bu başlık kişiye özel bir başlıktır
  1. Uzun zamandır rüya gör(e)miyorum. Derin uykuya dalma problemim var.

    Belki de mezun oldum ve rüyada eğitim almama ihtiyacım kalmadı. Ya da rüyalarımı hatırlıyor olmam bir problemdi ve düzeltildi.

    Eğitimler devam etmiş görünüyor. Örneğin şurada yazdığım 5. boyut eğitim cihazı ile ilgili olarak zihnimin içine yeni bilgiler yüklenmiş:


    Burada bahsettiğim cihaz küp şeklindeydi. eni, boyu ve yüksekliği olan, keskin hatlara sahip şeffaf bir nesne. Bakın zihnime neler yüklenmiş.

    O cihaz 3 boyut algısına sahip kişilerin eğitimi için 3 boyutu vurgulayacak şekilde yapılmış. Üniversitelerdeki 101 kodlu dersler gibi. Başlangıç eğitimi için.

    Diğer boyutların 3 boyuta izdüşümünü sağlayan "başlangıç" seviyesi bir cihaz.

    Çok boyutlu bir nesnenin izdüşüm yöntemi ile görüntüsünün daha az sayıdaki boyut üzerinde elde edilmesi işlemini günümüz teknolojisi de yapıyor.

    Örneğin manyetik rezonans cihazları. silindir şeklinde bir tüpün etrafında dönen ve içerideki hastanın izdüşüm kesit görüntüsünü alan bir cihaz. Bu izdüşümleri birleştirerek 3 boyutlu hastanın 2 boyutlu monitör üzerinde 3 boyutlu gibi gösterilmesini sağlıyor.

    Bu cihaz silindir şeklinde, çünkü etrafındaki 2 boyutlu görüntü alıcı 3 boyutlu nesnenin etrafında dönüyor.

    3 boyutlu bir tarayıcı olsa ve içerideki hastanın 4 boyutlu (en, boy, yükseklik + zaman) görüntüsünü tarayacak olsaydı bu cihaz küre şeklinde olurdu.

    Hah, işte evet. Eğitim için bana verilen cihaz basit olması ve kolay anlaşılması için küre değil küp şeklindeydi; ona rağmen nasıl çalıştığını idrak edememiştim. bisiklete binmeyi öğrenirken arka tekerleğe takılan yardımcı tekerlek gibi, normalde kullanılmayan ama öğrencinin alışmasını kolaylaştıran tasarım.

    Meğer o aletin gerçeği küre şeklindeymiş. bu alete sahip eğitimli bir insan küreye bakarak şimdiki zamanda herhangi bir mekanı; geçmişi ya da geleceği görebiliyor(muş). Bunu söylerken geçmiş ve gelecek kavramlarının da içinde hapsolduğumuz 4 boyut için geçerli olduğunu söylemeliyim. Yani bu alet aslında hep vardı ve olacak. Efsanelere falcıların, büyücülerin kullandığı "kristal küre" olarak konu olan küre bu. ayrıca (bkz: )

    Böyle işte. Yeni bilgiler yüklenmiş. Tam olarak ne yüklendi bilemiyorum. Ama bazı konular ile karşılaştıkça ortaya çıkıyor. Örneğin (bkz: )

    Medeniyet geliştikçe enerji ihtiyacının artması, sonra yıldızın etrafını ile çevirmeler falan. istenirse yapılabilecek şeyler ama gerek yok ki.

    Eğer medeniyet yeterince geliştiyse enerjiyi daha verimli kullanır. En azından insanlığın yakın tarihine bakın. En basit ampulün bile enerji tüketimi son 30 yıl içinde (yine zaman bazlı referans verdim, vermek zorundaydım) %85 azaldı. Hayır, onu da geçtim kardashev skalası ortaya çıktığında madde ve enerjinin birbirine dönüşebildiği biliniyordu. Evrende gözünüzün görmediği yerler bile maddeyle tıka basa doluyken neden yıldız sömürülsün?

