bu başlık kişiye özel bir başlıktır
-
bulanan son kişinin intihar mektubu
Merhaba şanslı yeni dünya insanları,
Şanslısınız çünkü bir gün aylardır bitirmeye çalıştığım G.'nin "K......" adlı eserine baktım ve dehşet bir bulantı hissettim.
G. çok iyi bir düşünür olabilir ama ne yaptığı üzerine yeterince düşünmüş olsaydı şüphesiz dünyaya böyle bir eser bırakmayacaktı.
İnsanların ne demek istediğimi anlamama konusundaki haklı ısrarcılığını kabul eden biri olarak G.'yi sevmemekte kendimi özgür bırakıyorum.
Bana ağız tadıyla intihar mektubu bile yazdırmıyor! Halbuki çok isterdim ben bu mektuba "Öbür dünyadan selamlar," diyerek başlamayı.
Şimdi hayatımın sonuna kadar (ki bu süre bu yazının bitişine kadar geçen süredir, kağıdın üzerine sıçraması muhtemel olan kan lekeleri size daha nesnel veriler sunacaktır) ondan nefret edeceğim. Aslına bakarsanız kitabın başından beri etmekteyim. Bana yüklediği sorumluluk çok ama çok ağır. Bana ne yaptırdığına bir bakın! Artık görmeniz mümkün bile değil. Belki de bu mektup ortaya çıktığında neyden bahsettiğimi bile anlamıyor olacaksınız.
Bakın bu çok acı... Tüm o dava adamları gibi ben de çok önemli bir neden uğruna hayatımı feda etmeye karar verdim. Kendi kalemimi kırarken elim bile titremedi.
Bağlamdan çıkmamalıyım. Konumuza geri dönersek G.' yi sevmemekte çok haklı olduğum artık açıkça anlaşılabiliyordur sanırım.
Eğer sahip olmayı tercih ettiği o kibirli ve farkındalığı yüksek benliği bir kenara bırakabilseydi şu an daha mutlu biri olabilirdim.
Uzun süredir hiçbir konuda başarı sağlayamıyordum. Duş almayı bile aniden gelen bir isteksizlikle yarım bırakıyor, köpüklerle kanepemi kirletmekten en ufak bir rahatsızlık duymuyordum. Tekrar başarının hazzına ulaşmak adına normalde kolayca başarı sağladığım bir iş olan kitap okuma eylemini gerçekleştirebilirim diye düşünmüştüm. Böylece üzerimdeki ölü toprağını atacak, piyasaya geri dönecektim. Fakat gelin görün ki okumak için seçtiğim kitap " K......" ydı ve dostlarımın rastgele atılmış Instagram postlarından daha az katlanılabilir olmayı nasıl başardı, inanın ben de bilmiyorum. Kitabı okuyormuş gibi davranarak izlediğim o storylerle beraber kitabın bana verdiği toplam bulantı da iki katına çıkıyordu.
Üstelik G.' nin sebebiyet verdiği bulantılar bununla da kalmıyor!
Bundan bir hafta önce ( şu anda x. sayfada olduğumu ve o zamanlar 56 sayfa geride olduğumu varsayarsak [x-56]. sayfadayken yani) serüvenli serüvensizliğine şahit olarak umutsuz bir serüven icat etme girişiminde bulundum ve evet, bu da bir torba dolusu kusmukla sonuçlandı. 35'lik bir votka, alkole alışık olmayan bir bünye için (özellikle de bu kişi akşam yemeğinde dünden kalmış rezil bir pizza yemişse) bir torba dolusu kusmuk ama bir gece boyu yaşanacak bir bulantı anlamına gelebiliyormuş.
Hadi biraz da pozitif yanından bakalım, bir torba dolusu serüven de sayılır.
Açıkçası tüm bunları yaşayacağımı düşünmüyordum. G.' nin yaptığı hataya düşmemiştim; ben aynaya baktığımda "Eriyen Saatler" tablosu değil, "Çığlık" tablosunu görüyordum. Bunun beni tümden farklı bir sonuca ulaştırmasını beklerdim. G.'yi anlayıp da bulanmayı değil, G.' yi hiç anlamamayı beklerdim.
Aynaya baktığında "Eriyen Saatler" tablosu görmesi benim hayal gücümün azizliğinden, yalan yok. Onun aynaya bakarken gördüğü şeyleri tasvir edişi bende öyle bir bulantıyı sebebiyet vermişti ki tüm bir sayfayı ( çünkü evet bir de bunu utanmadan bir sayfa boyunca anlatmıştı) onun yazdıklarını sessize alıp tabloyu düşünerek okudum. Zaten benzer şeyler en azından bu daha sanatsal diye düşünmüştüm.
G. güneşi göremiyordu. Görebilecekse de gözlerini kapatmıştı. Karanlıkta bulanmış hissetmekle lanetlenmesi oldukça anlaşılır. Peki ya ben?! Benim kafamın içindeki güneşin ışıkları gözlerimden dışarı sızıyor! Buna rağmen "K......" yı okumaya çalışmak lanetlenmeme yetti.
