1. ocak ayı sonundaki fener maçıyla birlikte başlayan berbat hali halen devam etmekte olan, son 6 maçında galibiyeti unutmuş, alanya'ya 'nde yenilerek "iç sahada yenilmezlik" serisini sonlandırmış, baya baya bayır aşağı giden izmir'in gururu.

    bunun birkaç nedeni var ama hepsi 'da birleşiyor:

    1- takım oyununda kimya eksikliği yaşıyoruz: bunun doğrudan anlamı şu; bazı oyuncular takım oyununu yok etmeye programlanmışçasına gelişemiyor. transfer söylentilerinden sonra yok oldu. sakat falan diyorlar sürekli ama bence sezon sonu kesin satılacak, bunun yolu yapılıyor. oyuncu da genç tabii, sürekli servis edilen böyle haberlerden etkilendi ve performansı yok oldu. yetenekli olduğu kadar da bencil bir oyuncu zaten. takım oyunu kendisine tamamen ters. victor hugo (namı diğer 'sefiller') 'in oyun zekasının yarısına sahip ama neredeyse benzer özelliklere sahip. önündeki hücum oyuncularını besleme kısmında kendisine çok fazla sorumluluk yükleyip top eziyor. tijanic takımın günah keçisi olduğu için 1 maç 11'de başlayıp nefis oynasa da sonraki maçta kulübede bile olmayabilir. "hoca ona takımda yer bulamıyor" diyordum ama yok, sefiller oynasın diye suratı pek asılmayan tijanic'i oynatmıyor. amc olarak oynayamıyor. geçen sezon bunu denemiştik ve başarılı da olmuştuk. ama bu sene sakatlıklar onu baya geriye atmış gibi. hoca da pek tercih etmiyor yoksa takım oyunu için ön alanda tijanic'le birlikte tek isim kendisi. geriden oyun kurmada zaten yokuz biz. ne ayaksız ne sol stoper yedeği olarak takıma katılan ama yoldaş'ın takıntıları nedeniyle ön liberoya çakılmış durumdaki ne stoperlerin herhangi biri topu oyuna sokabilen tipte oyuncular. sol bek biraz iyiydi o konuda ama onu da samsun maçında çapraz bağ sakatlığına kurban verdik. yerine oynayan çıkışlarda iyi olsa bile ne geri dönüşlerde ne doğru oyun kurmada etkili. de ayağı iyi kalecilerden biri değil, hiç de olmadı zaten. bütün bunları alt alta toplayınca; ahmed ve tijanic'in her zaman 11 olması, romulo'nun hem ufak tefek sakatlıklardan hem de transfer söylentilerindan kurtulması ve en azından juan, ve 'dan birinin bu üçlüye uyum sağlaması gerekiyor. emersonn'un nasıl bir oyuncu olduğunu anlayamadık henüz. kubilay zaten "deve santrafor" kontenjanı için kadroda kaldı, sene başındaki çapraz bağ sakatlığı onu aylarca tedavide tutmasına rağmen. tijanic'in özellikle (namı diğer 'tsubasa') ile uyumu müthiş ama böyle olunca da en ileri uçta oynayan kim varsa (romulo'nun sakatlık belasından kurtulamamasından sonra juan'ı gördük çoğunlukla), onun performansı fena halde düşüyor çünkü top alamıyor, kendi pozisyonlarını yaratması gerekiyor. bunların hepsini düşününce; bu takımın iyi bir 8 numara ve dennis'i yedekleyebilecek (ve hatta formayı ondan alabilecek) bir ön liberoya ihtiyacı olduğu fazlasıyla belli ama kadroda böyle biri yok işte. yoldaş ise, özellikle bazı oyuncuları kendisinin yarattığını düşünüp hatalarından dönmüyor. böylece, neredeyse başakşehir maçından beri (3 ay kadar önce) takım oyunundan anladığımız, sadece uzun top atmak, rakibe önde basmak ve geride alan daraltmak oluyor. bu bir deplasman takımı taktiği, evet ama deplasmanda çok daha kötü oluyor bu plan çünkü rakip de çoğunlukla bize topu veriyor. kimya eksikliği de burada devreye girip oyuncuların normal standartlarından daha kötü oynamalarına neden oluyor. top dikmek hücum stratejisi olarak size öğretilir ve bunu uygulamanız beklenirse, eh, siz de topu dikersiniz ve buna "uzun top oyunu" dersiniz. yersen işte.

