler sıkıntılı biraz. %44,7 isabetle bu mücadeleleri kazanabiliyoruz. bunun değişip gelişmesi lazım. özellikle uzun toplarla kontradan daha fazla gol bulabilmemiz de mümkündü bu sezon ama solet'nin sakatlığından sonra yoldaş sürekli oyuncu denedi dennis'in yanında. bunun geri dönüşü de victor hugo'nun neredeyse sürekli kaybettiği ikili mücadeleler olmuşa benziyor. sofascore'a göre; maç başına neredeyse 15 şut çekiyoruz. bunların sadece 5'inin kaleyi tutuyor olması kötü ama bu 5 şutun neredeyse 2'sini her maç gole dönüştürüyor olmak güzel. maç başına 15 faul yapıp her maç 2 ve üstü sarı kart görmek de kötü. bu noktada dennis'in akılsızlığının ve toyluğunun cezasını ligin ikinci yarısında çok çekeceğiz bence.
2 haftalık aradan sonraki fikstür baya sıkıntılı başlayacak. 5 ocak'ta ligte henüz mağlup olmayan galatasaray'a deplasmana gideceğiz. hemen 2 gün sonra erzurum'a uçup kupa maçı yapacağız erzurumspor fk ile. bence bunun tarihi değişir. 2 günde 1 maç yapan kimse kalmadı türkiye'de. 12 ocak'ta da izmir'de kasımpaşa'yı ağırlayacağız. kasımpaşa ayın 7'sinde fenerbahçe'yi konuk edeceği kupa maçından sonra dağılmış halde karşımıza çıkabilir. bu tempo için de bu 2 haftada özellikle david fofana'nın ve juan'ın sakatlıklarının düzelmesi gerekiyor. fofana ameliyat olmuş sanırım, mart'a kadar beklemiyorum ben onu ama juan'ın bi' şekilde yetişmesi lazım ocak'taki maçlara. 13 ocak'ta başlayacak olan transfer dönemi için de şimdiden forvet, orta saha/ön libero ve sağ bek işinin bitirilmesi gerek ama büyük ihtimalle rasmus ankersen gene son günü bekleyecek ve 11 şubat'a kadar kadro darlığından şikayet etmemize neden olacak. en azından solet'nin yerinin hemen doldurulması ve romulo'nun yanına stabil, dengeli ve belli bir standartta her zaman katkı verebilecek bir forvetin alınması gerek. sağ bek almayacak bence ankersen ve nazım sangare-ogün bayrak ikilisiyle sezon sonunu getireceğiz.
güneşli günler göreceğiz gibi görünüyor şimdilik. en azından lig şimdi tatil edilse avrupa'ya gidiyoruz. şunu görmek bile güzel iş. her ne kadar göztepe ile 1 sene daha devam etmemesi gerektiğini düşünsem de, yoldaş'ı kutlamamak olmaz. bugünkü rize maçında tribüncülük dersi veren şanlı göztepe taraftarını da özellikle iç saha istatistiği için kutlamak, takımı yüzdesel açıdan ortalama stat doluluğunda ligin en iyi 4. takımı yaptıkları için de öpmek lazım.
Önce izmir’deki maçta fenerbahçe’yi çıldırttılar diye adı “galatasaray yandaşı”na çıktı, istanbul’da beşiktaş’ı yerden yere vurup yönetim değişikliğine neden oldular, en son galatasaray’la oynadıkları maçta yenilseler de arena’da galatasaray’a deplasmanı yaşattılar ve şimdi de “fenerbahçe yandaşı” olmakla suçlanıyorlar.
daha süper lig’e çıkmasının ilk sezonunda hatta ilk devresinde üç büyütülmüşlerin ayarlarını bozdukları için kendilerini ayakta alkışlıyorum.
spor toto süper lig'in 2018-2019 lefter küçükandonyadis sezonu'na izmir'de evkur yeni malatyaspor'a var ve yanlıkaya* destekli olarak dün 3-1 mağlup olarak başlamış izmir'in gururu.
gene geçen seneki gibi serbest fikstür bize patladığı için ilk 3 maçta en az 4 puan almalıyız. bu şansımız çok azaldı ve büyük ihtimalle eylül ayında ligin dibine demirlemiş gibi görünen bir göztepe olacak puan cetvelinde. gene geçen seneki gibi boktan bir fikstüre sahibiz ama ligin son haftasında, mayıs ayının sonunda izmir'de ankaragücü ile oynamak güzel olacak. ankara gençlik parkı'nda 2 göztepe taraftarının bıçaklanarak öldürüldüğü maçın üzerinden 10 yıldan fazla geçti ama iki taraftar arasındaki husumet hiçbir zaman azalmadı.
geçen seneye göre defans hattı daha iyi, 4 stoperinin 3'ü sol ayaklı (1'i de akılsız), orta sahası daha dinamik ve daha genç, takım listesinde adı okununca "bu adam ilk 11 yazılır" denilebilecek 1 tane bile forveti bulunmayan bir takımız bu yıl. transfer dönemi bitmeden (ki galatasaray ve fenerbahçe maçlarını oynayacağız ve transfer dönemi kapanacak. yani ligin dibini gördüğümüz zaman transfer yapmış olacağız) acilen 1 forvete ihtiyacımız var. geçen aydan beri mario gomez, prejuce nakoulma, seydou doumbia, sokol cikalleshi, mustafa pektemek, hugo rodallega, eren derdiyok ve dame n'doye'un adları geçti. gomez'i asbaşkan talat papatya hemen yalanladı. diğerlerinde de maddi konularda anlaşılamadığı yazıldı, çizildi. ben 1 forvet alınacağından eminim. belki bir de hem mc hem de amc oynayabilen bir futbolcu da takıma katılır (celso borges'in peşinden 1 aydır koşuyoruz).
güzel günler göreceğiz diyerek bu günlere geldik. bu sezon sonunda stat da bitmiş olacak. hedef, geçen seneki gibi ligte tutunabilmek ve 40 puan. umarım odin bu yolda mahcup olmamıza izin vermez.
sadece adı süper olan ligte ilk 9 maçta 15 puan aldıktan sonraki 7 maçta sadece 4 puan toplayarak adeta dibi gören izmir'in gururu.
4 gün önce bayram bektaş yönetime istifasını sundu ve takımdan ayrıldı. salı günü de yeni teknik direktör olarak kemal özdeş getirildi. biraz önce biten bursaspor maçının farklı olabileceğini düşünüyordum. futbolcuların üzerinde asılı duran, bir korkuluk gibi umutsuzluk pompalayan "kazanamama" özgüvensizliğini kısa süre içinde yıkabilecek bir isim olduğunu düşünmüyorum kendisinin. gene de, iç sahada oynadığı 7 maçta 15 puan toplamış takımın taraftar baskısını kazanma içgüdüsüne dönüştürebileceğinden emindim. olmadı ve ligin tek berabere kalmayan takımı ünvanı berbat bir oyunla birlikte tarihe karışmış oldu.
futbolcuların hemen hemen hepsinde görünen isteksizlik ve "bana ne ya? ben mi yapcam her şeyi" kibirli duruşu bir topluluk olabilme yeteneğimizi engelliyor. kemal hoca'nın önce bu soruna çare bulması gerekecek. haftaya ankaragücü'yle deplasmanda oynadıktan sonra 1 aylık bir araya gireceğiz. bu aranın, özellikle egoları tavan yapmış halil akbunar ve yasin öztekin üzerinde olumlu etki yapmasını ummaktan başka bir şey gelmiyor elden. 16 maçta yalnızca 15 gol atmayı başarabilmiş, deplasman karnesi korkunç (8 maçta 1 galibiyet ve kazanılan 3 puan), özgüven olarak ligten düşmemesi mucizelere bağlı, fikstürü 2 sezondur "serbest fikstür" olduğu için sezon içindeki yükselip düşmelerden diğer takımlardan daha fazla etkilenen bir takımın geleceğini karanlık görmek de mümkün tabii. ankaragücü maçının sonucu ne olursa olsun; sezon sonunda 40 puan hedefini gerçekleştirebileceğine inanan binlerce taraftarı olan bir spor kulübünün futbol ekibinin henüz "kendisini yere düşürecek son yumruğu bekleyen boksör" ruh haline bürünmesini gerçekçi bulmuyorum. önümüzdeki yol halâ uzun.
takım son 5 maçta sadece 1 gol atıp 1 puan alabilmiş olabilir. futbolcu kadrosunun içinde "taraftar beni yuhaladıysa, ben de onlara tribimi atarım" ukalalığında bulunabilecek kadar geniş yürekli(!) sporcular olabilir. günde 12 saat çalışıp aldığı 2 bin lirayla "en azından içerideki maçlarda bizimkilere destek vereyim" diyerek 2 haftada 1, ayazda ya da 40 derece havada fark etmeksizin; en az 2 saat boyunca bağırıp gırtlak patlatan insanların desteklediği, isteksizliği yüzünden okunan, çimin üzerinde bir adım atmak bile istemeyen sporcular da olabilir. hiçbir şeyin bitmediğini bildikten sonra, bütün kötü ayrıntıların çözülebileceği bir yerde durmaya devam eden bir takım bu. devre arasına kendimizi bi' şekilde atalım da; sonraki günlerin daha güneşli olacağına dair umudum halâ taş gibi benim.
