"Kötü bir ruh kendi kendine kendi bedenini terk ettiğinde, Minos onu yedinci çukura yollar. Ruh ormana düşer, düştüğü yeri seçemese de, yazgının onu attığı bu yerde bir tohum gibi kök salar. Sap olur önce, sonra orman ağacı; Harpya’lar yer yapraklarını, canını yakar, acısına pencere açarlar. Ötekiler gibi biz de kalıplarımıza döneceğiz, ama hiçbirimiz onları giymeyeceğiz, doğru olmaz insanın çıkardığı şeyleri alması. Buraya sürükleyeceğiz onları, iç karartan bu ormanda her gövdeyi, ruhumuzun bulunduğu böğürtlene asacağız.”
"sonsuzluk bize anlaşılması olanaksız bir şey gibi gelir; onu şöyle kocaman, çok büyük bir şey olarak düşünürüz hep. iyi ama neden, ille de kocaman, çok büyük bir şey? oysa bir de bakmışsınız, küçücük köy hamamı gibi bir yerdir; is içinde, köşeleri örümceklerle dolu!
düşünebiliyor musunuz? işte size sonsuzluk! sonsuzluk bazen benim gözümde böyle görünüyor."
gökyüzünün yolu savaşmaz ama hüneriyle kazanır, konuşmaz ama hüneriyle yanıt alır,çağırmaz ama aradığı kişi kendiliğinden gelir. eylemleri sakindir ama planları hünerli ve etkilidir. gökyüzü ağının boşlukları geniştir ama hiçbir şeyin kaçmasına izin vermez.
"... the electric vibrator was first marketed in the 1890s. The first household appliances to be electrified were the sewing machine, the fan, and the vibrator. Americans enjoyed electric vibrators ten years before electric vacuum cleaners and irons. Twenty years before electric frying pans were brought to the market."
"... elektrikli vibratorun ilk kez 1890'da pazarlandigini soyleyebilirim. elektrikle calisan ilk ev aletleri; dikis makinesi, vantilator ve vibratordu. amerikalilar on sene boyunca elektrikli vibratorun keyfini surdu, sonra da elektrikli supurge ile utuyu icat etti. vibratorden yirmi yil sonra elektrikli kizartma makinesi piyasaya suruldu."
"işte koltuklar, yataklar, dolaplar. televizyon bile var. kapıdan giriyor hepsi. bir müzik seti, bir fırın. sandalyeler. her şey. evim var! ne güzel! içinde kendimi öldürebileceğim bir evim var. hayat bu işte! sırf kendi evinde ölebilmek için, emekli olana kadar yıllarca çalışanların hissettiklerini anlıyordum. sahibi olduğu bir evde ölmek tek amacıydı, para için çalışan insanın. ne mutluluk! umarım bir gün, anita da bu evde ölür. umarım, evin çalışanları da bu çatı altında ölürler. umarım, sarı ev aile mezarlığımız olur!" kinyas ve kayra-hakan günday
Psikolojik sıkıntılardayken karşıma çıkan bu satırlar beni çok etkilemişti. Ana kahraman benim zihnimin içinde diye korkup kalmıştım. Şimdi bu satırlarda kendimi bulamıyorum. Zaman hızlı geçiyor :) “Bu şen gönüllerde belki tek üzüntü,belki tek gizli kahır yoktu. Ve ben genç ve çiçeği burnunda bu insanlarla yan yana yürüyordum. Mutluluk denen şeyi çoktan unutmuştum. İçimde bu düşünceyi okşayıp nazlıyor,korkunç bir haksızlığa uğradığım sonucuna varıyordum. Şu son ayların bu acayip zülmü neydi bana karşı? Zihnimi toparlayamıyordum artık. Her zaman, her yerde en tuhaf azapları ben çekiyordum. Hayallerime sokulan, kuvvetlerimi darmadağın eden ufak tefek, anlamsız rastantıların , sefil ayrıntıların baskısına uğramaksınız, bir başıma , ne bir park kanepesinde oturtabiliyor , ne de bir tarafa gidebiliyordum. Yanımdan geçen bir köpek,kibar bir erkeğin yakasındaki sarı bir gül,zihnimin dengesini bozuyor, beni uzun zaman meşgul ediyordu. Nem eksikti benim? Tanrı beni mi göstermişti? Neden bir başkasını değil de beni? İlle gösterilecekse niçin Güney Amerika’da bir adam gösterilmiyordu? İşi kurcalayıp derin düşündüm mü aklım karışıyor, Allah’ın hikmetine mihenk ve tecelli taşı olarak neden benim seçildiğimi bir türlü anlayamıyordum.” Açlık, -Knut Hamsun.
"Bir bahçenin ilkbahara hazır olması için, sonbaharda tersyüz edilmesi gerekir. Bahçe her zaman çiçeklenemez. Ama bırakın, hayatınızın altüst oluşlarını içsel döngüleriniz düzenlesin, dışınızdaki başka güçler, kişiler ya da içinizdeki negatif kompleksler değil." clarissa p. estes Kurtlarla koşan kadınlar
insan sevince her şeyi ona benzetiyor. başka şehirde, bambaşka sokaklarda, herkes o. herkesin gülümsemesi o, kiminin saçı, kiminin bakışları,kiminin adımları.
evet, her şey sevdiğine benziyor da, bütün şehri toplasan bir sevdigin etmiyor...
“aynı saatte gelmen daha iyi olur,” dedi tilki. “örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. mutluluğum her dakika artar. saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez.”
gökdelenler daha çok aşırı iyimserlik dönemlerinde inşa edilir ve ekonominin fazla ısındığının kesin bir göstergesidir. İnşaat tamamlandığında ekonomi genellikle çökmüş olur.
Yeni kitaplar keşfetmeme vesile olan bir adet anket başlığıdır. En sevdiğimiz ankettir.
"bildiğim şu ki, etten kemikten ve bıkkınlıktan ibaret kaskatı bir gerçektim. üstelik, gerçekliğimi bir başına doğrulayacak ölçüde anlaşılmaz bir sıkıntıya kapılmıştım ve kendimle kendim arasında uzanan o kat edilmez boşlukta yapayalnızdım.”
"insan hayatındaki esas meydan okuma, mutlu olmak değildir. biraz bilgi ve denemeyle herkes bunu başarabilir, sınırlı bir süreliğine de olsa. mutsuz olmakla baş etmek, onu sindirmek ve ona dayanmak çok daha zordur; kahramanca olan, böyle bir hayattır. yaşama sanatının öteki ve belki de daha büyük kısmını, bu meydana getirir; çünkü herhangi bir anda mutsuzlar her toplumun küçük bir azınlığından daha fazlasını oluştururlar. bu kitap işte onların varlığını tanımaya, onların onurunu kurtarmaya ve onları yüreklendirmeye adanmıştır."
"Dinle yaşamanın ne olduğunu bilemiyorduk, inanca akıl yoluyla ulaşılamayacağına göre bilemezdik de; insanın bir kenara atılabileceğine inanamıyor, bu açıdan düşününce kendimizi nereye koyacağımızı da bilemiyorduk; bu durumda sahip olduğumuz ruh, hayatı estetiğin gözüyle seyretmekte işe yarayabilirdi ancak."