bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. merhaba dostlar,
    bugün buraya bir veda mektubu bırakmaya geldim. veda mektuplarını, sonuçta bir yerden gidilecekse buna rağmen oraya bir şeyler bırakmayı, hatta direkt vedaları falan sevmem aslında. fakat bu sefer; bazılarınıza belki uğraşmamak için, belki uzatmamak için direkt söyleyemediğim ve içimde kalan şeyleri kusmak için bir istisna yapacağım. başka sebeplerle birlikte en büyük motivasyonum bu. isim falan da vermeyeceğim çünkü suçlama yapmıyorum. sadece son kez anlatmak istiyorum, okurken kendilerini satırlarda görüp biraz düşünürlerse bu bana yetecek sanırım.
    öncelikle şunu da söylemeliyim ki çok azınızla birebir bir iletişimde bulundum. hani büyük bir çoğunluktan bahsedildiğim sanılmasın.
    burayı ilk keşfettiğimde oldukça küçüktüm, özellikle de platformun yaş ortalamasına göre. burada yazar olmak istememin sebebi buranın küçük bir yer olduğunu keşfetmemdi. görece küçük desem daha iyi olur belki. hem görülmek hem de hiç var olmamak istemiştim. birileri sesimi duysun ama o kişilerin gerçek hayatta karşıma çıkmayacaklarından emin olayım. sözlüğün radyosu olması çok ama çok ilgimi çekmişti. sözlük yazarlarının birbirleri ile olan muhabbetleri de çok samimi gelmişti.
    o zamanlar daha çok araştırma yapmayı seven bir yapım vardı, keşke saf bilgiden umudu olan o temiz çocuk olarak da kalabilseydim ama hayata diş bilemeyi tercih etmişim şöyle bir baştan sona okuyunca, saçma sapan şeylerle savaşmayı daha değerli bulduğum düşünülebilir. sınavlar, şehir değişikliği, daha fazla sorumluluk falan derken başta samimi bulduğum ve aralarına katılmak istediğim o topluluğu yakalayamadım tabi. daha sonra tamamen içimi kusmak gelmeye başladım ki bu da sanırım aşırı depresif, sadece olumsuz düşünen bir insan olduğumu düşündürdü. neyse, bunların bir önemi yok artık.
    dediğim gibi çok azınızla birebir iletişimde bulundum fakat bazı şeyler bana kötü hissettirdi. manipülatif hatta belki hastalıklı geldi.
    ben burada bir şeyler paylaşmak için varım ve değerim ne olursa olsun gözünüzde böyle kalmalıydı. eğer paylaştığım şeyler size zevk veriyorsa beni sevmeliydiniz. benden beklediğiniz şeyleri gerçekleştirme potansiyelim olduğu için değil. bunu bir kez yaşamadım ve bu garip bir durum. yorum yapıp beğeniyorsunuz ya da beğenmiyorsunuz okumaya zahmet ettiğiniz için bile müteşekkirim fakat istediğiniz bir şeyi yapmadığım an birden tüm iletişimin kopması bana samimiyetsiz hissettirmeye başladı. ben yazılarımı beğendiğiniz için benimle iletişime geçmek istediğinizi sanıyorum ama benden bir şey istenileceği için yazılarım beğenilmiş gibi bir hale geliyor durum. olay şu ki tüm bunlar yüzünden artık burada yazma motivasyonu bulamıyorum.
    birilerini incitmek için yazmıyorum, hatta belki de silerim pişman olup. çünkü kesinlikle taciz edilme gibi bir durumdan bahsetmiyorum ya da kasti olarak rahatsız edildiğimi düşünmüyorum, kimseyi her hangi bir sebepten suçlamıyorum. bence farkında bile değillerdi sadece durumun. fark edilsin istediğim için yazıyorum.
    hesabımı silmeyeceğim ama eğer adminler tarafından herhangi bir gerekçe ile silinmesi daha uygun görülürse silebilirim.
    bir iki parça yazımı alıp wordpresse taşıyorum kendimi , gerçekten sadece yazdığım şeyleri okumak isteyen, takip etmek isteyen birileri varsa diye sodyumtiyopental.wordpress.com/... de bırakacağım. şu an yapım aşamasında tabi...
    her şey için teşekkürler, hepinize güzel mesailer diliyorum...