gene bir istanbul takımı maçı öncesi izmir'de ikamet eden taraftarına şafak baskını yapılarak gözaltına alınmış izmir'in gururu. sebep olarak da, milli maç arasından önceki son iç saha maçı olan 20 küsur gün önceki atiker konyaspor maçında bütün stada verilen ceza ve tabii ki tam bir "tribünleri sterilleştirme" operasyonunun maşası olarak kullanılmak için yaratılmış 6222 sayılı kanun gösterilmiş.
atiker konyaspor maçında birkaç ergen "köpek" dediği için 10 bine yakın kişinin tamamına stada giriş yasağı getirilirken sesi çıkmayanların bundan sonraki hiçbir hukuksuzlukta da sesleri çıkmayacak zaten, orası net. ama bugünkü maçtan önce, sosyal medyada bütün hafta hay huy yapıp "bütün izmir kızlarını kaldıracağız" gibi pis söylemlere devam eden, 10 otobüsle, biletsiz olarak izmir'e gelmeyi planlayan goodfellas insancıkları henüz izmir'e bile girmeden olaya karışınca auuv oluyor. geçen sene izmir'deki maçta açılan küfürlü pankartın öncesinde ankara'daki hentbol maçında bıçaklanan göztepelileri de anlattık ama cezayı yiyen gene biz olduk. beşiktaş'ın çoğu ergenlerden oluşan tribün grupları bir şeyi unutuyor: izmir'in bütün takımlarının tribüncü yaş ortalaması 25'ten küçüktür. 30'unu devirenlerin hepsi ya 6222 yediği için ya faşşolig'e karşı olduğu için ya da artık kendi hayatlarına baktıkları için tribünü bıraktılar. kendi ergenlerini kontrol edemeyen "büyük" takım tribünleri, bu akşam izmir'de herhangi bir olay olursa, gene çığırtkanlığa doymayacak. beni üzen ve sinirlendiren de bu işte. aynaya bakmaktansa, "siz bize böyle yaptınız, bizim milyonlarca taraftarımız var, siz kimsiniz"ciliği tüm medyaya yayma yoluyla bunca yıldır kanını emdiğiniz türk futbolu ve taraftarlarının hepinize edecek bir çift lafı var.
izmir'e gelenler umarım kazasız belasız, olaysız, laga luga olmaksızın geri dönerler. maçı falan siktir ettim, odin'e bu ergenellalar sağ salim geri dönebilsin diye dua ediyorum. ufacık bir olay olduğunda bile adımız "bunlar böyle işte, keşke diplerde çürüselerdi"ye çıkıyor. bu maçtan sonra da böyle olmasın, ufacık boktan olaylardan ötürü ceza yemeyelim. malum; istanbul takımlarının yemesi gereken cezalrın hepsini anadolu takımları yiyor. gelin, tatlı tatlı yenilin ve gidin lütfen.
edit: alamadım hızımı, kanıtlarla geldim. geçen seneki maçta -yazayım açık açık hadi- "hepiniz orospu çocuğusunuz" pankartını arap sermayesi canlı yayında gösterip yangına körükle gitmiş, istanbul takımı tutanlar da "bunlar böyle işte, beter olsunlar" demişti (örneklerden sadece biri: 5 kasım 2017 göztepe beşiktaş maçı/#61101). o maçtan sonra ortalık çok karıştı, bizim kale arkası tribünü komple ceza aldı, mehmet sepil "onları temizleyeceğim" diyerek gaza geldi ve taraftar gruplarının bir kısmını karşısına aldı (viva göztepe, forza ve yalı). hentbol maçlarına giden gruplar arasında ciddi sürtüşmeler ve salon kapısının önünde nöbet tutmalar bile oldu. bir pankartın koca bir camiaya mal edilmesinin sonucunu sadece biz çektik; ne bu pankartı gazetelerinin ilk sayfalarına koyanlar ne sosyal medyada ortalığı yangın yerine çevirenler ne de televizyon taraftarları "yanlış yapmışız, fazla büyütmüşüz" dedi. neden bunları yazdım: bugünkü maçtan önce, ergenlerden kurulu goodfellas'ın boy boy pankartları öğlenden beri sosyal medyada yer alıyor ama ne hikmetse hiçbir anaakım medyadan tepki çıkmıyor.
ben bunları görüp sinirleniyorsam, 17-18 yaşındaki bizim ergenellalar hurdacılar'da emanetlerle otobüsleri bekleyebilir. "medya bunları göstermiyor, her zaman istanbul takımlarının faydasına çalışıyor, onları kolluyor" diyerek bizans yakıştırması yaptığımızı bile anlamayanlar, bunlara da tek kelime eleştiri getiremiyorlar tabii. 3 maymunu oynayıp "ama siz de bize böyle yaptınız" argümanlarını kusuyorlar. ne güzel.
tekrarlayayım: umarım tek bir olay bile yaşanmadan, kimsenin burnu kanamadan, sağ salim gelir ve gidersiniz. kazasız, belasız bir yolculuk geçirmenizi dilerim. bütün anadolu takımları adına, dayanaksız bir umudun yansıması olarak değil, geleceğin habercisi olarak dillendirdiğimiz mottoyu da yineleyeyim:
kulüp mimarının açıklamaları, özellikle geçen sene bu zamanlar derinden hissedilen ekonomik krizi ve müteahhit firma olan rönesans'ın büyük sıkıntılar çektiğini güzel özetlemiş. o zamanlarda çalışmaların çok yavaşladığını kendisi de açıklamış. şu an için beni en çok mutlu eden ayrıntı ise, müsabaka zemininin toprak dolgusunun eylül'de atılmaya başlanacağı ve 2 ay içinde de çim zeminin döşeneceği. 2020 yılbaşında kulübün stadı teslim alacağı öngörüsü ise, gerçekleşecek gibi görünüyor zira, bu seneki kombine biletler yaklaşık 1 ay kadar önce "sadece devre arasına kadar" şeklinde satışa çıkmıştı. yani, şubat'tan itibaren gürsel aksel'de maçlarımızı oynayacağız gibi görünüyor.
ingiltere'deki bazı statlar hariç, dünya'nın hiçbir yerinde stadyum çatısı üzerinde yürüyüş ve spor alanı, restoran, bar gibi eklentiler yok. bizim statta bunlar olacak. çatının çelik konstrüksiyonunun ağustos'tan önce tamamlanacağını da söylemiş kulüp mimarı. statların kale arkalarındaki oturma alanlarının tamamen kaldırılıp sadece ayakta seyirci alınması da yasalaştı. böylece 20 bin civarı olacağı öngörülen stat, ayakta seyircilerle birlikte 25 bini zorlayacak. 30 bin civarını da görebileceğimizi düşünüyorum ben. ayrıca, şu canlandırmada da gösterildiği gibi, 2020'den sonra kulübün ciddi miktarlarda gelir kapısı olacak reklam alanları ve iş yeri kiralamalar da sevindirici.
sendromsuz pazartesi böyle olur işte. taraftar adına neşeyle dolmamak için hiçbir neden yok.
dünkü doğum günü önceki yıllara göre biraz daha sönük geçmiş olan izmir'in gururu.
yazdıkça abartıyorum. dün gece neler olduğunu anlatmaya madde madde devam edeyim, belki bu sefer daha kısa sürer.
- son 5-6 yıldır olduğu gibi, gene akşam saat 10 civarı meşale şov başladı. önceki yıllarda 19:25'te başlıyordu. izmir'de yazlar artık cehenneme övgü seviyelerinde yaşandığı için bu kadar geç başlıyor kutlamalar artık. bunun tek kötü yanı, o saate kadar içip içip zaten zurna olmayı başarmış gencoların çevreyi rahatsız etmesi. buna da alıştık artık.
- son birkaç yıldır kurulan dj kabini ve dev sahne bu sene yoktu. geçen yıl sahneye çıkartılıp doyasıya alkışlatılan 13 yaş altı voleybol takımı gibi ayrıntıları aradı gözlerim bu yıl. göztepe'nin simgesi haline gelmiş sahildeki köprünün üzerine çıkışı polis yasaklamış; bu da yetmemiş gibi, köprüyü kordona almıştı. kendi mahallendeki köprüye çıkamıyor olmak kötü tabii. önceki yıllarda herkes köprünün üzerine çıkar, oradan tezahüratlar eder ve zıplardı. anlaşılan ya köprünün yenilenmesi gerekiyor ya da polis dün her zamanki gibi kafasına göre iş yapmış. çevik kuvvet sayısı son yıllardakine göre daha fazlaydı. 2 servis dolusu "bugün pek çevik" olan polis sayısı 4 servise çıkartılmıştı. gene t35 toması hazır bulunuyordu. hiçbir şey yapmadılar tabii. toma'nın içindeki 2 memurun araçtan çıktıklarını dahi görmedim.