    2- yoldaş çok sorunlu bir taktisyen: saplantılı olduğu çok yönü var; göztepe'ye ilk geldiğinde "levski'de 4'lü savunma oynattım 2 buçuk yıl. burada da buna geçebiliriz ama bi' görmem lazım şimdiki arka 5'liyi" demişti, halen sistem değişikliği yapmadı; maçların içinde bile. kurulu düzeni bozmuyor ama sistem hata veriyorsa bunu da değiştirmiyor. savunmada sezon başındaki 10 maç falan korkunçtu, değiştirmedi, oyuncuyu uyarmadı bile. stoper üçlüsünü sürekli değiştirdiği için ne ne ne de stoperde az süre bulabilse de performanslarını sabit tutabildi. nedeni gene stoilov'du çünkü denen iq'suzu sürekli oynatmak istedi. bokele pozisyon bilgisi olmayan bir stoper. nielsen nasıl zeki bir stoperse, bokele de o kadar aptal ve ani karar vermesi gereken durumlarda bir ağaç kadar hantal. ama stoilov heliton'un yanında sürekli onu oynattı. dennis ön liberoda baya dalgalı performans verirken, sürekli sorumluluk almaya çalışıp sıçıp batırırken onu kesmedi; aksine oyuncuyu yüreklendirdi. miroshi'yi neden ön libero yaptığını kimse anlamadı (, ahmed, tsubasa ve bir miktar da nielsen dmc oynayabiliyor). şimdi de miroshi'yi sol bekte ya da sol stoperde denemiyor bile çünkü kendisi onun gözünde artık bir 6 numara. tsubasa'yı forvete dikti, orada kaldı çocuk. japonya'daki bir gazeteciye verdiği ilk röportajda (kendi başlığına yazdım sanırım, bakabilirsiniz oradan) kendisi bile diyor "ben hayatımda hiç forvet oynamadım, sürekli orta sahaydım, fc tokyo'da kaptanlık yaparken de orta sahaydım. bunu da başarırım" diye. kitledi çocuğu oraya "forvette sakat çok" diye, bıraktı orda. çırpınıyor çocuk orada rakip defansla, götünü yırtıyor pozisyon yaratabilmek için ama oranın adamı değilim de diyor. juan'ın bencillikleri bizi en az 3 galibiyetten etti, oyuncuya tek laf ettiğini sanmıyorum. boş kaleye son dakikalarda atamadığı bir gol var, ki şu halimle akşam yemeği sonrasında ben atarım onu. geçen senenin muhteşem ikilisi ahmed-doğan'ı kesinlikle düşünmüyor, dennis ve miroshi 90 dakika sıçıp batırsa bile. saplantılı yönü de şu: "bu oyuncuları ben yarattım. biri övülecekse ben olmalıyım" mantığı berbat bir şey ya. kötü de oynasa dennis çıkmıyor mesela. aynı şekilde heliton da (kendisi bulgaristan'dan getirdi çünkü), sefiller de (manevi çocuğu bence kesin). iyi oynayan tijanic ise 55'te laps diye oyundan alınabiliyor. korkunç saplantılar bunlar.

