1. Bugün itibariyle 119. yaş gününü kutladığımız usta'mız, can'ımız.

    İyi ki doğdun usta, iyi ki !


    "Allahtan büyük ne var, demişler, çocuklar var, demiş.
    Öyle ya çocuk Allah korkusunu bilebilir mi?
    Bilmez.
    Kim kimden korkmazsa, o ondan büyüktür."

    -Nazım Hikmet Ran

    #238646 becoolnotfool | 4 yıl önce
    0şair, yazar 
  2. genel geçer ahlak kurallarına(!) göre yaşamadığı doğrudur. ama ne yapsın aşık olduysa, gönül bu ferman dinlemiyor işte. sevdiyse sevdim, yaptıysa yaptım demiş, inkar etmemiş ki. adam şair, demek ki duygularına gem vuramamış. onun da buymuş belki de zaafı. ama hiç değilse, çok ahlaklı görünüp saman altından su yürüten iki yüzlüler gibi yapmamış, öyle olmamış.

    çok kadın sevmiş, belki çok da kırmış ama güzel sevmiş sonuçta. kolay değil her gün umut ederek, bekleyerek, memleketine hasret yaşamak, ölmek, kolay değil. bir avuç vatan toprağını, bir çınarın gölgesini çok gördüler, hiç değilse "aşık" ölmüş olsun.
    #34187 petra von kant | 8 yıl önce
    0şair 
  3. üvey kızı anna stepanova, röportajda kendisi hakkında pek bilinmeyen anılar ve anekdotlar anlatmış. oldukça detaylı bir röportaj. link: www.turkrus.com/...
    #205552 sorg | 4 yıl önce
    0şair 
  4. en güzel savunulmuş insandır.
    can yücel, nazım hikmet'e "kartpostal şairidir" diyen duygu asena'ya;

    "kart sensin, postal da sana girsin!"

    diyerek noktasal bir özet yapmıştır.
    #238700 mike ehrmantraut | 4 yıl önce
    4şair 
  5. Son 50 yılın en iyi 50 şiirinden biri seçilen şiiri:

    yıl 62 mart 28

    prag-berlin treninde pencerenin yanındayım

    akşam oluyor

    dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer

    akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedimtoprağı severmişim meğer

    toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen

    ben sürmedim

    platonik biricik sevdam da buymuş meğer

    meğer ırmağı severmişim

    ister böyle kımıldanmadan aksın kıvrıla kıvrıla tepelerin eteğinde

    doruklarına şatolar kondurulmuş avrupa tepelerinin

    ister uzasın göz alabildiğine dümdüz

    bilirim aynı ırmakta yıkanılmaz bir kere bile

    bilirim ırmak yeni ışıklar getirecek sen göremeyeceksin

    bilirim ömrümüz beygirinkinden azıcık uzun karganınkinden alabildiğine kısa

    bilirim benden önce duyulmuş bu keder

    benden sonra da duyulacak

    benden önce söylenmiş bunların hepsi bin kere

    benden sonra da söylenecek

    gökyüzünü severmişim meğer

    kapalı olsun açık olsun

    borodino savaş alanında andırey’in sırtüstü seyrettiği gök kubbe

    hapiste türkçeye çevirdim iki cildini savaşla barış’ın

    kulağıma sesler geliyor

    gök kubbeden değil meydan yerinden

    gardiyanlar birini dövüyor yine

    ağaçları severmişim meğer

    çırılçıplak kayınlar moskova dolaylarında peredelkino’da kışın

    çıkarlar karşıma alçakgönüllü kibar

    kayınlar rus sayılıyor kavakları türk saydığımız gibi

    izmir’in kavakları

    dökülür yaprakları

    bize de çakıcı derler

    yar fidan boylum

    yakarız konakları

    ılgaz ormanlarında yıl 920 bir keten mendil astım bir çam dalına

    ucu işlemeli

    yolları severmişim meğer

    asfaltını da

    vera direksiyonda moskova’dan kırım’a gidiyoruz koktebel’e

    asıl adı göktepe ili

    bir kapalı kutuda ikimiz

    dünya akıyor iki yandan dışarda dilsiz uzak

    hiç kimseyle hiçbir zaman böyle yakın olmadım

    eşkiyalar çıktı karşıma bolu’dan inerken gerede’ye kırmızı yolda ve yaşım on sekiz

