norveç'in nüfus bakımından en büyük ikinci şehri. binalarıyla ünlüdür. akşam saat 8'den sonra sokakları sarhoş gençler ele geçiriyor. esrar kullanımı da baya bi fazla, sokakta esrar içiyor millet sabah sabah sigara içer gibi.
şarkıcılık kariyerinin başlarındayken kıskanç kocası tarafından yüzüne kezzap atıldı. bu elim olayın ardından şarkılarıyla ve hayat hikayesiyle gittikçe popülerleşen bergen'in 1986'da oynadığı "acıların kadını" filmi aynı adlı şarkıdan ve bergen'in acıklı öyküsünden yola çıkılarak yapılmıştır.
kezzaptan zarar gören yüzünü ve görmeyen gözünü kapatmak için saçını yüzünün yarısını örtecek biçimde taraması ile gözümün önünde.
bergen'in acıklı hayatı vahşi bir biçimde sonlandı. 15 ağustos 1989'da -daha otuz yaşında- pozantı, adana'da boşandığı eşi tarafından kurşunlanarak öldürüldü.
gerçek adı belgin sarılmışer olan, 1989 yazında 30 yaşındayken eski kocası halis serbest tarafından 6 kurşunla öldürülen arabesk'in kraliçesi (arabesk'in kralları olabilir ama kraliçesi tektir).
geçen gün aklıma düştüğünde biraz araştırdım. hakkında özellikle sosyal medyada o kadar çöp ve yalan bilgi var ki... serbest'le olan ilişkisinin doğruları da, yanlışları da aynı kazan içinde yorumlanmaya çalışılmış, hayatının magazinel kısımları gerçekmiş gibi gösterilmiş.
müzik eleştirmeni olan yavuz hakan tok'un acıların kadını bergen kitabı var (ilk baskısı 2014) (filmi de olacaktı ama yakın gelecekte bu mümkün değil çünkü tok'un belgesel olarak nitelendirdiği romanından uyarlanması planlanan film, bu romanın yanlışlarla dolu olabileceği gerekçesi ve tabii ki bergen'in varislerinden izin alınma sürecinin karmaşıklığı sebebiyle çekilmesi uzun vadeye yayılacak). bu kitabı yazmadan önce, "yeter ki bir müzik olsun" isimli blogunda bergen'in hayatını 9 bölümde yazılı ve görsel olarak anlatmış. yararlandığı en büyük kaynak, garip özdel isminde bir müzisyenin arşivi (özdel'i internette biraz araştırın, birçok sosyal medya sitesindeki hesaplarını karıştırın; iyi bir arşivci olduğunu göreceksiniz). her bölümün bitişinden sonra diğer bölümün linki var ama linkler arasında bir kopukluk oluyor, sırayla okuyamıyorsunuz. bu nedenle, bu blog yazısının hepsini, tek tek aşağıya bırakayım (hepsi 1 saatte okunuyor).
sadece kendisi ve serbest'in bildiği ayrıntıları üzerinden hayatının yorumlanmasından hiçbir zaman şikayetçi olmadığını görmek mümkün. yani, stockholm sendromu mu dersiniz, oedipus kompleksi mi dersiniz; ortada bir psikolojik durum da var. bergen'in adının geçtiği her yerde "vicdansız herif" diye böğürenler sağ olsun, bergen'in serbest'ten 4 kere ayrılıp gene kendi isteğiyle geri döndüğü, serbest'in başka bir kadınla evli ve çocukları olduğunu bilmesine rağmen, kendisinden kopamadığı gibi önemli ayrıntılar unutuluyor. ayrıca, izmir'de gerçekleşen ve bergen'in onlarca ameliyat olarak şimdilerde hatırlanan tek gözlü haline kavuşabildiği kezzap olayının ardından şöhret olduğu da unutuluyor. yüzü paramparça, tek gözü ayaklarına akmış bir pavyon şarkıcısının magazin basınının dikkatini çekmemesi mümkün değilken, bergen'in çocukluktan beri hayali olan konservatuvar eğitimini parasızlık nedeniyle bırakmış olmasının arabesk kraliçesi olma yolunda kendisini ne kadar değiştirdiğini de kimse merak etmiyor, araştırmıyor. bergen'in hayallerinin "kezzaptan önce" ve "kezzaptan sonra" olmak üzere keskin bir değişim geçirmesi, kendisini izlemeye giden sezen aksu'nun "kezzap bile bu kadını çirkinleştirememiş" diyebildiği, kezzaptan önce güzelliğiyle popüler olamamış bir şarkıcının estetik mucizeyle hayata tutunabildikten sonra gene güzelliğiyle şöhret olamaması ve dönemin ünlü şarkıcılarının önüne geçerek kazandığı hem altın plak hem de altın kaset ödüllerini o ana kadar kimsenin kazanmamış olması da gene unutulanlar arasında. varsa yoksa "yüzüne kezzap atıldı", "eski kocası tarafından kurşunlanarak öldürüldü". fona acıların kadını, sen affetsen ve onu da yak tanrım'ı da döşe, olsun bitsin. bergen'i bu kadar yüzeysel anlatmak, gelecek nesillerin kadın cinayetleri özelinde bilinçlenmemesi adına yapılan yanlışlardan biri bence.
yukarıdaki 9 bölümü okuduktan sonra, yan okumalar da yapmak isterseniz, aşağıdaki linkleri izleyebilirsiniz. bergen'i unutmak mümkün değil. hataları ve sanatçılığından feyz almak için ise henüz geç değil.
bergen gerçekleri (bergen'i adana'ya niyazi özcan aracılığıyla getiren selahattin erbaş'ın anlattıkları önemli)
bir şehir düşünün ki norveç için hem black metal'in, hem elektronik müziğin (bundan tam emin değilim elektronik müzik dinlemediğim için) hem de klasik müziğin başkenti olsun.
"Acıların kadını" olarak da bilinen arabesk sanatçısı Bergen'in yaşamını konu alan film. Gerçeklerle ilişkisi nedir, ne kadar doğru yansıtıldı bilmiyorum ve filmde de çok kusurlar olduğunu düşünüyorum. Yine de benim için belki de sadece hikâye bakımından aşırı etkileyiciydi.