ortaokul çağlarımda birkaç yıl komşumuz olan, hayatı sanki yokmuşçasına yaşayan sanatçı.
2 kızı vardı. biri sabahçı, biri öğlenci oluyordu sanırım. öğlenleri pembe terlikleri (sokak terliğinden ziyade, pofuduk ev terliğiydi bunlar), pijamaları (tam bir "yataktan çıktım ve geldim" diye bağıranlardandı) ve o bilindik, sarsak yürüyüşüyle öğlenci olan kızını okula götürür, sabahçı olan kızını da okuldan alırdı. ortaokul ile kaldığı ev karşı karşıyaydı. mahalleli de kendisini tanır, uzaktan selam verirdi. o da kafasını hafifçe öne doğru eğerek bütün selamları alırdı.
hatırlıyorum da, yakındaki fırında ramazan ayında pide kuyruğunda gırla kavga çıkardı. birkaç kez yıldız tilbe'yi de o kuyrukta görmüştüm. hiçbir zaman "ünlü gücü"nü kullanıp "ben bir ramazan pidesi reca ediciğim" yavşaklığına bürünmez, herkes gibi sırasını bekler ve pidesini alıp evinin yolunu tutardı. gazetelerde o zamanlar sıkça yazdığı gibi, yüksek ses yüzünden komşularını rahatsız etmişliği de yoktu. annemlerin ev ile kendisinin kaldığı ev yan yanaydı, arada 2 kat mesafe vardı sadece. yani, ben son ses metal açtığım zaman, onun duyuyor olması gerekirdi; aynı şekilde o müziğin sesini açtığında da benim duymam lazımdı. ama onun hiçbir zaman yüksek ses yüzünden çevresini, komşuları rahatsız ettiğini görmedim, duymadım.
kendisi benim gözümde "okul çıkışına gidip kızını okuldan alan pembe ev terlikli, pijamalı, sarsak yürüyüşlü anne" olarak kalacak. kendilerine 15 dakikalık şöhretler edinmiş nice insancık yıldız tilbe'nin değil tırnağı, tek bir kulak memesinin tüyü olamaz. senin uçuk kafan sağ olsun be yıldız abla.
"cumartesi günü sarıyer'de konserim varmış. ve evet, ben de gidicem" - yıldız tilbe (twitter)
kızının adının sezen olduğunu duyunca beni çok şaşırtan sanatçı. hele ki sezen aksu'yla aralarında geçen olayları öğrenince daha bir garip geliyor bu ayrıntı bana. hayatını istediği gibi yaşadığını düşünürüm hep. acılarından güzel şarkılar yapmayı bildiği için de teşekkür edesim gelir. yaşadıkları kolay şeyler değil. ama bu zor şeylerin üstesinden böyle güzel gelmesi insanı gerçekten etkiliyor. böylesine mükemmel bir şarkıyı yazdığın için ne kadar teşekkür etsek az.
yanık sesli, şimdinin gayet küçümsenen ama aşk kelimesi ile birlikte kullanıldığında nedense plaza türkçesine pek de yakıştığı düşünülen "acı"yı hayat simgesi haline getirmiş; 1966 doğumlu, '90'ların ikinci yarısını sadece hayranları özelinde değil, tüm türk pop müzik dinleyicilerinin kulak yetmezlikleri sebebiyle dinleyemedikleri ölçüde etkilemiş, izmir doğumlu olmasıyla birlikte, tuncelili bir anne ve ağrılı bir babanın 6 çocuğundan biri olarak dünya'ya gelmiş sanatçı.
