2020 yılını 21 günde 7 maça çıkarak bitirecek (bunların içinde türkiye kupası maçı da var) izmir'in gururu.
halen bok gibi top oynuyoruz. stajyer paltosunu üzerinden ameliyatla almak gereken ilhan palut'un oyun sistemini, göreve geldiğinden bu zamana geçen 1 yılda anlayabilen olmadı. stoper ikilisinden birinin ayaklarına hakim, diğerinin sadece hava toplarında iyi olmasını mı istediği (atınç nukan'ın ayağı berbat, titi'nin zamanlaması ve pozisyon alması kötü, marko mihojevic'in 1,91 boyunun hakkından fazla sıçrayabilmesine rağmen pas yeteneği berbat, taraftarlar olarak takımla bağını kopardığına iyiden iyiye inanmaya başladığımız alpaslan öztürk'ün son 5-6 aydır nasıl bir fiziksel ve mental pozisyonda olduğunu bilmiyor oluşumuzun acısı); orta sahanın merkezinde kullanmaya alıştığı ikilinin birinin top dağıtıcı, diğerinin savaşçı (diğer adıyla "her işi yapmakla görevli vasıfsız işçi) olmasını mı istediği (soner aydoğdu'nun defansif görevleri yapmadığı aşikar. yalçın kayan'dan beklenenin ise yapabileceklerinin fersah fersah üzerinde olduğunu da herkes gördü. palut'un merkez orta saha olarak kullanmaya alıştığı marcio mossoro'nun fiziksel durumu her maç yaşından ötürü* geriye gidiyor); kanatların delici mi, yoksa çizgi kanat mı oynatılmasını istediği (halil akbunar'ın son maçlardaki skora katkısı göz boyuyor. zlatko tripic'in iş ahlâkı bu takımdaki bütün insanoğullarından daha fazla ama 1-2 hatasından dolayı yedek bırakılarak küstürülüyor. obinna nwobodo'nun yetenekleri düşünüldüğünde kanat değil, merkez orta saha olduğu gayet belirgin. stefano napoleoni'nin bel sakatlığı kendisini bitirmiş durumda); bitirici forvet olarak elindeki malzemeyi överken gerçekte yaşananları (brown ideye'nin müzmin sakata bağlaması ve cherif ndiaye'nin kendini paralamasına rağmen cameron jerome'un üzerine çıkıyor gibi görünmemesi) görmek mi istemediği halen belirsiz. ben 1 yıl boyunca 20 küsur kişiyle neredeyse sürekli birlikte olsam (ki göztepe'yi "gençliğimin katili" diyerek sevmiş biriyim), bu küçük ayrıntıların hepsinin üzerinden geçerdim. sadece taraftar olarak bile çoğu oyuncunun neyi yapıp neyi yapamayacağını stajyer hocadan daha iyi bildiğimi düşünüyorum.
düzelmeyen sorunları düşünerek şişmektense, fikstüre bakayım istedim. orası daha beter. 21 günde 7 maçlık bir periyoda giren takım, gelecek için hemen hemen hiçbir ışık vermezken, sakatlık belasından nasıl uzak duracağız; bu da belirsiz. cumartesi günkü kayseri maçı stajyer hocanın 20 dakikalığına uyuması yüzünden berabere bitti. 5-26 aralık arasındaki fikstürü aşağıya bırakayım:
7 maçın 5'ini içeride oynamak avantaj gibi görünürken, kayseri maçındaki kötü performans moral bozmuş oldu. ayrıca, federasyonun gündüz maçlarına istanbul takımları haricindeki takımları yerleştirme stratejisi de devam ediyor. deprem nedeniyle ertelenen alanya maçı facia olabilir bizim için. takımdaki en az 6 oyuncunun covid pozitif çıkması da dert. bilmiyorum bundan sonra ne olacak ama iyi oyuna hasretim ve geleceğe dair pembe umutlarım her geçen maç daha da azalıyor.
edit: fikstürün devamı de berbatmış. 11 günlük devre arasından sonra, 6 ocak-7 şubat arasında 8 maç oynayacak takım ve çoğu deplasman (galatasaray, konya, beşiktaş, trabzon maçları da bu periyodun içinde). kötü günler geride kaldı, sırada daha kötüleri var.