- sahil yolu geçen yıl akşamüstünden sonra gecenin körüne kadar tarfiğe kapatılmıştı. bu yıl sadece bikaç saatliğine kapatıldı, sonra trafiğe açıldı. sanırım bunda dünün karne günü olması ve çocuğu karne alan birçok ebeveynin izmir'den kaçarcasına çeşme yönüne doğru yolculuk etmesi etkili oldu. 9'dan sonra yolu kapattılar, ben sahilden ayrılırken saat 1'di ve trafik tekrar açılmıştı.
- her zamanki gibi korkunç içildi. güzelyalı çevresinde 5-6 tane tekel var ve saat 11 civarında hiçbirinde soğuk şişe tuborg yoktu. belli ki herkes tuborg'a abanmış. geçen yıllara göre etraftaki çöp miktarı da fazla değildi. meşalelerden sonra oluşan çöp dağını miniklerin temizlediğini gördüm.
- taraftar gruplarının arasında eminim ki bir sorun vardı. çünkü göztepe'nin en elit ve kapalı tribünün demirbaşı olarak görülen grubu yalı'nın hiçbir yerde pankartı yoktu. köprünün üzerine asılan pankartlarda da kendilerini göremeyince bir sorun olduğunu anladım. çimentepeliler, forza ve kenar mahalle sanırım tüm as taraftar grubu kadrolarıyla sahile inmişti. güzelim ortamı bok eden de onlar oldu. köprünün alt tarafında gelen geçenin ayaklarına torpil fırlatmalar, kulüp binasında gecenin köründe sanki kimse olabilirmiş gibi, binanın ana kapısını yumruklayarak "başkan bize el salla" diyerek böğürmeler, içip içip etrafa salça olmalar; özetle, aileler için kötü bir ortam vardı. ben hatunla gitmiştim dün, saat 12 civarında 30 kişilik apaçi grubuyla başka bir apaçi grubunun emanetli, silahlı kavgasına şahit olunca kalkıp eve döndük. yalı'nın etkisi (ya da dün varlıklarıyla yoklukları belli olmadığı için etkisizliği) böyle saçma olaylarda kendini belli ediyor. göztepe tribününün en elit kesiminin içinde yer aldığı semtteki kutlamalara çavolar dağdan inmiş gibi koloniler halinde gelirse, torpil de patlatılır, kavga dövüş de çıkar. geçen yıllara göre aile sayısının çok az olmasının da temel sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. yalı'nın birkaçgün içinde dünkü kutlamalarda neden ön planda olmadıklarını açıklayacaklarını düşünüyorum.
- gene nefis fotoğraflar çekildi. kulüp binasının önündeki parka da adını vermiş çaka bey heykelinin meşale dumanından görünmez olması (ki sadece 3 adım önünde oturuyorduk), meşale şov başladığı anda içinizi ürpertebilecek ölüm sessizliğinin adrenalinle buluştuğu o muazzam his, küçük bir mahallenin kendi kulüplerinin yaş gününe karşı duygulanmaları benim ölene kadar her sene 14 haziran'da hissedeceklerim. öldükten sonra bile hissederim belki, kim bilir.
nice yaşlara gençliğimin katili. dün kalbi seninle çarpmış, geçen yıllara göre az sayıda olsalar da, bilinçaltlarında bıraktığın etkinin ömürleri boyunca devam edeceğini düşündüğüm minik göztepelilerin de şimdiden gençliklerinin katili olmanı istiyorum. dışarıdan bakanların hunharca eleştirdiği holiganlıkla alakası olmayan taraftarlık (hatta bence tarafgirlik) kendi şehrinin, kendi semtinin kulübüne daha önce hiçbir zaman duymadığın ve bundan sonra da duyamayacağın kadar yoğun bir sevgi duymaksa, dün gece binlerce holiganın arasında olduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
milli maç arasından sonra akbilspor'a istanbul'da son dakika golüyle ve iyi oynayarak 2-1 yenilmiş, ardından izmir'de kasımpaşa'ya oldukça kötü bir oyun ve ümit öztürk denilen hakemciğin yanlı kararları ile mağlup olmuş; sadece ege medyasında değil, ulusal penguen medyada da hem teknik direktör tamer tuna'nın hem de başkan mehmet sepil'in açıklamalarıyla ses getirmiş izmir'in gururu.
kasımpaşa maçı bu sezonun en kötü futbollarından birini oynadığımız maç oldu. hakemin özellikle ilk yarıda düdüğünü üflemeye korktuğu 2 penaltı pozisyonu lehimize olsa dahi, kasımpaşa özellikle kontra atak futbolunun hızını bizim erişemeyeceğimiz defansif hızın üzerine taşıyacak ve bizi gene yenecekti. kötü oyunun temel nedenlerinin tamer tuna kaynaklı olduğunu aylardır söylüyorum, yazıyorum. bu sezonun en çok genç futbolcu transferi yapan takımlarından olup hemen hemen hiçbirini sahada oynatmamak, defans kurgusunu titi-alparslan öztürk ikilisiyle kurmanın yan etkilerinin hemen hemen her maç ayyuka çıkması, orta sahada soner aydoğdu'nun nimetmiş gibi gösterilmesine rağmen, andre castro'dan daha iyi olup olmadığının tamamen belirsiz olması, cameron jerome'un özverili ama gol atan bir forvet olmaması, akbilspor'dan gelen 3'lünün (soner, marcio mossoro ve stefano napoleoni) bir arada oynadığı maçlarda vasat, herhangi birinin sahada olmadığı maçlarda ise tel tel dökülen bir oyun oynamamız beni kahrediyordu. kasımpaşa maçı, bütün bunları -tekrar- apaçık görebildiğimiz maç oldu.
önümüzdeki milli maç arasına kadar trabzonspor (deplasman) ve malatya ile oynayacağız. bu iki maçtan 0 puan çekmemiz büyük ihtimal. ardından ise alanya (deplasman) ve fenerbahçe maçları var. 4'te 0 çeksek bile ardından 2 ankara maçı olacak ve şu anda 9 maçta 8 gol atıp 9 puan toplayabilmiş takım, ligin devre arasına 15-20 puan arasında bir puan toplamış olarak girecek. 26 ocak'taki beşiktaş maçı ile de gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi açılacak. belki havamız değişir ve arka arkaya puanlar toplamaya başlarız. sadece arkamızdan esecek bir rüzgara ve stajyerliğini bitirdiğinden emin olduğumuz, alternatif yollar denemekten korkmayan, taraftarla arasını iyi tutmak için takımın çeviremeyeceği maçlarda gençleri aslanın ağzına atmayacak, özü sözü bir teknik direktöre ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. tamer tuna bugün istifa etti. başka takımları aynı berbat oyunla oynatmamasını diliyorum.
üzerimizdeki bulutlar aylardır kara ama umut her zaman var. tutunacak dallarımız henüz bitmedi.
ligin ocak tatilinden önceki sivas deplasmanından sonra garip işlere imza atmış, ligte kalmak için her sezon başı konuşulan 40 puanı toplamaya çok yaklaşmış ama hem futbolcu topluluğu hem de antrenör profesyonelliği konularda her zamanki kanayan yarası olan "nasıl olsa ligte kaldık" rehavetine toptan gömülmüş izmir'in gururu.
sivas deplasmanındaki iyi ama yetmeyen oyun 1-0'lık mağlubiyeti getirmişti. ligin devre arasına da 23 puanla girmiştik. son yazdığım girdide yaptığım eleştirileri kulüp içinden gören, duyan ya da hisseden yok belli ki. transfer döneminde norveç elit ligi'nde (norveç eliteserien) iyi performans sergileyen, viking fk takım kaptanı, sağ-sol açık oynayabilen zlatko tripic'i 400 bin euro bonservis bedeliyle transfer ettik. böylece kanatlarda yer yer verim alamadığımız serdar gürler ve halil akbunar'ı yedeklemiş olduk. cameron jerome'un bal yapmayan arı olsa da tek verimli forvet olmasını da, danimarka süper ligi'nin iddialı takımı brondby'nin polonyalı golcüsü kamil wilczek'i 1 milyon euro bonservis bedeliyle transfer ederek değiştirdik. bu bonservis bedellerinin göztepe tarihinin en yüksek fiyatları olduğunu unutmamak lazım. wilczek'in son 3 sezon gol ortalamasının 20 olduğunu, tripic'in moldova serüveni hariç her sezon 20-25 maç arası düzenli olarak oynadığını da akılda tutmak gerek. transfer dönemi biterken "ilk kez içimize sinen oyuncular takıma katıldı, ilk kez ihtiyacımız olan mevkilere nokta atışı transferler yapıldı" dediğimi hatırlıyorum.