izmir'de hava 3 gündür bok gibi: sonbahar mı, kış mı olduğu belli olmayan, tamamen kapalı bir gökyüzü, 2 gündür aralıksız yağan sağanak yağmur, eğimli ara sokakların hepsinden akan minimal seller. hatunun dün akşam salonda yıldız tilbe'nin şarkılarından birini açtığını duydum. kendisi fantezi müzikten nefret eder, hüner coşkuner'i bile "çok çığırtkan" diye dinlemez. içeri geçtim; gözleri dolu dolu. dedim "hayırdır?". okuldan verdikleri bir sunum ödevi için eski haberleri araştırıyordu. "uzay heparı'yla ilgili bir şeyler ararken yıldız tilbe'ye geçtim" dedi. sonrasındaki 3 saat boyunca yıldız tilbe'nin laf lafı açıyor'da kenan doğulu ile birlikte solistlik yaptığı günlere döndük, jüri üyelerinden biri olduğu sikindirik popstar yarışmalarından birinde bülent ersoy'a şu zamana kadar kendisine sanatçı diyebilen kimsenin koymadığı postayı dakikalarca koymasını izledik, meşhur pezevenklerin elinden kurtardım ayılığının geniş halini izleyip beyninin yarısı olmadan bile ayı olabilecek potansiyeldeki insancıklara üzüldük, gene eskilere dönüp trt müzik'teki "şarkıların yıldızı" programının youtube'taki birçok kaydını izledik, tarkan'a verdiği kış güneşi şarkısının hikayesini, sezen aksu ile arasının açılmasına neden olan uzay heparı birlikteliğini kendi ağzından dinledik ve son dönemlerindekiler hariç, bütün hit olmuş şarkılarını hatim ettik. üzerinden geçmiş onca saatten sonra, şu anda bile salondan inceden inceye yıldız tilbe sesinin geldiğini söyleyebilirim.
kendisinin sanatçılığını abartıp/yerip itin götüne sokanlar, genellikle yıldız tilbe'yi ya birkaç şarkı kadar dinleyip karar vermiş gencolar ya da "evde hep klasik müzik çalıyor bizim" yalanını rahatlıkla çığırabilen fularlılar oluyor. eski izmir tayfasından da çok arkadaş edindiğim için kenar mahalle kültürünün bağrından kopmuş ve hayatının bir döneminde güllü, kibariye, bergen, cengiz kurtoğlu, ferdi tayfur dinlemiş hiçbir arkadaşım "yıldız abla"larını kötülemedi. "en körkütük arabesk hayranları metalcilerin içinden çıkar" deyiminin doğruluğu, konu yıldız tilbe'ye geldiği anda, alma mater'ın kafa sallatma ihtimali kadar oluyor: %100. ya da ben izmir gibi türkiye çapında oldukça büyük ve kendi içinde kozmopolit bir şehirde bile "varoş"luğumu kaybetmemişim (iyi ki).
batakhanenin resmi adı olan küçük çaplı pavyonlarda 1991'de sahne almaya başladığı zamanlarda nasıl bir ortamın içine düştüğünü "silahlar patlardı gözümüzün önünde. biz sahnede şarkıyı kesemezdik. ne kadar çok silah sesi çıkarsa, o kadar yüksek sesle söylemek zorundaydık" diye açıklarken de, ibo show'da "bana saygı göstereceksin ulan!" diye çığırıp canlı yayınlanan eğlence programında kendisini ekranda izleyen milyonlarca insana yem etmeye çalışan insancığa "ben kimseye saygısızlık yapmadım, bana da yapımasını istemiyorum. saygıda kusur ettiğimi düşünseydim özür dilerdim. dilemiyorum, hadi size iyi yayınlar" atarını tek kelimesinde dahi sesi titremeden yaparken de, yıllardır başımızın etini "diva o" denilerek yiyip bitiren, türk sanat müziği'ni kendisiyle birlikte öğrenmiş neslin müzik kulaklarını tamir edilemeyecek boyutlarda bozmuş ego bombasına