"bir amaca ihtiyacım var. Bütün hatalarımı ve pişmanlıklarımı silecek, başıma gelen her şeyi, sanki ona varmak için yaşamışım gibi haklı gösterecek bir amaca ihtiyacım var."
"içlerinde boşluk hisseden insanlar hiçbir zaman bir başka eksik insanla birleşerek iyileşemezler. tersine, iki kırık kanatlı kuşun eşleşmesi hantal bir uçuşa yol açar. uçmasına yardıma sabır yetmez, er geç birbirlerinden ayrılmalı ve yaraları ayrı ayrı sarılmalıdır."
Gene bizim bir şairimiz bir dostun hediye ettiği resminin altına "ağlarım hatra geldikçe gülüştüklerimiz"
Diye yazmıştır. Bu da güzel bir sözdür. Çünkü en iyi hatıra gülerek geçen günlerin hatırasıdır. Hayatta o günlerin sayısı az olursa insan bir gün gelir, "ne etmişim de gülmemişim" diye ağlayabilir.
Yüzünüzden tebessüm, evinizde neşe eksik olmasın.
Eşref saat-şevket rado s. 34
Ama hepimiz biliyoruz : Hayallerimiz beynimizdeki kafeslerinde havasızlıktan ölürken hâlâ sağlıklı yaşam haberlerini okuyoruz.
Kendimizi öldürmek hürriyeti kendimize bırakılmış, kendimizi öldürmek dokuz-on şiddetinde hayal kırıklığı depremi, zihnimizde kat kat betonlar üst üste çökmüş, sağlıklı yaşam hangisi sebzeler- meyveler-vitaminler mi kendimizi aldattığımız sözler mi ?
Umutsuzluk, çaresizlik içinde ölen kanser hastası " Öldü kurtuldu" diyor sevenleri, kurtulan kim, ölen kim, ölümü kurtuluş yapan kim ? Yoksa kendimizi aldattığımız sözlerin sonuna mı geldik ?
"Denizin bir zamanlar hayati ortamımız olduğu ve gücümüzü toparlamak için kanımızı yine denize daldırmamız gerektiği doğruysa, unutuş, zihinsel hiçlik için de aynı şey geçerlidir..."
"zihin, kişiden bağımsızdır. insan onun üzerinde hiçbir kontrole sahip değildir; canı nasıl isterse öyle yapar. kişiye rağmen bir konu belirler, kişiye rağmen ona bağlı kalır; kişiye rağmen onu bir kenara atar. kişiden tamamen bağımsızdır."
Garip geldi, garip gitti. Hayatı başarılarla dolu olmasına rağmen kendi silah arkadaşları tarafından bile itilip kakıldı. Hor görüldü ya da istenmedi. ( atatürk )
"insanlar birbirlerini ne kadar iyi anlıyorlardı. bir de ben bu halimle kalkıp başka bir insanin kafasinin icini tahlil etmek, onun düz veya karışık ruhunu görmek istiyordum. dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adami bile, insani hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir. niçin bunu anlamaktan bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkinda hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkinda söz söylemekten kaçındığımız halde ilk rastgeldigimiz insan hakkinda son kararimizi verip gönül rahatiyla öteye geçiveriyoruz?"
"... You and i, Sam, are still stuck in the worst places of the story, and it is all too likely that some will say at this point ‘Shut the book now, dad; we don’t want to read any more.’”
Uyanın uyanın, Théoden'in Süvarileri !
Kötülük kapımızda: Ateş ve katliam !
Mızrak savrulacak , kalkan parçalanacak, kılıç günü geldi , kızıl gün geldi daha güneş doğmadan !
Sürün atlarınızı, sürün! Haydi Gondor'a!
"duysa babamın kemikleri sızlardı ama, hiçbir zaman 'önder' ya da kahraman rolü oynamayı beceremedim. baştan beri ciddi, çalışkan bir çocuktan başka bir şey olmadım. direniş'in bir emekçisi. biliyor musunuz, öylesi de lazım..."
"Gördüğüm ve hissettiğim acılardan yoruldum artık, patron. Yağmur altında bir ispinoz gibi yalnız, hep yollarda olmaktan yoruldum. Hiçbir zaman bana eşlik edecek, bana nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve nedenini söyleyecek bir yoldaşım olmadan. İnsanların birbirlerine karşı bu kadar kötü olmalarından yoruldum. Yardım etmeye çalışıp da edemediğim bütün o zamanlardan. Karanlıkta olmaktan yoruldum. Asıl da acıdan. Çok fazla. Eğer sona erdirebilseydim, yapardım. Ama yapamıyorum.”
Ben bu cümleleri ilk kez 12 yaşındayken okumuştum. O günden bugüne sürekli aklımda, sürekli benimleydi. “iz bırakmak” denildiğinde aklıma gelen ilk şeydir, bu alıntı, bu film, bu kitap.