    #281344 imnilaying | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    2kişiye özel 
  2. karanlıktı. soğuktu. kimsenin bilmediği ücra bir köşedeydi yeri.
    kimsenin gitmediği bir şehre gitti.
    kimsenin tenine dokunmayan bir rüzgarla sardı bedenini.
    kimsenin bilmediği bir şarkının ezgisi çaldı beyninde.
    kimsenin hissetmediği bir şeyleri hissetti, tamamen yapayalnız olduğu gecelerde.
    kimsenin düşünmediği bir şeyleri düşündü herkesle aynı yağmurun altında ıslanırken. kimsenin var olmadığı şekilde var olmak zorunda hissetti. kimsenin yok olmadığı bir şekilde de yok olmak istedi.
    kimsenin anlamadığı şeyleri anladı, kimsenin tadına bakmadığı şeylerin tadına baktı.
    bir insanı tamamen yalnız yapar mı böyle şeyler? bilinmez... yine de o, belki de hissedebilme kudreti olduğundan, belki de hissedebilmek bir lanet olduğundan tamamen yapayalnız hissetti.
    sonra kimsenin gülmediği şekilde gülen biri ile karşılaştı. umuyorum ki karşılaştı. yalnızlık hissinin bitmeyeceği belliydi de sanırım bir şeyler onun aklını kurcaladı.
    kimsenin cüzdanında taşımayacağı şeyler taşıdığını da öğrendi sonraları. kimsenin tutmayacağı sözleri tutabileceğini de öğrenecekti zaman geçtikçe.
    öğreneceği tabiki çok şey vardı. öğrenme isteği tartışılır bir seviyedeydi. sanırım bu yüzden olsa gerek, birkaç kez daha nefes almaya devam etmek istedi. belki de karşılaştığı kişinin, kimse gibi yapmadığı birkaç şey daha görecekti ya da kimsenin yapmadığı ama onun yaptığı bir şeyi?
    ona doğru koştu sonra, sorarsanız belki inkar eder. kimsenin koşmadığı bir şekilde koştu ama bu nedenle belki onu haklı görebiliriz. kimsenin koşmadığı bir şekilde koştu çünkü o nasıl kimsenin görmediği bir şekilde gördüyse, kimsenin görülmediği şekilde de görülmek istedi onun tarafından.
    peki o, kimsenin görmediği gibi görebilecek biri miydi?
    böylece kimsenin tabi tutulmadığı bir teste tabi tutuldu.
    her ikisi de...
    #280413 imnilaying | 2 yıl önce
    0kişiye özel 
  3. ölüm fikri ve onunla ilgili diğer şeyler ile erken yaşlarda karşılaşmanın çok garip sonuçları olabilir kişinin üstünde.
    gecenin bu saatinde oturmuş sigara içerken içimi çok sıkan şeyler geldi aklıma.
    ölülere ve ölme ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüğüm insanlara karşı saygısızlık barındırdığımı hissettim.
    bunun nereden bakılacak olsa iğrenç bir şey olduğunu biliyorum ama bilincimin beni getirdiği noktada insan doğasının iğrenç olması şaşılacak bir şey değil, üzerine düşünülecek bir şey. bu yüzden kabullenmekte zorluk çekmiyorum. neden konuyu dağıtmaya çalışıyorum?
    çok gerilere gittim bu fikir aklıma geldiği zaman. ölümle yüzleşemediğim için bazı sorunları çözemiyor olabileceğimi düşündüğüm zaman yani.
    bir gün babamla oturmuş haber izliyorduk, 7-8 yaşlarında olduğumu sanıyorum çünkü okuma yazma biliyordum. Haberde İstanbulda bir yangın olduğunu ve yangında çok fazla kişinin zarar gördüğünü, ölülerin de olduğunu duymuştum. Dönüp babama saçma sapan bir şehir kıskançlığıyla " oh, iyi oldu. sürekli İstanbul u veriyorlar haberlerde. " dediğimi hatırlıyorum. hemen hemen hiçbir yorumuma tepki vermeyen babam bile şaşırıp yarım yamalak "Kızım insanlar ölmüş, sen ne diyorsun böyle?" gibisinden bir tepki vermişti. sanırım çocuk olduğum için ölümlere kafamın çok da yetmediğini düşünüp bunun çok sorunlu bir hareket olduğunu düşünmemiştir. bu yüzden üzerinde durmadığını varsayıyorum.
    ama bu anı sık sık aklıma geliyor, neden bu kadar saçma bir tepki verdiğimi sık sık düşünüyordum. kesinlikle çocuksu bir kıskançlıkla ilgisi de vardır ama şimdi buradan bakınca ana tema ölüme yabancılaşmaya çalışmammış gibi görünüyor.
    etrafımda yaşanan ölümler konusunda da tepkim genelde bu şekildeydi çocukluğumda ve ergenliğimde. ilk kez ölümün çok acı verici bir şey olduğunu anlayabileceğim olay 4 yaşımdayken yaşanmıştı ve dedem ölmüştü. o zamanla ilgili hemen hemen hiçbir şey hatırlamıyorum. dedem kanserden öldüğü için çok uzun süre eziyet çekmişti. onun hasta yatağını falan hatırlıyorum.
    dedemin ölümünü nasıl karşıladığımı hatırlamıyorum. cenazeyi defnederken (ki mezarlık evimize çok yakındı, hatta dedemin evine giderken hep önünden geçerdik) dedemin öldüğünü düşündüğümü hatırlıyorum. başka hiçbir şey ama. ne anlama geldiğini ilk anda kavrayamamış olabilirim.
    babamın soğuk kanlı ama kederli suratını hatırlıyorum. annem muhtemelen çok üzüldüğü, çok ağladığı için babamın yanındaydım. Böyle olmuştu işte ilk kez.
    ikinci kez karşılaştığımda 6 yaşında olmalıyım. Halam ölmüştü. Halamı çok severdim. köyde yaşıyorlardı. Onu görmek için heyecanlandığımı falan hatırlıyorum yani. bir gün bize geleceğini söyledi ama yola çıkamadan ölmüş. yaşlı biriydi zaten, sanırım kalp krizi geçirmişti. sofrada yemek yerken birden bunu duymuştuk. sanırım ölüme karşı verdiğim tek samimi tepki o sofradaki tepkiydi. ailenin diğer üyelerindeki hareketlenmeden dolayı yemekten erken kalkacağımızı anlamış ve moralim bozulmuştu. tamam, anladım öldü de yemeğimizi bitirelim. ne yapabiliriz ki diye düşünüyordum. o zamanlar büyüklerin ölülerin ardından yapması gereken şeylerin önemini hâlâ kavramamışım sanırım. sonrası yine karışık. ağlamış olabilirim. halamı severdim. şu an bilincim bunları anlatırken bile, bana şöyle bir baskı kuruyor " Oraya köy evini bir daha göremeyeceğin için ağladığını yaz, bir daha köye gidemeyeceğini düşündüğün için o kadar üzüldüğünü söyle."
    sanırım dehşet bir şekilde rasyonalize ediyorum ölüm fikrini. neden böyle bir savunma mekanizmasına ihtiyacım var? ölümden bu kadar çok korkuyor muyum cidden? ya da tiksiniyor muyum?
    bir sonraki 1-2 yıl ara ile olmalı amcam ölmüştü. bunda cidden herhangi bir şey hissetmemiştim. ama diğer insanların tepkilerini mıhlıyordum. çocukları çok üzgündü, bu yüzden evde değiller şu an diye düşündüğümü hatırlıyorum. bir sonrakinde dayım öldü 10 yaşında falandım herhalde. ama bu seferki bayağı trajikomikti. insanların nasıl yas tuttuğuna bakıp onlar gibi yas tutmaya çalışıyordum. ağlamadığım için dışlanmaktan çok korkmuştum. kimsenin umrunda değildim bu arada . bu da canımı çok sıkıyordu. ablam, kuzenime müthiş iyi bir destek veriyordu benim gözümde ve onun gibi yapmaya çalışıyordum. kuzenimse gerçekten çok kötü durumdaydı, belli bir evrede halüsinasyonlar görüyordu. anneannem çocuğundan önce ölemediği için üzülüyordu. annemin gözleri kan çanağı gibiydi. insanların çenesi titriyor ve çok doğal bir şekilde gözlerinden yaşlar geliyordu. bense gizlice derimi koparırcasına çimdiklememe rağmen ne ağlayabiliyordum ne de başka bir duygu hissediyordum. kafamı çok fazla şey kurcalıyordu. teyzem niye çığlık atmıştı diye düşünüyordum, dayım cennete mi yoksa cehenneme mi gitti diye düşünüyordum. en sonunda beni çok üzecek başka bir şeyi hayal ederek ağlamaya çalıştım. birazcık ağlayabilmiştim. dehşet yapmacık bir şekilde acitasyon yapmaya çalışmıştım. tüm bunların bir an önce bitmesi ve insanların normal hayatlarına dönmeleri için her şeyi yapardım.
    sonraki ölüm haberlerinde sosyal olarak aşırı etkilenmeme gerek olmadığını fark etmemle beraber rahat geçmişti. yine de elimden geldiğince ölümden sonra yapılan ziyaretleri reddetmiştim. ben ailemin son çocuğu olduğum ve çok geç doğduğum için ailede çok fazla yaşlı insan vardı. ve düzenli olarak 1-2 yılda bir ailem için önemli olan birileri ölüyordu. belki ben de o kişilerle yeterince anı oluşturmadığım için çok etkilenmiyordum. en azından o zamana kadar böyle bakılabilirdi. sonra anneannem öldü. bu lise yıllarımda yaşandı ve anneannem ölmeden önce 5 yıl kadar bizde kaldı bakıma ihtiyacı olduğu için. benim odamı ona vermişlerdi ve yine yaşlanma karşıtı kreme dönüşmüştüm. anneannemin ölmek istediğini düşünüyordum. çok ciddi olmasa da onu zehirlediğimi falan hayal ediyordum. burada kötü niyetli bir şeyden bahsettiğimi söyleyemem. çok mutsuz görünüyordu, hiçbir şey yapamıyordu. empati kurduğum zaman ölmek istiyordum. ama yine empati kurduğum zaman etrafımdaki insanlar ben ölmeyeyim veya ölmek istememeyeyim diye bir şeyler yapsın da istiyordum. dolayısıyla elimdem geldiği kadar uzun bir süre anneannemin bakımına canla başla yardım ettim. son yılları benim sınav seneme denk geliyordu, o dönemde çok uzaklaşmıştım. eve geldiğim zaman yanına uğramak bile istemiyordum. özellikle beni hatırlamadığı zaman çok sinirleniyordum. gerçeği itiraf etmek gerekirse, kızdığım şey aynısının benimde başıma gelme ihtimaliydi. bu ihtimali görmemek için, anneannemi görmezden gelmeye başlamıştım. çok sıkılıyordum evde artık iyileşmek için şansı kalmamış birinin olduğunu düşündükçe.
    öldüğü gün cesedini ilk ben gördüm. bizi hastaneye çağırmışlardı. annem, babam ve ben gitmiştik. babama önden gitmek istediğimi söyledim. anneannemin öldüğünü değil artık son anlarında olduğu bilgisiyle gitmiştik. belki çok acı, çok kötü bir şeydir ama ben o anı yakalamak istemiştim. yaşamla ölüm arasındaki ince çizgideyken. çok merak ediyordum. huzurlu mu olacaktı, bir şeyler mi görecekti, bir şeyler söyleyecek miydi? maalesef ki ben odaya girdiğimde çoktan ölmüştü. annem odaya ulaşana kadar sadece bakmıştım. annem annesinin ölü bedenine bakınca çığlık atmıştı ama orası zaten yoğun bakımda olan insanların olduğu bir yerdi ve açıkçası dehşet rahatsız edici olmalıydı bu yüzden anneme sakin olmasını temkin ettim. çok geçmeden hemşire de kızdı zaten. ne yapıyorsunuz, burada hastalar var şeklinde.
    neyse bu kısım bu şekilde atlatıldı ama annem çok uzun süre ağlayınca bir süre sonra ben de ağlamaya başladım. anneannemin ölümüne ağlamıyordum. annemin içindeki acıyı hissediyordum. anlıyordum ya da bilmiyorum. sonra cesedin yıkanması gerekti, çok merak ediyordum vücudu ne kadar soğuk olacaktı. içeriye zorla girdim diye hatırlıyorum.
    neyse işte, ölüme verdiğim tepkiler bu şekilde. çok uykum geldiği için devam edemeyeceğim. belki daha sonra bir şeyleri düzenler ya ds eklerim.
    #279962 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  4. hiçbir fikrim yok hayatla ilgili. hayat da benimle ilgili değil zaten. hayatla hiçbir şeyin ilgisi yoktur belki de.
    herhangi bir şeyin başka herhangi bir şeyle ilgisi olabilir mi ki zaten? ama bana her şey birbiriyle çok ilgiliymiş gibi gelmişti...
    yine büyük bir hayal kırıklığı ama en azından artık düşündüklerimin sonucunda benimle ilgili olmayan bir hayal kırıklığı.
    belki de bir şeylerin benimle olan ilişkisinden duyduğum rahatsızlık manipüle etmiştir beni?
    ya bu deveyi onu güttüğüm konusunda kandırırım ya da kendimi bu şehirden gittiğim konusunda kandırırım.
    ilişkisini kesmeye çalıştığım şeylerden biriydi bu benim, bu şehir ve ben. ilişkisini kesmeye çalıştığım şeylerden biriydi bu benim, dün ve bugün.
    ilişkisini kestiğim tek şeyin hayat ve ben olduğunu fark edene kadar böyle devam ettim. şimdi de fark ettiklerimle kendi ilgimi keserek yaşamaya çalışıyorum.
    "hayat bu mu?" diye düşündüm her şeyle bu kadar ilgisizken veya her şeye bu kadar ilgisizken. hayat bütünün bir parçası olduğumu sanarak dünyaya gelişim ve parçaların bütünle hiçbir ilgisi olmadığını fark edene kadar geçirdiğim süre miydi benim için?
    fark ettiğimi iddia etmek de çok büyük yürek istiyor şimdi, sadece sanmış da olabilirim. yanılmış olabilirim. en kötüsü, sonuçta ilgimi kaybettim, bilmiyorum ki nasıl geri dönebilirim? geri dönmek de istemiyorum şimdi. migreni tutmuş biri için karanlık ve tamamen sessiz bir yer kadar huzurlu bir yerdeyim.
    ben bu fikirle yürüdüğüm yolda karşılaştım. o yerdeki bir taştı, bense onu oradan şuraya iteleyip gittiği yere kadar sürükleyen bir varlık. bir rüzgar ya da rüzgarda savrulan ama o taştan daha ağır olduğu için onu sürükleyebilen bir kütük ya da belki en nihayetinde ayaklarını kullanabilen bir insan. çok sıkıldığı için evine ağır adımlarla ilerleyen bir insan. bir inat uğruna tökezlemeyi göze alabilecek kadar cesur bir zavallı.
    sonuçta o da benimle birlikte geliyordu. onun bir taş olması önemli ama benim ne olduğum ne kadar önemli?
    ne onun yolla bir ilgisi vardı ne benim. ne benim onunla bir ilgim vardı, ne onun benimle.
    sürüklendiğini fark etmedi o ama ben onu sürüklediğimi fark ettim. sorun da burada işte! eğer nesnenin bir ilgisi olmayabilirse özne ile özne fark ediyor diye ne ilgisi olabilir ki nesne ile? ya da... bir ihtimal daha var. yanılıyor olamaz mıyım onu sürüklediğim konusunda? yanılgılar, fark edişler. lütfen bırakın peşimi düşler, benim bir alakam yok sizinle.
    #279358 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. ya saçlarımı kaybedersem ve ona asla savuramazsam,
    ya başımı kaybeder ve bir daha asla omzuna koyamazsam,
    ya gözlerimi kaybeder ve bir daha asla onu göremezsem,
    ya kulaklarımı kaybeder ve bir daha asla onu duyamazsam,
    ya dudaklarımı kaybeder ve bir daha asla onu öpemezsem,
    ya dilimi kaybeder ve bir daha asla ona onu sevdiğimi söyleyemezsem,
    ya dişlerimi kaybeder ve bir daha onu ısıramazsam,
    ya boynumu kaybeder ve ona bir daha asla sığınak olamazsam,
    ya sırtımı kaybeder ve bir daha asla arkasını bana yaslamasını sağlayamazsam,
    ya kollarımı kaybeder ve bir daha asla onu saramazsam,
    ya ellerimi kaybeder ve bir daha asla onun yüzünü sevemezsem,
    ya bacaklarımı kaybeder ve bir daha asla ona koşamazsam,
    ya bir böbreğimi kaybeder ve böbreğe ihtiyacı olduğu an ona bir tanesini sunamazsam,
    ya hafızamı kaybeder ve bir daha asla onu hatırlayamazsam,
    ya aklımı kaybeder ve bir daha asla onu düşleyemezsem,

