dünya, savaştan 1945'de çıktı... dolayısıyla herkes kendi derdinde savaş derdindeydi. nazilerden kurtulunca bir yanda ta berline kadar girmiş sovyetler vardı öte yandan dehşet bir çıkartma yapmış caponlara atom bombası atmış abd... avrupa'da ingiltere dahil ziklenecek bir ülke yoktu... ingilizler abd yardımıyla götü kurtarmıştı... fransa üç haftada höt diyen almanlara "al sana göt" der gibi koca fransa'yı kaybetmişti... almanlar zaten malum.
bu yüzden 60'lara kadar sosyalizm vs gündeme hiç gelmedi çünkü nüfuz savaşı üzerinden devrim ihraç etme vs başlamamıştı.
geldik 60'lara... devrim ihracına müsait ülkeler ya eski sömürge ülkesiydi ya da artık sömürülmekten illallah demiş ülkeler... güney amerika, afrika ve kimi küçük asya ülkeleri.
biz öyle değildik işte. çünkü daha 40 yıl önce bir devrim yapmıştık.
şunu ufkunuzu genişletecek bilgiler dahilinde kafanıza yazın! :
hangi devrim olursa olsun...
1. kuşak devrimi yapan kuşaktır zaten... duygusal bağı çok yüksektir. herkes idealisttir. mesela bizde bile fedakar öğretmenler, hak hukuk bilen devlet adamları vs bu yüzdendir hep.
2. kuşak en yobaz... en fanatik... en kraldan çok kralcı... en devrimci kuşaktır. yeryüzünde hiç bir karşı devrim 2. kuşak zamanı ger-çek-le-şe-bi-le-mez!
hiç bir örneğini de göremezsiniz. bu yaptığınız devrim sosyalist veya iran gibi dini, bizimki gibi gibi yönetim değişikliği olsa da değişmez.
çünkü bir yandan yeni oturmuş bir devrim sonrası dönemde yaşarlar bir yandan da romantik bir şekilde anne babalarından dolayı güçlü bir bağları vardır. annesi babası savaşmıştır lan... var mı ötesi? onların anlattıklarıyla büyürler... zaten bir propaganda mekanizması öyle veya böyle işliyordur vs.
3. kuşakta bağ duygusala vs düşer... çan eğrisi aşağı dönemeye başlar. gücü ve bağlılığı yönetimin ve önceki kuşakların ne denli başarılı olabildiğine göre değişir.
4. kuşak...
hah işte bu kuşak zurnanın zırt dediği kuşaktır. karşı devrim hareketleri, muhalefet bu kuşakta başlar. duygusal bağ kalmaz. önceki kuşaklar vs yönetim işin bokunu çıkarmışsa veya iyi bir izlenim vermemişse hele.
örneğin bir düşünün... dedesini görebilmiş herkes dedesinin hikayelerini bilir... dinler. dedenle bir bağın vardır. kaç kişi dedesinin babasına dair ne kadar ne biliyor lan? ben dahil?... üç beş gazete başlığı gibi anlatıla gelen şeyden başka?
hah işte bu yüzdendir ki 4. kuşağın 1. kuşakla duygusal bağı yoktur.
kırk küsür yaşındayım diyeyim... dedesi şahin bey'le antep savunmasında birlikte savaşmış adam tanıdım lan ben? şimdi kendince bu denli övünebileceği bir bağı olan adam antebe bir şey olsa antebi bir daha savunur.
bizde daha 40 yıl önce bir devrim yapılmış ve buna hala herkes gönülden bağlı iken 60'larda 70'lerde marx veya lenin bu ülkede doğacak olsa bile devrim mevrim ya-pı-la-bi-le-mez-di.