    yoldaş'ın kötü bir taktisyen olduğunun en güzel örneklerinden biri, istanbul'da 4-2 yendiğimiz bjk maçının hemen sonrasındaki başakşehir maçı. 4-1 kaybettik, ki aynı korner golünü 2 kere yedik 6 dakika içinde. 10. dakikada maç 2-0 olmuşken ve zaten sahadan silineceğimiz belliyken, duran top organizasyonunda aynı golü 2 kere yemek berbattı. 42. dakikada başakşehir 4-0 yapınca maç zaten bitti. burada göztepe'nin korner savunmasının 3 yıldır alan savunması olduğunu belirtmek lazım. 6 pas çizgisinin üzerine en az 6 adam sıralanıyor. direkleri tutan birer oyuncu var, 2 daha, etti 8. kalan 2 kişiden biri kontra atak kovalamak için yayın civarında boş bekliyor. adam alan tek bir oyuncu oluyor ve bu çoğunlukla forvet adamlarımızdan biri oluyor. romulo'yu rakibin en uzun ve hava hakimiyeti yüksek adamıyla her kornerde eşleştirmek ne saçma şey, değil mi? bu takımın heliton'u var, koray'ı var, taha'sı var, gerekirse miroshi'si var, safi boy olsun aklı olmasa da olur dersen bokele'si var. bunlar sadece çizgide bekliyor, romulo şimdilerde ligin gol krallığına oynayan 'i tutuyor. böyle saçmalıklardan ötürü kaybettiğimiz puan en az 12 bizim. öncesindeki korkunç eyüp deplasmanı, 50. dakikasına 3-1 önde girdiğimiz deplasman samsun maçı, 20 orta yapıp sadece 1 gol bulabildiğimiz hatay deplasmanı, sadece ikinci yarısında takımın açıklarını oyuncularına söylese en az 1 puan alacağımız fener deplasmanı, korkunç alanya, bodrum ve kayseri maçları ve geçen hafta 2-0'dan 2-2'ye kendi elimizle getirdiğimiz samsun maçı. bunlar 8 maç etti. bugünkü sivas maçında takım matsuki'ye uzun top şişirmeye devam ediyor, haklı kırmızı karttan ötürü 10 kişi oynuyor ve yoldaş aynı sistemi sürekli devam ettirmeyi tercih ediyor. e tabii ki puana hasret olan sivas da bizi 1-0'dan gelip 3-1 yenecek, ya ne olacağıdı? 9 maçta en az 10-15 arası puan alabilecekti bu takım. "ekle bakayım, kaç yapıyor" mevzusu değil bu, sadece yoldaş'ın körkütük uygulamak istediği "uzun top, 3'lü stoper, kanat olmayan bekler, 2 dmc, 1 tamamen ön tarafla ilgilenen amc ve 2 forvetimsi" taktiğinin defoları aslında. duran top savunması yok; baskı altında ileri çıkışların istisnasız hepsi uzun topla olmak zorunda; dmc'lerden biri sıçarsa diğeri de sıçıyor ve göbek tamamen rakibe gidiyor; topa sahip olamayan bir takım bu, topu rakibe bırakmak zorunda; kanatlardan içeriye girebilen de, orta açabilen de yok; uzaktan şut tehdidi olan oyuncu sayısı 3 ya da 4 ve hiçbiri aynı anda sahada olmuyor. böyle bir takımın hocası olmak ister miydiniz? ben isterdim ve hataları değiştirmek için de her maç sonu basın toplantısında "duran top savunmamız alüminyum, şu noktalarda dev sıçıyoruz ve bu değişmek zorunda" gibi açıklamalarda bulunurdum. bizimki ise sürekli "genciz, tecrübesiziz, sakatımız çok, baskı altındayız, hakem ot püsür" diyor. ulan, kimse de demiyor "madem suçlular bunlar, senin hiç mi günahın yok be deve?". diyen yok işte. taktik hatalarının hepsi hocaya yazar ve bizde bu sıkıntılar aylardır devam ediyor, bakmayın iç sahadaki yenilmezlik serisi bilmem kaç maç olmuştu diye. neredeyse bütün sorunlar taktiksel "anlık" dokunuşlarla "sahada" üstesinden gelinebilecek şeylerdi.

