Filozof varlığı, tanrıyı ve tanrının varlığını anlamak için zaman kavramını köprü soru olarak kullanır:
"tanrı Yeri, göğü yaratmadan önce ne yapıyordu?"
Augustinus'un cevabına göre tanrı sonsuz bir şimdide yaşıyor ve bizim zaman olarak algıladığımız şey de bize mahsus ve onun tarafından yaratılmıştır. Ona göre gökyüzündeki cisimlerin dönüş hareketiyle zamanın özdeşliği yanıltıcıdır; çünkü şayet öyle olsaydı gökcisimlerinin hareketi durduğunda da dönüşüne devam eden bir tekerleğin daha hızlı ya da daha yavaş döndüğüne ilişkin bir ifade kullanılamazdı. Halbuki bu tür konuşmalar içerik olarak her daim zamansal vurgular taşır. Demek ki evrendeki cisimlerin hareketinin zaman olduğu söylenemez, "zaman cisimlerin hareketini hesaplamamıza" yarar.
Augustinus Platon'dan itibaren kurulan zihin zaman ilişkisini sürdüren bir çerçeve çizerek olayların (ve nesnelerin) zihinde bıraktıkları izleri an'da ölçme işini zaman olarak yorumlar. Zihindeki imgelerin zamanla ilgili öngörüleri ürettiğini vurgular. Zihin bekliyor (gelecek), dikkat kesiliyor (şimdi) ve hatırlıyor (geçmiş), böylece zaman zihinde ölçülüyor.
Augustinus aynı zamanda selefleri Parmenides ve Aristotles'in geçmiş ve geleceğin yok olduğuna dair düşüncelerini destekler fakat o bunu zamanı betimlemekte kullanır: zaman, var olmamaya gittikçe oluşuyor. Bu izaha göre zaman özünde, zaruri olarak var olmayandan meydana gelen bir olgudur. Çünkü parçalanamayacak kadar küçük olan an uçucudur. Agılanması ve ölçülmesinin bir yolu yoktur, farkında olunduğu anda gitmiştir.
yaygın kanının aksine, tanrı ile felsefe arasında ilk bağlantıyı kuran filozof değildir. karpokrates ve beraberindeki neoplatonistler, augustinus'tan daha önce bu bağlantıyı kurmuştur.
batı müziğinin temellerini atan episkopos ve filozof.
augustinus, ilk kilise müziği reformlarından birisini yapmış milano episkoposuyken. kilise için uygun olan müzikleri seçmiş ve diğerlerini tasvip etmemiş. böylece batı müziğinin hangi modlar üzerinde şekilleneceğinin temeli atılmış.
ttk'nın modern tarihyazımı için yayımladığı kitapta, augustinus'un "tanrı devleti" isimli kitabının, Hristiyan inancı retoriğiyle, insanlık tarihini çizgisel olarak yorumladığı belirtiliyor.
Augustinus, bu dünyayı imtihan dünyası olarak görmüş, insanın bu dünyadaki amacının tanrı'nın buyruklarına uyarak öbür dünyaya hazırlanması olduğunu belirtmiştir.
Kısacası insana, doğumdan- ölümüne, çizgisel-erekselci bir hat çekmiştir.
Edward hallett carr da bu çizgiselci-erekselci metodun, aydınlanma dönemi yazarları tarafından laikleştirilerek kullanıldığını belirtmiştir.
Misal, Tanrıya gitme amacı yerine daha yetkinleşme ve özgürleşme amacı konmuştur o dönemlerde insana.