çünkü bir devrim için halkı arkanıza alabileceğiniz bir "casus belli" bir dayanak, bir sebep... bir illallah diyeceğiniz bir şey ister. bizde o yoktu.
ha bakın tarihe anadolu her asırda isyan çıkarmış her illallah dediğinde. ama bunun için yani devlete karşı gelmeniz için ailenizdekilerin, konu komşunun veya sülalenizdekilerin de size hak vermesi lazım. haklısın evlat veya haklısın yiğenim diyebilmesi lazım. bizde o dönemler o yoktu.
evet çok güzel insanlar yola çıktı can verdi. deniz gezmişler vs. kendilerince haklı sebepleri yok muydu bu insanların? çoktu. sen amerikan emperyalizmi okuduğun okulda, dışardaki hayatta her şekilde görebiliyorken hah işte dışardaki o sıradan vatandaş bunu görmüyordu. 6. filonun istanbul boğazında fink atması o adam için canını ortaya koyup devrim için dışarı çıkacağı illallah diyeceği yeterli bir sebep değildi.
yeryüzündeki en geri zekalıca taktik hatayı yaptı bu ülke menderes sağ olsun. dünyada 2 tane dev kapışıyorken ve biz bunlardan birinin götünün dibindeyken... biz kalktık taaa dünyanın öbür ucundaki adama götümüzü dayamaya kalktık. çünkü medeniyetleşmeyi batı ile özdeşleştirdik... avrupa vs hep natodaydı vs. güya modernizasyon için traktör falan aldık amerikadan... ulan atatürk'ün traktör üstünde fotoğrafları varken hemde... natoya girdik adamlar nükleer füze diktiler izmir'e incirliğe vs. güya güvendeydik de... on yıllarca demiryolu veya otoyol yapmadık lan doğuya... anadoluya!
niye? ruslar kars'tan tanklarla girerse 3 günde ankara'ya girmesinler diye. hah işte oralara yol vs götürmemek ilerde götümüzde kürtçülük hareketiyle patladı.
ne diyorduk? bir yandan artık nato peykiydik bir yandan dibimizde sovyetler.
fabrikalar yapıyorduk yeni bir cumhuriyet olarak... bunlarla gurur duyuyorduk. ama yapan çoğu zaman devletti. bir bujuva sınıfı yoktu fabrika yapacak... eee haliyle bir işçi sınıfı da yoktu öyle aman aman.
sebep? hah işte burası çokomelli... bizdeki "sol kafası"... ki buna "chp kafası" da dahil.
ülkede rol model alacağın insanlar hep makam sahibi, takım elbiseli kravatlı insanlardı. kabaca dersek memur sınıfı.
lan dünyada böyle bir geri zekalılık olabilir mi? arabası köşkü parası olan zengin bir insan olmak yerine, makamı, ünvanı olan takım elbiseli olan ama neticede hepi topu bir memur maaşıyla geçinen bir insan olmayı kim ister lan?
biz istedik!
aha benim babam da dahil. kendisi hukuk mezunu bir adamdı... üvey anne parasızlık vs derken staj yapamayınca girmiş polis olmuştu. çocukluğumda her hafta beni duvara dayar boyumu ölçerlerdi. duvarda kurşun kalem çizgileri. niye? annem kısa peder eh işte 1.68... bu çocuk da polislik için yeterli olacak alt limit, 1.68 olur mu olmaz mı... polis olabilir mi olamaz mı diye.
ha belki babama malmış diyebilirdim de... adam en azından şunu diyordu...
"bak oğlum, benim bir sermayem yok. elimden gelen en iyi şey seni en iyi şekilde okutmak, diplomalı bir insan yapmak olur. bunun için de gömleğimi satar okuturum". eh düşününce doğru.
ilerde ben de şunu diyip komunistliğime alt yapı oluşturmuştum... ulen bir sermayem yok, fabrika sahibi bir babam da yok. allah bile olsam bir şekilde emekçi bir insan olucam bir şekilde... diye.
neyse beni sittir et de... ne diyoduk?
"sol kafası"... aslında o memur kökenli kafa... okumuş, aydın kafa... adam beğenmedi! işçisi de köylüsü de avamdı... eğitilmeliydiler. onlar bir şey bilmezdi... bir şeyden anlamazlardı.
komunizm gelecekse de biz getiririz... diyenden tut... hala devam eden "göbeğini kaşıyan ayılar" lafına kadar.
ulen evet senin kadar ben de nefret ediyorum o göbeğini kaşıyan cahil davardan da...