transfer dönemi sonrası antalyaspor ile hem ligte hem de kupada (2 kere) karşılaştık. özellikle ligteki 3-0'lık galibiyet hem futbolcu grubunu hem de teknik ekibi havaya soktuğu için kupadan elenmek taraftarları çok üzmemiştir. ama kupada devam ediyor olsaydık, avrupa hayallerini sadece lige bağlı tutmak zorunda da kalmayacaktık. bunu da sadece taraftarın düşündüğünden eminim. gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'nin açılışında beşiktaş'ı oldukça iyi bir oyunla yendik. ardından denizli deplasmanındaki moral bozucu ve rakibe mahkum oyunla gelen beraberlik, iç sahadaki rize maçının hava şartlarından ötürü rizespor kafilesinin izmir'e uçak bulamaması(!) nedeniyle oynanamamasıyla oluşan 12 günlük ara, konya deplasmanındaki -goller hariç- tutuk oyunun bütün takıma yayılmasına rağmen alınan galibiyet, uzun bir aranın ardından 2. iç saha maçında gazişehir'le oynanan maçtaki berbat oyuna rağmen alınan beraberlik ve son olarak dün kayseri deplasmanındaki utanç veren oyunla gelen mağlubiyetle birlikte, puan tablosunda "etliye sütlüye bulaşmayan" bir hal aldık. ne avrupa kupalarına katılmak için savaşıyoruz ne de ligten düşme korkumuz var. sahada oynanan ve yer yer taraftarı utandıran futbola ise, benim gibi bütün renkdaşlarım üzülüyor.
ilhan palut'un bu takım için yeterli olmadığını, göztepe'nin artık stajyer hocalara değil, rüştünü ispatlamış, oyun içi müdahaleleri yerinde ve doğru, saha dışında oyuncu grubuyla kankacılık oynamayacak, disiplinli, takım planlamasında esnek ve alternatifli olabilecek hocalara ihtiyacı olduğunu 2 yıldır söylüyorum. ilhan palut'tan önceki stajyer hocalar bahsettiğim konularda o kadar kötüydü ki, palut'un hatay'da oynattığı oyunla ilgili yapılan "ucuz guardiola" esprilerini bile ciddiye alır hale gelmiştik. ancak kısa süre sonra kazın ayağının öyle olmadığını görenler de oldu. yaşları ne olursa olsun; takım planlamasını "kervan yolda düzülür" hazırlıksız mantığına oturtan hocaların türk futboluna katkıları hiçbir zaman asgari düzeyi aşamayacak. çünkü kendilerini geliştirmeyi düşünmek yerine, başında oldukları takımın puan cetvelindeki anlık yerlerine göre kariyerleri şekilleniyor sanıyorlar. kovulmaların ve başarısızlık kriterinin temel nedeni olan takımın topladığı puan, sahadaki oyunla karşılaştırıldığında hiçbir önem teşkil etmiyor. mali tablosu berbat, transfer yasakları içinde yüzen, birkaç sezon önce transfer ettiği futbolcuların alacaklarını dahi ödemekte zorlanan kulüpler için başarı kriterinin ligte toplanan puan olması anlaşılabilir belki ama göztepe gibi güçlü bir maddi yapıya sahip, kulübe bağlı borcu harcı bulunmayan, istediği oyuncuyu türkiye'nin en rahat yaşanabilen şehirlerinden olan izmir'e getirmekte zorlanmayacak, istediği teknik direktörü takımın başına istediği maaşla geçirebilecek bir takım için sahada oynanan güçlü oyun, aciz oyunlarla toplanan puanlardan çok daha değerli.
yukarıdaki fikir ishali kısmını şu yüzden yazdım: stajyer hoca tanımı kimi insana kof bir aforizma gibi gelebiliyor. aynı durum meşhur söylem olan, kahpe ve bizans kelimelerinden oluşan söz öbeği için de geçerli. bunlar, evdeki koltuğa kurulup göt kaşıyarak üfürülmüş laflar değil, hepsinin altı dolu. stajyer hocalığın kitabını yazmış tamer tuna'nın bu takımın dinamiklerine ne kadar aykırı bir insan olduğunu sadece adis jahovic ile arasındaki profesyonellikten uzak diyaloglardan anlamak mümkünken, ilhan palut'un takıma katkısının sadece puan düzeyinde kaldığını, takım içindeki çeteciliğe merhem olamadığını, sahaya yansıyan futbolun sadece gazla beslenen bir avuç futbolcunun üretimi olduğunu görmek de mümkün. palut'un "bu takımın hedefi avrupa'dır. atletico ile buluşmayı 50 yılı aşkın bir süredir bekleyen taraftar gibi, ben de göztepe'yi avrupa'da görmek istiyorum" gibi bir söylemi olmadıkça, kendisinin kariyer planlamasının da, başında olduğu takımların da uzun vadeli hedefleri olabileceğine inanmayacağım.
şu an için 23 maçta 34 puan topladık. önümüzdeki fikstür avrupa kupalarına katılmak için gereken lig 4.'lüğü adına halen umut vaad ediyor. başakşehir, trabzon ve sivas ile iç sahada oynayacağımız, fenerbahçe ve galatasaray'la deplasmanda karşılaşacağımız bir fikstür var. ayrıca ankaragücü, gençlerbirliği ve rize ile de -öyle ya da böyle- iç sahada kazanmak için oynayacağız. bu kulübün; amaçsızlık, ligi kafada bitirmek, mücadele etmeden puan kazanmaya çalışmak, maç boyu yerlerde sürünerek hakemi aldatmak gibi futbolun içinde olmayan tanımlara dahil olmak isteyen bir göztepe'den nefret edecek binlerce taraftarı varken, "göztepe'nin çocuğu" etkiketine sahip, biladerciliği hayat felsefesi yapmış futbolcu grubunun maçlara keyiflerine göre ciddiyet göstermesi kabul edilebilir bir durum değil. umarım başakşehir, kasımpaşa ve rize maçlarıyla birlikte kaldığımız yerden avrupa şarkıları söylemeye devam ederiz.
tomas denilen teknik adamı kurtarıcı olarak getirerek kendi topuklarına sıkmayı başarmışlardır. hangi futbol aklı, düşme riski olan takıma, tüm teknik adamlık kariyerinde sadece türk takımlarını çalıştırmış, onda da rezil bir performans sergilemiş bir adamı kurtarıcı olarak getirir, ben anlamıyorum. yani ne bileyim standart kurtarıcı olan yılmaz vural'ı getirsen, en kötü yine küme düşerdin. veya öyle ya da böyle, güzel futbol oynatmaya çalışan mevcut hocanla devam etsen, en kötü yine küme düşerdin. tomas'ı getirdiğin gün, zaten düşmeyi garantilediği gün oldu.
ligin renkli takımlarından birisiydi. bu şekilde gitmeleri üzücü oldu. izmir'in iki takımının birden düşmesi ise ayrı bir ayıp zaten.
2020 yılını 21 günde 7 maça çıkarak bitirecek (bunların içinde türkiye kupası maçı da var) izmir'in gururu.
halen bok gibi top oynuyoruz. stajyer paltosunu üzerinden ameliyatla almak gereken ilhan palut'un oyun sistemini, göreve geldiğinden bu zamana geçen 1 yılda anlayabilen olmadı. stoper ikilisinden birinin ayaklarına hakim, diğerinin sadece hava toplarında iyi olmasını mı istediği (atınç nukan'ın ayağı berbat, titi'nin zamanlaması ve pozisyon alması kötü, marko mihojevic'in 1,91 boyunun hakkından fazla sıçrayabilmesine rağmen pas yeteneği berbat, taraftarlar olarak takımla bağını kopardığına iyiden iyiye inanmaya başladığımız alpaslan öztürk'ün son 5-6 aydır nasıl bir fiziksel ve mental pozisyonda olduğunu bilmiyor oluşumuzun acısı); orta sahanın merkezinde kullanmaya alıştığı ikilinin birinin top dağıtıcı, diğerinin savaşçı (diğer adıyla "her işi yapmakla görevli vasıfsız işçi) olmasını mı istediği (soner aydoğdu'nun defansif görevleri yapmadığı aşikar. yalçın kayan'dan beklenenin ise yapabileceklerinin fersah fersah üzerinde olduğunu da herkes gördü. palut'un merkez orta saha olarak kullanmaya alıştığı marcio mossoro'nun fiziksel durumu her maç yaşından ötürü* geriye gidiyor); kanatların delici mi, yoksa çizgi kanat mı oynatılmasını istediği (halil akbunar'ın son maçlardaki skora katkısı göz boyuyor. zlatko tripic'in iş ahlâkı bu takımdaki bütün insanoğullarından daha fazla ama 1-2 hatasından dolayı yedek bırakılarak küstürülüyor. obinna nwobodo'nun yetenekleri düşünüldüğünde kanat değil, merkez orta saha olduğu gayet belirgin. stefano napoleoni'nin bel sakatlığı kendisini bitirmiş durumda); bitirici forvet olarak elindeki malzemeyi överken gerçekte yaşananları (brown ideye'nin müzmin sakata bağlaması ve cherif ndiaye'nin kendini paralamasına rağmen cameron jerome'un üzerine çıkıyor gibi görünmemesi) görmek mi istemediği halen belirsiz. ben 1 yıl boyunca 20 küsur kişiyle neredeyse sürekli birlikte olsam (ki göztepe'yi "gençliğimin katili" diyerek sevmiş biriyim), bu küçük ayrıntıların hepsinin üzerinden geçerdim. sadece taraftar olarak bile çoğu oyuncunun neyi yapıp neyi yapamayacağını stajyer hocadan daha iyi bildiğimi düşünüyorum.
