bu yıl sözümona süper lig'te ne yapacağı taraftarlarından daha çok, diğer takım taraftarları tarafından merak edilen izmir kulübüdür, candır.
biz önce 18 sene, ardından 14 sene bekledik bu günler için. birkaç faşşolige* ruhunu satmış takım taraftarlarının lafıyla ne küme düşeriz ne de şampiyon oluruz. ancak birkaç yıl sonra avrupa'da göztepe seslerini duyduğunuzda, o zaman karşınızda bize "köy takımı" dediğiniz günleri unutmamış bir kitle bulacağınızdan da emin olun.
yaklaşık 15 dakika sonra süper olan ligte bu haftayı 2. bitirmek için başakşehir'i izmir'de ağırlayacak olan izmir'in gururu.
vurduğun gol, yediğin ofsayt olsun göztepe'miz.
ilk yarı editi: 2 bireysel hatadan 2 gol yedik. Başakşehir'in başka da pozisyonu yok. bizim taraftar 25. dakikadan sonra oyundan kopmuş gibi görünüyor. Bizimkileri biraz gazlasalar, 2-1 olmaması için hiçbir sebep yok. Sonra da çağlayan gibi akabiliriz. Neden olmasın?
maç sonu editi: 2-1 yenildik. Kötü oynamadık, bireysel hatalardan ve panik olmamız yüzünden derli toplu oynayamadık. Çok daha iyi olacağız. Kahpe Bizans'a yenildiğimiz ilk maç değil bu. Biraz havalanmıştık, yere indik. milli maç arasından sonra antalya (deplasman), alanya ve kasımpaşa (deplasman) maçlarından en az 7 puan çıkarırsak, içerideki beşiktaş maçına müthiş moralli çıkabiliriz. hiçbir şey bitmiş değil. daha ligin başı.
devre arasını ve transfer dönemini en hareketli geçiren türk futbol kulüplerinden biri olan izmir'in gururu.
8 ocak'ta emre can coşkun'u adana'ya kiraladık. 12 ocak'ta prince segbefia'yı gazişehir'e (eski adıyla gaziantep büyükşehir belediye'ye) gönderdik. böylece karabük'te forma giyen andre poko'yu transfer edebildik. poko'ya verdiğimiz 1,4 milyon euro bonservis bedelini fazla buldum ben. gene de, ilk maçı olan fenerbahçe maçında, sonradan oyuna girdiği gibi golünü de attı. fena katkı vermeyecek sanırım.
ocak sonuna doğru mathieu peybernes'in sözleşmesini de feshettik. bunu da gremio'dan wallace reis'i kadroya katmak için yaptık. fazla maç kaçırmayan, bizim kadu gibi bir stoper bu reis. kadrodan gönderilen oyuncunun yerine bir seviye daha iyisini alarak yama yaptık açıkçası. gelecek vaad eden kerem atakan kesgin'i de buca'dan bonservissiz satın aldık. ve transferin son gününde, artık karın ağrısına dönüşmüş olan adis jahovic'i 1,5 milyon euro bonservis bedeliyle atiker konya'ya sattık. sözleşmesi 6 ay sonra bitecek ve sözleşmesini uzatma konusunda hep ayak direyen bir oyuncuyu satarak gelir elde ettik ama forvete oyuncu alma ihtiyacı da katmerlenmiş oldu. demba ba'yı bonservissiz ve garanti maaş vermeden (sadece maç başı ücret ve gol primi alacak) 6 aylığına kadroya kattık. demba ba'nın en az 8-9 aydır ayağına top değmemiş olması bir yana, sağlık durumunun da koca bir soru işareti olması büyük sıkıntı.
devre arası transfer dönemini bence olumlu kullanamadık. takımın en golcü ismini gönderip 6 aylığına sağlığı ve formu belirsiz ama isimli bir forvet aldık. devamlılığı hariç, büyük bir sorunu olmayan, yumuşaklığı da tolere edilebilecek bir stoperi gönderip yerine kadu'nun benzerini getirdik. hiç süre alamayan bir orta saha oyuncusu yerine de hem genç hem de atletik yetenekleri oldukça iyi ve hazır bir ön libero aldık. adama traore'yi yedekleyebilecek bir sol bek, ilk 11 oynaması gereken bir sağ bek, iyi bir 10 numara ve en az bir kanatı idare edebilecek (mümkünse iki kanatta da görev yapabilecek) bir oyuncu ihtiyacımız vardı. bu ihtiyaçların hiçbirini gideremedik. olumlu olarak ise, her yıl devre arası transfer döneminde olduğu gibi, bir kamyon oyuncu almadık. gene de transfer politikamız halâ bok gibi.
bu seneyi kafada bitirmişiz biz, ben bunu anladım. alınabilecek kadar çok puan (ve tabii ki kasaya giren para) ve prestij olarak orta sıralarda yer alma, amaçlarımız içinde yer almıyor. seneye hazırlık olarak bu yılı bitirmek tamer hoca'nın da, mehmet sepil'in de aklında olan tek şey. madem kafalarda olan bu, neden demba ba'yı 6 aylığına kadroya aldık? onun yerine genç, gelecek vaad eden bir forvet bulunamaz mıydı? deve hörgücüne sahip nabil ghilas ve gene sakatlanmış ömer şişmanoğlu'nu neden kadroda tuttuk?
devre arasından sonra istanbul'da fenerbahçe'ye 2-1 yenildik. ardından da izmir'de kayseri'yle 1-1 berabere kaldık. pazartesi de trabzon'la deplasmanda oynayacağız. takım halâ 3 mağlubiyet üst üste alsa paramparça olacak kadar kırılgan, 2 galibiyet üst üste aldığında da "herkesi yenebiliriz" hayali özgüvenini taşıyor. ayakları yere basan bir takım olmamızın en az 2 sene süreceğini düşünüyorum. bunun için de iyi bir kadro mühendisliği şart. keşke haldun üstünel ve ibrahim altınsay benzeri iki iş bitirici çalışan bulsak ve transferlerin nasıl yapılacağı hakkında hem başkana hem de teknik ekibin tamamına rapor verseler. bu işleri ancak böyle öğrenebileceğiz galiba.
adı süper, içi kofti olan türkiye'nin futboldaki en üst liginde 14 yıl aradan sonra oynamasına rağmen (gözyaşları; olm bi' durun), ilk 6 haftada taş gibi futbol oynamış, benim gibiler için tek büyük takım olduğunu göstermiş, "asansör takım olacak bunlar bu yıl. bi' 14 yıl daha beklersiniz artık hehe" diyen zevzeklerin ağzına topuğuyla vurmuş takımım, izmir'in gururu.