    yaylıda canımdan gayri alacakları eşyam da yok

    ve on sekizimde en değersiz eşyamız canımızdır

    bunu bir kere daha yazdımdı

    çamurlu karanlık sokakta bata çıka karagöz’e gidiyorum ramazan gecesi

    önde körüklü kaat fener

    belki böyle bir şey olmadı

    ….

    çiçekler geldi aklıma her nedense

    gelincikler kaktüsler fulyalar

    istanbul’da kadıköy’de fulya tarlasında öptüm marika’yı

    ağzı acıbadem kokuyoryaşım on yedi

    kolan vurdu yüreğim salıncak buluklara girdi çıktı

    çiçekleri severmişim meğer

    üç kırmızı karanfil yolladı bana hapishaneye yoldaşlar 1948

    yıldızları hatırladım



    severmişim meğer

    gözümün önüne kar yağışı geliyor

    ağır ağır dilsiz kuşbaşısı da buram buram tipisi de

    meğer kar yağışını severmişim

    güneşi severmişim meğer

    şimdi şu vişne reçeline bulanmış batarken bile

    güneş istanbul’da da kimi kere renkli kartpostallardaki gibi batar

    ama onun resmini sen öyle yapmayacaksın

    meğer denizi severmişim

    hem de nasıl

    ama ayvazofki’nin denizleri bir yana

    bulutları severmişim meğer

    ister altlarında olayım ister üstlerinde

    ister devlere benzesinler ister ak tüylü hayvanlara

    ayışığı geliyor aklıma en aygın baygın en yalancısı en küçük burjuvası

    severmişim

    yağmuru severmişim meğer

    ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda yüreğim

    beni olduğum yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın

    içinde ve çıkar yolculuğa hartada çizilmemiş bir memlekete gider

    yağmuru severmişim meğer

    ama neden birdenbire keşfettim bu sevdaları prag-berlin treninde

    yanında pencerenin

    altıncı cıgaramı yaktığımdan mı

    bir eski ölümdür benim için

    moskova’da kalan birilerini düşündüğümden mi geberesiye

    saçları saman sarısı kirpikleri mavi

    zifiri karanlıkta gidiyor tren

    zifiri karanlığı severmişim meğer

    kıvılcımlar uçuşuyor lokomotiften

    kıvılcımları severmişim meğer

    meğer ne çok şeyi severmişim de altmışında farkına vardım bunun

    prag-berlin treninde yanında pencerenin yeryüzünü dönülmez bir

    yolculuğa çıkmışım gibi seyrederek
    #205557 gurthang | 4 yıl önce
    0şair, yazar 
  6. şiirinin temellerini 1950 yılında 48 yaşında ülkesinden siyasi düşünceleri yüzünden öldürülmemek için kaçarken atan .

    nazım hikmet, 12 yıl hapis yattıktan sonra 1950'de bir af yasasıyla salındı, ancak 48 yaşında iken askere çağrılması ve öldürüleceği bilgisinin kendisine ulaşması hasebiyle, çok sevdiği biricik vatanından, yarinden, evinden, yavrusundan ayrılmak, stalin yönetimindeki sovyet rusya'ya kaçmak zorunda kaldı. daha sonraları zülfü livaneli'nin bestelediği bu şiir işte o kaçışın hikayesidir. dinlemek isteyenler: goo.gl/...

    nazım, karadeniz üzerinden rusya kıyılarına ulaşır bir gece vakti. kaçaktır ve ormandan yol alacaktır.

