bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
insan koleksiyonu
"bana benzemek zorunda değiller."
bu cümleyi tam olarak hayatımın hangi hayal kırıklığı ya da yapılandırma evresinde kurduğumu hatırlamıyorum ama bir gün durdum ve bunu düşündüm " hayatıma aldığım insanlar, bana benzemek zorunda değiller."
öncesinde bana benzeyen insanları seçtiğimin de farkında değildim ama daha da öncesinde bana benzemeyen insanlar tarafından mağdur edildiğimin farkında olduğum için bu noktaya taşınmış olmalıyım. bilinçli olarak olmasa bile...
o insanları bulduğumda verdiğim tepki aklımdan asla çıkmayacak. karakterimin kabullenilmesi için enerji kaybedilmeyen bir ortam... inanılır gibi değildi ve böylece bütün enerjimizi adolf hitler, kuantum fiziği, yapay zekanın sınırları, kriptonun geleceği gibi teorik kısımları dışında hiçbir fikrimizin olmadığı şeyler hakkında konuşarak harcayabilirdik. öyle de oldu. geceler boyu evrimin, tanrının, politikanın temelinde yattığı, birbirimizi okuduğumuz kitaplar ve dinlediğimiz müzikler hakkında kıskandırmaya çalıştığımız, hayatımıza ne katıyor ki sorusuna "daha eğlenceli bir şey bulamıyoruz." diye cevap verebilirmişizcesine basit konularmış gibi davranarak sabahlara kadar konuştuk ve hayatımıza hiçbir şeyin dolduramayacağı bir boşluk kattığımızı fark edemedik. ya da sadece ben böyleyim şu an. bu kadar basit olabileceğini sandığım için o zamanlar ne kadar çocuk olduğumu anlamak kolaylaşıyor.
o insanları kaybedersem hiç kimsem kalmayacak diye düşünerek var olan insanlarımı o insanlara benzeme konusunda motive etmeye bile çalıştım, çabalarım sonuç gösterdiğinde ben tüm bunları ilginç bulmaktan çok uzaktım. duyduğum şeylere şaşırmıyordum. mucizevi bir şey kalmamıştı. bilim her şeyi ispatladı ya da ispatlayacaktı ve benim o insanların çalışmalarına yetecek kadar zamanım olmadığı için, en ince ayrıntısına kadar bilemeyeceğim için ve bununla da istediğim kadar gerçekçi olamayacağımı fark ettiğim için sessizleştiğim bir dönem geldi çattı.
bende numara bol dedim bu sefer pratiğe geçtim. dans ettim, spor yaptım, şarkı söyledim. hissetmek istedim çünkü lanetlenmiştim. hissettiğim şeyler hakkında düşünürken hepsini sırf ölümü unutmak için ve üremek için kendimi manipüle ederek hissettiğimi fark etmiş, hissiz de yaşayabileceğimi düşünmüş ve onları sakatken kullandığım bir değnekmiş ama ben artık sakat olmadığıma göre kırmamda sakınca yokmuş gibi kırıp bir kenara atmıştım.
ben sakatlanmışım. seçemediğim insanların, seçtiğim insanlarla yaptığı en büyük iş birliği iyileştiğime olan inancım olabilir sanırım.
bir yerlere gittim ve geldim, aradaki bölümleri ya çok önemli olduğu için ya da çok önemsiz olduğu için hatırlayamıyorum.
sonra bir cehenneme düştüm. adının hdfilmcehennemi olmasını çok isterdim fakat sanırım adı tanrı tarafından kurgulanmış gerçeklerdi... tanrının benim hakkımda ne kadar can sıkıcı bir kurgusu olduğunu da anlamış bulundum. kendi kurgumu yazmaya gerek duydum. bu noktada 8. sınıfta roman okumayı çok seven arkadaşımın bana verdiği bir tavsiyeyi dinlemeye karar verdim "yazdığın şeylerde ne kadar fazla karakter olursa o kadar lezzetli olur."
sonra o insanları tekrar dahil etmek istedim ama fark ettim ki hepsi aynı karakter. sadece bir isim hepsine yetecek. tekrar dehşete düşmek için çok güzel bir sebepti, hazır tekrar sakat kalabiliyorken el yordamıyla değnekleri bulmaya çalıştım çamura dönmüşlerdi.
sürünerek ilerledim ilk başta şunu düşündüm farklı olmak benim bir özelliğimse ve bu insanlar da bana benziyorsa onlar farklı olmalılar. sonra baktım aslında cidden farklılardı. hayallerimiz aynı değildi, yaşadığımız yerler, yediğimiz yemekler, gördüğümüz insanlar farklıydı... aynılığın nerede olduğunu bulmak samanlıkta iğne aramaya benziyordu ve benim parlak gözlerim maalesef görme yetimi, görülme ihtiyacımın daha fazla olması nedeniyle gölgeliyordu.
farklılık her yerde, aynılık nerede?
devam edemiyorum şimdi ve silineceği kaygısıyla taslak alamıyorum. yarım bırakmayı istemiyordum ama çok hastayım. özür dilerim.