şu na kadar ligin maç başı en isabetli şut çeken adamı bizde (no adis no party!), maç başı en çok şut çeken 2. adamı bizde (gene adis), gol krallığında 3. olan adamı bizde (gene adis), karabüklü dany nounkeu hariç, en çok hava topu kazanan adamlarından biri gene bizde. takım olarak ise, maç başı en isabetli şutu biz çekiyoruz (maç başı 6). keyifli futbol oynuyoruz, ligin en az 10 takımının yaptığı gibi öne geçince yalandan yerlerde sürünmüyoruz, karşımızdaki rakibin oyuncularına birer insan olarak değer veriyoruz. böyle oynadıkça ve davrandıkça, varsın küme düşelim; hiç önemli değil.
sosyal medyada ergen gençler "şampiyon olacağız lan!" diyerek gaza gelmiş durumdalar. sanırım rüya görüyorlar. çevrelerindeki abileri onları iki tokat atıp kendilerine getireceklerdir. hedefimiz sezon sonunda ilk 10'da kalabilmek; eğer başarı grafiğimiz çok iyi olursa, avrupa'ya katılmak. ilk 3 ve hatta şampiyonluk hedeflerimizden biri değil bu sezon için. evet, sadece bu sezon için. o günler de gelecek ama henüz erken.
milli maç arasından önce, haftaya başakşehir'le oynayacağız. doğanlar stadı'nda başakşehir'i yenmemiz demek, artık nihayet penguen medyanın da dikkatini çekmemizi sağlayacaktır. bugünkü sivas maçında yorumcu, sabri hakkında "galatasaray gibi büyük bir kulüpten gelip burada oynaması bile çok önemli iş" dedi, bağırarak küfretmemek için dilimi ısırdım. biz kendimiz için tek büyüğüz. değil sabri'si, oğuzhan'ı gelse, bu değişmeyecek. umarım arap sermayesine götünü dayamış, cukkasına bakmaktan başka hiçbir boktan anlamayan, geveze insanların fikirleri biz başakşehir'i yendikten sonra değişebilir. ufak ihtimal ama iyi niyetli olmak gerek.
sizin "biz bitti demeden bitmez"leriniz sizin olsun. biz "ıssız kuytu köşelerden and olsun ki döneceğiz"den sonra bunun gerçekleşmesi üzerine kendimizi kaybettik, hükümsüzüz halâ. sizin ucuz mottolarınızı tarihten silmek için geldik. umarım yakın gelecekte bunu da başarırız.
ayak seslerini yavaş yavaş dünyaya duyuran izmir'in en kıymetlisi. hakkında james kelly imzalı çok güzel bir yazı hazırlanmış avrupa basınında. gücümüz dünyayı sarsacak demiştik.
bu akşam 19:25'te 93 yaşına girecek olan izmir'in gururu (14 haziran 1925).
biraz önce, eve doğru gelirken, meral akşener'in seçim propaganda aracından son ses güzel güzel göreceğiz 'in bizim marş halinin çalındığını duydum. şoförle göz göze geldiğimde ise kornayla selamlaştık.
bu akşam doğum günün için izmir yanacak. yansın. nice yıllara gençliğimin katili.
resmi maçlardaki son golünü atiker konyaspor'a karşı 3 mart'ta deplasmanda attıktan sonra 5 maçtır gol dahi atamayan, bu süreçte sadece 1 puan toplayabilen, küme düşmemek adına hemen hemen bütün etkenler lehineyken bile (seyirci desteği bu kadar kötü bir ortamda bile azalmadı, fikstür nispeten iyiydi, bu sezonun 3. teknik direktörü takımın başına getirildiğinde korkulan taraftar tepkisi beklenilen düzeyde olmadı, adı süper olan ligte maaşları gecikme yaşanmaksızın yatırılan 4 kulüpten biri bu takım) 17. sıraya demirlemeyi başarabilen izmir'in gururu.
başlığa son yazdığımdan bu yana 4 aydan fazla bir süre geçmiş. devre arasından önceki son maçta ankara'da ankaragücü'nü 3-0 yendik ve "biz bu ligte, şu halimizle bile rahatça kalırız" rehavetine kapıldık. o dönemki ankaragücü transfer yasaklısıydı ve düşme hattının birkaç puan üzerinde bulunmasına rağmen, küme düşmesi en çok beklenen takımdı. çaykur rizespor ligin ilk yarısını ligin dibinde, 17 maçta topladığı 12 puanla kapatmıştı. erzurum, akhisar, alanya ve kayseri en büyük küme düşme adaylarıydı. ne olduysa, devre arasında saydığım bu takımların hepsinin iyi planlamaları, iyi transfer politikaları ve hepsinden önemlisi de, kenetlenmeleri ile oldu. ankaragücü transfer tahtasını borç harç, bir şekilde açabildi. alanya devre arasından sonraki 3 maçında 7 puan toplyarak ivme kazandı. kayseri -öyle ya da böyle- 7 maçlık yenilmezlik serisi yakaladı. peki, bu dönemde biz ne yaptık?
takım bangır bangır forvet eksikliği çekerken, devre arasında sadece 2 transfer yaptık ve takıma forvet kazandırmadık. sağ açık serdar gürler'i ve sol bek lumor agbenyenu'yu kiraladık. eldeki forvetler zaten yetersizken, hiç forma şansı vermediğimiz, geçen sezon 2. lig kırmızı grup'un gol kralı olmuş*samed ali kaya'yı transferin son günü erzurum'a kiraladık. oscar scarione'den kurtulmuş olmamız, devre arasının -acınası belki ama- tek güzel gelişmesiydi. takım devre arasından sonraki 6 maçta sadece içeride alanya'yı yenerken (o da ite kaka ve nabil ghilas devesinin son dakika röveşata golüyle oldu), kemal hoca ile de yollar ayrıldı ve tamer tuna takıma geri döndü. bence taraftarın bir kısmı takıma desteğini bu noktada çekti. bir takımı sevmeyi maddi karşılıklara bağlamayan, benim gibi faşşolig'e tepkili olanlar başkan mehmet sepil'in tükürdüğünü yalamasının hata olabileceğini ama ego mastürbasyonu yapmamayı seçmiş gibi görünmesinin de olumlu olduğunu görmüştü.
tamer hoca'nın taraftardaki kredisi zaten yoktu. geçen sene ligte kalmayı neredeyse garantiledikten sonra takıma oynattığı korkak futbol, maç içinde takıma etkisinin bulunmaması ve tabii ki beşiktaş'la adının sıklıkla alınması (ve bunu hiçbir zaman yalanlamaması) tamer hoca'nın eksileriydi. gördük ki, hiçbir şey değişmemiş kendi adına. yukarıda bahsettiğim son golümüzü attığımız konya maçı, tamer hoca'nın ilk maçıydı. 6 maçta 1 gol atabilmiş, fikstür ve iç saha avantajını hiçbir şekilde değerlendirememiş bir göztepe ile karşı karşıyayız şu anda.
devre arasından sonra birçok göztepeli'nin düşündüğü gibi, ikinci yarı fikstürünün en güzel maçları, nisan ayında oynayacağımız, üst üste gelen akhisar, rize ve erzurum maçlarıydı. akhisar ve erzurum'u içeride öyle ya da böyle yenip rize'den de puan aldığımızda, zaten ligde kalmayı hem umut ölçeğinde hem istek değerinde hem de muhtemel puan durumunda neredeyse garantilemiş olacaktık. bizim andavallar ise, bu 3 maçın hepsini kaybederek "biz bu ligten rahat rahat düşeceğiz" fikrini beynimize çakmış durumdalar. üzülmemek, hem fikstüre hem puan durumuna bakıp da kahrolmamak elimde değil.
ligin bitimine 5 maç kaldı. bunların 3'ünü içeride oynayacağız (antalya, sivas ve ankaragücü). akbilspor maçına zaten sezon başından 0 puan yazdığımız için çok önem teşkil etmiyor. takım biraz umut vaad etse "en az 9 puan alırız, bursa maçı da kimin düşeceğini belirler" derdim rahatlıkla ama diyemiyorum. sepil takıma gözdağı vermek için cuma günü oynanacak maça bütün kafilenin çarşamba gününden* kara yoluyla gitmesini istemiş. takım üzerinde olumlu bir etkisi olacağını sanmıyorum. antalya maçı ya tamam ya devam maçımız olacak. şu ligte kasımpaşa'nın, malatya'nın, konya'nın, kayseri'nin yer bulup bizim olmayacağımıza şimdiden üzülmeye başladı birçoğumuz. eh, "ıssız kuytu köşeler bizi özlemiştir. nasıl düştüysek, öyle çıkarız" diye moral enjekte etmek de mümkün ama içimden gelmiyor. gene de, çıkmadık candan ümit kesilmez. henüz ölmedik, düşmedik.