ülkeyi yönetenler de... komunisttim diyen de... hep böyle gördü. türk solunun en büyük hatası: ulan madem böyle bir gerçeklik var... bunlara ne yapılır... bunlar nasıl düşünür... ne hisseder... ne gözle dünyaya bakar demedi! bildiğin demedi lan kimse! tek yaklaşım eğitilmeliydiler.
onun bokuna zaten grevden çıkıp cuma namazına giden bir işçiye "materyalist... allahsız..." bir komunizmi haliyle kabul ettiremediler.
onların ayarına seviyesine inmektense... onların kendi seviyelerine çıkmasını beklediler.
o yüzden de türk solu asla ve asla tabana o denli inemedi. hala da bakın şimdi chp seçmenine... okumuş, kültürlü... bir çoğu memur, öğretmen vs insanlardır.
o yüzden bizim devrimciler... romantik bir şekilde bir devrim yoluna gitmeyi denediler. çünkü başka yolları da yoktu... halkın bilinçlenmesini bekleyecek vakitleride. silah alıp dağa çıkacaklardı... che gibi... yolda denk geldikleri köylü sattı ilk önce kendilerini... ihbar etti. hepsi can verdi vs.
dağa çıkılır... çıkılır ama ovadaki adamın gözünde kahraman isen çıkılır. o adam da sana destek olur... olmadı işte.
altmışlarla yetmişlerin pek bir farkı yoktu. insanlar ellerindekiyle yetiniyor ve bundan da mutluydular lan bir şekilde. seksenler dizisini seyredenler bilir veya o günlere yetişenler. yolda yürüyüp elindeki dondurmadan mutlu olurdun. babandan bozuk para alıp bir gazoz içtiğinde mutlu olurdun. ha şimdi her şeyi tüketebilince ve ulaşabilince... xbox alsan da mutlu edemiyorsun çocukları.
seksenlere doksanlara gelinde zaten kabaca dünyada bitmişti her şey. yani türkiye'de devrimin bir 20 yıllık şansı vardı o da kalmadı sonrasında. sonrasında da ne sovyetler kaldı ne sosyalizm.
tv denen bir alet kazandı savaşı!
türkiye'deki davarla tayland'daki orospu aynı hayatı yaşama hayalinde olabilir mi lan? oluyo işte. o televizyondaki hayatı istiyor herkes.
eski de bir tuhaf... eski yeşilçam filmlerinde zenginlere bakın... hulusi kentmen hariç! hep ne kadar piç, üç kağıtçı, burnu havada tip varsa hepsi zengindir. zenginlik sanki kötü bir şeymiş gibi.
neyse...
güzel bir hayaldi devrim, sosyalizm
yaşanmamış bir anı olarak geride kaldı.
içim yanarak söylüyorum ki maalesef bir uzun bir süre daha ülkemizde varlık gösteremeyecek ideolojidir. sebepleri ise şudur; - 40'lı yıllarda sömürgeci devletlere bağlılık başladı. bir solukta bağlandık ve ne kadar bağlandıysak o kadar sol'dan uzaklaştık. uzaklaştıkça da engelleyici önlemler alındı. - yine 40, 60 arasında sol'un elini kolunu kesip engellediler. üstelik halka da "fena işler yapan insanlar" algısı verip halktan uzaklaştırdılar. bu uzaklaşma, düşmanlaşmaya doğru evrildi. - 60'ta bir umut, halk ihtilali başladı. fakat sömürgeci devletlere o kadar içeriden bağlanmıştık ki halk ihtilali olarak başlayan şey, sömürgeci devletlerin yararına bir darbeye döndü ve nihayetinde yine sol'un kolları kesildi. - 60, 90 arasında birbirinden farklıymış gibi yapan sağ iktidarlar oldu. sol'un gelişememiş hali pek tabii cılız kaldı. - 90'da solmuş gibi bir iktidar ve anlayış patlaması yaşandı ki her seçim zamanı yapılan "bu sefer bunu deneyelim" algısıyla halk (yine) yönlendirildi. - 2000'lerde yine sağ fakat geçmiş 60 yılın birikimi olan bir sağ geldi. öyle ki 60 yılda hazırlanılan bağımlılık halini zirveye taşıyıp tam bağımlılık olarak nihayete erdirmeye çalışıyorlar. - son 12 yıldır, zaten bilinçli olmayan halkın kafasına kavramlar sokuşturuyorlar. fakat bu kavramların hiçbiri kendisini ifade etmiyor. hepsi başkalaşmış, birbirinin içine girmiş ve bambaşka kavramları ifade eden kavramlar... - bizim en büyük derdimiz sınıfların oluşamamasıydı. bunu atlattık fakat yanlış kaynayan kemik gibi kırık dökük, yamuk yumuk oluştu sınıflar. - halk hala bilinçli değil, kulaktan dolma bir anlayışla bakıyor geleceğe ve şu ana.