    hiçbiri zarar veremez bizim bağımıza, ruhumu kaybetmediğim sürece. ve ruhumu kaybetmeyeceğim tabiki... çünkü onun gülüşü çok güzel.
    #278999 imnilaying | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0kişiye özel 
  6. ben de isterim derdimi gizlemeden anlatmak. çok korkuyorum ama dertlerimden, hem sadece ben korkmuyorum ki dertlerimden.
    aslında bir şey olacağından da değil biliyorum. her zamanki hayat, her zamanki gibi devam eder. iyi olur kötü olur ama hayat budur. derdimi anlatmasam da budur, anlatsam da budur. belki bırakmazlar ellerimi bu hallerime bakıp. bırakırlarsa da bilirsin işte, her zaman bırakırlar zaten dersin.
    halimden anlamadıkları için mi yaparlar bilmiyorum. belki halimden de anlarlar ama anladıkları zaman kötü hissedecekleri için yaparlar. görmezden gelebilirsin, iki üç saniye, dört beş dakika belki altı yedi gün görmezden gelebilirsin. ama sürekli görmezden gelemezsin. anladıkları zaman bir kez, her zaman onunla yaşamak zorunda hissederler.
    aslında ben de tam olarak anlaşılmak istenmiyor olabilirim. o zaman benim ne gizemim kalır hem? şimdi belki tahmin bile edemeyecekleri kadar korkunç bir şey benim derdim. ama ne olursa olsun sonuçta var olan her şey sıradan, duydukları zaman... ortada benim derdimden başka ne kalır ki duydukları zaman? çiçekler, böcekler, ateşler, şeytanlar, melekler nefesler, güzel böyle kendini ifade etmek için. hem o zaman başkaları da senin hikayenin üstüne kendi hikayesini yazabilir. öyle olunca okuması daha zevkli oluyor. acaba şunu mu kast etti, yoksa bunu mu kast etti? ben niye götümden böyle anlıyorum ki şimdi bu kızı? bu kızı...
    yakınmak için demiyorum da vallahi herkes götünden anlıyor bu kızı.
    ama bakın şimdi ne yapıyorum? dürüst olmaya devam ediyorum. halbuki hiçbir içsel meseleme müdahale edilmesine izin vermemeliyim. yalancı olmak zorunda da değilim sadece susabilirim. her türlü şeyi verdikten sonra, zihnimin her türlü parçası ele geçirildikten sonra ne olacak?
    bazen diyorsunuz ya bana, anonim bir platformda anonim kalmayı umursamamamla ilgili o şeyler. neyi umursayayım? ben diye bir şey yok ki kim neye zarar verebilsin? neyden çekineceğim, zaten yapılabilecek her şey koskoca bir hiçliğe yapılır.
    evet korkusuz biriyim de, ama bu değil korkusuzluğumun kanıtı. biriydim daha doğrusu.
    artık korkusuz biri değilim, artık korkularım var. artık cesur biriyim. bilirsiniz eminim, korkusuz olmak ve cesur olmak birbirinden farklı şeylerdir.
    ayrıca ben hiçbir kelimenin eş anlamlısının da olduğunu düşünmüyorum. nesnel bir boyutta elbette ama objelere gelince konu, farklı. her şey birbirinden farklı.
    mesela yanıt ve cevap.
    "Bana cevap ver!" diye hiddetle haykırabilirsiniz ama "Bana yanıt ver!" diye bağırabilir misiniz? tam bir fiyasko! Ikincisini söylerken sesinizi daha şiddetli hâle getirseniz bile , hatta masaya yumruğunuzu vursanız bile , kelime öyle küçük düşürecektir ki cümleyi, belli mi olur belki de bakarsınız, neye gerildiyseniz, sorunu bile çözmeye karar verirsiniz. bazen yapılacak küçük sevimli bir aptallık tüm sorunları görmezden gelmeyi sağlayabilir çünkü. ya da beyninizin farklı çalıştığına dair herhangi bir ipucu. böylelikle karşınızdaki kişi ne düşünür? tartışmaya değer ya. baksana ilginç çalışıyor bunun da beyni. ileride kimsenin çözemediği bir derdim olursa, farklı düşünüyor ya hani, yardımı dokunur.
    tabiki önermiyorum böyle insanlarla beraber olmayı. çünkü sizi zamanı geldiğinde kullanabilmek için depolarlar. bunu kendinize yakıştırır mısınız? belki de maçta yıldız olmak varken, kenarda yedeklerde durmak? kimse bunu istemez. bilerek istemez en azından. ama işte bazen, yapılacak küçük sevimli bir aptallık tüm sorunları çözebilir.


    #278806 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  7. size yeni şarkı getirdim, bilin bakalım ne söyledim
    #278789 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  8. sonsuza kadar konuşabilirim ama kalbindeki boşluğa kadar gelmiyor sesim. sadece dışarıya vurmak isteyen dalgalar bunlar. içimde muhteşem bir gökyüzünün buzdan dağları, lavlar saçarak patlıyor. tüm yüzüme ateş yağıyor. yer yüzüme ateş yağıyor!
    balıklar şelalerden düşüyor mu? yoksa yokuş aşağı yüzüyor mu? kendimi güldürmek için anlattığım bir hikâye bu! sadece kusuyorum aldırmayın. asit dolu parçacıklar ağzımdan çıkıyor mu? yoksa sadece hedefe doğru yüzüyor mu?
    yine mi modernizmin pençeleri tarafından iğrenç atfediliyorum? ne olacak canım zaten leş gibi kokuyordum.
    ben yok olmak istiyordum. eskiden tüm varlığımla yok olmak istiyordum. ölmek hiç istemedim. en istediğim anda bile istemedim. ben aslında her zerremle var olmak istedim. her zerresiyle üzerime toprak atan bir dünyada.
    belki de bir ringde kazanan olmak istedim bazen. ama en çok yere tükürdükleri kan olmak istedim. herkes kahramanı değil mi zaten kendi hikayesinin? ben bir kahramanın kahrolan parçası olmak istedim.
    adil olsun istedim. kim benimle savaşabilir ki? ben dökülen kan olmalıyım. savaşa böyle katılmalıyım. aksi takdirde kim benimle mücadele edebilir ki?
    sonuçta savaşın devam etmesi gerek. sadece boşluğa bakıyorum. kalbimin içindeki boşluğa bakıyorum. bir elmasın üzerini altınla kaplamışlar? bir müzik notasını dizelere asmışlar. Fa. hayatımın anlamısın Fa.
    ilk seni duydu bu kulaklar. .yine dereceye girememişiz. neyse. sistem işte.
    ben gidip kendimi sakat edeyim.
    #278775 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  9. ne anlattığımı sanırlar,
    sadece bir kişi için konuşmuşum
    tüm hayatım boyunca
    sadece bir kişi için
    ben böyle olmuşum
    yok olmak için sanıyordum da
    değilmiş yok olmak için
    sesi bana ulaşmayan çığlıklar için
    kavrulmuşum güneşin altında
    kendimi bulduğumu sanmak için

    her zaman uyurlar,
    gözlerini açık görmek neyi değiştirir?
    beni göremediler!
    var olmadığım için sanmıştım da
    yok olmak içinmiş...
    pis dünyalarında,
    kafayı yemek içinmiş.
    yanında rakıyla,
    meze olmuşum kusmuk gibi insanların sofralarına!

    bir kişi için susamamışım,
    susamadığım için ona susamışım?
    hiçbir suyun söndüremediği alevmiş...
    ateş baskıya maruz kalınca sönermiş.

    ruh bilimi yalanmış,
    meğer güneşin dünya etrafında dönmediğini bilmek yetermiş onu anlamak için,
    2+2' yi toplamak yetermiş onu anlamak için,
    şimdi ondan özür dileyeyim 2+2' yi toplayamadığım için

    mış mış,
    bilmem ben, çünkü ben sadece duyarım!
    kendimi ondan duyarım,
    kendimi ondan severim,
    kendimi ancak ondan anlarım...
    var olmak için sanmıştım da değilmiş.
    sorun benim ne dediğimi bilmemmiş!

    gözleri açık, bu onları daha da ürkütücü yapıyor
    elleri soğuk yanlış elleri tutmayayım diye
    ateş baskıya maruz kalınca sönermiş.
    beni bırakma buz gibi olduğum için.
    sadece yanındayım erimeye tâbi tutulduğum için.
    eriyeyim ne olacak ki sevgilim?
    kabıma sığamıyordum zaten...
    varsın yayılsın
    her zerrem havaya karışsın
    özgür kalmak isteyen ben değil miydim?

    ama şimdi zincirlerim,
    gece gündüz seni izlemek isteyen gözlerim.
    sadece teninde rahat ellerim,
    bırakırsan buz kristaline dönüşeceğim!
    sadece fen bilmek yetermiş,
    ne zaman su, buza dönermiş...

    sen benimle şeytan oyunu oynayabilirsin,
    hilelerini üzerimde deneyebilirsin,
    sadece nefes alıp versen sana kanabilirim,
    korkutuyor beni gafletim!
    ben gözlerim kapalı uyurum,
    ve boğazımdaki kol saati sadece seni gösterdiği zaman uyurum.
    sen ne dediğimi bilirsin.