boyu iyice kısalmış, 2 hafta içinde sona erecek olan içinde bulunduğu ligin en heyecanlı maçlarını oynayacak olan izmir'in gururu.
son yazdığım girdiye baktım. akbilspor maçına 0 verip antalya maçını "ya tamam ya devam maçı" olarak görmüşüm. takım gene ters köşe yaparak akbil'i istanbul'da, antalya'yı da içeride fark atarak yendi. nefis kokan bir gaz bulutunun içindeyken, geçen hafta sivas maçı ile hayallerden uyanıp akbilspor maçından önceki duruma göre nispeten iyi ama paçayı gene de kurtaramamış halimize döndük. 3 maçta 7 puan topladık ama doğrudan rakiplerimiz olan erzurum belediye ve bursaspor da bu dönemde 4'er puan toplayınca, sondan bir üstteki basamaktan kurtulmaktan öteye gidemedik. istanbul takımının küme düşmeyeceğini sezon başından beri bas bas bağırdığım için 40 puan yapmış takım taraftarlarının geç gelen rahatlığını anlayamıyorum. akhisar gençlik'in küme düşmesi matematiksel olarak garantilendiğinden dolayı, son 2 düşme bileti için 3 temel aday var (göztepe, bursaspor ve erzurum belediye). eğer bu son 2 hafta garip sonuçlara gebe olursa, belki ankaragücü de potaya girebilir ama şu anda 38 ve üzerinde puan toplamış takımlar erken tatile çıktılar bence. göztepe'nin bu son 2 haftada önce bursa deplasmanına çıkıp son maçı da içeride kan davalısı ankaragücü ile oynayacak olması, düşenleri bizim belirleyeceğimizi gösteriyor. her zamanki gibi, gene kendi ipimizi kendimiz keseceğiz.
akbilspor maçında berbat oyuna karşın, alınan temiz galibiyet, antalya maçında pozisyon üretememeye rağmen, skor üstünlüğünü rahatlıkla ve erkenden ele alma ve sivas maçında korkunç defans hatalarına devam etmeye karşın, 3 kez skorda geriye düşmeyi içine sindiremeyen tavır birçok taraftar için "kimin düşeceğini belirleyen maç" oalrak anılan bursa maçı öncesi bizimkilerin en büyük artıları. dev bir eksi var ki; bütün artıları yok ediyor benim gözümde: sakatlar ve cezalılar. kırmızı kart cezalısı wallace reis, haftalardır oynayamayan yasin öztekin, sivas maçında adalesi atan cameron jerome, gene adale sakatlığı sebebiyle uzun süredir tam performansını sahaya yansıtamayan serdar gürler ile kronik sakatların büyük kısmının stoperde olması bursa maçını en iyi kadro dizilişiyle oynayamayacak olmamıza neden olacak. 4-2-3-1'i bu zorunluluklar sebebiyle bırakıp 4-4-1-1'e dönmüş ve 5 hafta gol dahi atamamış takıma doğrudan olmasa da, dolaylı yoldan yeni bir kimlik kazandırmış tamer hoca, hafta boyunca beyin yıkayacaktır. yukarıda saydığım isimlerin hiçbiri pazar günü sahada yer alamazsa, bursa'nın bizi hacamat edeceğini düşünüyorum. zaten biletlerin hepsinin bittiği ve karaborsacıların euro üzerinden satışlar yaptıkları da ortaya çıktı. bursa'nın 45 bin kişilik stadının pazar günü kapasite aşımına uğrayacağı noktasında birçok kişi hemfikir.
bursa maçı nasıl biterse birsin; iş son maça kalırsa, ankaragücü'nü izmir'de öyle ya da böyle yeneceğimizden eminim ben. asıl sıkıntı, erzurum belediye'nin kalan 2 maçı: fenerbahçe ve kayseri (deplasman). eğer fenerbahçe'ye kendi evlerinde yenilirlerse, o zaman biraz daha rahatlayacağız çünkü bursa bizi yense bile, son maçında malatya'ya gidecek. malatya'nın uefa şansının bitmiş olması kötü görünse de, ligin son maçında kendi seyircileri önünde oynamaları onlara yeterince destek olacak ve bursa'ya karşı "hiçbir amacı kalmamış takım" olarak oynamayacaklardır. aslında biraz daha hayal kurup ankaragücü'nü de potaya sokmak mümkün. bu hafta sivas'la ankara'da karşılaştıktan sonra son maç izmir'e gelecekler. sivas geçen hafta bize izmir'de kök söktürmüştü. aynısını ankaragücü'ne de yapıp, bir de yenerlerse, ankaragücü'nün son 2 maçta 0 çekmesi de ihtimal dahilinde. ama düşme tehlikesi olarak pek bir şeyden söz edemem. bu hafta bursa ya da bizim kazanmamız halinde ankaragücü'nün düşme ihtimali oldukça azalıyor (bence bitiyor ve rahatlıyorlar). evet, aynı o karikatür deki gibi, hesap kitap yapmak zorunda olduğumuz 2 hafta içine girdik.
son iki haftaya girilirken, düşme riskini en çok hisseden takımların bursa ve biz olmamız kanıma dokunuyor. kasımpaşa'nın, ankaragücü'nün, rize'nin, kayseri'nin, alanya'nın, antalya'nın, konya'nın, malatya'nın kafaca çoktan rahatladıkları zamanlarda, elimize geçen fırsatları heba etmekle meşguldük. umarım ne bursa düşer ne de biz düşeriz. her iki takım da "düşerse, tekrar çıkar" imajı çiziyor, biliyorum ama alt liglerde hiç yer almamış takım taraftarlarının hezeyanı bu. alt liglerde, sizin türkiye'nin en göz önünde olan liginde haftalarca tartıştığınız kararlar, maçlardan sonra bile tartışılmıyor, medya hiçbir şekilde bu liglerdeki maçlarla ilgilenmiyor, yenen haklar, şaibeler, takım kayırmalar, onurunu satmalar her hafta üst üste tekrarlanıyor ve arap sermayesinin himayesine aldığı türk futbol kamuoyu birkaç takımın peşine takılmış, avel avel maç izleyip yorum yapıyor. belediye destekli, proje olarak hazırlanmış, peşlerine takılmış taraftar sayısı bir avuç olan kulüplerin hepsinin yok olması bu arap sermayesi tehditinden kurtulmaktan da büyük bir adım olacak. göztepe gibi, bursaspor gibi, sakaryaspor gibi takımların "dış kapının mandalları"nın sevgisine de, hoşgörüsüne de ihtiyacı olmadıklarını düşünüyorum.
yıllar sonra hem kendisinin hem de izmir'in süper lig özlemini sona erdirdi fakat bu daha başlangıç. çok başarılı olacak, izmir'i ve türkiye'yi kasıp kavuracaktır.
hentbol branşında ise kısa vadede hem türkiye hem de avrupa şampiyonluklarını göreceğimize inancım tam.
bireysel sporlara diyecek laf yok zaten. sporcularımız madalyaları süpürüyor.
müthiş bir başkan, iyi bir yönetim ve kulübünü deliler gibi seven taraftarlarıyla türk sporuna damga vuracak kulüptür.