    yoldaş'ın maç içi değişiklik yapmama sıkıntı da çok büyük. bu değişiklikler illa ki oyuncu değişikliği ile olacak değil, bi' bölgede aksama görüp oyunculardan birini oraya kaydırmak gibi de olabilir. sağ bekte oynayan nielsen bu yüzden ve takımda ve sağlıklı olmalarına rağmen oynuyor işte çünkü hızı olmasa da pozisyon bilgisi müthiş. bunu da biz bağırıp çağırdık, sangare'yi de, ogün'ü de yuhaladık diye yapmadıysa adım lake değil benim. aynı mevzu sol bek için geçerli değil mesela. djalma ileri çıkışlarda çok savruk, geriye dönüşlerde bilinçsiz, ters kademesi ise olmayan bir bek. ya dibinde oynayan sol stoper (çoğunlukla bokele ile oynadı ama koray'la da oynadı) sürekli onun açık bıraktığı yerlere kayacak ya da sağ ön libero gibi oynayan büyük ihtimalle miroshi sol beke kayacak. ikisi de olmuyor, djalma geriye dönüşte sıkıntı yaşayınca sol kanadımızdan sürekli halde baskı yiyoruz. ve bu durum maç içinde defalarca oluyor. fener maçının devre arasında allan aaint-maximin sahaya girince nielsen'in ya değişmesi ya da oraya bir şekilde destek gelmesi gerekiyordu. biz bunu 10 dakika boyunca hiç yapmadık ve maç da bu 10 dakikada bitti. hatta djalma'nın da, nielsen'in tersine daha çok öne çıkıp oğuz aydın'ı bunaltması ve rakibin tek çaresinin sol kanattan atak yapmak olmasını sağlaması gerekiyordu. ki biz de sağ kanat savunmasını güçlendirelim ve oyun ortada sıkışsın; aynı ilk yarıdaki gibi. bunu da yapmadık ve maç 10 dakikada bitti işte. bunları tv ekranından ya da stattan görüp çaresiz kalmak ile yoldaş'ın durumunda bulunmak arasında dağlar kadar "rahatlık" farkı var. yoldaş rahat çünkü yarın medya onun öne geçtiğini ve ilk yarı rakibine 0,09 xg verdiğini, ikinci yarıya çıkılmasa rakibin bunu kabul bile edebileceğini falan yazacak. bunu biliyor, sonrasındaki faciayı umursamıyor. umursasa takımın eksiklerini, göçmekte olan yerlerini yamar, kapatır, uğraşır. yapmıyor bunları çünkü "kendi adı bir şekilde iyiye çıkacak zaten". neden uğraşsın ki? 2 samsun maçı da böyleydi, alanya maçı da, bodrum maçı da, korkunç eyüp maçı da ve hatta başakşehir maçı da. başakşehir maçından sonra "ilk yarı paralize olduk" dedi, geçti mesela. ulan, ben ekran başında paralize olurum, sahadaki 20 yaşındaki dennis, sefiller falan paralize olur da, sen neyine paralize oluyon olm? senin işin paralize olmayan takım yaratmak değil mi zaten? hadi dumura uğradı herkes, buna müdahale edip düzeltmeye çalışmak değil mi? herkes alkışladı bu açıklamayı ve "sonraki maçlara baktık".

    3- taraftar ne eleştiri ne öz eleştiri seviyor: kulüp yapısıyla alakalı bu aslında. uzun süre dernek olarak devam etmiş, şirketleşme aşamasında da tribün desteğini kaybetmemek istemiş bütün şirket takımları kendisine yakın tuttuğu taraftar gruplarına sürekli yardım eder, bilet verir, koruyup kollamış gibi görünür. mevzusundan önce "e-bilete hayır" diye birlikte yürüyüş yaptığım bütün tribündaşlar banka kartlarını birkaç ay içinde aldı mesela. tribün içinden hocaya ya da genç çocuklara tek bir eleştiri büyük tepki çekiyor, maça giden arkadaşlar söylüyor bunu. aynı durum hoca için de geçerli. maçlardan sonra twitter ve youtube'da canlı yayınlar yapan gruplar, kendi aralarına aldıkları eleştirel taraftarları sindiriyor, "amatörü unutmayın, oraya mı geri dönelim, bunu mu istiyorsunuz?" falan diyor. bu gruplar kulübe bağlı değil ama mesela en büyüğü olan yalı'nın sürekli bilet aldığı, deplasman otobüslerinin önce yalı'ya ayarlandığı falan iyi bilinir muhitte. yani, kulüp taraftar grubunu yemliyor, grup da içindeki eleştirileri yok ediyor. böylece hiçbir yerde "abi şu sorunlarımız var bizim, neden konuşulmuyor?" diye soran bir göztepeli görmüyor, duymuyorsunuz. bir süre önce yerel gazetelerde yazı yazan gazeteciler bile eleştiremiyor, bunlar gibi "eskiyi unutmayın" korkusu pompalayan yazılar döşüyorlardı. biraz akıllandı onlar şimdilerde, ağızları çeyrek de olsa açılabiliyor artık. benim yaşımdaki eski tribüncü, şimdi goy goycu tayfadan ise eleştiri hiç çıkmıyor, "şükür bu halimize, en azından düşmüyoruz" falan diyorlar. e olm, hani siz değil miydiniz "100. yılda avrupa'da atletico hayali" diye pankart hazırlıklarında espriler patlatan? bunu bile soramazsınız bizim tribünde. bu kadar eleştiriye kapalı bir grup tabii ki "kol kırılır yen içinde kalır" saçmalığı içinde her türlü defoyu içinde gizler, o defo da büyür, büyür, devasa bir sorun olur.