    karlı kayın ormanında
    yürüyorum geceleyin.
    efkârlıyım, efkârlıyım,
    elini ver, nerde elin?

    efkarlı olunmaz mı? yari geride bırakmak zorunda bırakılmıştır... "nerde elin?"

    memleket mi, yıldızlar mı,
    gençliğim mi daha uzak?
    kayınların arasında
    bir pencere, sarı, sıcak.

    nazım o ormanda, memleketini gerisinde bırakmıştır, uzaktadır... gençlik de elden gitmektedir...

    ben ordan geçerken biri :
    "amca, dese, gir içeri."
    girip yerden selâmlasam
    hane içindekileri.

    bir yanda karlı kayın ormanında üşüyen nazım, diğer yanda sarı sıcak pencereli bir evdeki hane halkı...

    yedi tepeli şehrimde
    bıraktım gonca gülümü.
    ne ölümden korkmak ayıp,
    ne de düşünmek ölümü.

    istanbul'da bırakılmış bir yar... neden? ölmemek için... neden ölmemek? fikirler yüzünden... ölümden korkmak ayıp değil üstadım... ne de düşünmek ölümü...

    şimdi şurdan saptım mıydı,
    şose, tirenyolu, ova.
    yirmi beş kilometreden
    pırıl pırıldır moskova...

    pırıl pırıl bir yaşamı sunamadık sana memleketinde... yarinin kucağında, anadolu'nun bağrında, yavrunun kolarında... hep sürgünlerde, hapishanelerde geçti ömrün... şimdi orada rahat mısın peki? soğuk olur moskova... üşür müsün kışları? oradaki dostlarınla rahat mısın? memleketinden uzakta... nasılsın ey büyük şair, büyük yürekli şair, mavi gözlü dev? iyisindir umarım çok sevdiğin memleketinden uzakta, yaban ellerde bir kara toprağın altında...

    ruhun şad olsun...
    0şair 
  7. “Ben yanmasam,
    Sen yanmasan,
    Biz yanmasak,
    Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..”
    #183060 becoolnotfool | 5 yıl önce
    0şair 
  8. Gözler var:
    muhabbet.
    Gözler var:
    buğdayları güneşli bir harman manzarası gibi bakıyorlar.
    Ve sonra ikide bir
    ve sonra yine o göz:
    inatla ve ısrarla bakan
    ve yarılmış kaşı
    ve pınarından sızmakta kan.
    #238676 metodolojik | 4 yıl önce
    0şair 
  9. "sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak
    nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa"

    diyen, türk tarihinin gördüğü en büyük şairlerden biri, belki de en büyüğü.
    #25712 hakiki tosun pasa | 8 yıl önce
    0şair 
  10. «— paydos...» — diyecek bize bir gün tabiat anamız, —
    «gülmek, ağlamak bitti çocuğum...»
    ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak :
    görmeyen, konuşmayan, düşünmeyen hayat...

    ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
    güzelim dünya elvedâ,
    ve merhaba
    k â i n a t . . .

    sayesinde yaşamak biraz olsun daha güzel. bu dünyadan gelip geçti. binlerce akıla, yüreğe dokundu geçti.

    #43333 alageyik | 8 yıl önce
    0şair 
  11. Mavi gözlü dev.

    İlk evliliğini 1922’de nüzhet hanım’la yapmıştır. Batum’da karşılaştığı komşusu nüzhet hanım’a aşık olan nazım hikmet, moskova’ya onu davet etmiştir ve bir süre sonrasında burada evlenmişlerdir. İki yıl süren evliliklerinin ardından nüzhet hanım türkiye’ye dönmüştür. Türkiye, moskova’da gerçekleşen bu evliliği resmi olarak tanımadığı için “boşanma” gibi de bir sürece girmemişlerdir.