    #278774 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  10. yanaklarımdan sümüklü böcekler süzülüyor, şıpır şıpır kıyısına gelip suratımın, kendilerini boşluğa bırakıyorlar. "nereye gidiyorsunuz?" diyorum ses vermiyorlar. sadece tiktakça biliyorlarmış. ben tiktakça bilmem!

    böylece yanaklarımda binlerce iletişim kuramadığım sümüklü böcekle beraber yaşıyorum. toprağım nefes alıp verdikçe yeşil güller açıyormuş yüzümde. o güllerin gölgesinde dinleniyormuş sümüklü böcekler, kıyılara gelmeden önce. "siz yüzme biliyor musunuz?" diyorum ses vermiyorlar. sadece yağmurca biliiyorlarmış. çok sıcak ve nemli hayallerim!

    böylece tropikal iklime sahip bir kalple beraber yaşıyorum. maymunları çok medenidir buraların, bilmem hiç gezmeye geldiniz mi? ağaçların tepesinde sevişir aşıklar, orgazmları gökyüzüne kadar çıkar. evrene yayılır fısıltıları. işte benim sümüklü böceklerim kıyıya giderken bu müziği dinler. "ne zaman dönersiniz" diyorum, "akşam yemeğine bekleyeyim mi?" ses vermiyorlar. sadece yaldızca biliyorlarmış. benim mazim bu kadar parlak olmamıştı hiç!

    böylece gülümseyerek izlediğim bir geçmişle beraber yaşayamıyorum tabi, ne yazık ki olmuyor. saatin içine de girsem hiçbir şeyi tamir etmek istemiyorum zaten. düzensizmiş ritmi, beyni tırmalarmış, yok ya? bu saati ben böyle kurdum, benim dışımda herkesi uzak tutsun diye topraklarımdan. boğazına saat düğümlenmiş bir kadının mutsuz suratına sahibim... dudağımın kenarındaki eğimden dolayı daha da hızlı ulaşıyorlar kıyıya sümüklü böceklerim. "sonsuzluğa doğru uçmak güzel mi sandığım kadar?" diyorum, "gel de gör!" diyorlar...
    "gel de gör."
    #278697 imnilaying | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0kişiye özel 
  11. İçimden geçenleri sesli söyledim
    Yalnız kaldım.
    Onları bile artık bir ben dinlerim.
    Bir delinin mırıltıları.
    Kim umursardı ki zaten.

    Zihnimdeki gökyüzündeki bütün yıldızlar ölmüş,
    zifiri bir sonsuzluk.
    Bulutlar bile geçmiyor üstümden.
    Oysa bu sıkıntı değil.
    Yeterince ıslanıyor çimlerim hüzünlerimden.
    Bir güneş kalmış o karanlıkta.
    O karanlıkta bir başımayım, güneşimin hayaliyle.
    Bir o var, o da asla ulaşamayacağım bir yerde.
    Bir o var, kimsenin beni ulaştıramayacağı bir yerde.
    Yaşıyorum
    Kimsenin bana veremeyeceği tek şeyin hayaliyle...

    Hepiniz göremezsiniz boynumdaki tasmayı.
    Çünkü hep istiyorum kendimi asmayı.
    İstedim, çünkü kendimle arayı açmayım.
    Bir uçuruma doğru koşarken herkes gibi ondan kaçmayım.

    Güneşim hep oradaydı.
    Hayatımda, ama yanımda değil.
    Tabii ki ben yeryüzündeki bir deli.
    O ise gökyüzünün sefiri.
    Ellerim kelepçeli, artık kendimin bir esiriyim.
    Kelimelerim düşüncelerimin tefsiri
    Ben de bu işin içindeki müfessirim.
    Kontrol etmek istemiyorum nefsimi
    Uzak durdum yıllarca istesem de hepsini
    Oysa alay etti insanlar boş görünce tepsimi

    Oysa aydınlanmıyor, güneşim olsa da o karanlık
    Her şey güzel sanmıştım, öyle gelmişti bir anlık
    Biz de insanız sonuçta, bu yalana inandık
    Biz bu yeryüzündeki en güzel andık

    Üstünü kapatabiliriz her şeyin
    Ama yine de göreceğiz gerçeği
    Çünkü zihnimiz yaptı çoktan tercihi
    Hep seni arıyor merceğim

    Şükrü Börteçine Yalçınöz
    #278671 imnilaying | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0kişiye özel 
  12. bulut geçti, gözyaşları kaldı çimende...

    gül rengi şarap içilmez mi böyle günde?

    seher yeli eser yırtar eteğini gülün,

    güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün...

    bu yıldızlı gökler,

    ne zaman,

    başladı,

    dönmeye?

    kimse bilmez...

    kimse,

    bilmez.

    çok seviyorum bu şarkıyı dursun istedim.
    #278609 imnilaying | 3 yıl önce
    2kişiye özel 
  13. nedir bu şeyin sırrı? biraz hırs, yaşama karşı biraz şehvet ve biraz da irade ile kaplı. karton bir kutu buldum, içinde çok fazla altın vardı. sat dediler iyi para eder, para sizin olsun bu bana zavallı dedelerimden miras kaldı.
    bana zavallı dedelerimden miras kaldı... yüz yıllık bir silinmişliğin öfkesiyim, kendime toprak vaat ediyorum, zinciri kıracak kişiyim.
    ben iyi olacağım, benden sonrakilerin iyi olmasını garantileyeceğim.
    eskilerin ukdelerinin vergisiyim, nasırlı ellerinin biçtiği toprak benim.
    fırsatların eşiğiyim, bu sefer altın kaplı bir kutudan elmas bulacaklar.
    belki satarlar ama ben kendimi gerçekleştireceğim.
    bilinmezliğin sinsi dumanı üfleniyor suratıma, gelecek beni istiyor. ona kendimi vereceğim, şimdiyi sikeyim. gelecekteki şimdiler daha değerli, zaten yaşanıyor oradan biliyorum.
    hiçbir şeyin beni kölesi edemeyeceğini bilirdim yine onu bileceğim. beni öfkelendirmeyin demiyorum, lütfen beni daha çok öfkelendirin. sonuçta benim şarjörümü dolduruyorsunuz, orospu çocuklarına ölüm antlaşmasını bu mürekkebin doldurduğu kalemle imzalayacaksınız.
    bu dünyaya sizin aptal sistemlerinizin kölesi olmaya gelmedim, ben gülmüyorsam gülmenize izin vermeyeceğim. dağıttığınız her adaletsizlik için ödeyeceksiniz. hissettirdiğiniz nefrette boğulacaksınız.
    ne kadar alıyorsanız o kadar vereceksiniz, ta ki ben şımarık kahkahalarınızı duymayana kadar.

    öfkeme izin veriyorum, tüm benliğimde vuku buluyor. onu en derine yerleştiriyorum, bana saldıran hiçbir şey öfkemi yok edemesin. ben her türlü yaşarım, ben zaten yokluğa alışkınım. yokluğun değil orospu çocukluğunun karşısındayım. azla yetinmekten değil, adaletsizlikten şikayet ediyorum.
    benim dert edecek bir şeyim yok çünkü asla yanınızda olmayacaktım.
    #278396 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  14. çok yorucu hayat... bir yerden destek atarken bir yerden de hayvan gibi aşağı çekiyor. tamam bu sefer attığı destek aşırı kıyak bir şeydi ve ömrüm boyunca minnet duyabileceğimi biliyorum. o kadar da kızgın değilim.
    şu sıralar ne zaman hayata kızgınlık duyacak olsam, aşık olduğum adamı önüme çıkardığı aklıma geliyor ve kızgın kalamıyorum.
    bu metne sayıp sövmek için başlamıştım ama şimdi farklı devam edeceğim sanırım.
    birini seviyorum ve bu sıcak, yumuşak kumların üstüne uzanmak gibi bir his. tüm dünyanın ve onun tüm karmaşık olaylarının son bulduğu kollar var onda.
    birini seviyorum ve bu sonsuzluğa doğru spiral bir yolculuk yapmak gibi. artık eski isteklerim o kadar da önemli görünmüyor bana. artık eski isteklerimi güçlü olmak için istemiyorum, çünkü zaten birlikte güçlü olduğum biri var. artık eski isteklerimi sadece güçlü olduğum kişiyle beraber refah sürmek için istiyorum. ama zaten onunla olursam işler yolunda gitmese de böyle güzel hissedebiliyorum. artık eski isteklerimin kölesi değilim, ilk defa sevgi özgürleştiren bir şey hayatımda.
    kaybetmeyi göze alabileceğim bir şey değil.
    hayata karşı minnet duyabilmek benim için çok zordu, geçmişe baktığımda beni bu noktaya taşıdığı için mutlu olabilmek...
    artık neden tüm o sıkıntıları çektiğimi biliyorum. tüm bunlar birini tüm varlığı ile sevebilmem ve onun tarafından da tüm varlığımla sevilebilmem için çok önemliydi.
    bunları yazmak da çok önemli, kaydetmek çok önemli.
    bir gün tüm bu hisler biterse, bir şekilde, nankörlük yapmamak için...
    eğer tüm bu hisler bitmezse de, bir şekilde, parlak bir mazinin her parıltısını hatırlayabilmek için...
    daha fazla devam etmeyi çok istiyorum. gözlerim izin vermiyor ve çok yorgunum.
    birini seviyorum ve bu en güzel rüyaları görmekten bile daha güzel.
    #278132 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  15. dedim ki " ben artık uzun süre rahatsız edilmeyeceğimi garantilemeden iyileşmeye çalışmayacağım."
    "neden iyileşmeye çalışmıyorsun?" diye soran herkese bunu dedim.
    inancım yok iyileşmeye şu an, bir günlük iyileşme ile hiçbir şey yapılmıyor.
    akşamına bozabilsinler diye iyi olmayacağım. iyi olacağım, kimse beni bozmayacak.
    ama iyi olmak bu mu?
    gerçekten iyi olmak istiyorsam şunu demeliyim "iyi olacağım ve hiçbir şey bunu bozmayacak!"
    birçok yerde yaşıyorum. bir o şehirde, bir bu şehirde yaşıyorum. bir o evde, bir bu evde kalıyorum.
    ben aslında bir süredir yaşamıyorum. sadece taşınıyorum. kendimi oradan oraya taşıyorum. sürekli sırtımda ağır bir çanta ya da elimde. bir çanta. içindekilerin hiç önemi yok. sürekli ağır bir beyin taşıyorum. kafatasımın içinde yaklaşık 1 litre su, 160 gram yağ, 110 gram protein, 15 gram şeker ve 10 gram da tuzdan oluşan bir beyin taşıyorum. ben mi çok güçsüzüm? marketten 5 litre su ve bir sürü poşetle eve dönebiliyorum. ama bu kafayı taşıyamıyorum. başım hep öne eğiliyor. kendimi yürüdüğüm yolda bir şeyler ararken buluyorum.
    bulursam iyi, genelde kendimi bulamıyorum.
    işte böyle bir beyin taşıyorum. içindekilerin önemi yok.
    ev denilen bir yerlere dönüyorum. ben gökyüzüne bakıyorum, gökyüzü bana bakıyor. bir sigara yakıyorum, sonra yağmur yağıyor.
    beni çağırıyor birileri. yola çıkıyorum varmak için ama beni kimin beklediğini bilmiyorum. hangi yüzlerini göreceğim? bir yüz görecek miyim? sadece bir yüz mü göreceğim?
    yok inanmıyorum. imkanı yok bu kadar hafif olamaz maddesi beynimin. ben neyle üretiyorum bu insanları öyleyse? kafamın içindeki fillerin ağırlığı neden yansımıyor tartıya? peki ya 40 tilki?
    anlatmak istiyorum, sesimi duymak zorunda herkes.
    anlatmak istemezsem eğer o zaman sessizliğe de razı olacaklar.
    ben iş birliği yapmak istemiyorsam o iş olmayacak.
    sadece kendimi kontrol etmem gerekiyor , ben kendimi kontrol edebilirsem her şeyi kontrol edebiliyorum.
    her şey benim.
    bunu yazdık, çizdik, çözdük...
    hayat iki zar ve 32 satranç taşı ile oynanıyor. biri zarları atıyor ve sonra hamlesini yapıyor. zarlar hiçbir şeyi belirlemiyor yine de her defasında atılıyor.
    benden daha akıllı olduğunu kanıtlamaya çalışma, sadece yok olursun.
    içimde bir nefret ve bir öfke. aynaya bakıp bakıp alevleniyor. size yöneltecekse hiçbir şeyim yok, diskalifiye olmuşsunuz çoktan.
    olay akrep ve yelkovanın hareketi değil ama geçip giden hep zaman oluyor.
    bir o günde, bir bugünde yaşıyorum. kendimi bugünden yarına taşıyorum ve hiç yol almıyorum. hep şimdideyim.
    hep şimdideyim ama hiç aynı ben değilim. bir gün cenindim, bir gün bebek oldum. bedenimi bile bir o formdan bir bu forma taşıyorum.
    her şeyi oradan oraya taşıyorum. yaşamıyorum.
    mezarlığa taşısam kendimi bir gün, o zaman ne olacak? kalacak mı bir yer? ama şimdi yaşıyorum. sanırım asla ölmeyeceğim.
    #277888 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  16. bulanan son kişinin intihar mektubu

