hepimiz yalnızca tanıdıklarımızın ölümüne üzülürüz ve diğer ölümlere aldırmayız. böylece hayatımızı çıldırmadan sürdürebiliriz.
-conan the barbarian, sayı: 97-
İnsanlar dünyanın düzenli ve güvenli bir yer olması için yıllarca çalıştılar. Ama hiç kimse bunun ne kadar sıkıcı olabileceğinin farkında değildi. Bütün dünyanın parsellendiğini, hız limitleri konduğunu, bölümlere ayrıldığını, vergilendirildiğini ve düzenlendiğini, bütün insanların sınavlardan geçirildiğini, fişlendiğini, nerede oturduğunun, ne yaptığının kaydının tutulduğunu düşünün. Hiç kimseye macera yaşayacak bir alan kalmadı, satın alınabilenler hariç. Lunaparka gitmek gibi. Film izlemek gibi. Ama bunlar yine de sahte heyecanlardı. Dinazorların çocukları yemeyeceğini bilirsiniz. Büyük bir sahte afetin olma şansı bile oy çoğunluğuyla ortadan kaldırıldı. Gerçek afet veya risk ihtimali olmadığından, gerçek kurtuluş şansı da ortadan kalkmış oldu. Gerçek mutluluk yok. Gerçek heyecan yok. Eğlence, keşif, buluş yok.
Bizi koruyan kanunlar aslında bizi can sıkıntına mahkum etmekten başka bir işe yaramazlar.
Gerçek karmaşaya ulaşamadığımız sürece, asla gerçekten huzurlu olamayacağız.
Her şey berbat bir hal almadığı sürece, yoluna da girmeyecek.
Bürokrasimiz ve kanunlarımız dünyayı temiz ve güvenli bir toplama kampına çevirdi.
Kölelerden oluşan bir jenerasyon yetiştiriyoruz.
Çocuklarımıza çaresiz olmayı öğretiyoruz.
Öyle planlanmış vaziyetteyiz ve ince ince yönetiliyoruz ki, burası artık dünya olmaktan çıktı. Burası lanet olası bir sahil güvenlik teknesi oldu. Chuck Palahniuk, Tıkanma
"Ey halk, sen ki korkulansın, pohpohlanansın ve küçümsenensin; sen, egemen olarak kabul edilip köle gibi davranılansın; adaletin bulunmadığı yerde yöneticilerin tutkularının hüküm sürdüğünü ve halkın sadece zincirlerini değiştirdiğini, ama yazgısını değiştiremediğini unutma!"
"Akıllı filozofların kalın kitaplarında bulunmayacak birçok şey öğretti bana. Çünkü yaşamın bilgeliği her zaman insanlarınkinden daha geniş ve daha derindir."
"Memleketi taksim mi ederlermiş ? Memleketin zaten neresi benim ? Ereğli'de kömür Fransız ! Haydarpaşa'da demir Alman ! Yalnız Yemen'de dökülen kan Türk ! Üstünde ölüp altında gömülecek kadar bir toprak; bu mu memleket ?"
"Turizm-İnşaat-Tekstil mega sektörü Türk tarihinin en büyük bozucu ve bölücüsü idi ve hâlâ öyledir; sendikaları yıkma, sigortasız işçi çalıştırma, çocuk işçiliği, vergi kaçırma, esir ücreti, fuhuş sektörünün bir fetiş olması ve ahlakın bozulması ve ihracat manyaklığı hep bu mega sektörün musibetleri oldular."
