şiirinde anadolu insanının her türlü sorununu ve beklentisini dile getirmiş; çokça da hapishane atmosferi, özgürlük, özlem, dayanışma, baskı, başkaldırı gibi konuları işlemiştir. cemal süreya onun için şöyle der: "doğu anadolu'nun, sınır boylarının yersel görüntüleri içinde oraların türkülerini kalkındıran şair..."
***** ... sus, kimseler duymasın, duymasın, ölürüm ha. aymışam yarı gece, seni bulmuşam sonra seni, kaburgamın altın parçası seni, dişlerinde elma kokusu bir daha hangi ana doğurur bizi? ...
rıfat ılgaz, ahmed arif'in ölümünden iki yıl sonra 1993 senesinde vefat etmiştir. ahmed arif'in rıfat ılgaz'a yazdığı mektup ve rıfat ılgaz'ın ahmed arif'in mektubuna yazdığı karşı mektup şöyle;
***
"13/11/1988 yeşilköy
sevgili rıfat ağabey,
halkımın, yurdumun büyük acısı, büyük hüznü, sonsuz sevinci ve yıkılması imkânsız onurusun.
büyük şair, büyük inanç adamı, büyük namus anıtı ve büyük ozansın.
sana "ağabey" diyebildiğim için mutluluk duyuyorum. şunun şurasında bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile, kahrolarak verdik gitti... alnımız ak, yüreğimiz pırıl pırıl...
merhaba sevgili ağabey..." (ahmed arif)
******
"sevgili ozan kardeşim, ahmed arif!
son kere yeşilköy'den seslenmişin bana! seni hep yeşillikler içinde düşünüyorum, anımsayınca...
"bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile kahrolarak" verdin! alnın ak, yüreğin pırıl pırıl... benim eşsiz, değerli kardeşim, içli, özgün şairim! hoşça kal, solmaz tükenmez yeşillikler içinde! unutmadık, unutmayacağız seni, halkımızın yaşadığı sürece. yapıtların, anıların belleklerimizden silinmeyecek!
sevgili kardeşim, bekle yeşillikler içinde beni!" (rıfat ılgaz)
kendi deyimiyle yürek işçisidir. mısralarında yüreğinden süzülenleri duyarsınız. o meşhur "hasretinden prangalar eskittim" kitabındaki şiirlerin büyük çoğunluğu leyla erbil'e yazılmıştır.
leyla erbil ile olan mektuplaşmaları çok güzeldir.
"15 mayıs 1954 ankara leylâ, canım, kayb, berbat ve sessizim... sessiz ve dolu: allahtan ki sen varsın. yoksa halim korkunçtu. burası bir köy! yakınlarımın bütün ısrar ve gayretine rağmen, hemen anneme gideceğim. pazartesiye trendeyim. eve gidince senin mektubunu bulmalıyım. anneme ilk sorum o olacak zaten. sen nasılsın ömrüm? son telefonda canını sıktım mı? ben artık annenden korkmuyorum. aksine onu, kendi annemmiş gibi seviyorum. buna ne dersin? hınca hınç mısra doluyum. kara ve yeşil fon, hepsinde hâkim. biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. ha? fotoğrafındaki “halbuki...”yi hâlâ anlayabilmiş değilim. anlatır mısın? bütün bunlar, beyhude biliyorum. şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. allah kahretsin, bu hastalık, bu rezaletler ve bu aile mecburiyetleri... ne yapsam? gözlerinden öperim canım. en çok da burnundan. gülme, ciddi söylüyorum. yarı parçan"
21 nisan 1927'de diyarbakır'da doğan ahmed arif, 2 haziran 1991'de geçirdiği kalp krizi neticesinde ankara'da hayata veda etmiştir. anne acısı, evlat acısı, işkence acısı, aşk acısı, yasaklı olma acısı... acının pek çok çeşidini yüreğinde hissetmiş. hissettiğini de mısralarına hınçla yansıtmış bir şair. aslında şiir yazmaya ortaokul sıralarında başlamış. şiiri faruk nafiz çamlıbel dizeleriyle sevmiş. lise yıllarında ise cahit külebi, behçet necatigil, ahmet hamdi tanpınar gibi şiirimizin mihenk taşlarını hayranlıkla okumuş. ve yine o çağda tanışmış nazım hikmet dizeleriyle... o yıllarda, bir gecede on sayfaya yakın mısra kaleme aldığı olurmuş. nazım hikmet, a. kadir gibi ölümsüzlerin mısraları onu ve şiirini derinden etkilemiş. bunca dize kaleme alan şair, şiir kitabını ancak 1968'de yayımlayabilmiş. bu eser de kendisinin yayımladığı ilk ve tek kitabıdır zaten.