    İkinci evliliğini 1926’da sovyetler birliği’nde yelena yurçenko ile gerçekleştirmiş. Diş doktoru olan yelena yurçenko ile mutlu bir beraberliği olan nazım hikmet’in türkiye’ye özlemi dinmemiş. Kaçak yollardan ülkeye giriş yapmış nazım hikmet. İşte bu dönemde eşi yelena, bir türlü türkiye’ye gelememiş ve 1929’da salgın bir hastalık yüzünden ölmüştür.

    1930... piraye ile tanışması. İki çocuk sahibi ve eşinden boşanmaya çalışan piraye... ve itirazlar gölgesinde yaşanan büyük bir aşk. Nazım hikmet’in bursa cezaevi’ne girip çıkmasının ardından 1935’te evlenirler. 1938’de tekrar cezaevine giren nazım hikmet’in piraye’ye olan aşkı her geçen gün artmış. Ta ki 1948’e kadar...

    1948’de nazım hikmet’i cezaevinde ziyarete gelenlerin arasında artık dayısının kızı münevver de vardır. Münevver’in bu ziyaretleri nazım’ı her seferinde daha da heyecanlandırır. Ve o meşhur mektuplara biri daha eklenir. Nazım, piraye’ye yazdığı mektubunu “..her şeye rağmen beni herkesten ziyade anlayacak olan insanın yine sen olduğuna eminim. Ellerinden öperim.” Şeklinde bitirir. Bu mektup tam bir itiraf olmasa da piraye onun birine aşık olduğunu anlar.

    Cezaevinden çıkan nazım hikmet 1951’de piraye ile resmen boşanır. Aynı yıl baba olur. Artık münevver’den bir oğlu vardır. Kısa bir süre sonra gelişen bazı olaylar neticesinde moskova’ya kaçar. 1951 yılı... bir boşanma, bir çocuk, bir ülkenin vatandaşlığından çıkarılma... sağlık problemleri de her geçen gün artar. İşte bu dönemde tedavi için bir hastanede yatar. Bu hastanede doktor olan galina grigoryevna kolesnikova, nazım hikmet’e aşık olmuştur. Bunu itiraf eder ve bunun sonucunda sekiz yıl boyunca paylaşılan bir hayat...

    1955’te vera ile tanışır nazım hikmet. Ona hemen aşık olur. Birçok çalkantılı olayın yaşanmasının ardından 1960’ta vera ve nazım evlenir. Son nefesine kadar nazım’ın yanında ve yüreğinde vera yer alır. 3 haziran 1963... ve nazım hikmet, vera’nın yanında son kez yumar gözlerini.

    *****
    “...ben yaşadıkça, hangi şekilde olursa olsun, benimlesin: İçimde ikinci bir insan gibidir seni sevmek saadeti...”
    #56084 kesret | 7 yıl önce
    0şair 
  12. kendi kaleminden...


    1902'de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin

    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
    verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

    Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
    961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

    partimden koparmağa yeltendiler beni
    sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim

    951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın

    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    ama durup dururken de yalan söyledim

    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ama kahve falıma baktırdığım oldu

    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    Türkiye'mde Türkçemle yasak

    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam da şart değil
    başbakan filân olacağım yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
    insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    başımdan neler geçer daha
    kim bilir.




    11 Eylül 1961 / Doğu Berlin.


    bugün ölümünün 55. yıl dönümü olan büyük usta. saygıyla anıyorum kendisini.
    #95085 biri beni silksin | 7 yıl önce
    0şair 
  13. En güzel deniz :
    henüz gidilmemiş olanıdır.
    En güzel çocuk :
    henüz büyümedi.
    En güzel günlerimiz :
    henüz yaşamadıklarımız.
    Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
    henüz söylememiş olduğum sözdür...
    #290417 migfer tokmakel | 8 ay önce
    0şair 
  14. Memleketimi seviyorum:
    Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
    Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
    memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

    Memleketim:
    Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
    kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
    benim o kendi kendinden bile gizleyerek
    sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
    Memleketim.
    Memleketim ne kadar geniş:
    dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
    Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
    Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
    ve güneye
    pamuk işleyenlere gitmek için
    Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
    utanıyorum.