Bu bulantıyı bir erkek nedeniyle yaşayacağıma emindim, bunda bir yanlış yok. Ama bu kişinin seksten hayvani bir zevk almaktan başka çaresi kalmamış G. nedeniyle olacağını, katiyen, hayal bile edemezdim.
Hayatıma aldığım erkekler konusunda dikkatli olmam gerektiğini öğütleyen annemi anlamaya başlıyorum. Bu da bir sonraki bulantıya sebep oldu, çünkü bunu söyleyen kadının hayatına aldığı tek erkek babamdı.
Tüm kitap boyunca G. bir kez daha yansımasıyla karşılaşmasın diye yaşadığım gerginlik bende bazı değişimlere sebep oldu. Kendi yansımama olan sevgim günden güne azalırken ("Eriyen Saatler" ve "Çığlık" tabloları bana bile dehşet veren bir uyumla birbirlerine karışıyorlardı ) kendimi kendi kollarımı, ellerimi, gücümü ve hızımı kullanarak boynumu kırmak suretiyle öldürebilip öldüremeyeceğime dair merakım artıyordu.
Zavallı düşünürler...
Yalnız olduğunuzu fark etmeniz, ölümü ve varoluşu düşünmeniz; zaman ve kevgir arasında bağlantılar kurup hayata karşı ümitlenebilen beni sadece güldürüyor. Çok düşünüp bu düşünmelerin sonucunda tıkanmak, tembelleşmek bana göre gerçek bir zekanın göstergesi değil.
Kendinizi soyutladığınız ve büyük bir acının zevki ile küçümsediğiniz toplum boynunuza geçirdiğiniz o halata ilmek atıyor... Buna müsade edense sizlersiniz!
Kendinizi öyle yüksekte görüyorsunuz ki aralarına karışamıyorsunuz. Öyleyse onlardan daha güçlü de olmalıydınız. Fakat elenip giden de sizlersiniz. Böylece anlaşılıyor ki ne kadar yüksekte olduğunuz konusunda sadece kendinizi kandırmışsınız.
Biraz daha sadede gelirsek tüm bunların sonucunda sahip olduğu güce değer veren onu koruyan ve gerektiğinde de kullanmaktan geri durmayan biri olarak ben ( küçümsediğiniz o toplum sizi "düşünür" ilan ederken ve siz de bu pelerini sanki küçümsediğiniz toplum tarafından değil de Tanrı tarafından hediye edilmiş gibi büyük bir onurla sırtınıza giyerken ben kendimi sadece "biri" olarak adlandırıyor ve küçümsediğim o topluma, bana bir isim vermeleri konusunda söz hakkı bile tanımıyorum) başkalarının da bu bulantıyı yaşamasına göz yumamayacağıma karar verdim. Bu kararı verdikten sonra her şey çok kolaydı.
Burada genç dostlarımıza ders olması açısından, geleceğimiz için fayda gözeterek bir şeye daha değinmek istiyorum.
1-) Karar vermek işin en zor kısmıdır. Bir kez karar verdikten sonra tüm plan açık seçik belli olacaktır beyninizde. Ne yapmanız gerektiğini karar verdikten sonra bileceksiniz. Sadece karar verin ve bu karara sadık kalın (ne olursa olsun).
2-) Her türlü karar, kararsızlıktan iyidir.
Nerede kalmıştık? Heh, evet. Bu kararı verdim ve yapılacak şeylerin hepsi belliydi artık. Şöyle ki ilk olarak bu kitabın kopyaları, yedekleri, korsan basımları da dahil her türlü nesnesini dünya üzerinden yok edecektim; sonra kitabı gerçek dünyanın gerçeğinden de gerçekçi bir yansıması olan dijital dünyanın da tamamından kaldıracaktım ve son olarak da bu kitabın sızdığı tüm bulanmış ya da en azından bulantı yaşamış beyinleri de yok edecektim.
Üç aşaması olan bu planı gerçekleştirmeye biraz da ısınmak amacıyla en kolay kısmından yani fiziksel dünyadan silinmesini sağlayarak başladım. Ayrıca bu planı gerçekleştirmek için ya çok büyük olmak ya da çok küçük olmak gerektiğini biliyordum. Çok büyük olursam tüm her şeyi gerçekleştirdikten sonra izlerimi silemezdim, böylece küçümsediğim toplumun kör gözleri bile beni fark edebilirdi ve isimlendirilebilirdim. Maalesef kibrim bunu kaldırabilecek gibi değil. Bunun yerine çok küçük olmayı tercih ettim.
Önce bazı yeni icatlar üretmem gerekti. Sırtlarında sadece kitap yapraklarına zarar veren özel bir gaz bulunan nano ajan karıncalardan bir ordu ürettim. Maliyeti karşılamak için bazı zenginlerden yararlandım. Zengin insanlar akıllıdır, onlardan kolayca yararlanamazsınız fakat yönetim gücünü kaybetmemek adına potansiyeline güvenmedikleri halde sevdikleri insanların tamamen gerizekalı kalmasını sağlarlar. Bu benim için yeterli bir kör noktaydı.