gelelim asıl sorunlara; - bizdeki sağ da sol da herzamanki gibi gerçek kavramlarından çok uzakta. - 40'larda devlete bulaştırılan virüsten daha beter şey olan bürokrasi tüm partilere ve ideolojilere de bulaştı. hala o halde ve akılcı yaklaşım yerine fanatik biçimde particilik başgösterdi, ne yazık ki devam da ediyor. - sosyalizm uzun süre bu topraklarda varlık gösteremeyecek diye içim yanarak söylüyorum çünkü halktan kopuk. - sol'un içinde olan halk da tıpkı sağcı partiler ve diğerleri gibi tepki gösteriyor. akılcılık yok, fanatizm var. - halkı bilinçlendirmek adına yapılan herhangi bir şey olmamasının yanında, eski alışkanlıklarla vatandaş kapma yarışına girişiliyor üstelik tek biçimde; ötekini kötüleme.
buna çok önem vererek söylüyorum - kendisini sol olarak tanıtan terörist oluşumların kurulması ki bu batı eliyle oluyor, bu tuzağa sol'un düşmesi ve 60 senede yapılamamış olanın yapılıp sosyalistlerin büsbütün terörist olarak halkın zihnine enjekte edilmesi. - halkı temel alan ve haklarını savunmak için varolan bir ideolojinin halktan kopmaktan öte "düşmanlaşmış" olması beni öldürmekten beter üzüyor. - burjuvayı yerip, batılılaşmayı yerip, sosyalist düşünüp batılı yaşayan, batılı kültürüyle hareket eden bir sosyalist olabilir mi? - sorun şu ki avrasya ideolojisi isteyip, batılı kültürüyle bozulup, doğu kafasıyla yaşıyoruz ki bu da bozulan kültürümüz sayesinde her gün daha kötüye gidiyor olmamızı sağlıyor.
biraz okumuş, sosyalizmi öğrenmiş olanlar kendileri sorgulayıp bulmak yerine, bilinçli yahut bilinçsiz başkalarının cümlelerini kuruyorlar ve fikirlerini yayıyorlar. örneğin; ilk kurulan cumhuriyet partisi olan halk fırkasının amaçlarına bakıp nedenini sorgulayanını görmedim. sınıfların oluşmamasından ötürü tüm halkın haklarını koruyup tüm halkı savunacak bir halk fırkası sosyalist değil de ne olabilir? yapılan hata şudur ki; iktidarın, diktaya dönüşmemesi için demokrasinin tüm etmenleri ortada olmalıdır. 70 yıldır iktidarda olan sağ, ortalıkta sol olmadığı için muhalefetini de sağ'dan üretmiştir. dolayısıyla bu diktaya hatta faşizme varmıştır ki bugün çok net görülmektedir. 70 yıldır iktidarda sol olsaydı ve yine muhalefetini soldan üretseydi yine diktaya varırdık. bu durumu yaşamış olan memleketler mevcuttur ve araştırılabilir.
keşke büyük puntolarla yazabilsem; yapmamız gereken şey çok da zor değil. sosyalizmi, akılcı bir anlayışla ele alıp, kendi kültürümüze uygun, şunun bunun değil bizzat halkın hakkını savunan ve yalnızca halkın elinde olan bir sol devlet meydana getirmek.