    Merhaba şanslı yeni dünya insanları,

    Şanslısınız çünkü bir gün aylardır bitirmeye çalıştığım G.'nin "K......" adlı eserine baktım ve dehşet bir bulantı hissettim.
    G. çok iyi bir düşünür olabilir ama ne yaptığı üzerine yeterince düşünmüş olsaydı şüphesiz dünyaya böyle bir eser bırakmayacaktı.
    İnsanların ne demek istediğimi anlamama konusundaki haklı ısrarcılığını kabul eden biri olarak G.'yi sevmemekte kendimi özgür bırakıyorum.
    Bana ağız tadıyla intihar mektubu bile yazdırmıyor! Halbuki çok isterdim ben bu mektuba "Öbür dünyadan selamlar," diyerek başlamayı.
    Şimdi hayatımın sonuna kadar (ki bu süre bu yazının bitişine kadar geçen süredir, kağıdın üzerine sıçraması muhtemel olan kan lekeleri size daha nesnel veriler sunacaktır) ondan nefret edeceğim. Aslına bakarsanız kitabın başından beri etmekteyim. Bana yüklediği sorumluluk çok ama çok ağır. Bana ne yaptırdığına bir bakın! Artık görmeniz mümkün bile değil. Belki de bu mektup ortaya çıktığında neyden bahsettiğimi bile anlamıyor olacaksınız.
    Bakın bu çok acı... Tüm o dava adamları gibi ben de çok önemli bir neden uğruna hayatımı feda etmeye karar verdim. Kendi kalemimi kırarken elim bile titremedi.
    Bağlamdan çıkmamalıyım. Konumuza geri dönersek G.' yi sevmemekte çok haklı olduğum artık açıkça anlaşılabiliyordur sanırım.
    Eğer sahip olmayı tercih ettiği o kibirli ve farkındalığı yüksek benliği bir kenara bırakabilseydi şu an daha mutlu biri olabilirdim.
    Uzun süredir hiçbir konuda başarı sağlayamıyordum. Duş almayı bile aniden gelen bir isteksizlikle yarım bırakıyor, köpüklerle kanepemi kirletmekten en ufak bir rahatsızlık duymuyordum. Tekrar başarının hazzına ulaşmak adına normalde kolayca başarı sağladığım bir iş olan kitap okuma eylemini gerçekleştirebilirim diye düşünmüştüm. Böylece üzerimdeki ölü toprağını atacak, piyasaya geri dönecektim. Fakat gelin görün ki okumak için seçtiğim kitap " K......" ydı ve dostlarımın rastgele atılmış Instagram postlarından daha az katlanılabilir olmayı nasıl başardı, inanın ben de bilmiyorum. Kitabı okuyormuş gibi davranarak izlediğim o storylerle beraber kitabın bana verdiği toplam bulantı da iki katına çıkıyordu.
    Üstelik G.' nin sebebiyet verdiği bulantılar bununla da kalmıyor!
    Bundan bir hafta önce ( şu anda x. sayfada olduğumu ve o zamanlar 56 sayfa geride olduğumu varsayarsak [x-56]. sayfadayken yani) serüvenli serüvensizliğine şahit olarak umutsuz bir serüven icat etme girişiminde bulundum ve evet, bu da bir torba dolusu kusmukla sonuçlandı. 35'lik bir votka, alkole alışık olmayan bir bünye için (özellikle de bu kişi akşam yemeğinde dünden kalmış rezil bir pizza yemişse) bir torba dolusu kusmuk ama bir gece boyu yaşanacak bir bulantı anlamına gelebiliyormuş.
    Hadi biraz da pozitif yanından bakalım, bir torba dolusu serüven de sayılır.
    Açıkçası tüm bunları yaşayacağımı düşünmüyordum. G.' nin yaptığı hataya düşmemiştim; ben aynaya baktığımda "Eriyen Saatler" tablosu değil, "Çığlık" tablosunu görüyordum. Bunun beni tümden farklı bir sonuca ulaştırmasını beklerdim. G.'yi anlayıp da bulanmayı değil, G.' yi hiç anlamamayı beklerdim.
    Aynaya baktığında "Eriyen Saatler" tablosu görmesi benim hayal gücümün azizliğinden, yalan yok. Onun aynaya bakarken gördüğü şeyleri tasvir edişi bende öyle bir bulantıyı sebebiyet vermişti ki tüm bir sayfayı ( çünkü evet bir de bunu utanmadan bir sayfa boyunca anlatmıştı) onun yazdıklarını sessize alıp tabloyu düşünerek okudum. Zaten benzer şeyler en azından bu daha sanatsal diye düşünmüştüm.

    G. güneşi göremiyordu. Görebilecekse de gözlerini kapatmıştı. Karanlıkta bulanmış hissetmekle lanetlenmesi oldukça anlaşılır. Peki ya ben?! Benim kafamın içindeki güneşin ışıkları gözlerimden dışarı sızıyor! Buna rağmen "K......" yı okumaya çalışmak lanetlenmeme yetti.
    Bu bulantıyı bir erkek nedeniyle yaşayacağıma emindim, bunda bir yanlış yok. Ama bu kişinin seksten hayvani bir zevk almaktan başka çaresi kalmamış G. nedeniyle olacağını, katiyen, hayal bile edemezdim.
    Hayatıma aldığım erkekler konusunda dikkatli olmam gerektiğini öğütleyen annemi anlamaya başlıyorum. Bu da bir sonraki bulantıya sebep oldu, çünkü bunu söyleyen kadının hayatına aldığı tek erkek babamdı.
    Tüm kitap boyunca G. bir kez daha yansımasıyla karşılaşmasın diye yaşadığım gerginlik bende bazı değişimlere sebep oldu. Kendi yansımama olan sevgim günden güne azalırken ("Eriyen Saatler" ve "Çığlık" tabloları bana bile dehşet veren bir uyumla birbirlerine karışıyorlardı ) kendimi kendi kollarımı, ellerimi, gücümü ve hızımı kullanarak boynumu kırmak suretiyle öldürebilip öldüremeyeceğime dair merakım artıyordu.
    Zavallı düşünürler...
    Yalnız olduğunuzu fark etmeniz, ölümü ve varoluşu düşünmeniz; zaman ve kevgir arasında bağlantılar kurup hayata karşı ümitlenebilen beni sadece güldürüyor. Çok düşünüp bu düşünmelerin sonucunda tıkanmak, tembelleşmek bana göre gerçek bir zekanın göstergesi değil.
    Kendinizi soyutladığınız ve büyük bir acının zevki ile küçümsediğiniz toplum boynunuza geçirdiğiniz o halata ilmek atıyor... Buna müsade edense sizlersiniz!
    Kendinizi öyle yüksekte görüyorsunuz ki aralarına karışamıyorsunuz. Öyleyse onlardan daha güçlü de olmalıydınız. Fakat elenip giden de sizlersiniz. Böylece anlaşılıyor ki ne kadar yüksekte olduğunuz konusunda sadece kendinizi kandırmışsınız.
    Biraz daha sadede gelirsek tüm bunların sonucunda sahip olduğu güce değer veren onu koruyan ve gerektiğinde de kullanmaktan geri durmayan biri olarak ben ( küçümsediğiniz o toplum sizi "düşünür" ilan ederken ve siz de bu pelerini sanki küçümsediğiniz toplum tarafından değil de Tanrı tarafından hediye edilmiş gibi büyük bir onurla sırtınıza giyerken ben kendimi sadece "biri" olarak adlandırıyor ve küçümsediğim o topluma, bana bir isim vermeleri konusunda söz hakkı bile tanımıyorum) başkalarının da bu bulantıyı yaşamasına göz yumamayacağıma karar verdim. Bu kararı verdikten sonra her şey çok kolaydı.
    Burada genç dostlarımıza ders olması açısından, geleceğimiz için fayda gözeterek bir şeye daha değinmek istiyorum.
    1-) Karar vermek işin en zor kısmıdır. Bir kez karar verdikten sonra tüm plan açık seçik belli olacaktır beyninizde. Ne yapmanız gerektiğini karar verdikten sonra bileceksiniz. Sadece karar verin ve bu karara sadık kalın (ne olursa olsun).
    2-) Her türlü karar, kararsızlıktan iyidir.

    Nerede kalmıştık? Heh, evet. Bu kararı verdim ve yapılacak şeylerin hepsi belliydi artık. Şöyle ki ilk olarak bu kitabın kopyaları, yedekleri, korsan basımları da dahil her türlü nesnesini dünya üzerinden yok edecektim; sonra kitabı gerçek dünyanın gerçeğinden de gerçekçi bir yansıması olan dijital dünyanın da tamamından kaldıracaktım ve son olarak da bu kitabın sızdığı tüm bulanmış ya da en azından bulantı yaşamış beyinleri de yok edecektim.