    bilmiyorum ne olacak lig. hoca bugünkü sivas maçından sonra basına çıkıp "avrupa hayalimiz bitmiş değil" falan dedi gene ama sonuna "camia kenetlensin" diye ekleyerek. elin eski sovyet kafalısı bize "kenetlen" diyor, sanki alanya'yı içeride bok gibi oynayarak yenemeyen benim idare ettiğim takımmış gibi. eyüp maçındaki oyun biraz önümüzü gösterecek bize. ya kupayı ön plana almamız gerekecek (ki oradaki yol bence tıkalı. önce bjk deplasman, olursa sonra trabzon deplasman ve sonunda da fener ya da gs'den birini yenmek gerekecek) ya da ligteki kalan maçlarda "iddiasız orta sıra takımı" performansı içinde altın bulmamız gerekecek. futbolda beyinler yandığı için kadınlar voleyboldaki 1. lig play-off finaline kalmak ve erkekler 2. lig play-off'unda dolu dizgin gitmek biraz geri planda kaldı. mart ayında voleybol ve basketbol bizi çok sevindirecek ama futbolda baya karalar bağlayacağız bence. umarım yoldaş kazanır, ben yanılırım ama hiç umudum yok. gençliğin katili işini yapıyor gene.

    #295335 lake of the hell | 3 hafta önce
    0spor kulübü 
  2. Vodafone Sultanlar Ligi'ne terfi hakkını elde etmiş, sırp menşei spor kulübü. Hoş geldiniz.
    seneye anadolu efes ve fenerbahçe beko izmir'e gelemeyecek olsa da, vakıfbank, eczacıbaşı ve fenerbahçe medicana'yı izmir'de ağırlamak keyifli olacak.
    ah ah
    #295487 unidentified pasta | 2 hafta önce (  2 hafta önce)
    0spor kulübü 
  3. bir takım her branşta mı aynı katakulliyi yapabilir, inanılmaz. en üst seviye lige yükselen kadın voleybol takımlarını da rota koleji'nden parasıyla satın almışlar.

    "Futbol ve hentbolda İzmir'i Süper Lig'de temsil eden Göztepe, kadın voleybolunda tam 11 yıl sonra liglere dönecek olmanın heyecanını yaşıyor. Son olarak 2008 yılında bu branşta mücadele eden Göztepe, Rota Koleji ile yapılan iş birliği sonucunda Kadın Voleybol A Takımı'nı yeniden oluşturdu. Antrenör İlker Alkan yönetiminde 16 kişilik kadrosuyla Gaziemir Spor Salonu'nda çalışmalarına başlayan sarı-kırmızılılar, Rota Koleji'nin yarışmacı haklarını hiçbir bedel ödemeden aldı. Rota Koleji'nin teklifiyle gerçekleşen iş birliğinin ardından Göztepe filede yeniden faaliyete geçti"

    www.haberturk.com/...
    #295502 unidentified pasta | 2 hafta önce
    0spor kulübü 
  4. Türkiye'de avrupa kupalarında ilk yarı final oynayan takım. pek bilinmez.
    #295507 arpej | 2 hafta önce
    0spor kulübü