Teknik direktörlüğünü kulübümüzün yetiştirdiği önemli isimlerden olan Tamer Tuna'nın yaptığı ve iyi transferlerle süper ligdeki ilk senesinde sürpriz işlere imza atabilecek izmir takımı. Yıllardır süper ligde bir izmir takımını arıyordu gözlerimiz. Lige renk katacaklarına eminim.
yaklaşık 2 saat sonra, 14 sene aradan sonraki, lafta süper olan süper lig'teki ilk maçına izmir bornova doğanlar stadı'nda fenerbahçe karşısında çıkacak olan izmir kulübüdür, candır.
göztepe taraftarı cezası sebebiyle tribünlerde olamayacak. 500'e yakın karşı takım taraftarı maçı stattan izleyebilecek.
siz sahada, biz ekran başında; görmediğiniz yerde, kalbinizin içinde olacağız. vurduğun gol, yediğin ofsayt olsun göztepe'miz.
biraz önce biten müthiş ligin 10. haftasında istanbul'da kasımpaşa'ya 3-1 yenilmiş olan izmir'in gururu.
baştan sona oldukça kötü oynadık. istanbul'a 4 otobüs giden ve istanbul'da yaşayan taraftarların etkisi haricinde, maçın bizim açımızdan olumlu bir yönü yoktu. maçtan hemen önceki ısınmalarda kosanovic sakatlandı ve maça stoperde leo ile çıktık. o da maçın son dakikasında sakatlandı ve büyük ihtimalle kas sakatlığı yaşadı. haftaya beşiktaş maçında stoperde kimin oynayacağını bilen taraftar yok. umarım sağlık ekibi biliyordur.
kasımpaşa'nın ligte 5 maç kazanamadıktan sonra bize bilenmiş olarak çıkacağını unutmuş bizim futbolcular. ilk 20 dakikada, zamanında ilhan cavcav'ın sıklıkla yaptığı "100 bin dolara afrika'dan getirilmiş, hızlı, çevik, atletik ve teknik olarak tam bir kapalı kutu olan genç futbolcu"lardan kurulu kasımpaşa iki kanattan ağzımıza sıçtı. zaten bir kanat savunucusunun hız ve hızlanması 20 üzerinden 4-5 olduğu bir takımız. o kanadı delik deşik eden mısırlı mahmoud hassan (kendisine "trezeguet" diyor ve formasında da bu yazıyor) ve diğer kanattaki kısa boylu, kuvvetli ve garip bir şekilde çok hızlı samuel edouk müthiş oynadılar. bu müthişlik, maçın tamamını düşününce, yaklaşık 25 dakika kadar sürdü belki ama bizi bitirmeye de yetti. kasımpaşa'nın, birkaç çikolata renkli futbolcunun kendilerini gösterme çabaları hariç, hiçbir tehlikeli yönü de yoktu. "nasıl yenildik o zaman?", di' mi? işte, bu maçı özetlememi sağlayacak olan soru bu.
öncelikle selçuk stoperlerin içine girip kaybolma hastalığı geçiriyor 2-3 maçtır. top kazandığında (ki kendisinin takımda var olma nedeni bu) önünde castro'yu görüp onunla paslaşması gerekirken, stoperlerin içine girdiği için önünde gördüğü oyuncu rotman oluyor. maç boyu rotman'a oldukça kötü noktalarda, adeta "al, bu da sana benden bir küfür" diyerek attığı bütün pasları rotman kaybetti ve kötü adam oldu. tamer hoca da buna kanarak rotman'ı oyundan aldı ikinci yarının ortalarına doğru. on yıllardır gördüğümüz, bildiğimiz ama sadece sahada olanların adının değiştiği, taraftarların ise adeta nefret ettiği "kötü oyun oynayan takımda oluşan biz gol atamayacağız hissi"ni yaşadık. 3 forvet, 1 ofansif orta saha ve 1 kanatla yaklaşık son 20 dakikayı oynamış olmamıza rağmen, doldur-boşalttan başka hiçbir şey yapamadık. kasımpaşa da kontra ataktan 3. golü bulup bizi bitkisel hayattan kurtardı, fişimizi çekti.
beşiktaş maçı öncesinde böyle bir mağlubiyet hoş olmadı. iyi oynayıp berabere kalsaydık ya da yenilseydik, (geçen haftaki alanya maçı gibi), içim rahat olurdu. ama şimdi durum öyle değil:
- adis şu ana kadarki en kötü maçını oynadı. evet, ilk 2 haftada kanat oyuncusu olarak oynadığı maçlardan bile daha kötüydü.
- castro-scarione pas bağlantısını maç boyunca sadece birkaç kere yapabildik.
- sabri ileri çıkışlarında kötü ortalar açtı, geriye dönüşlerde de aksadı. zaten karşısındaki trezeguet'yi de savunamadı.
- tayfur ilk yarı boyunca 2 kere topla buluşup ikisini de kaybetti. hayalet gibiydi sahada. ikinci yarı başlarken de oyundan çıkarıldı.
- leo zorunluluktan ötürü sahadaydı, elinden geleni de yaptı ama bu lig onun yeteneklerinin genişleyemediği noktada. iyi bir yedek olabilir ama iyi bir ilk 11 oyuncusu olmadığı için her topa girişince "kırmızı kart görüp atılacak şimdi" endişesini yaşattı, yaşadık.
- ömer geçen hafta gol attığı için bu hafta "öğretmenin sorduğu soruya parmak kaldırıp cevap veren, hemen de götü kalkan öğrenci" gibiydi. ikinci yarının tamamında oynadı ve hiçbir şey yapamadı. bizim takımda sadece yedek olabilir.
bülent yıldırım da eskilerin tetikçilerinden biri. unutmadım tabii. 58. dakikada kasımpaşa'nın bir çikolatasına kırmızı kart gösteremedi, sarı kartı da ayıp olmasın diye çıkarttı. orada kasımpaşa 10 kişi kalsaydı, bir şeyler daha farklı olabilirdi. belki gene 3-1 biterdi ve yenilirdik. skor önemli değil. önemli olan, o dakikadan sonra daha iyi oynayacaktık, rakip 10 kişi olduğu için geriye yaslanacaktı, saldırdıkça saldıracaktık. özgüvenimiz de, maç sonunda skor ne olursa olsun, bu denli paramparça olmayacaktı. teşekkürler tetikçi yıldırım.
adis jahovic maç bittikten sonra hakemle tartışmış ve sarı kart görmüş. maçtan önce tamer hoca özellikle adis'i kart görmemesi konusunda uyarmıştı. kartı maç bittikten sonra gördü ve beşiktaş maçında cezalı oldu. umarım bunu bilinçli olarak yapmamışsındır adis. bu taraftar bunu unutmaz; hem de adının beşiktaş'la aynı cümlede anıldığı bir dönemde, ölene kadar unutmaz.
sezonun ilk haftasında olduğu gibi, haftaya da bir bizans takımı ağırlayacağız. istanbul dışında hiçbir yerde görmedikleri "taşıma" olmayan taraftarı görecekler burada. seviniyorum. isterseniz bizi 5 farkla yenebilirsiniz, eğer yenebilirseniz tabii. maçtan önce gözünüz korkacak ya; bunu bilmek bile bana yetiyor. 5 kasım'daymış maç. 4'ünde olmadığı için de mutlu oldum. zirveyi bırakıp maçı izlemeye giderdim kesin. ekleyeyim şuraya: (bkz: kulzos kasım'da izmir zirvesi)
haftaya sakat olan üç stoperden kim oynayacak; hiçbir fikrim yok. üçünden başka bir stoper de 6 ay sakat olacak zaten. kimin oynayacağını odin'den ve marty mcfly'dan başka bilen yok sanırım. adetimi devam ettirip bitireyim ben bu girdiyi, çok uzattım.
biraz önce biten maçta gençlerbirliği'ne ankara'da 3-0 yenilerek 2018'deki galibiyet hasretini sürdüren izmir'in gururu.