gene canlı yayınlanan bir yarışma programında "benim sözümü kesemezsiniz. ben sizi dinliyorum, lafınızı bölmüyorum, sizden de beni dinlemenizi bekliyorum. bu olmayacaksa, ben gidip (eliyle sahnenin üzerini gösteriyor) şuraya oturacağım. bu ben bu tavrı hak etmedim" doğrucu davut'luğunu yaparken de, "uyuşturucu madde kullanımı" suçlamasıyla alındığı gözaltından çıkışta "ne oldu yıldız hanım, hee?" diye bağırıp mikrofonları ağzının içine sokan muhabir bozuntularına karşı delikanlım'ını detone olmadan, avazı çıktığı kadar çığırarak söylerken de, hüner coşkuner'i arabeske yöneldiği için kapısından içeri sokmamış trt'de program yaparken, aynı trt'yi yıkayıp yağlamak da varken "keşke devlet kanalında sizinle daha fazla içli şarkılar söyleyebilsek" itirazında bulunurken de, katıldığı cıvık talk-showlarda karşısındaki ipe sapa gelmez insanların "kafan mı iyi yıldız abla?" aşağılamalarına sadece gülümserken de aynı yıldız tilbe'yi ortaya koymuş bir sanatçıdan bahsedildiğini algılayamayanlara üzülüyorum. bu kadının, reytingleri berbat bir seviyeye inmiş acun sirki "o ses türkiye" jürisine katıldığında yarattığı etkiyi bile görmezden gelenler, kendisini itin götüne sokuyor. şaşırıyorum.
müzik algısı kişiden kişiye göre oldukça değişen belki de tek şey. berbat pop ve rap'i duyduğu her an içinden-dışından küfredip bulunduğu ortamdan koşarak kaçmaya çalışan bir insanın da, güllü ve yıldız tilbe'nin en iyi zamanlarına yetiştiği gençliğinde kendisini sayısız kere jiletlediği için yazın bile işe uzun kollu gömlekle gitmek zorunda kalan, geçmişin kenar mahalle çocukları, şimdinin plaza insancıkların da dinlediği şeylere müzik deniyor. amacım "yıldız tilbe'yi ne eleştiriyonuz lan?" demek değil; zira, haddime değil. günümüzde şarkıcı diye önünüze atılan paçavra insanları eleştiremediğiniz kadar yıldız tilbe'yi eleştiriyorsanız, orada "yanlış yapıyorsun koçero" diyebilecek en az bir yıldız tilbe hayranı olacağından da emin olmalısınız. bunu hatırlatmak istedim.
doğrudan laf sokar gibi bi' girdi yazdığım anlaşılabilir. böyle bir amacım yok. ortaya yazdım; isteyen üzerine alabilir. aslında bu girdiyi yıldız tilbe'nin '90'lardaki sahne performanslarından örnekler vermek için yazacaktım. konuyu nerelere getirdim. amacımı yerine getireyim ve gideyim:
ibrahim tatlıses tarafından, programda kullanılan o meşhur ifadeyi hak etmediğini düşündüğüm şarkıcı. kendisi tüm şarkılarını o kadar içten okuyor ki sanki onunla beraberim ve yalnızca bana şarkı söylüyor gibi hissediyorum. inanılmaz bir duygu yaşatıyor insana. yaşa, var ol yıldız abla!
Yıldız tilbe şişirilmiş bir balondur. Neden? Bu gibi popüler kişi, kurum, tv dizi vb. yurdumun ergenleri tarafından şişiriliyor da şişiriliyor. Yıldız tilbe gibi leyla ile mecnun dizisi de bu allah’ın ergenleri tarafından bu hale getirildi. Karşına alıp konuşsan iki bölüm izlemediği diziyi yere göğe sığdıramıyor. Otur izle desen sabredip yarım saat izleyemez, çünkü kapasitesi yetmez. Anlamaz. Bu salak nesil yüzünden sevdiğimiz her şey popüler bir kültür halini alıyor ve “hepinizin allah belasını versin.” Diyip hiçbir şey sevemez hale geliyoruz. Evet.