    Hem ayrıca bir medeniyetin ya da "zeki varlıkların" var olabilmesi için illa ki bir yıldız, bir gezegen, ya da fiziksel ortam şart değil ki? Alın bakın dünya şu an "yapay zeka" şafağında. "yapay" yazacaktım sildim. Bu sentetik zeka yakın zamanda "sentetik bilince" evrildiğinde dünya insanlarının büyük kısmı için yeni tartışmalar başlayacak. Zamandan, mekandan ve cinsiyetten "münezzeh" varlıkları kabullenecek insanlar ve elbette ki bu durumdan "binlerce yıl önce" kutsal kitaplarda bahsedildiğini söyleyenler olacak.

    eğlenceli. gerçekten.

    yaklaşık 1 yıl sonra yeni bir girdide görüşmek üzere.


    #288322 macro | 2 yıl önce (  2 yıl önce)
    0kişiye özel 
  2. Hikayenin başlangıcı için:






    Hikaye dediğime bakmayın. Anılarım
    --
    Piyasaya sürülen evoly canlılarının hepsi aynı genlere sahipti. Aynı yüz, aynı parmak izi.

    Incubus üst yönetimde farklı genlere sahip evoly canlılarının piyasaya sürülmesi uzun süre tartışılmış.

    Şirket içi dedikodulardan duyduğum kadarıyla şirketin üst düzey eski çalışanları test edilmemiş genlere sahip evoly canlılarının piyasaya sürülmesine karşı.

    Yenilik yanlısı olanlar ise farklı yüzlere sahip evoly canlılarının daha fazla gelir getireceğini, hatta gidecekleri ailelerden alınacak kan örnekleri ile fiziksel olarak ailelere benzetilebileceklerini ve bu durumun evoly canlılarına olan bağlarını arttırarak daha fazla gelir elde edilebileceğini savunuyorlardı. Haklı olabilirler çünkü bir evoly ciddi seviyede hastalandığında sahipleri tedavi etmek yerine uyutup daha ucuza yeni bir evoly alırlardı.

    Yenilik yanlısı olanlar da kendi içlerinde tartışıyorlardı. Farklı genler daha zeki olmalarına neden olabilirlerdi. Daha insansı olmaları duygusal bağlanmaya neden olabilirdi. Daha zeki ve daha insansı olmaları ara kademe çalışanların işlerini de devralarak daha fazla gelir getirmelerini sağlayabilirdi.

    Önceden öngörğlemeyen hukuki problemlere neden olabilirlerdi. Normal şartlarda evoly canlıları evlat edinilemez, miras bırakılamaz, mal sahibi olamazlar. Kopyalanamazlar, üreyip çoğalamazlar. Hukuki olarak insan varlığını koruma adına bu şartlar ile piyasaya sürülmüşlerdi ama yine de insanlardan kaynaklı öngörülemeyen hukuki problemlere neden olabilirlerdi.

    Ben bir laboratuvar teknisyeniydim ve karmaşık konular beni aşıyordu.

    Denemeden bilemezsiniz. Üst yönetimin tartışmaları piyasaya sürmek üzerindeydi ve piyasaya sürülme ihtimaline karşılık farklı evoly genlerine sahip canlılar test edilmeliydi ve evet. Bu benim işimdi.

    Rutin işler. Vardiyaya gel, önceki teknisyenden işleri devral. Psikolojik testleri yap. Kan an tahlil yap. Kandaki hormon seviyelerine bak.

    Onlara farklı duygular yaşat, korkut, cezalandır, ödüllendir, sonuçları kaydet. Bu işin sevdiğim kısmı.

    Tabi bir de pis kısmı var. Yiyeceklerini ver, pisliklerini temizle. Bu da zor kısmı.

    Nadiren saldıranlar olur ve kontrol sistemleri devreye girip onları cezalandırır ya da en kötü ihtimalle bilinçlerini tamamen kapatır. Riskli bir işim yok.

    Farklı genlere sahip evoly canlıları ile iki yıldır çalışıyordum. