yassıada yargılamaları'nda adnan menderes'in kendisi hakkında söyledikleriyle ne mal olduğu ortaya çıkmış (ölmemiş olsan da bunları yazar, söylerdim), edebi yönüyle türk şiiri açısından önemli, kişiliğiyle ise bitik bir edebiyatçı. kısakürek'i düşündüğümde, aklıma hep hüseyin nihal atsız gelir. birinden birinin fazla değer gördüğünü düşünmeye ilkokulda başlamıştım sanırım. halen hangisinin daha rezil bir karaktere sahip olduğu konusunda kararsızım. her iki edebiyatçının da ufkumu genişletmed noktasında -öyle ya da böyle- müthiş katkıları olduğu için "fazla değer verme" mevzusunda kararsız kalıyorum sanırım.
kısakürek'in büyük doğu dergisi ile ilgili menderes'in mahkemedeki açıklamaları, bence çok önemli. şurada bir kısmı var. videonun sonundaki gülüşmeler nedeniyle ve menderes'in anlattıkları özelinde başkası adına utanan sadece ben olamam. cihan haber ajansı'nın arşivinde bulunan, habertürk'te yayınlanan "yassıada gerçeği belgeseli"'nde de aynı kısım mevcut. burada da, kısakürek'in menderes'e yalvaran mektuplarından bölümler var (gene habertürk).
büyük edebiyatçı olmak ile büyük karakter sahibi olmak birbirlerine sıkça karıştırılabiliyor. kısakürek'te bunlardan birinin olduğunu düşünüyorum, ikisine birden sahip olmadığından ise eminim.
Hayatını yaşayıp avrupa'nın tadına baktıktan sonra beş parasız istanbul'a düşmüş ondan sonra sıcak para pardon islam'la tanışıp büyük şair olmuş kişi.
Adnan Menderes'i övüp chp'yi yerme karşılığında güzel para pardon sevap kazanırmış rahmetli.
Mehmet kaplan'ın şiir tahlilleri kitabında düşüncesine en fazla katılmadığım şairdir aynı zamanda nazım hikmet'i gereksiz yerin dibine sokup Necip Fazıl'ı fazlasıyla övmek kendine yakışmamış.
Bu arada geçmişi Çöplüktür çöpü de sadece köpekler karıştırır.
Hesap sorulmasın, akıllılığı belli olmasın diye güzel taktik yapmıştır.
müthiş zeki, müthiş yetenekli ve müthiş omurgasızdır benim için. Hani siyasi ve para peşindeki kalemşörlüğü bir yana, yalnızca konak kiralayıp, lüks eşyalar kiralayıp, gösteriş adına balo verip onu da borca harca girerek yapması bile yeterlidir kişiliğinden tiksinmem için.
Ama adam yazmış.
Geçmişinde yapmadığı "günah" kalmayıp, güya tövbe edip üstüne de onun geçmişte yaptığı "günah"ları yapanlara binbir türlü hakaret etmesi, aşağılaması filan... Neyse, umarım kalbi gibi bir durumdadır şu an.
açık kadınlara kin ve nefret kusardı ama eşinin başı açıktı. Namazla da pek öyle yoğun bir arası yokmuş. Kılmadığına şahit olan çok olmuş. Sıradışı şair. Muhalif kişilik. Kitap isimleri çok karizmatiktir. Çile, bir adam yaratmak, idolaçya örgüsü, o ve ben.
bugün yaşasaydı tam zamanlı akpli olurdu dediğim, kendisine bir türlü sempati besleyemediğim bilim karşıtı, gerici fikirlere sahip şair.
ulu orta yerde bir sanatçıyı ideolojisi, hayat felsefesiyle ilgili yargılamak istemesem de konu necip fazıl olunca tutamıyorum. bu adamın isminin koskoca nâzım hikmet'le anılması dahi beni rahatsız ediyor. şiir diline bir şey demek haddime değil, ben iki mısra dahi yazamam. ancak hayat görüşünü eleştirmek hakkını gördüm kendimde.
buyrun kendisinin "feza pilotu" şiiri. soruyorum, bu şiirin, sahneye çıkıp binlerce kişinin önünde "onların doları varsa bizim de allahımız var" diyen mâlum kişinin sözlerinden ne farkı var?
"Yirminci yüzyılın ablak yüzlü pilotu Buldun mu Ay yüzünde ölüme çare otu ?
Bir odun parçasına at diye binen çocuk Başında çelik kulaf, sırtında plastik gocuk.
Uzakları yenmiş Fatih edasındasın Dipsizliğin dibini bulmak sevdasındasın...
Allah'a dil çıkarır gibi küstah bir yarış... Farkında değilsin ki, Ay Dünya'ya bir karış.
26 mayıs'ta doğup 25 mayıs'ta ölen, türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri. tabi doğum ve ölüm tarihleri arasında 79 senelik de bir fark var :)
şair; fikir adamı olarak benimsemesem de, şairliğine hayran olduğum birkaç üstad'dan biridir. mistisizm i edebiyata sezai karakoç ile birlikte en iyi sentezleyen kişidir.
şiirlerini/edebiyat anlayışını birkaç dönem olarak ele alabiliriz: gençlik dönemi, olgunluk dönemi, ihtiyarlık dönemi.
gençliğinde serkeş, serseri, berduş, kumarbaz bir yaşam süren necip fazıl; daha çok kadın ve şehvet üzerine şiirler yazmıştır. o döneme dair en beğendiğim şiirlerinden biri veda isimli 1923'te kaleme aldığı eserdir:
elimde sükutun nabzını dinle, dinle de gönlümü alıver gitsin! saçlarımdan tutup, kor gözlerinle, yaşlı gözlerime dalıver gitsin!
yürü, gölgen seni uğurlamakta, küçülüp küçülüp kaybol ırakta, yolu tam dönerken arkana bak da, köşede bir lahza kalıver gitsin!
ümidim yılların seline düştü, saçının en titrek teline düştü, kuru yaprak gibi eline düştü, istersen rüzgara salıver gitsin!
1934 yılına kadar bu hayatı yaşayan necip fazıl, abdülhakim arvasi ile tanışır ve hem dünya görüşü hem de edebiyat anlayışı açısından bu bir dönüm noktasıdır. hatta aynı sene şu şiiri yazmıştır:
tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum; gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum...
o dönemde yine aşk şiirlerine devam etse de salt dünyevi bir aşk değil, ilahi ve dünyevi aşkın bir sentezini yaparak eserler vermiştir üstad. beklenen ve bekleyen şiirleri de tam da böyledir.
son dönemlerinde ise daha çok allah ve ölüm üzerine şiirler yazan kısakürek, bence cahit sıtkı ve haşim ile birlikte ölümü en iyi anlatan üç isimden biri, edebiyatımızın köşe taşlarından biridir.
"su çekildi, göründü sanki zamanın dibi, korkuyorum, bu akşam kıyamet varmış gibi..."
"kapı kapı bu yolun son kapısı ölümse; her kapıda ağlayıp o kapıda gülümse!"
"dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti, diyorum. artık boş odalarda ölümü bekliyorum."
gibi şiirlerinden de anlayacağımız üzere son döneminde mistisizmi aşırı bir şekilde eserlerinde işleyen kısakürek 1983 yılında vefat etmiştir. tüm şiirleri çile adlı şiir kitabında toplanmıştır.
kendisi hakkında şu kısa hikayeyi de anlatıp entryme son vermek istiyorum: üstadın en beğenilen şiirlerinden olan kaldırımlar serisinin yazılış hikayesi.
necip fazıl henüz 23 yaşında genç bir delikanlı, yeni türk devletinin fransa'ya eğitim amaçlı gönderdiği öğrencilerden biri iken; paris'te devlet bursunu ve cebindeki tüm parasını kadın, kumar ve alkol üçlüsünde kaybetmiş aç, biilaç dolaşan bir gariptir. derme çatma bir otelde bile kalacak parası yoktur, üstelik eşyalarını da rehin vermiştir. işte o dönemde gecenin karanlığında kaldırımlarda dolaşırken yazdığı ve edebiyatımıza kazandırdığı en önemli eserler kaldırımlar şiirleridir.
şiirlerden en sevdiğim kısımlar ise;
kaldırımlar 1'de:
kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır. kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
kaldırımlar 2'de:
yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları. ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur... ne senin anladığın kadar, kaldırımları...
kaldırımlar 3'te ise:
varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; bana rahat bir döşek serince yerin altı, bilirim, kalkmayacak, bir yar gibi başımdan...
peşin not: @kesret'in emeğinin ne kadar çok olduğunu da ayrıca görüyoruz. bu şiirler değerli kesret'in sözlüğe kazandırdıklarının yüzde 1'i bile etmiyor sanırım. ben yalnızca rastladıklarımı not ettim.