Şöyle ki, ahmed arif çok sevdiği dostu cemal süreya'nın kız kardeşine aşık olur ve mahçup bir şekilde Süreya'ya açıklar durumu. Cemal Süreya da mahçup arkadaşına, "senden iyisini mi bulacak" der ve kardeşine anlatır durumu ve bir görüşme ayarlar.
Görüşme yerinde 2 saat bekler cemal Süreya ve kardeşi ancak Ahmed arif gelmez. En sonunda gururu kırılan kardeş ayrılır oradan. Bir daha da bir araya gelemezler zaten.
Oysa ki sevdiği kadının karşısına çıkamayan büyük ozanın o gün giyecek temiz gömleği yoktur. Tek bir gömleği vardır şairin ve buluşma günü kirlidir. Kirli gömlekle sevdiğinin karşısına çıkamayacak kadar da ince ruhlu bu adam kavuşamaz sevdiğine.
İçimi paramparça etmişti bu hüzünlü öykü benim, şimdiki aşklara bakınca hele, insan sorgulamadan edemiyor sevgiyi, güzelliği.
İÇERDE Haberin var mı taş duvar? Demir kapı, kör pencere, Yastığım, ranzam, zincirim, Uğruna ölümlere gidip geldiğim, Zulamdaki mahzun resim, Haberin var mi? Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş, Karanfil kokuyor cıgaram Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
33 kurşun ve hiçbiri benim nazarımda buna yetişmese de kendi içinde efsanelere konu olacak, efsaneleri kendine konu etmiş şiirleri bizlere hediye etmiş toprağımın güzide şairlerindendir kendisi. Sert bakışlarının ve küfür dolu ağzının ardında aslında yumuşacık bir kalp ve en güzel, en hisli cümlelere ev sahibi bir dil olduğunu bilmek gerekir. sevdayı yaşayan, sevdayı yaşatan ve sevdayı iliklerimize kadar hatırlatan 'gözlerinden öperim canım en çok da burnundan. Gülme ciddi söylüyorum'' gibi platonik bir aşkın ne olduğuna dair en güzel örneklerden sayılabilecek bir sözü bizlere miras bırakmış gönül ehli, zindan yorgunu aşk kurbanı kişi.
Gençlik yıllarında, rüyasında dahi şiir yazmışlığı olan fakat yirmi yedi yaşından sonra bir daha hiç şiir yazmamış (daha doğrusu yayımlamamış) yüce şair. Hemşehrim olduğundan dolayı, içimi büyük huzurla dolduran kişi.
Çok sevdiği, ama asla kavuşamadığı, belki de aşık ol(abildiği)duğu tek kadın Leyla Erbil’e mektuplar yazıyor, duygularını, yaşadıklarını anlatıyordu. Bir mektubunu gönderememiş, tam iki saat Diyarbakır’da hamallık yapıp pul parası kazanabilmişti.
her gün bir çok niye intihar etmiyorum diye sorular cevaplıyorum kendi kendime. bunlardan birisi belki bir gün yine ahmed arif evreni boyutu ve yüceliğinde seversin de içinden dışından bu şiir nehir olur akar sonsuza kadar gibi bir cevaptır.
ard - arda kaç zemheri, kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. dışarda gürül gürül akan bir dünya... bir ben uyumadım, kaç leylim bahar, hasretinden prangalar eskittim. saçlarina kan gülleri takayım bir o yana, bir bu yana...
seni bağırabilsem seni, dipsiz kuyulara, akan yıldıza, bir kibrit çöpüne varana, okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş bir kibrit çöpüne.
yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, yitirmiş öpücükleri, payı yok, apansiz inen akşamdan. bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene, seni, anlatabilsem seni... yokluğun, cehennemin öbür adıdır üşüyorum, kapama gözlerini...
güzel sevmekte değil maharet. bir kadını ahmed arif kadar güzel sevebilmekte marifet.