"tam" yaşanmış bir sistem değildir. kurulmaya çalışılmış ama kurulamamış bir sistemdir. her sistem için olduğu gibi "sosyalizm" için de sosyalizmin kuruluş aşamasında "öncü parti", yola çıkış nedenleriyle tutarsızlıklar gösterecek yapılanmalar gerçekleştirmek zorundadır, gerçekleştirmek zorunda kalacaktır.
bir sistemin sistemleşebilmesi süreci, çok uzun bir süreçtir. durum, bir gün birdenbire uyanıp "bugün, sosyalist bir sistem kurduk" değildir.
toplum yapısını, dünden BUGÜNE kalan birikimleri, gelenekleri vd. bir günde insanların hayat bünyesinden silerek; insanlardaki bu birikimin yerine insan bünyesine istenilen sistemi-ideolojiyi enjekte etmek değildir.
bu yüzden "değişken"ler neyi gerektirirse, öncü parti de bu "değişken"lere göre davranacaktır, davranmak zorundadır.
geçmiş sosyalizm deneyiminde yapılan hatalar da bu yüzden yapılmıştır. tek başına yaşamaya çalışan; yaşamaya kalkan bir küba örneği var bugün. söylediğim sebeplerden dolayı ideolojileri savunurken bir ideolojinin "kusursuz" olduğundan söz etmek mümkün değildir; dolayısıyla, bu tür bir iddiada bulunmak da inandırıcı değildir.
insanlığın "kapitalizm" gibi bir sistemi, bünyesinden atması kolay olmayacaktır; ama "zamanı geldiğinde", "sosyalizm" yönünde gereken neyse o yapılmaya çalışılacaktır.
ve bu süreçte de yine hatalar da tutarsızlıklar da olacaktır ama bu sürecin sonunda varılan sonuç yola çıkarken belirlenen "sosyalizm" niteliğine sahipse insanlık için doğru olan yapılmış demek olacaktır.
sosyalist bir düzenin kurulma sürecinde gerçekleşebilecek olası hataların ya da tutarsızlıkların azlığı-çokluğu ya da nitelikleri ya da niteliksizlikleriyse elbette, "öncü parti"nin donanımıyla doğru orantılı olacaktır. "öncü parti", ne kadar "iyi", "öz" ve "arı" nitelikli ve donanımlıysa sosyalizm yönünde-yolunda-varışında yapılacak hata oranı da o oranda azalacaktır.
nazım hikmet'in "lehistan mektubu" şiirinde tarif ettiği siyasi düzen,
... sosyalizm yani şu demek ki, dayı kızı, sosyalizm senin anlayacağın yani, el kapısının yokluğu değil de imkansızlığı. ekmeğimizde tuz kitabımızda söz, ocağımızda ateş oluşu hürriyetin, yahut, başkası yel de, sen yaprakmışsın gibi titrememek, bunun tersi yahut... sosyalizm, devirmek dağları el birliğiyle, ama elimizin öz biçimini, öz sıcaklığını yitirmeden. yahut, mesela, sevgilimizin bizden ne şan, ne para, vefadan başka bir şey beklemeyişi... sosyalizm, yani yurttaş ödevi sayılması bahtiyarlığın. yahut, mesela, -bu seni ilgilendirmez henüz- esefsiz güvenle emniyetle gölgeli bir bahçeye girer gibi girebilmek usulcacık ihtiyarlığa, ve hepsinden önemlisi, çocukların, ama bütün çocukların, kırmızı elmalar gibi gülüşü göğsümü kabartmıyor değil dedelerimden birinin lehli oluşu...
en büyük sorunu, marks, lenin, mao gibi adamlardan sonra yeni teorisyenler çıkaramamış olmasıdır. çünkü hiç kimse, ki doğaldır, bilgisayar denen aleti veya robotlaşmayı öngöremedi. kendini update edemedi.
komünizmin devrimi izlemesi gereken ilk ve geçici evresi. bu evrede meta akışı, toplum üyelerine, çalışılan işin süresi ve yoğunluğu oranında yapılır. üretim araçları ve hammaddelerin tek sahibi proletaryanın önderi olan komünist partiye aittir.