ligin ilk yarısındaki kayseri deplasmanından sonra oynadığımız en kötü maç buydu. hiçbir pozisyona giremedik, hiç şut çekemedik, maç boyu hücuma çıkamadığımız gibi, savunmayı da yapamadık. beto, kadu ve castro'nun olmaması takımı korkunç etkiledi. bir de, hedefsiz kalmış olmamız söz konusu. 2018'e fenerbahçe, kayserispor ve trabzonspor maçlarıyla başlayınca "fikstür zor, puan alamazsak bile sorun olmaz" mantığı devreye girmişti ama bu da bir yanılsamaymış. takım son 6 maçında galibiyet alamadı ve işin kötüsü, şu son iki maçta fark bekleyen benim gibi insanları da fena halde üzdü. gençlerbirliği maçının son dakikaları o kadar kötüydü ki, sinirden gözlerim doldu.
takımın hedefsiz kalması futbolcuların bahanesi olabilir ama teknik ekibin bahanesi olamaz. 10 kişi kalmışken 3'lü stoper oynamayı denemek, sonradan forvet hattını 2'lemek cesur hamleler gibi görünebilir ama buram buram akılsızlık kokuyor. bilmiyorum, belki de tamer tuna yeternce adını duyurmuştur bizde. o da hedefine ulaşmış olabilir.
haftaya izmir'de oynanacak sivasspor maçı ile biraz daha net bir resim göreceğiz galiba. galibiyet hasreti 7 maça çıkmış bir takımda birçok oyuncu kızağa çekilecektir. umarım kazanırız ama eğer bu ruhsuzluk sahaya yansımaya devam edecekse, kazanıp kaybetmemizin de hiçbir önemi yok demektir. ligin en az isabetli pas yapabilen takımından 3 ara pasla 3 gol yedik ve son dakikalarda maç 5-0 da olabilirdi. hayal kırıklığı ve öfkenin iç içe girmiş halinden nefret ediyorum.
biraz önce biten süper lig'in 20. haftasında deplasmandaki trabzonspor maçından mucizevi bir şekilde beraberlik çıkartarak puanını 32'ye çıkartan izmir'in gururu.
düzenli olarak maç girdisi yazmamı eleştiren yazarlar vardı. ben de geri adım atmıştım, yazmayacaktım. ama halen bunu neden göztepe başlığı altında yapmamam gerektiğini anlamadığım için devam edeceğim. ister başlığı ister beni engelleyin. karar sizin. bu başlık semt olan haricinde, spor kulübünün de başlığıdır.
sol açıkta sabri sarıoğlu, forvette yoan gouffran, orta sahada çakılı olarak oynayan selçuk-poko-castro ile maça başladığımızda hiç pozisyon bulamayacağımızı biliyordum. ilk yarı tamamen trabzon'un kontrolünde geçti zaten. çok fazla pozisyonları olmasa da, duran toplarda okay yokuşlu'yu her zaman ihmal ettiğimiz için ciddi tehlikeler atlattık. ikinci yarı başında demba ba oyuna girdi ve biraz kıpırdandık. ilk tehlikeli şutumuzu da 55. dakika civarında 40 metreden demba ba çekti. ikinci yarıda 75'e kadar biz oynadık. 75-85 arası ise trabzon gene bunalttı. uzatma dakikalarında ise kalp krizi eşiğine geldik ve maç 0-0 bitti.
öncelikle rakipten bahsedeyim: trabzonspor dirençli, orta sahada taş gibi bir takım falan değil. ligin ilk yarısında 9 maçta 2 galibiyet alabilmiş, berbat bir takım görüntüsündeydi. bizim 3-2 kazandığımız maçtan sonra da "trabzon bu sene küme düşmeli ama düşürmezler" demiştim. halâ da aynı düşünüyorum. sosa, yusuf yazıcı ve abdülkadir ömür'ün aynı anda oynamasıyla orta sahası çöken, bu oyuncuların hepsi birlikte oynamazsa da yaratıcılığı duran toplar ya da uzun paslar seviyesinde kalan bir takım. burak yılmaz yoktu bu maçta, olsaydı da hiçbir şey değişmezdi. 2'ye 1ler, küçük üçgenler ve ters kademeye atılan toplarda can yakıyorlar. bunu da iyi kullanabilecek, akıllı oyuncuları var. defansta ise hem tomas hubocan hem de ön liberodaki juraj kucka berbatlar. kucka nasıl milan'dan gelmiş, anlamadım. kendisini bir süredir takip ediyorum. bu sene türkiye kupası ile birlikte 16 maçta forma giymiş ve 6 sarı kartı var. bunun 10 olmaması için hiçbir neden yoktu ama verilmeyenleri vardı işte. bu maçta da, oyundan çıkmadan hemen önceki pozisyonda büyük tetikçi hüseyin göçek kendisini 2. sarı karttan atmalıydı, atmadı. rıza çalımbay bunu görüp kendisini hemen değiştirdi. futbolcu olarak görmüyorum ben kendisini. trabzonspor konusunda son bir ek yapmak istersem; iç sahada hakemi öyle ya da böyle baskı altına alabiliyorlar. okay'ın topu saklama becerisini olur olmadık fauller alma başarısına(!) çevirmesi duran top sayılarını artırıyor. bu da gol yollarında daha da etkili olmalarını sağlayacaktır. deplasmanda ise, kötü oynayacaklarını düşünüyorum her maç. son 4 deplasmanlarında galibiyet çıkaramayacaklarını düşünüyorum.
bize gelirsek; tamer hoca'nın berbat tercihleri sebebiyle ilk 11 tamamen mahkum oynadı ilk yarıda. demba ba, axel ngando ve nabil ghilas'ın oyuna girmesi bizi değiştirdi ama takım ilk yarıda yediği baskıyı üzerinden atamadı. hep tutuk oynadık. pozisyonlara girdik ama gol atmamız mümkün değildi. milos kosanovic'in hugo rodallega'ya yaptığı net faul (penaltı değildi, ceza sahası dışındaydı), tanju kayhan'a gösterilmeyen direkt kırmızı kart oyunu değiştirecekti. kucka'nın kırmızı kartı da trabzon'un oyun ritmini bozacaktı. tabii ki, bütün bunlar konuşulmayacak, göçek ortalama bir yönetim göstermiş gibi davranılacak ve haftaya gene maç alabilecek.
adis* sonrası döneme alışamadık. orta sahanın göbeğinde oynayacak 3'lüyü belirleyemiyoruz. adama traore sakatlıktan sonra kendini frenleyerek oynuyor. demba ba'nın daha çok zamana ihtiyacı var. ghilas o kadar kilo vermesiyle birlikte ayak-göz koordinasyonunu kaybetmiş gibi görünüyor. daha önce de yazdığım gibi, bizim için sezon bitmiş gibi görünüyor. maçlara ne kadar puan, o kadar kasaya girecek para olarak bakıyoruz sanırım. birkaç maç sonra hedefsiz bir takım haline dönüşebilecek olmamız beni çok korkutuyor. umarım korkularım gerçeğe dönüşmez.
ligin son maçının 84. dakikasında attığı penaltı golüyle küme düşme uçurumunun kıyısından güç bela kurtulabilmiş, bu seneki doğum gününü de futbolda türkiye'nin en üstte bulunan ligi olan sözümona süper lig'te kutlayacağı kesinleşmiş izmir'in gururu.
mke ankaragücü maçı, 6 yıl önce atatürk stadı'nda oynadığımız tavşanlı linyit maçını bütün bir hafta boyunca hemen hemen bütün taraftarlara hatırlattı. kendi evimizde ve berabere kaldığımızda dahi ligte kalabilecek bir durumdayken, 1-0 yenilmiş ve 2. lig'e yuvarlanmıştık. öncesinde ta amatör kümeye kadar yuvalanan takımı yakından takip etmiş taraftarlardan biri olarak, bugünkü maçta linyit maçında atatürk stadı'ndaki ruh halimleydim: karamsar, beklentisiz, umutsuz. ilk golü erkenden bulup öne geçtiğimizde de, 74. dakikada maç 1-1 olduğunda da, bitime 6 dakika kala penaltıdan tekrar öne geçip küme düşmeme adımını attığımızda da "maç bi' bitsin, öyle rahatlayacağım" diye sürekli telkinde bulundum kendime. gerilim filmlerinde de böyle geriliyorum; bazı kas gruplarım 1 hafta boyunca ağrıyor. bu seneki göztepe maçlarının hemen hemen hepsinde aynı kas ağrılarını yaşamama yetecek kadar gerilim aldım.