Ürettiğim ordu ne kadar küçük olsa da tamamen fark edilemeyecek gibi değillerdi bu nedenle insanların dikkatlerinin dağınık olmasına ihtiyacım olduğunu düşündüm. Bunun için kaosa sebebiyet verebilecek birkaç illegal girişimde bulundum fakat hiçbiri, şu salak influencerlardan birinin kamerasına halka açık alanda işerken yakalanmam kadar dikkat çekmemişti.
Bu olayla beraber hissettiğim bulantıdan kusmamak için mosmor oldum ve açıkçası bu insanlar için değip değmeyeceğini de tekrar sorguladım fakat motivasyonum bambaşkaydı. Koca bir bulantıyı ortadan kaldırmalıydım!
Onlar benim ortak alanımıza işememi zevkle, kahkahayla, tiksintiyle, küçümsemeyle ve bazen de tamamen umursamaz gözlerle izlerken ben ordumu dünyanın her yanına salmıştım.
"K......" kitabını bulmak üzere kodlanmış nano ajan karıncalarım tüm o yaprakları eritti ve böylece bir gün uyandıklarında ne yayın evleri ne kitaba sahip olanlar ne de kafayı yemiş koleksiyoncular kitabı bir daha asla göremediler. Bir gün o kitaba son kez dokunduklarını fark etmeden dokunmuşlardı, o kitabı son kez okuduklarını bilmeden okumuşlardı ve sonra ortadan sonsuza dek kaybolmuştu. İşte bir şeylerin yitip gitmesi bu kadar kolaydı.
Tabiki kitabı tekrar basmak adına gösterecekleri gereksiz saygıyı hesap ettiğimden eş zamanlı olarak dijital dünyadan da kaldırma girişimlerine başlamıştım.
Veri tabanları ve dijital dünya için teknolojiden de daha öte bir güce ihtiyacım vardı. Savaş...
Birbirine nükleer zart zurt atmak konusunda çok istekli olan ülkeleri ekonomi, salgınlar, adalet ve diğer çıkarlar gibi konularda kızıştırmak da çok zor bir iş değildi.
Kavga doğamızda olduğundan ve kavgaları başlatanlar kavgadan en az zarar görecek kişiler olduğundan risk almak konusunda oldukça talepkar davrandılar.
Marsa gitmek isteyen birkaç hippi dışında herkes kavgayı bir şekilde benimsiyordu. Her nasılsa herkesin kavgaya dahil olmak için bir sebebi vardı ve benim yaptığım tek şey bu dinamiği kurmaktı. Mezarında ölü bedenine bu haberle renk gelmiş Hitler ve benim dışımda kimsenin gerçekten ne olup bittiğine dair bir fikri yoktu. Birilerinin olup biteni görse bile, neden bu işin sebebinin bir kitap olduğunu anlayabileceğini sanmıyorum.
İnsanları aydınlatamayacağını fakat isterse daha körleştirebileceğini fark etmiş her diktatör gibi ben de yanan binaların arasında dolaşırken, ölüleri ve acı çekenleri izlerken hiçbir şey hissetmedim.
Bu sefer yananın ormanlar değil de balta girmemiş şehirler olduğunu görmek belki bir nebze rahatlatmıştır ama giderek azalan oksijen çok zaman geçmeden bu rahatlığı da aldı elimden.
İnsanlar cidden etrafta ağlıyor, ölüleri için ağıtlar yakıyor ve çığlık atıyorlar. Yani ne diyebilirim ki tüm bu yıkımın o bulantıdan iyi hissettirdiği apaçık ortada.
Geriye son bir şey kalmıştı o da bulanık zihinleri ortadan kaldırmak.
Hayır, hayır! Yönünü değiştirmiş bir satır daha ekleyerek beni ikna edemezsin! Dönüp yok etmeye çalıştığım o kitabı bir daha düşünmemeliyim.
Bulanık zihinleri berraklaştırmak imkansız olduğundan (zira bunu yapabilseydim tüm bu bulantıya sebep olan kitabı ortadan kaldırmak yerine tüm bu yıkıma neden olan bulanık zihnimi temizlerdim) bulanık zihinlerin sahiplerinin hepsinin maalesef dünyaya veda etmesi gerekiyordu.
Bu da kolaydı çünkü tamamıyla bulanık bu zihinler bemim gibi güçle ivmelenmediğinden intihara zaten meyilliydi. Toplumun çoğunluğundan değil de azınlığından olmak maalesef onları nefret ettikleri o bir şeyin parçası olmaktan kurtarmıyordu. Sadece azınlık oldukları için daha da güçsüzleştiriyordu.
Böylece yok edilmesi gereken tek bir bulanık zihin kaldı. Ben de tüm bunları yazarak başarıya ulaşmış ve sorumluluğunu yerine getirmiş olmanın verdiği huzurla mektubumu sonlandırıyorum.