İki temel yalan vardır: Doğruyu söylüyorum, diyen yalan ve Söyleyemem, diyen yalan. Kendi üzerine düşünen akıl sahibi varlık her iki önermenin de anlamsız olduğunu bilir. Birinci olgu, kendi kendini bilmemenin imkansızlığıdır. Birey kendi kendine yalan söyleyemez, sadece kendini unutabilir. "Yapamam" öyleyse kendini unutmayı ifade eden bir cümledir, akıl sahibi varlığın içinden kendini eksilttiği bir cümle. Bilinç ile edimi arasına hiçbir kötü cin giremez. Ama Sokratik sözü de terse çevirmek gerekir. Kimse isteyerek kötülük yapmaz, diyordu ya hani, biz tersini söyleyeceğiz: "Her türlü aptalca hatanın kaynağı kötülüktür. "Kötülük, yani tembellik olmasa; akıl sahibi bir varlığın kendisine borçlu olduğu şeyden söz edildiğini artık duymama arzusu olmasa, kimse hata yapmaz. Kötülüğün kaynağı, eylemin amacı olan iyiliğin yanlış bilinmesi değildir. İnsanın kendine sadakatsizliğidir. Kendini bil artık Platon'daki gibi "İyiliğinin nerede olduğunu bil" anlamını değil, "Kendine gel, içindeki o seni yanıltamayacak olana dön" anlamını taşır. Kudretsizliğin yürüme tembelliğinden başka bir şey değildir. Alçakgönüllülüğün başkalarının gözü önünde sendelemekten duyduğun kibirli korkudan başka bir şey değildir. Sendelemenin bir önemi yoktur; kötü olan sapmak, yolundan çıkmak, söylediğine dikkat etmemek, ne olduğunu unutmaktır. Öyleyse haydi kendi yolundan git. Özgürleşme deneyiminin kalbinde bu doğru sözlülük ilkesi durur. Herhangi bir bilimin anahtarı değil, her bireyin hakikatle kurduğu, bireyi yoluna sokan, arayan kişi olarak yörüngesine oturtan o ayrıcalıklı ilişkidir. Bilme/tanıma gücünün ahlaksal temelidir bu ilke.
Cahil Hoca, ZihinSEL ÖZGÜRLEŞME ÜSTÜNE BEŞ DERS/ Jacques Ranciere
" 'Bizi tanımayanlar bu son şarkımızdı sanıyorlar', diyen Karanlıkta Dans filminin bu son cümlesi ile seslendim hayata. 'Umutsuzluğu öğrendikçe, delice umudu aradım.' "
"Zafer, çapulcuların kahramanlaştığı o andır; zafer, kuvvetin tek bir bedende toplandığı o andır; zafer, tarihin aklını çelmektir; zafer, ruhumuzu bedenimizden uçurtan o andır! Zafer, damarlarını çatlatarak bu ağır hayatın altında büyüttüğümüz bu bedenin duyduğu en büyük şehvettir! Zafer, bütün çapulcuları kahramanlaştırır."
"... ben karışıklık içinde bir dünyaya, sancı içinde bir dünyaya bakmaya devam edeceğim ve onlara büyük bir bilim adamının çok kullanılmış sözleriyle cevap vereceğim: 'gene de - dönüyor."
İnsanın uzun süre aklından çıkmayan, etkileyici kitap cümleleridir. örneğin bana göre: "Uyan, karanlığın günahkar çocuğu, gecenin çağrısına cevap ver. Gözlerini kapatman da fayda etmez, gözlerin kapalıyken bile kırmızı görürsün... Hem insanlar demez miydi acılar paylaşıldıkça azalır diye? karanlığa karış ve paylaş onlarla acını. Unutma, sen artık ne bir insansın, ne bir melek, ne de şeytan. Sen... Vampir" (Anne Rice - Vampirle görüşme)
"asla doyasıya sevilmedim. sevenim olmuşsa da ben içimden bunu hissedemedim. arada hep başka şeyler oldu. bakın o yüzden hep bir şala, bir battaniyeye sarınma arzusu vardır ben de. insan sevgisizlikten üşür en çok."
Korktuğumuz- korkarken asıl korktuğumuz- şey, içimizde korkuyla yüzleşmek isteyen korkusuz bir adamın varlığıdır. Çünkü bu derindeki adam korkusuzluğuyla her şeyi yapabilir.