    Üç aşaması olan bu planı gerçekleştirmeye biraz da ısınmak amacıyla en kolay kısmından yani fiziksel dünyadan silinmesini sağlayarak başladım. Ayrıca bu planı gerçekleştirmek için ya çok büyük olmak ya da çok küçük olmak gerektiğini biliyordum. Çok büyük olursam tüm her şeyi gerçekleştirdikten sonra izlerimi silemezdim, böylece küçümsediğim toplumun kör gözleri bile beni fark edebilirdi ve isimlendirilebilirdim. Maalesef kibrim bunu kaldırabilecek gibi değil. Bunun yerine çok küçük olmayı tercih ettim.
    Önce bazı yeni icatlar üretmem gerekti. Sırtlarında sadece kitap yapraklarına zarar veren özel bir gaz bulunan nano ajan karıncalardan bir ordu ürettim. Maliyeti karşılamak için bazı zenginlerden yararlandım. Zengin insanlar akıllıdır, onlardan kolayca yararlanamazsınız fakat yönetim gücünü kaybetmemek adına potansiyeline güvenmedikleri halde sevdikleri insanların tamamen gerizekalı kalmasını sağlarlar. Bu benim için yeterli bir kör noktaydı.
    Ürettiğim ordu ne kadar küçük olsa da tamamen fark edilemeyecek gibi değillerdi bu nedenle insanların dikkatlerinin dağınık olmasına ihtiyacım olduğunu düşündüm. Bunun için kaosa sebebiyet verebilecek birkaç illegal girişimde bulundum fakat hiçbiri, şu salak influencerlardan birinin kamerasına halka açık alanda işerken yakalanmam kadar dikkat çekmemişti.
    Bu olayla beraber hissettiğim bulantıdan kusmamak için mosmor oldum ve açıkçası bu insanlar için değip değmeyeceğini de tekrar sorguladım fakat motivasyonum bambaşkaydı. Koca bir bulantıyı ortadan kaldırmalıydım!

    Onlar benim ortak alanımıza işememi zevkle, kahkahayla, tiksintiyle, küçümsemeyle ve bazen de tamamen umursamaz gözlerle izlerken ben ordumu dünyanın her yanına salmıştım.
    "K......" kitabını bulmak üzere kodlanmış nano ajan karıncalarım tüm o yaprakları eritti ve böylece bir gün uyandıklarında ne yayın evleri ne kitaba sahip olanlar ne de kafayı yemiş koleksiyoncular kitabı bir daha asla göremediler. Bir gün o kitaba son kez dokunduklarını fark etmeden dokunmuşlardı, o kitabı son kez okuduklarını bilmeden okumuşlardı ve sonra ortadan sonsuza dek kaybolmuştu. İşte bir şeylerin yitip gitmesi bu kadar kolaydı.
    Tabiki kitabı tekrar basmak adına gösterecekleri gereksiz saygıyı hesap ettiğimden eş zamanlı olarak dijital dünyadan da kaldırma girişimlerine başlamıştım.
    Veri tabanları ve dijital dünya için teknolojiden de daha öte bir güce ihtiyacım vardı. Savaş...
    Birbirine nükleer zart zurt atmak konusunda çok istekli olan ülkeleri ekonomi, salgınlar, adalet ve diğer çıkarlar gibi konularda kızıştırmak da çok zor bir iş değildi.
    Kavga doğamızda olduğundan ve kavgaları başlatanlar kavgadan en az zarar görecek kişiler olduğundan risk almak konusunda oldukça talepkar davrandılar.
    Marsa gitmek isteyen birkaç hippi dışında herkes kavgayı bir şekilde benimsiyordu. Her nasılsa herkesin kavgaya dahil olmak için bir sebebi vardı ve benim yaptığım tek şey bu dinamiği kurmaktı. Mezarında ölü bedenine bu haberle renk gelmiş Hitler ve benim dışımda kimsenin gerçekten ne olup bittiğine dair bir fikri yoktu. Birilerinin olup biteni görse bile, neden bu işin sebebinin bir kitap olduğunu anlayabileceğini sanmıyorum.
    İnsanları aydınlatamayacağını fakat isterse daha körleştirebileceğini fark etmiş her diktatör gibi ben de yanan binaların arasında dolaşırken, ölüleri ve acı çekenleri izlerken hiçbir şey hissetmedim.
    Bu sefer yananın ormanlar değil de balta girmemiş şehirler olduğunu görmek belki bir nebze rahatlatmıştır ama giderek azalan oksijen çok zaman geçmeden bu rahatlığı da aldı elimden.
    İnsanlar cidden etrafta ağlıyor, ölüleri için ağıtlar yakıyor ve çığlık atıyorlar. Yani ne diyebilirim ki tüm bu yıkımın o bulantıdan iyi hissettirdiği apaçık ortada.
    Geriye son bir şey kalmıştı o da bulanık zihinleri ortadan kaldırmak.
    Hayır, hayır! Yönünü değiştirmiş bir satır daha ekleyerek beni ikna edemezsin! Dönüp yok etmeye çalıştığım o kitabı bir daha düşünmemeliyim.
    Bulanık zihinleri berraklaştırmak imkansız olduğundan (zira bunu yapabilseydim tüm bu bulantıya sebep olan kitabı ortadan kaldırmak yerine tüm bu yıkıma neden olan bulanık zihnimi temizlerdim) bulanık zihinlerin sahiplerinin hepsinin maalesef dünyaya veda etmesi gerekiyordu.
    Bu da kolaydı çünkü tamamıyla bulanık bu zihinler bemim gibi güçle ivmelenmediğinden intihara zaten meyilliydi. Toplumun çoğunluğundan değil de azınlığından olmak maalesef onları nefret ettikleri o bir şeyin parçası olmaktan kurtarmıyordu. Sadece azınlık oldukları için daha da güçsüzleştiriyordu.
    Böylece yok edilmesi gereken tek bir bulanık zihin kaldı. Ben de tüm bunları yazarak başarıya ulaşmış ve sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla mektubumu sonlandırıyorum.
    #277778 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  17. o hislerimi bilmek istiyor, ben hislerimin altında nasıl ezildiğimi görsün istiyorum.
    ben hislerini bilmek istiyorum çünkü kendi gördüklerimin altında eziliyorum.
    o beni izliyor, soğuk, umursamaz kaba birini görüyor.
    ben kendimi izliyorum, yanan, külleri savrulan ve dalları kuru bir ağaç görüyorum.
    ben onu izliyorum, şimşekler çakan bir gökyüzü görüyorum.
    o kendini izliyor ve bana bunun yaz mevsimi olduğunu söylüyor.
    ben iyileşiyorum çünkü iyileşmem gerekiyor.
    o iyileşiyor çünkü iyileşmem için bu gerekiyor.
    o düşündüğü zaman karanlıklar geliyor, ben hissettiğim zaman.
    ben düşündüğüm zaman aydınlığa kavuşuyorum, o hissettiği zaman.
    o, ben bu filmin sonunu biliyorum, sen başındasın diyor. ben, bu filmi izlemek istemiyorum kanalı değiştir diyorum.
    o beni seviyor. ben, buna layık değilim diyorum. ben onu seviyorum. o, bana minnettar olduğunu söylüyor.
    ikimizin de bildiği bir şey var, ikimizin de bilmediği bir sürü şey var. ikimizin de birbirimizde gördüğü bir sürü şey var , ikimizin de birbirimizde göremediği bir şey var.