düzelmeyen sorunları düşünerek şişmektense, fikstüre bakayım istedim. orası daha beter. 21 günde 7 maçlık bir periyoda giren takım, gelecek için hemen hemen hiçbir ışık vermezken, sakatlık belasından nasıl uzak duracağız; bu da belirsiz. cumartesi günkü kayseri maçı stajyer hocanın 20 dakikalığına uyuması yüzünden berabere bitti. 5-26 aralık arasındaki fikstürü aşağıya bırakayım:
7 maçın 5'ini içeride oynamak avantaj gibi görünürken, kayseri maçındaki kötü performans moral bozmuş oldu. ayrıca, federasyonun gündüz maçlarına istanbul takımları haricindeki takımları yerleştirme stratejisi de devam ediyor. deprem nedeniyle ertelenen alanya maçı facia olabilir bizim için. takımdaki en az 6 oyuncunun covid pozitif çıkması da dert. bilmiyorum bundan sonra ne olacak ama iyi oyuna hasretim ve geleceğe dair pembe umutlarım her geçen maç daha da azalıyor.
edit: fikstürün devamı de berbatmış. 11 günlük devre arasından sonra, 6 ocak-7 şubat arasında 8 maç oynayacak takım ve çoğu deplasman (galatasaray, konya, beşiktaş, trabzon maçları da bu periyodun içinde). kötü günler geride kaldı, sırada daha kötüleri var.
ligin dibindeki takımlara kötü oyunla yenilme, ligin tepesinde caka satan takımları iyi oyunla yenme alışkanlığı devam eden, "maçlar fikstür üzerinden değil, sahada kazanılır" mottosunu taraftarlarına her maç hatırlatan izmir'in gururu.
ünal karaman göreve geldiğinden beri kötü giden tablo, son 2 istanbul takımı maçıyla değişmiş gibi oldu. ligin dibinden kurtulması zor görünen, sahada oynadığı futbol da bi' boka benzemeyen denizlispor, maç başı 1 puan ortalamasına sahip olması oldukça yanıltıcı olan, ligten düşmenin en büyük adaylarından yeni malatyaspor ve oynadığı kaos futboluyla ligin ilk 10'unda yer alan gaziantep fk maçlarından sadece 1 puan toplamak moral bozmuş, oynanan oyun da ünal hoca'ya desteği azaltmıştı. fikstürün devamındaki 3 istanbul takımı (akbilspor, fenerbahçe ve kasımpaşa) ile geçmiş maçlardaki sonuçlar ortadayken (istanbul'da kazanmayalı yıl oldu herhalde), bu dönemdeki 6 maçtan 5 mağlubiyet alabilme ihtimali de az değildi. özellikle akbilspor maçının ilk yarısındaki resital oyun, bundan 6 yıl önceki 2. lig kırmızı grup'taki kamyoncu ilçelerindeki deplasmanları hatırlattı bana (alt liglerden bihaber olanlar bilmez). gene de, istanbul'daki 3 maçta da aynı performansın gösterilemeyeceği, zaten 2 yıldır takımın oynadığı "topa sahip olmak umrumda değil, iyi kapanıp az sayıdaki keskin pasla gole gidebilirim" anlayışının istanbul büyütülmüşlerine karşı pek de işe yaramayacağı da aşikardı. umutlu ve akıllı oyun, borç içinde yüzmesine rağmen, futbolcu transferine milyonlarca euro yatıran, saha zemini '90'ların doğu takımlarının iç sahalarına benzeyen şekilde buzla kaplanmış söz konusu takımlara karşı işe yaradı. akbil'i ve fener'i yendik. kasımpaşa'yı da haftaya yenersek, gene avrupa hayalleri kurmaya erkenden başlayacağız. çünkü daha 15 maç var ve girdinin başında da belirttiğim gibi, maçlar fikstür üzerinde değil, buzla kaplı sahalardaki oyunla kazanılıyor.
peter zulj'ün takıma katılıp uyum sorunu yaşamadan katkı vermesinin ardından, cherif ndiaye'nin flc olarak oynaması; bunu yaparken de, sol beke sık sık yardıma gelmesi (adam resmen sahte "midfielder engine"e dönüştü), eski sevgili adis jahovic'in 3 yıl önceki futbolunu oynayabilmesi, halil akbunar'ın belli bir standartın üzerinde kalmak için çabalaması, soner aydoğdu-obinna nwobodo orta saha ikilisinin birbirleri arasındaki iletişimin genellikle sabit kalması ve kopmaması, atınç nukan-alpaslan öztürk stoper ikilisinin hava toplarındaki muazzam başarısından ötürü taraftarın dahi "stoper ikilisi çok sık değişiyor" eleştirisini yapamaması ve tabii ki irfan can eğribayat'ın 2-3 yıl içinde büyük bir sıçrama yapacağını cümle aleme (hatalarıyla birlikte) gösteriyor olması göztepe'nin şu anki puan cetvelinin özeti gibi. gene de çok eksik ve çözülmesi gereken sorun var: iki taraftaki beklerde oynayabilen 4 oyuncunun (berkan emir, dzenan burekovic, lamine gassama, murat paluli) hiçbirinin bu ligin ortalamasını tutturamadığı ve orta saha alternatiflerinin çok kötü olduğu (anderson esiti, kubilay sönmez, beykan şimşek) da takımın acil çözüm gereken yerleri. altyapı çıkışlı yalçın kayan'ı da ünal hoca görmezden geliyor sanırım. sezon sonuna kadar bu kadroyla gidilecek, orası belli. ön taraftaki alternatifler (zlatko tripic, fousseni diabate, stefano napoleoni, brown ideye) de evlere şenlik performans veriyorlar. takım uzun bir süre halil-soner-ndiaye üzerinden skor bulabildiği için bu alışkanlığı zulj, tripic, adis, diabate, ideye gibi oyunculara yaymak da kısa vadede mümkün değil. ünal hoca'nın hücum alternatiflerini artırması ve "halil'in önüne top atın, koşuyla pozisyon üretir" ile "soner oyun kursun, zulj topu kenarlara genişletsin, ndiaye adam eksiltsin, adis boğuşsun; karambolden golü buluruz" hücum planlarının yanına, gerçekçi 1-2 plan daha çizmesi şart. yoksa, gol bulamadığında ne hale döndüğünü iyi bildiğimiz bir göztepe bu ligten halen düşebilir. evet, hem avrupa hayali hem de ligten düşme korkusu aynı potada eriyor şu anda. ayrıca, defans planında, alpi'nin ayağının temiz olması ve sık sık öne çıkarak oyun kurma isteği (titi'de de var bu) bu planın bir sonucu değil, bireysel hataya oldukça açık, riskli bir çaba olarak görülüyor. bireysel hatalardan en çok gol yiyen, tarafına en çok penaltı çalınan takımlardan biri olduğumuz da düşünüldüğünde, defansı halletmeden hücum opsiyonlarını düşünmek yersiz bile kaçabilir. bilemiyorum altan. daha 15 maç var ve ne bok yiyeceğimizi ünal hoca'nın da bildiğinden emin değilim.
büyütülmüşlerin şampiyonluk hayallerini tek maçta buz kaplı sahalarının zeminine gömmek ayrı bir şey, göztepe'nin amaçları uğruna önündeki maçlara bakabilecek olgunlukta olması ayrı. süper lig'teki takımların toplam borcunun büyük kısmını tek başına yapan ama milyonlarca euro harcayarak yeni oyuncu transfer etmeye de doymayan istanbul takımlarının dengi olduğumuzu, ancak ve ancak buzlu sahalarda oynanan ve güreşe daha çok benzeyen futbolla anlamanın halen futbol zekası eksikliğinden kaynaklandığını düşünmekteyim. ne olursa olsun, ünal hoca'nın kredisi halen devam ediyor; bu takımın avrupa'ya katılım umutlarının da devam ettiği gibi. umarım uzun süreli sakatlıklık olmadan, hüseyin göçek, özgür yankaya, mete kalkavan gibi hakem değil, vicdanlı ve adil bir insan oldukları bile şüpheli olan insancıkların e(k)meğe kan doğramadıkları bir sezon olur.