    Memleketim:
    develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
    kavak
    söğüt
    ve kırmızı toprak.

    Memleketim.
    Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
    alabalık
    ve onun yarım kiloluğu
    pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
    Bolu’nun Abant gölünde yüzer.
    Memleketim:
    Ankara ovasında keçiler:

    kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
    Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.
    Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
    zeytin
    incir
    kavun
    ve renk renk
    salkım salkım üzümler
    ve sonra karasaban
    ve sonra kara sığır
    ve sonra: ileri, güzel, iyi
    her şeyi
    hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
    çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
    yarı aç, yarı tok
    yarı esir…

    İyi bir şair olmanın yanında iyi bir insandır da.
    İyi bir insan olması şiirlerine olgunluk katmıştır, renk katmıştır, samimiyet katmıştır.
    Memleketini çok sevmesine rağmen memleket Hasretiyle bu dünyadan göçmüştür.

    Fakat sen bu memlekette en fazla anılan ve en fazla konuşulan şairlerden oldun nazım, belki bu senin hasretini bir parça hafifletir.

    İyi ki doğdun.
    #238703 migfer tokmakel | 4 yıl önce
    0şair 
  15. Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902 yılında Selânik’te dünyaya geldi. Babası Hikmet Bey, çeşitli illerde valilik yapmış Nâzım Paşa’nın oğludur. Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde bulunmuştur. Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızıdır. İlk kadın ressamlarımız arasında anılan Celile Hanım, kültürlü, sanatçı ruhlu bir kadındır.

    Nâzım Hikmet, ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yaşındayken ilk şiirini yazar. Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören şair, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında bir dergide ilk kez bir şiiri yayımlanır. İlk şiiri bir aşk şiiridir ancak, şairin şiirleri, İstanbul’un işgaliyle birlikte yerini yurtsever nitelikte şiirlere bırakır.

    Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla birlikte Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle arkadaşı Vâlâ Nurettin’le birlikte Bolu’da öğretmenlik yapar. Daha sonra kısa aralıklarla iki kez Moskova’ya gider. İlk gidişinde Moskova’da iki yıl kalır. Rusya’da gerçekleştirilen ihtilâle tanık olur. Doğu Emekçileri Komünist Üniversite’sinde (KTUV’da) ekonomi-politik öğrenimi görür. Moskova’ya ikinci gidişiyse kendisine kürek cezası verilen dava nedeniyle zorunlu bir göçmenliktir. Bu kez daha önce öğrenci olduğu üniversitede çevirmenlik ve asistanlık yapar. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.

    Çeşitli gazete ve dergilerde yazıları ve şiirleri yayınlanır. Kitapları basılır. Siyasal ve entelektüel yaşamda aktif bir rol üstlenir. Şiirleri ders kitaplarına girer, oyunları devlet tiyatrolarında oynanır ama kovuşturmalardan da kurtulamaz. Sık sık gözaltına alınır, yargı önüne çıkartılır. Yaşamının on yedi yılı hapishanelerde geçer. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan genel af yasasıyla serbest bırakılır. Ne var ki yaşamına yönelik komplolar nedeniyle yeniden yurtdışına çıkar. Ve ölene dek yurduna, halkına, sevenlerine, hasret şiirleri yazacağı göçmenlik yılları başlar.

    Bu dönemde “Uluslararası Barış Ödülü” sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar. Cezaevi yıllarından kalan hastalıklar onu rahat bırakmaz ve 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde vefat eder.

    “…yazılarım otuz kırk dilde basılır / Türkiye’mde Türkçemle yasak” dediği şiirleri ülkesinde ancak onun ölümünden sonra basılır.