iş sınıfı tasfiye edilmiyor nitelik olarak değişiyor ancak bakınız fakirleşen yoksul halka, hem nicelik olarak daha fazlalar hem de hala aynı kol gücüyle emeklerini satarak para kazanıyorlar. Robotlaşma milyonları işsiz bırakacağı korkunç bir sefalet döneminin eşiğindeyiz demek yanlış olmamakla birlikte işçi sınıfı yok oluyor demek tamamiyle hatalı. Aslında her geçen gün orta sınıf tükeniyor. Sömürü sistemi kuralları ne kadar robotlaşılsa bile aynı kurallarla işliyor. Bugün sosyalizm toplumsal evrimde bir aşamadır. Sosyalizmde ilerlemeyen bir insanlık kendi yok oluşuna gidecektir. Bugün sosyalizm su kadar, hava kadar bir ihtiyaç ve hala aynı kurallar geçerli.
savunanları abd/kanada taraflarında türkiye'dekiyle aynı olmayabilen akım.
o sebeple oradaki insanlarla politika konuşurken bunu göz önünde bulundurmak gerekiyor.
mesela benim çoğu fikrimle besim tibuk'un çoğu fikri ortak paydada buluştuğu için benim politik çizgim besim tibuk zamanındaki ldp ile aynı. haliyle arada soran olunca "liberal demokratım" diyorum. konuştuğum insanların çoğu da katolik veya ortodoks olduğu için de benim liberal demokrat olmam onlara göre dinsiz kitapsız biri olmam anlamına geliyor.
ben kimseyi politik görüşünden dolayı eleştirmem ama benim yaşadığım ülkede de sosyalistlerin genelde ateist olması sonucu amerika'daki ortodoks ve katoliklerin sosyalist olması bana tuhaf geliyor.
neyse ki politik bir insan değilim. benim için politikacıların hepsi aynıdır. mustafa kemal atatürk ve büyük friedrich haricinde de çok büyük devlet adamı tanımışlığım olmadı.
küresel düzlemde uygulanmadığı taktirde kaybetmeye her zaman mahkum olan siyasi ve iktisadi kuramdır. Bu sadece kapitalizm merkezli bir dünya modelinde sosyalizmin var olup olmayacağıyla sınırlandırılamaz. Evren üzerindeki herhangi bir sistem, alt sistemlerinin kendisiyle uyum içerisinde çalışmasını arzular. Sürekli bir devinim isteyen bu çalışma ortamı ile bütünün işlerliğinin devamı hususları sebebiyle sistemin bütünü, sistemin içerisinde var olmaya çabalayan ve sistemin bütünlüğüne zarar verebilecek her türlü yabancı oluşumu reddetmeye yönelik hamleler yapmak zorundadır.
Burada biraz yapısalcı bir doğrultuda yorum katmak istiyorum probleme. Söz konusu kapitalist düzeni insanlığa faydası olmayan, kendine hizmet eden eylemlerde bulunmaya yönelen bir insan vücudu olarak ele alalım. Bu insanın beyni şu anki kapitalin beyni olan amerika birleşik devletleri olmalı mantıken. Olabildiğince basit düşünmeye çabalıyorum: bu insan vücudunun bir yerinde, örneğin ayağında birtakım problemler oluşmaya başladı. Problemin adı da Venezuela olsun. Venezuela, bu insanın ayağını git gide sistemden koparmaya çabalıyor. İnsan, acı çekiyor. Düşünüyor ve bu hastalığı yenmek için girişimlerde bulunuyor. Ayağına yönelik cerrahi operasyonlara bile girişebilir durumda zira ayağını kaybetmesi hiç de iyi olmaz. Sistem nasıl ayakta kalabilir?