    #277639 imnilaying | 3 yıl önce
    1kişiye özel 
  18. bilmiyorum hep mi buna maruz kaldım, ondan mı böyle oldum. çoğu zaman hissedemediğimi düşündüm. bir beceri olarak... bunu yapamıyorum, böyle bir fonksiyonum yok diye düşünmeye başlamıştım.
    ağlarken çok güçlü göründüğüm için mi inanmamıştır bana? o inanmadığı için mi ben de inanmadım kırıldığıma? onlar görmezden geldiği için mi ben de görmezden geldim öfkemi? onlar anlamadığı için mi bıraktım nasıl, ne kadar, neden sevdiğimi anlatmayı?
    yoksa cidden hissedemedim mi? hissetmek benim için uygun zamanda uygun rolü yapabilmek demek mi? nasıl olsa gerçekçi hayaller kurabiliyorum. gerçeği de sanki hayalmiş gibi özümseyerek kurabilmemden mi kaynaklandı bu kadar gerçekçi oynayabilmem?
    artık oyun yok. hiçbir şey göremezseniz gözlerimde, artık hislerimin misyonerliğini yapmaktan vazgeçtiğim içindir.
    küçük bir çocukken ne kadar hayat dolu olduğumu hatırlıyorum. koskocaman gözlerle dünyaya baktığımı göz kapaklarımı zorlayana kadar açtığım için hatırlıyorum. şiirler yazıyordum, resimler çiziyordum. bunlar benim hediyelerimdi.
    çok da değer verdiler. ben gönlümden kopanı verdim. onlar bir poşete koyup sakladılar. böylece eskimeyecekti gönlümden kopanlar. ama görülmeyecekti de gönlümden kopanlar.
    bunu hiç anlamadım ama kimsenin niyetini sorgulamazdım ya da sorgulamamı görmezden gelerek iki kişi halinde yaşadım.
    bu iki kişi birbirinden haberi yok gibi davrandılar ben bile onların yabancı olduğunu sandım. bir bedenin içinde iki kişi nasıl yabancı kalabilir? üst üste duran iki şey nasıl bu kadar uzak kalabilir? bu kadar yakınken fısıltıyı bile duyardın, nasıl oldu da ben beni hiç duymamış gibi davrandım.
    kararsız biri miyim? hayır. iki farklı karara sahip biriyim. hadi haksızlık etmeyelim, bir masaya oturup uzlaşmışlıkları da olmadı değil hiç. çok ama çok nadir de olsa, beni korumak için gururlarını kırıp yaptılar bunu.
    canım sen de... nereden nereye? bir türlü bağlamda kalamadın değil mi yine? görmezden gelinerek de yaşanabilir hisler. sen bunu ne kadar tercih edersin bilmem.
    biliyor musunuz ben biri ile beraber şarkı söylersem ve sesimin kaybolduğunu hissedersem şarkıyı bozacak bile olsam tempomu değiştiririm, tonda bile söylemeyebilirim.
    kaybolmayı kabul etmiyor bünyem. bana herkes gibi gelen her şey yabancı.
    tüm insanlar ağız birliği edip garip olduğumu söylerken, farklı olduğumu hissettirirken bana verdikleri bu ismi böylesine benimseyip bu isim için çirkefleşebileceğimi hayal edebilirler miydi?
    çok büyük sorumluluktur birine bir şey olduğunu söylemek.
    şimdi ben herkes gibi hissedeceksem, nasıl hissedeyim? sevmek şudur diyorlarsa başka bir sevmek bulurum. kızmak şudur diyorlarsa başka bir kızmak bulurum. sanat ne için var?
    beni onlar mı yaptı, ben bu olduğum için mi böyle söylediler? onlar haklı mı yoksa ben onların kendini gerçekleştiren kehaneti miyim?
    daha fazla sevmek istemiyorum kendimi yoksa nefret edeceğim.
    daha fazla ayrılmak istemiyorum diğerlerinden yoksa tanrı olacağım.
    cennetim olacak, cehennemim de olacak ama bana yararı ya da zararı dokunmayacak. yarattığım hiçbir şeyden faydalanamayacağım.
    küçük bir çocukken bir filmde ya da herhangi bir yerde şöyle bir söz duymuştum " herkes cennete gitmek ister ama kimse ölmek istemez."
    duyduğum en saçma fikirlerden biriydi, 7 yaşındayken bile.
    içten içe ne kadar kötü olduğunu bilir herkes kendisinin. herkes cenneti haketmediğini ve ölünce cehenneme gideceğini bilir.
    ama diğer insanlar adına etkilenmiş gibi davranmıştım.
    şimdi hiçbir sorunun cevabı yok.
    lütfen hislerimi sorgulamayın.
    #277614 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  19. kupkuru bir şehrin buzdan sokaklarında gezdim durdum. tehlikenin kokusu bile yoktu o zamanlar ve böylece ben bir hiçtim. bir hayale sığınmıştım ve hayalin beni gelip çıkarmasını bekliyordum. beklemek hiç benlik değildi. ben zaten tuttuğum şeyi altın yapıyordum...
    her şeyin üstünde olduğumu ve hiçliğin ötesinde olduğumu görüyordum. eğer yukarıya bakarsam simsiyah bir gökyüzü görüyordum. hayalin değil de bir gerçeğin beni kurtarması... bu bana göre imkansızdı. gerçek olmana imkan vermeyişimden miydi yoksa gerçek olursa alacağım zevkin başımı döndürecek olduğunu bildiğimden mi?
    gerçeği gördüğüm zaman karşımda ona dedim ki, "hiçbir şeyi anlamıyormuşum gibi geliyor." ve gerçek beni anladı. gerçek beni nasıl anladı? muhteşem bir şeymiş ama görmek bile istemedim. ihtiyacım olan ilacı zehirlenmeden almamı nasıl sağladın? beni incitmeden avuçlarında tutmayı nasıl beceriyorsun? gerçek olan bir şeyin bunu yapması nasıl mümkün?
    belki ben hâlâ anlamıyorum, hâlâ şaşkınım. şaşırmaktan da yoruldum. ama bu benim en güzel yorgunluğum. ya tutmasaydın beni? kaç yıl daha kaybederdim o zaman kelebek ömrümden?
    kupkuru bir şehrin buzdan sokaklarında sımsıcak parmak uçlarımda yürüyorum şimdi. hiçbir soğuk beni incitmeyecek... keşke bu kadar geç anlamasaydım. kaybedeceğim çok şey var ama beni güçsüz yapmıyor.
    cehennemden geldiğini söylüyorsun ama cennetten çaldığın bir kokuyla geziyorsun. ben cenetten geldiğime inanıyorum, sanırım bu yüzden, memleket özlemiyle sarılıyorum sana. sevdiğim her şeyin içinde olduğu bir toprak parçasıymışcasına kutsalsın benim için. senden giderim ama senden sıyrılıp gidemem.
    ne olacak bilmiyorum bu halim. hâlâ içimde ben seversem, ben teslim olursam gideceksin gibi bir korku var. senin sevginin beni ne kadar güzel yaptığını da gördüm... korkumun ecelime faydası yok, seni içime çekmeye devam edeceğim. çok mu az bir zaman geçti? bilmem... ben artık zamanla ilgilenmiyorum. galiba aptalsam bile, kanıyorsam bile, sana kanmaya değer. böyle bir ağacın altında gölgeleniyorsam şimdi, senden gelecek herhangi bir acıdan yanmaya değer.
    bu kadar güzel olacağını bilmiyordum. hiçbir şey bilmiyordum. bize kaybettirdiğim tüm zamanlar için beni affet sevgilim...
    #277261 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  20. kimsenin huzurunu kaçırmak istemem, çığlık attım çünkü yardıma ihtiyacım vardı. tepemden sarkan yıldızları görebiliyordum sadece, bedenim kaskatı bir boşluktaydı. gözlerimi kapayıp açıyordum, bu her şeyi netleştirmek içindi. şimdi gözlerimi hiç açmak istemiyorum ve tek dilek hakkımla hafızamı sildim. bu yüzden ne gördüm de bu kadar korktum bilmiyorum.
    gördüklerim buraya kadar ve elbet ölümlüydü hepsi. şimdi anladıklarımı yazacağım.
    karanlığın içinde kederli gözleriyle fısıldayan bir adam var, şahlanan atını çağırıyor. atı uçurumun kenarında , atladığı zaman onu ışıktan bir deniz kucaklayacak.
    adamın fısıltısı, benim çığlıklarımdan çok daha fazla hissettiriyor kendini . yine de kimse ona yardım etmiyor. bedenim kaskatı bir boşlukta olmasaydı ben edebilirdim. hareket etmeye çalıştığım zaman bana dokunan her atom ve o atomlara dokunan her atom da hareket ediyor. ben hareket edersem, kıyamet kopacak ve evren infilak edecek.
    o fısıltılar duyduğum en kanlı notalar olmasaydı eğer ve ben kırmızıyı bu kadar sevmeseydim eğer kıyametin kopmasını bu kadar umursamayacaktım belki de.
    yine ve yine, tanrıyı anladığımı sanıyorum. tanrı ata en yakın yıldızdı, bana kahkahalarla gülüyor.
    tanrının gülüşü de oldukça ilham verici. kanlı notalardan çok, tok vuruşlara benziyor. hatta tok darbelere.
    yine kaskatı bir boşlukta olduğum için ben titreşimlerin hepsini duyabiliyorum. başka türlüsü mümkün değil ama içimdeki deli bana kaçmam için yalvarıyor.
    içimdeki deli bana bileklerimi kesmem ve kırmızıyı görmem için yalvarıyor.
    eğer kırmızıyı yeterince sevseydim, kıyametin kopmasını umursamayacaktım belki de.
    bulutların üstünde ağaçlar var, kökleri yeryüzüne uzanıyor. her ağacın bir kokusu var, tüm uzay boşluğunda yayılıyor.
    ağaçların sesi hiç çıkmıyor ama onlar bile benim çığlığımdan daha çok hissettiriyor kendini.
    çığlığımın bedelini güneşin kupkuru göz yaşları ile ödemiştim. şimdi güneş bana her gün lanet okuyor.
    daha fazla çözemiyorum olayları, tüm algım bu kadar. sevgiyi nefretle kazıyan tırnaklarımı boğazıma batırıyorum. biraz kıyamet kopuyor, gökyüzü de ala bulandı. ağaçlar besleniyor, kanlar ışık denizinin üstünü örtüyor pıhtılaşıp. ışığın kendisine sırt çevirdiğini sanan at karanlığa geri dönüyor. ben ölüyorum. çünkü kimsenin huzurunu kaçırmak istemem.
    #276820 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  21. beni görüyor musun diye sordum aya. ayın gözleri güneşten başkasını görmüyordu, biliyordum. bu kendini ortadan kaldırmak pahasına sevgisini yansıtmayı tercih ettiği ilişkiyi büyük bir tutkuyla kıskanıyordum.
    karanlık tarafı ile gülümsedi bana ay. bu gülüşü gören herhangi birisi için artık cevabı merak edilen sorulardan çok daha fazlası olacaktı ayda.
    yaralı bir yüzey bırakmıştı evren onda, bu gülümseyişi gören herhangi biri onları sarmak istemezdi mesela.
    zaten ancak bir güneş iyi gelebilirdi aya. ama ben yine de pencerede oturup, ayaklarımı aşağı sallandırarak izleyecektim ayı.
    beni gör dedim aya. ay bana karanlık tarafıyla gülümsedikten çok uzun bir süre sonra. o gece modu dolunaydı. karanlık yüzü bile sırtını dönmüştü bana. sadece sarmak istemediğim yaralarını görmekle yetindim. artık aydan cevap beklemiyordum. hissettiğim sevgiyi yaşayabilecek kadar özgürdüm, nefes aldım.
    bir gün beni görecek misin diye sordum aya. karanlık tarafıyla koskoca bir kahkaha attı ay bana. hiçbir şey demedi ama ben anladım. o kahkahada güneşten başka hiçbir şey göremeyecek olmanın acısı ve zevki vardı. ışıkların sarhoşluğu ve yansıtmanın zorunluluğu vardı.
    güneş olmanın hayalini kurardım çocukken. gelecekle bağ kurduğumu bile fark etmeyecek kadar küçükken. gelecekle son bir kez daha bağ kurdum ve kendimi pencereden aşağıya atarak uzaklaştım.
    #276622 imnilaying | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    3kişiye özel 
  22. ne dünyaya gelişimde bir mucize var ne yaşamaya devam edişimde. böyle hayal ettim çünkü nefes alabilmek için bir mucizeye ihtiyacım vardı.
    ne sevgide bir umut vardı ne de nefrette. böyle hayal ettim çünkü gözlerimi kırpmak için bir mucizeye ihtiyacım vardı.
    ne peynirde bir vitamin vardı ne ekmekte. böyle hayal ettim çünkü aklımın bitmesi için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne görünende bir hayır vardı ne görünmeyende. böyle hayal ettim çünkü gerçeklerin var olabilmek için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne cehennemde bir yer vardı benim için ne cennette. böyle hayal ettim çünkü vicdanımın bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne güzelde bir ışık vardı ne güneşte. böyle hayal ettim çünkü karanlığımın bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne uykum vardı ne de rüyalarım. böyle hayal ettim çünkü günün bitmek için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne yaşlılıkta bir hikmet vardı ne gençlikte. böyle hayal ettim çünkü kedinin merakını gidermesi için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne sebepte bir anlam vardı ne sonuçta. böyle hayal ettim çünkü cümlelerin kurulmak için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    ne seste bir sanat vardı ne renkte. böyle hayal ettim çünkü içimdeki ormanın büyülü olmak için bir mucizeye ihtiyacı vardı.
    benim bir mucizeye ihtiyacım vardı ve artık o mucizeye inanmıyorum.
    muzu yemek için atalarımın genlerinde taşıyarak genlerime aktardığı bilgiye ihtiyacım vardı.
    araba sürmek için çarkların arasında sıkışacağımı hayal edip sıkışmamak için ne yapabileceğimi düşünmeye ihtiyacım vardı.
    sığ cümleler kurabilmek için toplumun ne kadar boş olduğunu görebilecek gözlere ihtiyacım vardı.
    basitleştirmek için insanların günlük dilde kullandığı kelimelere, jestlere, mimiklere seslere ve beyaz yalanlara ihtiyacım vardı.
    kaçmak için gölgelere, sebebini bilmediğim nesnelere ihtiyacım vardı.
    çığlık atmak için acıya, kahkaha atmak için gıdıklanmaya ihtiyacım vardı.
    benim artık hiçbir şeye ihtiyacım yok çünkü ben mucizelere inanmıyorum.
    #276564 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  23. kendimi buluyorum her yerde, çarpıp duruyorum her sokakta kendime. ayağım takılıyor bir kaldırım taşına, bir bakıyorum benim. çayındaki şekeri benimle karıştırıyor insanlar, görüyorum. çayına kattıkları şeker de benim.
    bir kadın ağlıyor sokakta, yanaklarından yuvarlanıp yere dökülen şelale de benim. biri birine aşık oluyor deli gibi, oradaki aşk da benim orada var olmayan da benim.
    kendimi buluyorum evrenin her zerresinde, fark etmeden nefes alırken içine çektiğin toz tanesi de benim, ayaklarının ucundaki karıncalar da benim.
    tüm bu benimlerle aslında bana ait demiş olmayı çok isterdim, ama hayır hiçbir şey bana ait değil. öyleyse tüm evrendeki bu yaygın karanlık, bu sonsuz yalnızlık ve onu fokur fokur fokurdatan yangın sadece ve sadece ben olabilirim.
    tıpkı kafanın içindeki kuyruğu birbirine değmeyen tilkiler de ben olduğum gibi.
    soğuk bir suya girdiğinde bedeninde duyduğun o çığlık ve uykuya dalarken aklına gelen, o gün yaşadıklarınla ilgili garip ayrıntılar benim. ayrıntılarda gizlenenler, tüm o alt metinler...
    taşladıkları şeytanlar, ellerindeki taşlarla beraber benim.
    taşlayan da benim, taşladıkları da benim...
    hiçbirinden ayıramıyorum kendimi. cehenneme atılan da atan da cehennem de benim.
    her şey benim yansımam olsun çok isterdim, her şey benden bir parça taşısın ama biz tam olarak aynı şey olmayalım çok isterdim. şimdi ekrandaki beyaz harfler de benim, siyah harfler de benim, tanımlanamaz renkler de benim.
    cümlenin sonuna konulan noktalar da benim, evrenin sonunda bulunan karadelikler de benim.
    her şeyi içime çektim tek nefeste, neleri aldığımı fark edince dayanamayıp püskürten de benim. hem başlangıcım hem bitişim. öyleyse şu kocaman daire benim. hem tuzuyum hem biberiyim, hayatı kederden ibaret yapan da benim.
    #276497 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  24. insan koleksiyonu