    Eserleri:

    (Nâzım Hikmet’in ilk kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü”, 1928’de Bakû’de yayımlandı. Kitaplarının toplu basımı, ilk kez Sofya’da Ekber Babayev tarafından 1967-1968’de; Türkiye’de ise Asım Bezirci tarafından “Bütün Şiirleri” adıyla 8 ciltte toplanarak basıldı (Cem Yayınevi). 1988’de 30 ciltte derlenerek Adam Yayınevi’nce sunulan “Bütün Eserleri” dizisi, 2002’yle birlikte Yapı Kredi Yayınları’nca yayımlanmaya başlandı. Aşağıda, ülkemizde ölümünden önce yayımlananlarla, “Bütün Eserleri”nde yer alan kitaplarının listesi ve Nâzım Hikmet hakkında yazılan yapıtlar yer almaktadır.)


    1. nâzım hikmet’in ölümünden önce yayımlanan kitapları

    - 835 satır, ahmet halit kitaphanesi, istanbul 1929
    - jokond ile si-ya-u, istanbul, 1929
    - varan 3, ahmet halit kitaphanesi, istanbul 1930
    - 1+1=1 (nail v. ile), ahmet halit kitaphanesi, istanbul 1930
    - sesini kaybeden şehir, remzi kitaphanesi, istanbul 1931
    - gece gelen telgraf, ahmet halit kitaphanesi, istanbul 1932
    - benerci kendini niçin öldürdü?, sühulet kütüphanesi, istanbul 1932
    - bir ölü evi yahut merhumun hanesi, ahmet halit kitaphanesi, istanbul 1932
    - kafatası, sühulet kütüphanesi, istanbul 1932
    - orman cücelerinin sergüzeşti, sühulet kütüphanesi, istanbul 1932
    - unutulan adam, resimli ay matbaası, istanbul 1934
    - portreler, şirketi mürettibiye matbaası, istanbul 1935
    - taranta babu’ya mektuplar, yeni kitapçı, istanbul 1935
    - simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı, istanbul 1936
    - it ürür kervan yürür (orhan selim” imzasıyla), selamet matbaası, istanbul 1936
    - milli gurur, kader matbaası, istanbul 1936
    - sovyet demokrasisi, selamet matbaası, istanbul 1936
    - alman faşizmi ve ırkçılığı, kader matbaası, istanbul 1936
    - kurtuluş savaşı destanı, numune matbaası, istanbul 1937
    - yeşil elmalar (dünyanın en meşhur on iki muharririnin müşterek romanı imzasıyla), yenlap neşriyat, - istanbul 1938
    - la fontaine’den masallar, ahmet halit kitabevi, istanbul 1949

    .
    2. nâzım hikmet’in “bütün eserleri” dizisindeki kitapları
    şiirler

    1. 835 satır: 835 satır (1929), jokond ile si-ya-u (1929), varan 3 (1930), 1+1=1 (1930), sesini kaybeden şehir (1931)
    2. benerci kendini niçin öldürdü?: benerci kendini niçin öldürdü? (1932), gece gelen telgraf (1932), portreler (1935), taranta babu’ya mektuplar (1935), simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı ve şeyh bedreddin destanı’na zeyl (1936)
    3. kuvâyi milliye: kuvâyi milliye (1968), 21–22 şiirleri (1965), dört hapishaneden (1966), rubailer (1966)
    4. yatar bursa kalesinde(kitaplarına girmeyen şiirleri 1929–1951): (1991)
    5. memleketimden insan manzaraları (1966)
    6. yeni şiirler–1951–1959 (1969)
    7. son şiirleri–1959–1963 (1969)
    8. ilk şiirleri–1913–1927 (1974)
    Kaynak


    ***

    en acayip gücümüzdür,
    kahramanlıktır yaşamak:
    öleceğimizi bilip
    öleceğimizi mutlak.