bursaspor'un malatya'da ilk 20 dakikada 2-0 öne geçmesiyle birlikte, bursalıların tamamen bizim maça yoğunlaştıklarını biliyorum. 1-1 ile de kendilerinden geçecek kadar adrenalin salgılamışlardır. 10 dakika içinde de küme düştükleri senaryonun içine tekrar yuvarlandılar ve sonuçta da küme düştüler. aynı durumu defalarca ve bazıları üst üste denk gelecek şekilde yaşamış bir göztepeli olarak, seneye süper lig'e geri dönmeyi başarmalarını istiyorum. eğer 1 sene alt ligte takılırlarsa, durumları daha da kötüye gidecektir. 15 yıl aradan sonra alt lig havası alacak olan, alt liglerin kokuşmuşluğunu ve gözden ıraklığına bağlı olan yapısal berbatlığını ilk kez deneyimleyecek olan taraftarlara sabır diliyorum. hem bursalılara hem de erzurumlulara hiçbir zaman küme düşmemiş, türkiye kupası hariç köy takımlarının topraktan bozma, 300 kişi kapasiteli orta çağ statlarında maç yapmamış (ki artık statü de değiştiği için süper lig takımlarından bu takımlarla kupada karşılaşma ihtimalleri oldukça azaldı), kendisini dev aynasına görmekten bıkmamış "büyütülmüşler"in nasihatlerini dinlememelerini diliyorum. mehmet sepil'in bugünkü maçlar bittikten sonraki açıklama ları da aynı şeyleri işaret ediyor.
en çok küme düşme korkusu yaşadığım sezonlardan birini öyle ya da böyle süper lig'te kalarak tamamladığımıza mutluyum. yeni sezonun transfer dönemi açıldığı zaman hedef belirlemeyi önceden masaya koymuş, "avrupa kupalarına katılma" ihtimalini artırmış, hem teknik kadroyu hem de oyuncu kadrosunu başarılı bir şekilde planlamış bir göztepe görme umudum, her sezon sonunda olduğu gibi, bugün de içimden taşarcasına varlığını sürdürüyor. henüz hiçbir şey başarmış değiliz. bugün ıssız kuytu köşelerin o leş gibi kokan tanıdık kokusunu iliklerimize kadar hissettik. belki şimdilik bertaraf ettik ama kendisini hatırlatan, her zaman orada olduğunu bağıra çağıra söyleyen riskli, kokulu karanlığı bundan sonra yaşamayacak bir yapılanmanın başlayacağını düşünüyorum. stat ocak ayında açılacak gibi görünüyor, torbalı'daki dev altyapı tesisi yapılmaya devam ediyor, tarihinin en iyi başkanlarından birine sahip futbol takımı dirayetli olup "hayır! eski günleri tekrar tekrar yaşamayacağım!" kararlılığını gösterebiliyor. takım için gelecek adına umutlu olma noktasında her şey var benim elimin altında.
ligte oynadığı son 7 maçta 11 puan toplayarak ligten düşmeme noktasında taraftarlarına umut aşılamış izmir'in gururu.
kasımpaşa maçından sonra, geç kalınmış tamer tuna istifasının ardından, son 2 sezon hatayspor'u çalıştırmış, oynattığı oyun şablonlarına göz gezdirince insanın aklına "bu adam iyi yerlere gelecek" beklentisi yerleştiren ilhan palut takımın başına geçti. bayram bektaş-tamer tuna ikilisinin göztepe kariyerleri sebebiyle, benim stajyer türk teknik direktörlere dair fikirlerim değişmeyecek kadar katı. takımın, kağıt üzerinde, palut'la birlikte daha çok puan kazandığı, en azından gol atma başarısı göstermeye başladığı, teknik direktörün birincil görevi olan "şablonlara bağlı futbol oynatma"nın sahaya yansımaya başlayan yönlerinden zevk alınabildiği apaçık ortada. bunlara olumsuz yorum yapan herkesi odin çarpar. ama birkaç noktada takım için işler halen tamer tuna dönemindeki gibi devam ediyor:
- yedekleriyle birlikte savunma bloğu bu ligin standartında değil: hem oyuncu kalitesi hem savunma oyunu bilgisi hem de kademe alabilme ve takım halinde pozisyon geçişlerini tanıyabilme konularında şu anda kadrada bulunan ve izleme fırsatı bulabildiğim 8 oyuncu da yeterli değil (titi, gassama, berkan, reis, leo, sanneh, atınç, alpaslan). 30 yaşında olmasına rağmen gassama'nın kademe bilincinin olmaması, titi'nin süper lig sevyesi için çok ağır ayaklara sahip olması, alpaslan'ın mental özelliklerinin tümünün menajerlik oyunları diliyle "20 üzerinden 1-5 arasında" olması, berkan'ın zaten alt lig seviyelerinde bir oyuncu olması bilinmesine rağmen kurtarıcı olarak taraftara yedirilmesi, leo'nun "biladerlik" haricindeki tek katkısının pozisyon alamaması olması her maç içimi bunaltıyor, bulandırıyor. arkalarındaki koca kalenin önünde beto olmasa, 2 sezondur berbat başlangıçlarla lige giren takım şimdiye çoktan alt lige düşmüştü. bu durumu, taraftarlar haricinde, bu oyuncu grubundan birinin bile önemsediğini düşünmüyorum.
- orta saha kurgusunun sayısal ifade haricindeki değişiklerde oyuna etkisinin hiç olmaması: bu ne demek? orta sahayı 2 sezondur 3 kişiyle kapatmaya çalıştık biz: 2 merkez orta saha ve 1 çağdaş ön libero. bu ön libero çoğunlukla poko'ydu. kendisinden beklenti çapa niyetiyle oynamasıyken, özgüven bombası olmasının da iteklemesiyle birlikte, pozisyonunu sık sık unutup hücuma dengesizce çıkan; bu çıkışlarından sonraki top kayıplarında ve/veya geriye dönemeyişlerinde de takım savunmasının kırılganlığını artıran bir oyuncuya dönüşmüş olması ayyuka çımıştı. bu sezona fena girmedi belki ama kasımpaşa maçında sakatlanması takım için belki de şer içindeki hayır oldu. 8 maça çıkmış ve şimdiden 3 sarı, 1 kırmızı kartı var. geçen sezonki kart yekünü 8 sarı, 1 kırmızı karttı 20 küsur maçta. poko'ya bağlamayacaktım ben bu mevzuyu bak, al baştan... bu çağdaş ön libero poko olduğunda, takım geriden oyun kuramıyor, orta sahada da yeterince direnç gösteremiyordu. bu sorunu taraftarlar hep "poko iyi de, yanında oynayanlarda sorun var" diye gördü ama bence poko'nun oynayamadığı son 7 maçtaki castro-soner ikili orta saha kurgusundaki öneminin daha başarılı olduğu da apaçık ortada. ancak bu 2'li orta saha kurgusundaki sorun da, göztepe'nin yaklaşık 20 yıldır "abi, adamın tekniği ağız sulandırıyor" diyebileceğimiz bir 10 numarası olmaması. cihan yılmaz vardı, 2. lig kırmızı grup'ta oynarken. şimdiki yardımcı antrenör ilhan şahin futbol oynarken, o vardı bir de. yakın geçmişimizdeki en şaşaalı 10 numara da, tabii ki ceyhun eriş'ti. şimdiki mossoro ya da son maçlarda bu pozisyonda oynatılan napoleoni bizim orta saha-hücum bağlantısını kurmasını isteyeceğimiz oyuncular, evet ama sorun şu ki; biz 10 numara oynattığı için bu oyuncunun defansif zaaflarını kendi içinde örtebilecek bir takım değiliz. bu takımda sahaya çıkmış her futbolcunun savunma yeteneğinin en az vasat olması gerekiyor. "biri diğerinin açığını kapatacak" transfer yanlışını, son kez 2. lig'e düştüğümüz sezon boyunca yapmış, türlü türlü abukluklardan nasibimizi almıştık. ama sanırım sadece taraftarlar olarak ben ve benim gibiler bu dönemleri ve yapılan yanlışları hatırlıyor.