04.01.2025 tarihinde kadim dostu Galatasaray ile oynadığı TSL maçında açık seçik hakkı yenmiş, bir hakem ahlaksızlığına kurban edilmiş, rakbinden puan almak için gereken tüm çabayı sarf etmiş (hak yemem) izmir kulübü.
maç sonrası teknik direktörleri hakem sorularına "gak, guk" demiştir, çünkü yönetimin yukarlardan gelen bu mağlubiyet kararını sineye çekeceğini düşünmüştür.
ancak anladığım kadarıyla stratejik olarak bu bariz haksızlıklara susmanın prestij kaybı yaratacağını idrak eden göztepe yönetimi, "yumuşak" bir tepki mesajı yayınlamış.
tebrik ediyorum ve "evet siz kazanırsınız,kommensalist beslenen balıklar gibi şampiyonun baştan belli olduğu ligde avrupa'ya gidebilirsiniz. başarınız daim olsun. sayenizde büyükler şehrimize gelsin.
itiraf: olmasa, izmir futbolunun 2-3. liglerde temsil edileceği en üst seviye izmir futbol temsilcisi.
bir takım her branşta mı aynı katakulliyi yapabilir, inanılmaz. en üst seviye lige yükselen kadın voleybol takımlarını da rota koleji'nden parasıyla satın almışlar.
"Futbol ve hentbolda İzmir'i Süper Lig'de temsil eden Göztepe, kadın voleybolunda tam 11 yıl sonra liglere dönecek olmanın heyecanını yaşıyor. Son olarak 2008 yılında bu branşta mücadele eden Göztepe, Rota Koleji ile yapılan iş birliği sonucunda Kadın Voleybol A Takımı'nı yeniden oluşturdu. Antrenör İlker Alkan yönetiminde 16 kişilik kadrosuyla Gaziemir Spor Salonu'nda çalışmalarına başlayan sarı-kırmızılılar, Rota Koleji'nin yarışmacı haklarını hiçbir bedel ödemeden aldı. Rota Koleji'nin teklifiyle gerçekleşen iş birliğinin ardından Göztepe filede yeniden faaliyete geçti"
korkunç istatistiklere sahip olmasına ve stanimir stoilov'un defoları artık apaçık belli olmasına rağmen, avrupa'ya gitme sınırında kalmaya devam eden izmir'in gururu.
arkadaşlara bir istatistik raporu paylaştım göztepe ile ilgili, buraya da ekleyeyim diye geldim. şu istatistiklerle ligte en iyi ihtimalle sondan 5.'i falan olmamız gerekiyor aslında ama gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi sağ olsun; yukarılarda kalmaya devam ediyoruz. sonraki maçlar ve genel lig istatistiklerine göre de şimdilik nerede olduğumuzu çakmış olayım aşağıya (istatistikleri sofa score, whoscored ve opta'dan aldım. bazıları ortalamaları, bazıları sadece birinden gibi):
- ligin en az pas yapan (269, bizden bi' yukarıda bodrum var 301 ile), en az pas isabeti bulan (%67,6, bizden bi' üstte gene bodrum var %70,6 ile), en az isabetli pas atan (182, bodrum bile 200 pasın üzerine çıkmış), en az topa sahip olan (%38, bi' üstte sivas ve bodrum var %42 ile), en az ikili mücadele kazanan (ads ile birlikte % 46,8) takımıyız. özellikle bu ikili mücadele ve pas istatistiklerimiz korkunç ya. tamam, hızlı çıkalım, golü hemen bulalım; ok ama bu kadar kötü paslaşarak hiçbir yere varamayız. gene iyi gidiyoruz bu istatistiklerle.
- ayrıca en az korner ve taç atan takımlardan da biriyiz, ki bu istatistikler rakibi ne kadar boğduğunuzu gösterir. bu taraklarda da hiç bezimiz yok.
- genel olumlu istatistikler de yok değil. maç başı en çok gol atan ilk 5 takımdan biriyiz (maç başı 1,8). toplam şutta da ilk 4'teyiz (10,7). isabetli şutta orta şekerli olan 4,3'te kalmışız. %52,1 ile de iyi hava topu alan takımlardan biri olarak görünüyoruz kağıt üzerinde.
- samsun maçı özelinde de müthiş kötüydük. rakibe ceza sahası içinde 11 şut imkanı tanımışız, ki ben böyle bi' istatistik görmedim herhalde hayatımda. dışarıdan da 10 şut çekmişler, ki bizim toplam şutumuz 9. rakip 30 küsur taç kullanmış, biz 12. rakip 400 küsur isabetli pasının yarısından fazlasını 3. bölgede yapmış. adamların uzun top başarı oranı bile %60'a yakın, ki bizim top karşılamadaki büyük sorunumuz da ortaya çıkmış. maç boyu hava toplarında önde olsak da (23-20), defans hattı çok az hava topu alabilmiş (heliton 4, taha ve bokele 2'şer). adamların drongelen canavarı tek başına 8 hava topu almış. totalde %80 gibi bi' oranla sağ ve soldan yüklenmişler bize. biz tabii ki buraları kapatmayı falan 85. dakikaya kadar hiç düşünmedik. lis'in isabetli pas yüzdesi %32. zaten benim saydığım kadarıyla 4 degajı doğrudan taca atmıştı. okan kocuk %69'da, ki doğru düzgün top da gelmedi ona. rakip 760 kere topa dokunmuş (paslar dahil), biz 400 küsur. bu 400 küsurun 70'i romulo-juan, 153'ü taha-heliton-bokele. rakipte maçın adamı ntcham tek başına 100'den fazla, holse 86, öndeki 3'lüleri (mouandilmadji-laura-emre) neredeyse 100. bizimkilere kıyasla korkunç istatistikler bunlar.
deplasmandaki beşiktaş maçına kadar 5 maç var. o maça kadar 10 puan ve üstü alırsak, buralarda kalırız diyorum ben. gerçi beşiktaş maçına kadar namağlup gideriz diye de düşünüyorduk ama yoldaş sağ olsun; bitirdi bu hayali. garip oynuyoruz, kadro olarak çok genciz (ligin yaş ortalaması 26,3, bizim ise 25,6). kırılma yaşamadan yukarıda kalabilmemiz bence mümkün değil ama ben umutluyum yine de. kırılmaları en az hasarla atlatmak halâ mümkün.
deplasman istatistiği berbat olmasına rağmen, müthiş izmir performansıyla ligi ilk 4'te bitirmeye en yakın takımlardan biri olmaya devam eden izmir'in gururu.
dünkü fener maçı moral bozdu tabii ama ben aylardır "yoldaş" stanimir stoilov'un deplasman karnesini değiştirmek için hiçbir şey yapmadığını ve yapmak istemediğini de yazıp çizmiştim. yoldaş kendi yarattığı futbolcuları sahada tutmaktan ve takımı önde pres yaptırmaktan başka bir taktiğe karışmıyor. bu kadro geçen sezon da duran top savunmasında ligin en kötüleri arasındaydı. kornerlerde sadece 2 oyuncuyla adam adama savunma yaptırıp takımın geri kalanını ip gibi 6 pas çizgisine dizmekle savunma yapılmıyor işte. başakşehir bize 4 gol atarken, 2'sini kornerden, doğrudan aynı bölgeye açılan ortayla, aynı oyuncuyu adam adama tutmayıp bomboş bırakarak yedik. takımın en zayıf karnı duran top savunması ve bu en az 40 maçtır falan devam ediyor. bunun dışında, bu takım yoldaş'ın artık söyleye söyleye bıktırdığı haliyle "genç takım" olma özelliğine tamamen zıt olarak ikinci yarı başlarında oyundan düşüyor. bu durum, takım önde de olsa, geride de olsa değişmiyor. orta saha savunmasında her şeyi yapmak zorunda olan anthony dennis çok ham bir oyuncu. 5 yıl daha en yüksek seviyesine çıkabilmek için kendisini yırtmak zorunda. bazı özellikleri bu ülke için fazlasıyla yetiyor: adam savunması, pozisyon takibi, bu sezon başından beri öğrenmeye başladığı şekliyle uzun ve isabetli ara pas atabilme, torso denilen üst vücut kütlesinin omuz omuza mücadelelerdeki başarısı. bunlardan başka hiçbir özelliği menajerlik tabiriyle 20 üzerinden 10'u geçmez. orta sahanın göbeğinin ana arteri dennis. oyundan düşmelerin de başladığı dakikalarda, dennis oyun konsantrasyonunu yitirdiğinde kenardan ya da sahadaki kaptanından veya tecrübeli isimlerden talimat bekliyor. bu olmayınca da göbeği kaybediyoruz, heliton'un ya da stoperlerden herhangi birinin (ki bu çoğunlukla berbat bir oyuncu olan malcom bokele'nin) sıçmasıyla da skor dezavantajı yükleniyoruz. fener maçında da benzer işler oldu. 2 kanat değişikliğiyle içimizden geçeceği henüz maçın 11'leri belli olduğunda ortada olan bir maçta, devre arasından rakip aynen de bu beklenen değişikliklerde başlamışken 80. dakikaya kadar sahadaki "gençlerini" kimsesiz bırakırsan, rakip içinden geçmiş gibi göründüğünde ağlamayacaksın. "kısmetsizdik, rakip şanslıydı, 10 dakikada maçı bitirdiler" gibi bahanelere herkes gülüyor. ilk yarıda rakibine sadece 0,17 xg vermişsin (ki bu genellikle 3-0, 4-0 bitmiş maçlarda yenilen takımın maç boyu yakaladığı xg olur), bunu maçın geneline yaymayıp yenilmişsin. hatayı kendinde ara.