    "bana benzemek zorunda değiller."
    bu cümleyi tam olarak hayatımın hangi hayal kırıklığı ya da yapılandırma evresinde kurduğumu hatırlamıyorum ama bir gün durdum ve bunu düşündüm " hayatıma aldığım insanlar, bana benzemek zorunda değiller."
    öncesinde bana benzeyen insanları seçtiğimin de farkında değildim ama daha da öncesinde bana benzemeyen insanlar tarafından mağdur edildiğimin farkında olduğum için bu noktaya taşınmış olmalıyım. bilinçli olarak olmasa bile...
    o insanları bulduğumda verdiğim tepki aklımdan asla çıkmayacak. karakterimin kabullenilmesi için enerji kaybedilmeyen bir ortam... inanılır gibi değildi ve böylece bütün enerjimizi adolf hitler, kuantum fiziği, yapay zekanın sınırları, kriptonun geleceği gibi teorik kısımları dışında hiçbir fikrimizin olmadığı şeyler hakkında konuşarak harcayabilirdik. öyle de oldu. geceler boyu evrimin, tanrının, politikanın temelinde yattığı, birbirimizi okuduğumuz kitaplar ve dinlediğimiz müzikler hakkında kıskandırmaya çalıştığımız, hayatımıza ne katıyor ki sorusuna "daha eğlenceli bir şey bulamıyoruz." diye cevap verebilirmişizcesine basit konularmış gibi davranarak sabahlara kadar konuştuk ve hayatımıza hiçbir şeyin dolduramayacağı bir boşluk kattığımızı fark edemedik. ya da sadece ben böyleyim şu an. bu kadar basit olabileceğini sandığım için o zamanlar ne kadar çocuk olduğumu anlamak kolaylaşıyor.
    o insanları kaybedersem hiç kimsem kalmayacak diye düşünerek var olan insanlarımı o insanlara benzeme konusunda motive etmeye bile çalıştım, çabalarım sonuç gösterdiğinde ben tüm bunları ilginç bulmaktan çok uzaktım. duyduğum şeylere şaşırmıyordum. mucizevi bir şey kalmamıştı. bilim her şeyi ispatladı ya da ispatlayacaktı ve benim o insanların çalışmalarına yetecek kadar zamanım olmadığı için, en ince ayrıntısına kadar bilemeyeceğim için ve bununla da istediğim kadar gerçekçi olamayacağımı fark ettiğim için sessizleştiğim bir dönem geldi çattı.
    bende numara bol dedim bu sefer pratiğe geçtim. dans ettim, spor yaptım, şarkı söyledim. hissetmek istedim çünkü lanetlenmiştim. hissettiğim şeyler hakkında düşünürken hepsini sırf ölümü unutmak için ve üremek için kendimi manipüle ederek hissettiğimi fark etmiş, hissiz de yaşayabileceğimi düşünmüş ve onları sakatken kullandığım bir değnekmiş ama ben artık sakat olmadığıma göre kırmamda sakınca yokmuş gibi kırıp bir kenara atmıştım.
    ben sakatlanmışım. seçemediğim insanların, seçtiğim insanlarla yaptığı en büyük iş birliği iyileştiğime olan inancım olabilir sanırım.
    bir yerlere gittim ve geldim, aradaki bölümleri ya çok önemli olduğu için ya da çok önemsiz olduğu için hatırlayamıyorum.
    sonra bir cehenneme düştüm. adının hdfilmcehennemi olmasını çok isterdim fakat sanırım adı tanrı tarafından kurgulanmış gerçeklerdi... tanrının benim hakkımda ne kadar can sıkıcı bir kurgusu olduğunu da anlamış bulundum. kendi kurgumu yazmaya gerek duydum. bu noktada 8. sınıfta roman okumayı çok seven arkadaşımın bana verdiği bir tavsiyeyi dinlemeye karar verdim "yazdığın şeylerde ne kadar fazla karakter olursa o kadar lezzetli olur."
    sonra o insanları tekrar dahil etmek istedim ama fark ettim ki hepsi aynı karakter. sadece bir isim hepsine yetecek. tekrar dehşete düşmek için çok güzel bir sebepti, hazır tekrar sakat kalabiliyorken el yordamıyla değnekleri bulmaya çalıştım çamura dönmüşlerdi.
    sürünerek ilerledim ilk başta şunu düşündüm farklı olmak benim bir özelliğimse ve bu insanlar da bana benziyorsa onlar farklı olmalılar. sonra baktım aslında cidden farklılardı. hayallerimiz aynı değildi, yaşadığımız yerler, yediğimiz yemekler, gördüğümüz insanlar farklıydı... aynılığın nerede olduğunu bulmak samanlıkta iğne aramaya benziyordu ve benim parlak gözlerim maalesef görme yetimi, görülme ihtiyacımın daha fazla olması nedeniyle gölgeliyordu.
    farklılık her yerde, aynılık nerede?

    devam edemiyorum şimdi ve silineceği kaygısıyla taslak alamıyorum. yarım bırakmayı istemiyordum ama çok hastayım. özür dilerim.
    #276121 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  25. ne hissettiğimi anlayamıyorum, yine bir yabancılaşma içerisindeyim. gömdüğüm bir ruh var, açıkçası gömmek zorunda kaldığım. şimdi artık bir de o ruhu diriltmemesi için gömmem gereken bir İsa çıktı ortaya. çok savaştım o ruhu gömmek için ve o kadar emindim ki geri dönmeyeceğine hiç geri dönerse diye hazırlık yapmamışım bu yüzden bu savaş şu an ağır geçiyor.
    bir şey istiyorum ama sanki istediğim şey bana haram. bir elma var, bir adem var. tüm insanlığın hikayesini baştan yaşıyorum herkes gibi. dünyaya dönmek pahasına o elmayı yer miyim, ademin siki için buna değer mi?
    bize anlatılan o kıssalar, hikayeler, yerleşmiş o tüm şeyler. onlar boşuna yerleşmedi. birileri çıkıp dedi ki onlara bir şey bırakalım, aynı burukluğu yaşamasınlar ama biz ne yapıyoruz? ben ne yapıyorum. ölülerin diriltilme ihtimalini sana bir miras olarak bıraktılar ama ne yaptın onunla Nilay? eğer bir kez maddi hazlara bulaşırsan tüm o manevi mucizevi dünyanın kapıları sana kapanacaktı ve sen bunu biliyordun ama ne yaptın? o lider olabilmek için diğerlerinden önde gitmen gerekiyor. sürüyü toplamak istemiyorsun ki sürmek istiyorsun.
    geriye dönemiyorum, ileriye gitmek için çok zamana ihtiyacım var ve bitmeyen şimdiler...
    böyle olsun istemez miydim şansım olsa? büyük bir yanlış olanı sevme arzum var.
    meleğim mi yoksa şeytanım mı olduğunu bilmediğim biri, beni bir öpücükle kutsuyor ya da kandırıyor.
    bense o öpücükle ruhu tekrar öldürmeye çalışıyorum.
    #275422 imnilaying | 3 yıl önce
    0kişiye özel