- jerome'un "bitirici forvet" olmadığını anlama yetersizliği sebebiyle "abi, tek eksiğimiz golcü" mantığının bi' türlü bitmemesi: bugünkü galatasaray maçının özetini bulun, açın, tamamını izleyin. jerome neredeyse 90 dakika oyunda kaldı. 60 küsuruncu dakikaya kadar çıktığı hiçbir hava topunu rakibe vermedi, hepsini indirip pozisyon oluşmasına katkı verdi. 35 kere topla buluşmuş, %75 pas isabetiyle oynamış. çektiği tek şut da gol oldu zaten. tek maçla oyuncu değerlendirmeyi sevmiyorum ama jerome'u 1 buçuk yıldır izleyen biri olarak, bugünkü performansı kendisinin 16-17 yıllık futbolculuk kariyerinin özetiydi: bol hava topu alır, çevresindeki savunmacıları zorlar, yorar, meşgul eder (ben buna "aurası var" diyorum kısaca), kanat oyuncularına isabetli pas verir, genel olarak yüksek yüzdeli pas isabetiyle oynar. bunlar artıları. berbat özellikleri ise şöyle: bencil olmadığı için şut çekmez, çekemez ve şut pozisyonu ona kaldığında pozisyonu kolaylıkla piç edebilir. sürekli hava topu alması görevi kilitlenirse, takımın ne oynadığından habersizleşebilir ve oyundan kopabilir. bitiriciliği yoktur. sezon boyu gol ortalaması çift hanelere çıkmaz (norwich zamanlarında 16 ve 18 gol attığı sezonlar var, evet ama bak bakalım bi'; norwich kaç forvetle oynamış o 2 sezonu?). elimizdeki tek işe yarar forvet "yardımcı forvet" olunca, gol yollarındaki bahane de "golcümüz yok" oluyor tabii. ben buna inanmıyorum. ilk geldiği günden bu yana jerome'u yanında demba ba benzeri bir golcüyle izlemediğimiz için potansiyeline göre değerlendiriyoruz. en büyük hatamız da bu: gerçekte jerome'u değerli kılanın golcülüğü değil, yukarı bahsettiğimiz görevleri yapabilmesini sağlayan aurası olduğunu unutuyoruz. bu takım golcüsüz oynuyor, evet ama jerome'un takıma katkısını göz ardı etmek büyük eşeklik olur.
palut'un gençlerbirliği maçında dibi gören takım oyununa rağmen ve bugünkü galatasaray maçının başarılı ve planlanmış hücum organizasyonlarına övgüyü abartmadan; kısaca, şunu söyleyebilirim: bu takım, bornova'daki 5 bin kişilik kutu gibi bir statta oynamak zorunda olduğu 1 buçuk seneyi süper lig'te kalmayı başararak tamamladı. artık 2. aşamaya geçebilecek. ocak'tan itibaren 25 bin kişilik statla birlikte ligte kalmak için gereken kağıt üzerindeki 40 puanı da toplayacaktır. 17 puan kaldı zaten ve bizim haricimizde, bu sene düşme adayı en az 5 takım var: kasımpaşa, konya, antalya, ankaragücü ve kayseri. devre arasındaki 1-2 nokta transfer ve özellikle takım oyununa kafası çalışmayan bir düzine kadar (sporcu değil) apaçinin takımdan gönderilmesiyle daha iyi yerlere gelebileceğimizi düşünüyorum. umarım ıssız kuytu köşeler halâ bizi uzaktan uzaktan izlemiyor ve avuç içlerini kaşıyarak beklemiyordur.
neredeyse 3 aydır gürsel aksel spor ve sağlıklı yaşam merkezi'nin çim kokusunu burnuna çekmemiş futbolcularının dünkü trabzonspor maçıyla görücüye çıktığı, hem mahalle insanının hem de taraftarlarının burnunda tütmesi son bulmuş izmir'in gururu.
yarın biricik kulübün 95. yaş günü. geçen yıllarda olduğu gibi, kulübün düzenlediği etkinlikler olmayacak. neredeyse asırlık çınar, en sessiz sedasız yaş günü kutlamasını yaşayacak. sosyal medyadan takip ettiğim kadarıyla, taraftarların çoğu da sahile inip marşlar eşliğinde haykırmaya pek sıcak bakmıyor; onca insanın içine girmeye şüpheyle yaklaşıyor. kulüp de salgın sebebiyle pr ve marketing dallarını ikinci plana itmiş, her sene 14 haziran'da illa ki olan indirimler, promosyonlar ve yeni tasarımlar bu sene yapılmamış. halâ geçen senenin 94. yıl tişörtleri ni satıyor. belki bugün ve yarın bi' hışımla yeni şeyler satışa sunarlar, bilemiyorum altan (şimdi baktım, bu ve şu olmak üzere 2 yeni tişört tasarımını dün gece satışa koymuşlar).
yarın, biraz sönük geçecek bir yaş gününü kutlayacak. evlerden son ses yankılanacak marşlar, gözleri yaşartan geçmişin berbat anıları, köy kasaba takımlarıyla yapılan ve oynanan oyunun futbola hiç de benzemediği saçma sapan yıllar, yeni stadın açıldığını göremeden gözlerini bu hayata yummuş simgeler (huzur içinde yat ayı zafer ve nizam dayı ), her sene çekilen çilenin her zaman en büyük lokmasını midesini indirmek zorunda kalsa da, yüzünden eksik etmediği "aidiyet duygusuyla gelen gururlu bakış"ı bir onur nişanesi olarak taşıyan on binlerce "tek takım, tek mahalle, tek göztepe" mottosuna sahip aşık... yarının küçük bir özeti benim açımdan bu olacak, her yıl olduğu gibi.
yeni yaş gününü ben şimdiden, erkenden kutlayayım biriciğim. sen olmadıktan sonra neyleyim ben böyle hayatı. bu hayatta minimal insanlar ın göztepe'ye sahip çıkması kadar önem verdiğim başka bir şey yok. buna kimileri kof hayat kimileri boşa harcanmış yıllar kimileri de gerçek tutku diyor. her şey, 30 yıldır bu mahalleyi, bu kulübü bağrına taş basarak sevmiş benim gibi insanların, siz in de aynı tutkuyu sahiplenme umudunuzu güçlü tutmak için. şampiyonluklar, maçlar, ligler, utanç koridorları; hepsi boş.
tırışkadan süper olan ligin 8. haftasında yarın 16:30'da antalyaspor'la deplasmanda karşılaşacak olan izmir'in gururu.
antalyaspor maçıyla birlikte 4 maçlık zor bir seriye gireceğiz. antalyaspor'un hücum hattı fena göz korkutsa da, onların durumu altı kaval üstü şişhaneden hallice. zaten gol atabilen bir takımız herkese karşı. ilk yarıdan öne geçmemiz halinde maçtan en az 1 puanla ayrılacağımızı düşünüyorum. önce yersek, kaybetmemiz kaçınılmaz olabilir. göreceğiz. iddaa'daki oranlar da antalyaspor'u mutlak favori göstermiş. iddaa lig 4.'sü olduğumuzu unutmuş sanırım.