istanbul'da ki sevdiği kadına mektup gönderebilecek parayı bulmak için hammalık yapmakta bazen. hiç eli eline değmemiş bir kadına hem de. aşkının yalnızlığında sevgisini kalabalıklaştırmak. toplumsallıkta sevdiği kadını şiire dönüştürmek. yenilmiş gözler ama dimdik bakışlar. aşkta idolu ahmed yiğitliği olmayan erkek kadın sevmesin.
büyük usta maphusla daha yirmili yaşlarında tanışmış. trende iki yanında iki jandarma bir cezaevinden başka bir cezaevine nakil edilirken bir teyze acımış haline. azığını bölüşmüş arifle. suçun nedir diye sormuş teyze. ahmed arif "komünistlikten" yatarım teyze dese olmaz. "sevdandandır" demiş. teyze de sanmış ki arif kız kaçırmaktan yatıyor. "iyi oğlum iyi evlenir çıkarsın" demiş.
ahmed arif yalan söylemiyordu. onun en büyük sevdası halkı ve ülkesiydi. sevdiği kadınları da bu güzel halk ve güzel ülkenin kökleri kadar derin seviyordu.
uzun yıllardır aşık olmuyorum. fakat geçmişte yoğun hislerimle sevip sevildiğim eski sevgilimi ilk gördüğümde içimden mısraları dökülen yüce şairdir. unutmuyorum iki haftaya bir yediklerim ve içtiklerimle birlikte büyük ustanın şiirleri her yerimde dolaşmıştı. uzun yıllardır yalnız uyuyup yalnız uyandığım günlerin ve gecelerinde kendimi lanetlenmiş hissediyorum ara ara. üç ihlas bir fatiha niyetine okuyorum bir kaç ahmed arif şiiri hemen geçiyor.
seni, anlatabilmek seni. iyi çocuklara, kahramanlara. seni anlatabilmek seni, namussuza, halden bilmeze, kahpe yalana.
ard- arda kaç zemheri, kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. dışarda gürül- gürül akan bir dünya... bir ben uyumadım, kaç leylim bahar, hasretinden prangalar eskittim. saçlarına kan gülleri takayım, bir o yana bir bu yana...
seni bağırabilsem seni, dipsiz kuyulara, akan yıldıza, bir kibrit çöpüne varana, okyanusun en ıssız dalgasına düşmüş bir kibrit çöpüne.
yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, yitirmiş öpücükleri, payı yok, apansız inen akşamlardan, bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, seni anlatabilsem seni... yokluğun, cehennemin öbür adıdır üşüyorum, kapama gözlerini...
rüya, bütün çektiğimiz rüya kahrım, rüya zindan. nasıl da yılları buldu, bir mısra boyu maceram.
sus, kimseler duymasın. duymasın ölürüm ha. aymışım yarı gece de seni bulmuşam sonra yağar bir yağmur sonra...
bilmezler nasıl aradık birbirimizi, bilmezler nasıl sevdik birbirimizi, iki yitik hasret, iki parça can. sus, kimseler duymasın duymasın ölürem ha aymışam yarı gecede seni bulmuşam sonra yağar bir yağmur sonra... yağıyor yeşil yeşil.
Utanırım, Utanırım fıkaralıktan, Ele, güne karşı çıplak... Üşür fidelerim, Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın, Beraberliğin, Atom güllerinin katmer açtığı, Şairlerin, bilginlerin dünyalarında, Kalmışım bir başıma, Bir başıma ve uzak. Biliyor musun ?
Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne şah ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun ?
Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu'yu, Karayılanı, Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. Sonra kalem yazmaz, Bir nice sevda... Bir bilsen, Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı Minareden, barikattan, Selvi dalından, Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim, Duyuyor musun ?
Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne - üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, Oğullarım var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası, Gözlerinden, Gözlerinden öperim, Bir umudum sende, Anlıyor musun ?"
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?
Taa o yıllardan birçoğumuzun gözlerinden öpmüş güzel insan.
Ben çok şiir okumam çok fazla şair tanımam ama sana vuruldum ahmed arif. Umut her zaman olmalı
Huzur içinde uyu.
Son 20 yılı görseydi anadolu adlı şiirini nasıl yazardı diye merak ettiğim halk şairi.
Hocam anadolu'yu hiç kimse böyle yağmalamamıştı.
Persler, büyük iskender hava cıva sayılır bunların yanında.