    ***

    dünyanın hâli gibi hâlimiz...

    ***

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin
    #8419 ma icari | 8 yıl önce
    0şair, yazar 
  16. "İşin en aşağılık tarafı şu ki yavrum, galiba yalnızlığa alışıyorum. "
    Nazım Hikmet Ran
    #23527 atesfedya | 8 yıl önce
    0şair 
  17. dünya çapında ünlü, tüm dünyanın takdir ettiği bir şairimiz. benim de pek çoğunuz gibi en sevdiklerimden.
    şiir yazar ama okuyamazdı. kendi sesinden şiirlerini hiç dinlediniz mi? korkunç! misal 'i kendi sesinden dinlemek muhteşemdir. o duyguyu öyle bir yansıtır ki... eee ne de olsa kendi yazmış, o duyguyu en iyi o verir tabi diyeceksiniz, demeyin. nazım hikmet veremiyo işte. şiir okumak da bi yetenek sonuçta
    #29658 morgase | 8 yıl önce
    0şair 
  18. Nazım'dan veraya.

    "Sana tüm şiirlerimi banda kaydedeceğim. Yaşamımın tüm sesi seninle kalsın. Canın sıkıldığında Nâzımcığını dinlersin. Önceleri zor gelse de sonraları alışırsın. Hatta sesimi dinlerken benim hiç bilmediğim konular, hiç tanımadığım insanlar hakkında bile düşünebilirsin. Başka erkekler bile gelebilir aklına... Sonra aniden beni anımsarsın. İşte tek istediğim bu. Başka bir şey değil. O zaman benim sesim sana ' Teşekkür ederim Verusya ' der. ' Canım benim, gülüm, bir tanem, sevgilim... '
    Sonra Türkiye'ye de ver bu sesi. Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım. Seni bir kerecik olsun, tek bir kerecik olsun oraya götürememiş olmam çok yazık. İstanbul' umu gösterirdim sana...
    #43331 biri beni silksin | 8 yıl önce
    0şair 
  19. 'da nda yatmakta olan ünlü şair.
    #52531 11001 | 7 yıl önce
    0şair 
  20. İnsan, öleceğini bile bile nasıl yaşar? Ya çıldırır ya da ölecegini unutur.
    #56114 no pasaran | 7 yıl önce
    0şair 
  21. Tuhaf bir aşk anlayışı var bu adamın. Çabucak aşık oluyor ama her nasıl oluyorsa adamın aşkı her seferinde pek kuvvetli. Bazen bıraktığı, bazen de bırakmak zorunda kaldığı kadınların anılarıyla pek oyalanmadığını düşünüyorum çünkü bence bu kadar çok kez aşık olabilmek başka türlü mümkün olamaz.

    Nazım biraz da aşık olmaya aşık gibi. Piraye ile yaşadığı aşkı, kitaplara konu edecek kadar harlayan şey hapiste olması sanırım, çıkacağını duyduğu vakit gönlü bir başkasına, Münevver adında bir hanıma kayıveriyor. Tabii af çıkmayınca Münevver kocasını boşayıp Nazım'a gitmiyor o da piraye'yi, kendisini 13 yıl bekleyen kadını terkettiği ile kalıyor. Çok üzülüyorum lan bu piraye'ye. 13 koca yıl bekleyecek kadar seven bir kadın... unutabildiğini sanmıyorum nazım'ın onu, sonrasında vera diye bir kadınla kendine hayat kurmuş olsa da. Gerçi "senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım." dese de kol saatinin kayışında Vera yazması biraz düşündürücü. Çelişkilerle dolu bir adam nazım. Ben yine de o vera adının oraya aşktan dolayı değil, nazım'ın piraye ismini görmeye bile katlanamamasından olduğu düşünüyorum, belki de onun şiirlerindeki aşka inanmak istediğimden, umuyorum...
    #126006 raistlin | 6 yıl önce
    12şair, yazar 
  22. Korkuyor
    kocaman yanakları
    sarkıyor yağlı, sarı.
    Korkuyor Adnan Menderes
    Üç saate indi uykusu.
    Hiçbir korkuya benzemez
    halkını satanın korkusu.