maçın hakemi, futbolda uluslararası tetkçilerimizden hüseyin göçek. umarım onun burnunu sokmayacağı bir maç olur.
vurduğun gol, yediğin ofsayt olsun göztepe'miz.
maçtan sonraki gün editi: 3-1 kazandık. maçın ilk 25 dakikası tamamen kapandık ve bunu garip bir şekilde çok da iyi yaptık. genelde kapanınca gol yiyen defansımız, bu maç tek bir hata dışında müthiş oynadı. oscar scarione ve andre castro takımın en iyileriydi. ama tek bir adam var ki koca takımda, ruhumu istese kendi elimde çıkarıp vermekten tereddüt etmem.
tetikçi hüseyin göçek antalyaspor'u ilk yarıda 8 kişi bırakmalıydı, yapamadı. gösterdiği kırmızı kartın tartışılır bir yanı olmamasına rağmen, tereddüt etti. kartı çıkarırken ellerinin titrediğini ben televizyondan görebildiysem, kimse bana "ama hakemler iyi niyetli" diyemez, dedirtmem bunu. antalyaspor öyle ya da böyle ligde kalacaktır/lige tutulacaktır. keşke düşseler ama eto'o'ya verilen kamyon dolusu paralar ziyan olur, he mi? sizin futbol anlayışınıza tüküreyim ben.
yaklaşık 2 saat sonra bu seneki en zor 4 maçından ilkine çıkacak olan izmir'in gururu.
beşiktaş'ın kadro kalitesi bizden daha iyi, takım tecrübesi daha fazla, tek tek oyuncu bazında daha yetenekliler. bu sene küme düşmemeye oynayan bir takımız diye "içlerinden geçeceğiz götü kalkmış izmirliler'in" yorumları yapılıyor bu maç için. ayrıca, beşiktaş'a ayrılan yaklaşık 500 bilet için beşiktaşlılar'ın büyük sitemi var. maçın izmir atatürk stadyumu'na alınması gerektiğini bile söylemişler. bizim taraf ise, buna okkalı bir cevap vermiş: "daha fazla bilet satmak ve para kazanmak için 9 bin kişilik butik stadımızı değiştirmeyeceğiz. eğer sizin amacınız buysa, bütün maçlarınızı istanbul olimpiyat stadı'nda oynayın. böylece daha çok deplasman taraftarı gelir maçlarınıza".
bu maçta sakatlıklarından dolayı mathieu peybernes ve milos kosanovic oynayamazsa, defansımız delik deşik olacaktır. hali hazırda, banko oynayan sadece 1 sağlıklı stoperimiz var (kadu). peybernes iğneyle miğneyle oynatılacaktır bence. güç farkında geride, taraftar etkisi olarak öndeyiz. 2-0 yeneceğimizi düşünüyorum ben. evet, bu sene şu ana kadar gol yemeden bitireceğimiz 2. maç olabilir bu maç. gene de maçın favorisinin beşiktaş olduğunu değiştirmiyor bu.
2003'teki 7-3'lük maçı hatırlıyorum. bu maç böyle olmayacak. umarım kazanan biz oluruz.
stoperde leo hata yapabilir. scarione'nin de maçtan hemen önce sakatlandığı söyleniyor. ibre tamamen beşiktaş'a döndü. fazlasıyla hızlı ve pres yapmayı seven bir 11'imiz var. sürpriz yapabiliriz. umarım kazanırız.
süper olan türkiye'nin en üst liginin 2.'si olmayı sürdürse de, ülke medyası tarafından 7. sıradaki beşiktaş, 13. sıradaki trabzonspor ve 12. sıradaki antalyaspor kadar bile gündeme getirilmeyen izmir'in gururu.
aytemiz alanyaspor maçını son 5 dakikada yediğimiz 2 golle 3-3 berabere bitirdik ve 9 hafta sonunda 17 puan topladık. "maç başı 2 puan toplarsak, uefa'ya gideriz" mantığına tutunmuş çok taraftarımız var ama tekrarlamak lazım: bu takım önce 30 puanı almalı, ardından da, eğer düşme hattı 40 puan civarında olursa 40 puanı geçmeli. düşme hattının 35 puan üstünde olacağını düşünüyorum ben. illa ki konya'yı, antalya'yı, osmanlı'yı ve trabzon'u küme düşürmemek için katakulliler dönecektir.
alanya maçında iyi oynamadık. pozisyonlara gene sadece kontra atakla girebildik ve adis'imiz 2 gol daha atıp 11 gole ulaştı. şu anda (gene adı hemen hemen hiç geçmemesine rağmen) ligin en çok gol atan futbolcusu. alanya maçının gösterdiği bir sorun daha vardı: sakatlıklara karşı hazırlıklı değiliz. muslera'dan sonra ligin en iyi kalecisi olan beto'nun devre arasından hemen önce sakatlanması ve defansta kadu ile uyumu maç maç nefis bir seviyeye gelen peybernes'in ikinci devrenin başında sakatlanması maçtan kopmamıza neden oldu. geçen sene sadece tek bir maç iyi oynayan ve bu da son maça denk geldiği için kadroda tutulan, taraftarın bir bölümünün bilinçsizce sevdiği günay'ın kalede yetersiz olduğunu; takıma geç katılan, katıldıktan sonra da sakatlık yaşayan, sadece 2 maçta şans bulabilen stoper kosanovic'in ise kadu ile olan uyumunun berbat bir seviyede olduğunu gördük. umarım tamer hoca da bunları görebilmiştir. selçuk'un orta sahadaki yükü kaldırmada rotman'a yardım edememesi, bol bol pas hatası yapması da bizi maçtan düşürdü. 2 dakikada 2 gol bulup durumu 3-1'e getirmemiz de, bu eksiklikleri maç içinde görmemizi engelledi. gene de 1 puan almamız iyi. yenilebilirdik de.
3 gün sonra istanbul'da kasımpaşa ile ligteki 10. maçımıza çıkacağız. kasımpaşa ligde 5 maçtır kazanamıyor. bizim gibi çok gol yiyen bir takım. ayrıca scarione ve castro gibi kasımpaşa'nın eskiden bel kemiği olan oyuncular da bizde. ben bu sefer rahat kazanacağımızı düşünüyorum. kasımpaşa'nın stadı (ismini zikretmemek daha iyi) yağmur alınca bataklığa dönüşen bir stat. umarım kolay gollerle kazanırız. 10 haftada 20 puan toplamak demek, ligten düşmeme noktasında kocaman bir adım atmak demek.
iddaa'da bile kiminle oynuyorsak o favori gösteriliyor ve lig 2.'si olan biziz. alanya maçında oranlar son gün iyice düşmüştü ve biz favori olmuştuk. bu sefer de öyle olur. göztepe'ye verilmiş 2,5 orana yakın oranlar var internette. ligin en iyi futbol oynayan 2-3 takımından biriyiz ve halâ favori olamıyoruz hiçbir maçta. garip tabii. yıllardır neden kahpe bizans dediğimizi genç nesil anlıyordur artık umarım.
10 maçta 20 puanı toplayalım, hedefe 10 puan kalsın. kimsenin bizden bahsetmemesi çok da önemli değil. zamanının yeni asır ekolü olmuş koca bir penguen medya var ülkede nasıl olsa.
dün evime giderken göztepe köprüsünün ve civarlarının kutlamalara hazırlanmıştı. izmir'in sportif alanda yüz akı. beşiktaş'la arasındaki rekabeti hakkında yorum yapmayacağım. zira bursa, ankaragücü sonrasında da 2011 yılı ve 6222 geliyor. göztepe iyidir.