berbat hakemlerin yönettiği, var'da 1 ay öncesine kadar özgür yankaya gibi saçma sapan insanlara görev verilen, orta hakemlerin gördüğünü değil, kimi baskı altına alarak maçtan koparmayı sürekli düşünerek düdük çaldığı bir ligte, henüz 15 maçtan fazla maç kalmışken, ilk 4 kovalamak halen güzel. gene de, ilk yarıda yarı sahasından bile çıkamamış, hakem kararları kendisini ilk yarıda 1-0 mağlup kalmaya fixlemiş, farkın artmasını engellemiş, rakibe baskıyı 12. adam olarak sahada çaldığı saçma sapan faullerle belirleyeceğinin sinyalini maçın ilk dakikasında veren bir hakemin yönettiği maçın deplasman için "kazanılamaz" kategorisinde olduğunu bu ülkede futbol takip eden herkes bilir. kahpe bizans'ın coğrafyayla değil; kayırılmayla, korunmayla, saçma sapan lokal pr'la, dönek ve ahlaksız medya baskısıyla, vergi borçlarının silinmesiyle (ama eskişehir'in 3 oyuncuya maaş ödemeyediği için küme düşürülmesiyle), birbirlerine "lobi, yapı" diye diye "ben daha çok yiyeceğim, sen daha az nemalanacaksın" kötülüğü pompalamayla, adaletsizlikle, görünen köyün artık kaf dağı'nda bir yerleşim olmasıyla ilgili olduğunu da biliyorlar eşek gibi ama söyleyen olduğunda laf etmeyi de kendilerine yakıştırıyorlar. maçın "kolsuz"una sadece 2 gol atabildiğimiz için ve ilk yarıda yok olan, ikinci yarıda da 55-70 dakikaları arasında sürekli küfretmekten başka bir bok bilmeyen rezil bizans taraftarının yüzünü eğemediğimiz için mutsuzum. geri kalanı için canı sağ olsun bu takımın, bu semtin. bizim puan durumuyla işimiz yok, tek hayalimiz göztepe'nin adının yüceltilmesi. gerisi fasa fiso, sizin düşünmekten orgazm olduğunuz küçük ve mide bulandırıcı oyunlar işte. maçın hakemini daha önce başlığını açıp yazmıştım. keşke maçtan önce de yazdıklarımı okusaymışım: (bkz: atilla karaoğlan)
2019-2020 süper lig sezonuhazırlıklarını afyon'da yaptığı kampla sürdüren futbol takımına sahip izmir'in gururu.
bu transfer sezonu gene "yokları oynamak" ile "vasat" arasında geçmeye devam ediyor. takımın 1 buçuk yıldır ihtiyacı olan kaliteli sol bek eksiği halen giderilemedi. geçen yıl, daha fazla maaş istedi diye arkasına teneke bağlanarak erzurum'a gönderilen leo schwechlen'in takıma geri dönmesi an meselesi. alt lig topçusu istikrarsızlığındaki berkan emir ile birlikte, halen "bu adam ilk 11 çıkar" diyebileceğimiz bir sol bekimiz bulunmamakta. bu transfer döneminde adı göztepe ile anılan hem yerli hem de yabancı çok futbolcu oldu ama özellikle ismail köybaşı ve ömer bayram'ın transfer edilmemesine çok sevindim. köybaşı'nın halen düşünüldüğü de söyleniyor ama umarım böyle bir transfer olmaz. kendilerini dev aynasında görmekten bıkmayan, bunu yapmaktan da yorulmayan istanbul takımlarının kadrolarında düşünmediği isimleri nimetmiş gibi anadolu takımlarına pazarlamaya çalışmalarını içime sindiremiyorum.
şu ana kadar takım 3 hazırlık maçı yaptı (eskişehir, menemen belediye ve denizli). salı günü fas takımı el jadida ile karşılaşacağız. keşke (bkz: wydad casablanca) ile anlaşılmış olsaydı da, gözümüz rakip taraftar görebilseydi. hazırlık maçlarında takımın eksik olduğu noktalarını bölge bölge yazayım:
- stoperde titi'nin yanında kimin sürekli oynayacağı belirsiz. gerçi, bu sorun, transferi dün açıklanan bubacarr sanneh ile giderilmiş gibi görünüyor ama kendisini bir süre daha canlı izlemeden yorum yapmak istemiyorum. kısa boylu, güçlü fizikli, genellikle topa müdahaleleri "rakiple karışık" olan bir stoper ihtiyacımız olduğunu sanmıyorum. en azından ayağının düzgün olması, geriden çıkışlarda ayağını değil, aklını kullanabilecek olması güzel. geçen yıl kendisini 8 milyon euro'ya midtjylland'dan transfer eden anderlecht'in 1 yıl içinde sanneh'yi hem de transfer etme opsiyonu tanıyarak (sanırım 6 milyon euro'ya kendisini uzun süreli göztepe oyuncusu yapabiliyoruz) kiralaması pek iyi görünmüyor olabilir. bu yüzden, stoperdeki sıkıntımız henüz giderilmiş gibi hissedemiyorum. birkaç hazırlık maçı ve ligin ilk 2 ayı bu sorunun takım içinde nasıl giderilmiş olduğunu gözlemleyerek geçecek bence. menemen'den transfer ettiğimiz veli çetin'in hazırlık maçlarındaki iştahlı oyununu da beğendim ama kadroda yer bulabileceğini sanmıyorum. müzmin sakatlardan hakan çinemre ise, uzun süredir kendisinden beklenen patlamayı hiçbir zaman yapamayacak ve bu büyük beklenti altında ezilecek bence. hatta bu baskı altında çoktan ezilmiş bile olabilir. kendisi artık genç de değil (25 yaşına geldi).
- sağ bekte lamine gassama'nın senagal milli takımıyla afrika uluslar kupası'ndaki performansı nefisti. ülkesinin en iyi beklerinden biri olduğunu gösterdi. geçen sezon ligteki tutarsız oyunu kafamızdaki soru işaretlerini devam ettiriyor. hatayspor'dan bonservis bedeli ödemeden transfer ettiğimiz sağ bek murat paluli hazırlık maçlarında kesiciliği ve top tekniğiyle beğeni kazandı. bu 2 sağ bek bizi bütün bir sezon idare edecektir. asıl sorun sol bekte. adama traore'nin müzmin sakat haline dönüşmesi (bağları 2 kere aynı yerden koptu), berkan emir'e mahkum etmişti bizi. geçen seneyi bizde kiralık geçiren sporting lizbon'lu lumor agbenyehu'yu da gönderdik (mallorca'ya kiralanmış hemen). sol bekte ne bir as oyuncumuz ne de bu ası yedekleyecek, güvenilir bir sol bek var kadromuzda. en az 1 as bek gerekiyor buraya. leo'nun hem sol bek hem de stoper oynayabilecek olması nedeniyle transferine sıcak bakanlar mevcut ama berkan ile hemen hemen aynı özeliklere sahip bir sol beke daha ihtiyacımız yok bence. sol bek transferinin birkaç hafta içinde bitmesine kesin gözle bakılıyor.
- orta sahanın göbeğinde büyük bir sıkıntımız bulunmuyor. andre poko ve "al yanağımız" andre castro gene ilk 11'de olacaktır. celso borges'in yüklü ve uzun kontratı sebebiyle kendisiyle yolları ayıramadık ve kadroda nasıl şans vereceğimizi bilmez bir haldeyiz. geçen sene, özellikle galatasaray maçında kaçırdığı penaltıdan sonra hem kendi performansı dibi görmüştü hem de takımın ivmesi bir anda değişmiş, küme düşme potasına uzun süreli olarak demir atmamız -hayaldi ama- gerçek olmuştu. saf bir 8 numara olması ama aynı bölgede oynayan castro'yu kesebilecek kadar da iyi olmaması sebebiyle bütün bir sezon ön libero olarak oynatmak zorunda kaldık ve sahaya çıktığı hemen hemen bütün maçlarda tel tel döküldü. tamer tuna'nın farklılıklara bakış açısı yeni sıvanmış bir duvar kadar sert olduğu için borges'i ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrim yok. borissia dortmund'un paf takımından transfer ettiğimiz 20 yaşındaki hüseyin bulut'un sürekli ilk 11 çıkabilecek kadar şans bulabileceğini düşünmüyorum. ön liberoyu yedekleyebilecek alpaslan öztürk'ün hazırlık maçlarında stoper olarak denendiğini gördük. orta sahanın göbeğinde büyük bir sorun yaşayacağımızı sanmıyorum. bu bölgede oynayabilen tayfur bingöl ve axel ngando'yu da gönderdik.