    Bir Hazin Hürriyet Sayfa 132 - Bilgi Yayınevi 1.Basım

    dizelerinin sahibi, memleketin güzel insanı.


    #206576 el ogro | 4 yıl önce
    0şair 
  23. komünist olmamda che guevara'yla birlikte ilk katkıyı yapmış, fidel gibi sadece ilk adıyla da hitap edilebilen büyük insanların familyasından büyük şair. biz çocukken adam yayınlarının bastığı sekiz ciltlik şiir kitapları kütüphanemizde dururdu. on dört yaşında bütün ciltleri okumuştum. klasiklerden sonra okuduğum ilk kitaplardı. en değer verdiğim eseri ise çok zekice yazılmış bir şiir-roman olan "benerci kendini niçin öldürdü?"dür. güneşi içenlerin türküsünü de çok severim. ama sağ olsun bütün cenazelerimizde ve anmalarımızda bağıra çağıra şiiri okuyan borazan sesli 68 kuşağından ağabeylerimiz bu şiire dair sevgimi bir miktar azalttı ne yalan söyleyeyim.

    nâzım sadece şiiriyle değil, kendi ait olduğu sınıf olan aristokrasiye(her iki taraftan dedesi de osmanlı paşası. o zamanlar osmanlı devletinin bürokratlarının önemli bir bölümünün toprak beyi olduğunu unutmamak gerek.) ihanet edip işçi sınıfının şairi olmasıyla da çok büyük. bu günümüzde neredeyse yaşanması imkansız bir olay. tarihin çarklarının hızlı döndüğü, büyük ekim devrimi'nin etkisinin bütün dünyaya yayıldığı dönemin özelliklerini de göz önünde bulundurmak lazım tabii.

    iyi bir şair olması ise tartışmaya açık değildir. isteyen şiirlerini beğenmeyebilir, kendisini ve ideolojisini sevmeyebilir. ama nâzım sadece türkiye'nin değil dünyanın en iyi şairlerinden biridir. sadece, kendisi de büyük bir şair olan, neruda'nın nazım hakkında yazdıkları bile onun ne kadar büyük bir şair olduğuna kanıt olarak sunulabilir. işin komik tarafı edebiyatın en az sevdiğim dalı şiir. bana ne zaman en çok sevdiğim/beğendiğim şairi sorsalar, attila ilhan cevabını veririm. politik yönümü bilenler ve bilmeyenler ilhan'ı nâzım'dan da mı üstün tuttuğumu sorduklarında ise nâzım'ın tasnif dışı olduğunu, zaten o'nun tartışmasız bir biçimde türkiye'nin en büyük şairi olduğunu , o'nu en sevdiğim şair olarak söylemenin gereksiz olduğunu söylerim. dolayısıyla o'nun büyüklüğünü, o kadar içselleştirmişim ki, büyük bir ukalalıkla söylemeye tenezzül bile etmiyorum.
    0şair 
  24. 1951'de t.c. vatandaşlığından çıkarılan ve 5 ocak 2009'da tekrar t.c. vatandaşı ol(durul)an dünya vatandaşı.

    bakanlar kurulu 5 ocak 2009'da bu kararı onayladı ve 10 ocak 2009'da karar, resmi gazete'de yayımlandı. böylece nazım hikmet 58 yıl sonra yeniden türk vatandaşı oldu.

    (kendileri vatandaşlıktan çıkardı, kendileri tekrar vatandaş yaptı.)
    #10501 kesret | 8 yıl önce
    0şair 
  25. (bkz: )
    #10522 ruzgar gibi gecti | 8 yıl önce
    0şair