"zihin, kişiden bağımsızdır. insan onun üzerinde hiçbir kontrole sahip değildir; canı nasıl isterse öyle yapar. kişiye rağmen bir konu belirler, kişiye rağmen ona bağlı kalır; kişiye rağmen onu bir kenara atar. kişiden tamamen bağımsızdır."
"Onca zamanı boşu boşuna geçireceğime uçmayı öğrenebilirdim. Öğrenecek ne çok şey var!" Martı Jonathan Livingston'dan hayatın tüm yılgınlıklarına karşı tertemiz bir nefes olsun size diye.
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye dönerim. Beni uyandır.”
"dilencinin hatası dilenciden başka kimseye zarar vermez. kralın hatasının ise kral hariç herkese zararı dokunur. gücün ölçüsü sıklıkla, sana itaat edenlerin değil, yapacağın ahmaklığın ceremesini çekecek olanların sayısında yatar."
"Şu hakikati kendi hayatım bana öğretti: İnsanoğlu insanoğlununun cehennemidir. Bizi öldürecek belki yüzlerce hastalık, yüzlerce vaziyet vardır. Fakat başkasının yerini hiçbiri alamaz."
"mükemmel niteliklere sahip olan insan, kendi ulusundaki hataları görmeyi tercih edecektir, çünkü bu hatalar sürekli onun gözleri önündedir. öte yandan gurur duyabileceği hiçbir niteliği olmayan zavallı aptallar kendi milliyetleriyle gurur duyarlar."
"birini sevince... Birinin senin sevmesine izin verince... Peki, teslim olunca diyelim... Teslim olunca insanın göbeğinde... Evet, göbek deliğinin etrafında... Daha önce orada olduğunun farkında olmadığı bir yara peydahlanıyor. Artık o yaranın sızısı ancak o teslim olduğun kişi orada olunca geçiyor. Hayatta kalmaktan, ayakta kalmaktan daha çok düşündüğün bir başka şey oluyor artık. Böylece küçülüyorsun, yumuşuyorsun, güçsüzleşiyorsun. Anlıyor musun acaba beni?"
Adalet dilenmekle ve başkalarını kendine acındırmakla ulus işleri, devlet işleri görülemez; ulusun ve devletin onuru ve bağımsızlığı güven altına alınamaz. Adalet dilenmek ve acındırmak gibi bir ilke yoktur. Türk ulusu, Türkiye'nin yarınki çocukları, bunu bir an uslarından çıkarmamalıdırlar. Nutuk- Mustafa Kemal Atatürk
"Yıllar geçti. Kader ve aradaki zor yıllar karla kaplı ek binadan çok uzaklara sürükledi beni. Şimdi oralarda neler oluyordur, kimler vardır acaba? Eminim şimdi daha iyi durumdadır oralar. Binayı beyaza boyamışlardır, belki de yeni çarşaflar bile vardır. Elektrik yoktur tabii. Belki şimdi bu satırları yazarken genç bir baş, bir hastanın göğsüne doğru eğiliyordur. Gaz lambasının sarımsı ışığı vuruyordur hastanın sarımsı bedenine... Selam olsun sana yoldaş!"
bir defa okuduktan sonra uzaklara bakmanıza sebep olan benzetmelerdir.
“neden ilk defa gördüğümüz bir peynirin bile evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?”
"elindekileri karyolanın altına boş bavula koydu. çevresine bakındı. yoktu. oturma odasını da aradı. orada da yoktu. bunca lüzumsuz eşya vardı da, neden en gereken, bir sigara küllüğü yoktu. kadınlar da böyleydi. dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu."
"gerçekler şaşırtacak kadar hakiki ve net biçimde duyduğumuz bir şey midir? yoksa gerçekler gizlenmiş, kapatılmış ve her tür psikolojik ağırlıklarla üzeri örtülmüş, bir kez tanımlandığında güvenilmez ve anlaşılmaz mıdır? gerçekler asla tam olarak siyah ya da beyaz değillerdir. daha çok gri, kahverengi ve hatta kırmızı tonlarındadır. "
sizler rüzgarlı havada sigara içtiğinizde, onu yakana kadar üç, beş, on kibrit yakıyorsunuz, ta ki sigara yanana kadar. bir kerede sizin beyninizi, iradenizi yakmamı nasıl beklersiniz benden? hele bir de sizler sadece rüzgar altında değil de, ateşin yakılması güç olan derin bir bataklıkta iseniz.