Bu basite indirgenmiş benzetme de cerrahi operasyonları Amerika'nın olası darbe girişimleri olarak görebiliriz. Değinmek istediğim nokta şu ki; hiçbir sistem, halefi olabilecek herhangi bir sistemin en küçük varlığını bile sistem dahilinde arzulamaz. Alt sistemlerden birinde oluşabilecek bir sapma mevzusu diğer alt sistemleri etkisi altına alıp tüm sistemi çökertebilir. Şöyle diyerek son noktayı koyayım. ne sosyalizmin hakim olduğu bir düzende kapitalizm parçalar halinde yaşayabilir, ne de kapitalizmin olduğu bir düzende sosyalizm. Nitekim sosyalizmin tek kazanç noktası, kapitale karşı oluşturabileceği bir bloklaşma halidir ki verdiğim venezuela örneğinde bu ülkenin son seçimlerini hangi ülkelerin tanıyıp hangilerinin tanımadığına bakarak muhtemel bloklaşmayı görebilirsiniz. Zannımca bu mümkün ancak yeni bir dünya savaşıyla birlikte...
NOT: yazımın içerisinde ara sıra belirttim ancak haricen belirtmekte yarar görüyorum: Burada söz konusu olan sistemin ne derece iyi, ne derece kötü, hangi aralıkta fayda sağladığı gibi meseleler değildir. Sistem evrensel etiğe (her zaman tartışmaya açık) ve değerlere uygun olmayabilir, anlatmak istediğim sistemin iyi, kötü vs. olması değil, herhangi bir aykırılığı kabul edemeyişidir.
GelecekTe dünyanın mecburen kayacağı sistemdir.
Açgözlülük her şeyin içine etti. Çeşitlilik yokmuş, planlamayla bir şey olmazmış vs. Yalanlarıyla iş bir yere kadar.
Gördük mevcut serbest piyasanın marifetini, Külliyen zarar.
Sosyalizmin sıkıntısı diktaya evrilme ihtimali, bunun olmaması için kendi içinde tam bir demokrasi sunması gerekir.
Yoksa mevcut sistemden hiçbir farkı kalmaz, her an delinin biri tarım çağına dönüyoruz diye herkesi katledebilir.
Jakoben olarak değil halk tabanından sahiplenmeye ihtiyacı olan bir sistemdir.
Akıl, insan ve doğayı öne alan bir sistemin, bürokratik diktatörlüğe dönmemesi gerekir.
Hayvan çiftliği kitabında da biraz da bu tehlike anlatılmıştır.
Yıllar sonra gelen ekleme, girdiyi cahilliğime verin.
marx ve engels'in proletarya yani işçi sınıfının iktidar olması amacıyla oluşturduğu ekonomik, sosyal, felsefi düşünce sistemidir. sosyalist aşama proleterya diktatörlüğünü yansıtırken komünist toplum da son kertede ulaşılması gereken ütopyayı temsil etmektedir.
yıllarca bu ideoloji tarafından ve sscb denen k*münist ülke tarafından esir alınan ülkelerin(polonya, çekya, macaristan, romanya, letonya, litvanya, estonya, slovakya v.b.) 21.yy’da bu iki ne idüğü belirsiz ve özgürlük düşmanı ideolojilerden ayrı bir şekilde ülkelerini özgür bir biçimde yönetmesi, gelinen noktada sosyalizmin ne denli bir özgürlük düşmanı olduğunu bizlere gösteriyor. yukarıda yazılan ülkelerin neredeyse tamamında komünizm propagandası yapmak yasak. ne büyük başka bir tesadüf ki, bu ülkelerin tamamı da şu an ab üyesi. demekki neymiş? sosyalizm ve komünizm huzursuzluktan ve geri kalmışlıktan başka bir şey değilmiş.
doğru olandır. dolayısıyla güzellikle gelmezse tanklarla gelmesinin bir mahsuru yok. dışarıdan bilinç vermenin farklı biçimi olarak görebiliriz. siz bilince ermezseniz bilinç size erecek. swh.
farzedin ki 1 tane arabanız var, dişinizden tırnağınızdan artanlarla yıllar sonra sahip olduğunuz bir araba olduğunu düşünün. siz ona çocuğunuz gibi bakarken bir gün bir tane hırsız geliyor ve size “arabana ihtiyacım var bana vermelisin” diyor. siz ısrar etseniz de, hayır olmaz o benim arabam ona ihtiyacım var demenize rağmen zorla arabanızı alıyor ve de sizi öldürüyor. işte bunun adı sosyalizmdir. sizin olanı sizden zorla alır. vermezseniz de canınıza kıyar.