- kanatlar takımın her şeyi olduğu için taraftarın üzerinde harıl harıl düşündüğü yer de bu bölge oluyor. yasin öztekin, serdar gürler, halil akbunar ve kiralanmazsa yalçın kayan kanatları oluşturacak. yasin'in tripli hali taraftarı bıktırmış durumda ama elimizdeki en iyi ve en kariyerli kanat oyuncusu o. geen sezonun ilk yarısındaki performansından sonra yokları oynaması bizi biraz üzmüş olsa da, kanatların değişmez adamı olacaktır. sol bek transferini yasin'in defansa hiç yardıma gelmemesi ve maçlar içinde oyundan yer yer kopmasını giderebilecek özellikteki bir ya da iki futbolcuyla kapatmaya çalışmamız gerekiyor. serdar'ın hazırlık maçlarındaki azmi nefisti. sezona bomba gibi hazırlanmış olduğunu gördük. halil ise, vasatın biraz üstü bir yedek olarak kadroda sırıtmayacaktır. yalçın'a tamer hoca'nın şans vereceğini pek sanmıyorum. beklentileri hiçbir zaman karşılayamamış yoan gouffran'la da yollar ayrıldı.
- 10 numara bölgesi, göztepe'yi uzun süredir takip edenlerin "ceyhun eriş'ten sonra iyi bir 10 numara görmedik be bilader" şeklinde isyan etmesine neden olur. bu bölge için transfer söylentilerinde adı sıkça göztepe ile anılan guilherme, geçen sezon yeni malatyaspor'da kiralık olarak nefis oynamıştı. bu sene malatya'da kalmayacağını düşünüyordum ama takımı 1 sezon daha kendisini kiraladı. "guilherme gelirse, takım boyut değiştirir" diye düşünen göztepelilerin içi cız etti. bizde ise, tek 10 numara mevcuttu ve o da forvet mi, forvet arkası mı, yoksa santrafor mu olduğunu kendisinin de bilmediği deniz kadah'tı. yukarıda yazdığım hüseyin bulut'un saf bir 10 numara olarak yetiştirildiği düşünüldüğünde, kadah'ın alternatifi değil, ilk 11 oyuncusu olmasını beklemek güzel bir rüya. ayrıca borges'in de bu mevkide düşünülmesi mümkün. kadah'ın geçen sezon oynadığı hemen hemen bütün maçlarda (bunların içinde gol ve goller attığı maçlar da var) sahada varlık gösteremediğini, taraftarı hop oturup hop kaldıracak kadar heyecan uyandıramadığını biliyoruz. yürekten oynaması ve sahada elinden geleni yaptığını kanıtlaması taraftarla arasını iyi tutmasını sağlamıştı. hüseyin'in kendisinden formayı söküp almasını çok istiyorum. umarım olur.
- forvet adis jahovic sonrası kara deliğe dönüşmüş durumdaydı. nabil ghilas bidonunu arkasına teneke bağlayıp sözleşmesini feshederek yollayabildik. eren derdiyok'u transfer ettik (yıllık maaşının milyon euro seviyelerinde olduğunu bilmek üzücü). 2+1 yıllık kontrat süresini de uzun buldum ben ama yasin ile birlikte takıma katkı verebileceğni düşünüyorum. geçen sene takımın aktif tek santraforu olan cameron jerome'un 28 maçta 5 gol, 3 asistle oynaması kağıt üzerinde hayal kırıklığı yaratmış olsa da, özellikle son 5 maçtaki özverisine aşık olmuştum. altyapıdan çıkartıp profesyonel sözleşme imzaladığımız 18'lik ege özkayımoğlu'nun hazırlık maçlarında gövde gösterisi yapması taraftarı fena halde heyecanlandırdı. eğer forvete transfer yapılmazsa jerome-ege-yer yer kadah 3'lüsüyle bu sezonu geçirebileceğimizi düşünüyorum. ege'ye ne kadar şans verilir; kadah sevildiği taraftara hangi boyutlarda saç baş yoldurur; gol atamayan çalışkan jerome'a taraftar daha ne kadar tahammül eder; bu soruların cevaplarını bilmiyorum. mehmet sepil'in yakın geçmişteki bir açıklamasında "bir stoper ve bir sol bek kesin alacağız"dan başka bir şey yoktu. stoper işini sanneh ile çözmüş gibiyiz. sol bek de leo olacak ve içimizi ferahlatmasa da, "en azından takımı bilen biri transfer edildi" goy goyuyla bu sorunu da halletmiş gibi görüneceğiz. sağlam bir santrafora para kıymasını yaklaşık 1 yıldır beklediğimiz sepil'in, yeni stadın 2020'nin başlarında işler hale geçmesiyle birlikte cebindeki akrebi çıkartacağını ve üzerinde taşıdığı beklentiyi sahiplenebilecek ve taraftarı da heyecandan uyutmayacak bir santrafor transfer edeceğini düşünüyorum. yani; eylül'e kadar forvete bir eleman eklenmeyecek gözüyle bakıyorum ben.
- kaleci konusunda değişiklik yok ama zaten bu mevkide iyiyiz. 37'lik beto ligin en yi kalecisi olmaya devam ediyor. altyapıdan çıkmış göztepe'nin çocuğu göktuğ bakırbaş ise, iyi bir yedek. eren bilen'e çok beklenti yükledik ama 3. kaleci yeri için arda özbilen ve -kiralanmazsa- yavuz aygün ile mücadele edecek kadar yetenekli bir çocuk.
gene serbest fikstürü çekmiş olmanın "10 bin küsurda 1" ihtimali ile ilgili çok goy goy yapılmıştı. istanbul takımlarının fikstürlerinin her sezon üç aşağı beş yukarı aynı olduğu, artık sadece isimlerinin değiştiği bir ortamda serbest fikstüre neden bu takımların hiç denk gelmediğini sorgulamayacağım. devre arasına kadar göt yanağı kadar küçük olan bornova doğanlar stadı'nda oynayacak olmamızı ve yarım devrelik kombinelerin satışa çıkmasından sonraki 2 hafta içinde tamamen tükendiğini düşünüp mutlu oluyorum. yeni sezon formalarının tanıtımı ise, bok gibi geçti. zaten yeni formalar da bi' boka benzemiyor. düz kırmızı olanın rengi baştan aşağı kırmızı gibi değil ve deseni anneanne donuna benziyor. çubukludaki armanın yeri ve boyutu tamamen yanlış. beyaz üzeri iki çizgili forma ise, deplasman forması olarak vasat. ayrıca geçen sene 135 liradan satışa çıkmış olan formalar (sezon sonu 100 liraya düştü), bu sezon 185 liraya fırlatılmış durumda. kombine fiyatlarında istanbul takımlardan sonra en pahalı fiyatı çeken takım olan göztepe'nin kendisini bu kadar seven taraftarları olmasa, "o 185 lirayı bi' tarafınıza sokun" denebilirdi. puma'nın önceden hazırlanmış katalogtan "alın, bunu giyin" şeklinde pazarladığı berbat yeni sezon formalarının fahiş fiyattan satışının düşük oranda kalacağından eminim. geçen sezonun formaları 80 lira civarına insin, 2'şer, 3'er alıp eşe dosta hediye etmek gerek.
aklıma gelmişken, yazayım: mehmet sepil'in yaklaşık 2 hafta önce afyon kampında bein sports'a verdiği röportaj da güzel ayrıntılar gizli. istanbul takımlarının 10 milyonlarca euro harcayıp taraftar gazı almaktan başka bir işe yaramayan borç bataklığında sürünmesine dair "1-2 sezon sonra bunları yapamayacaklar çünkü kulüpler birliği olrak bir karar aldık: artık finansal fair-play'i tff denetleyecek ve puan silme, lig düşürme gibi cezaları kendisi verebilecek. istanbul takımları dahil, herkes buna göre davranmak zorunda kalacak" yorumunu iştahla, ağzımdan salyalar akarak dinledim. süper lig takımlarının bütün borcunun %90'ını tek başına yapmış "dev aynasında büyütülmüşler"in halâ yıllık birkaç milyon euroluk maaşlar vererek yaptığı sözleşmeler başlarını çok ağrıtacak. "paramız var, kime ne"den başka elle tutulur hiçbir açıklaması olmayan takımların gelir gider tablolarının da tff'nin ana sayfasından açıkça paylaşılacağı müthiş bir haber. borçlarınız üzerinden sidik yarıştırmaya devam edebileceksiniz, gözünüz aydın.
yeni sezonun başlamasına yaklaşık 2 hafta var. umarım her şey göztepe adına güzel gider, 2020 ocak'ından sonra yeni statta oynayacağımız maçlarla birlikte avrupa kupalarına katılma ve atletico madrid'le 50 küsur yıldan sonra tekrar karşı karşıya gelme hayallerimiz vücut bulur. umut her zaman var.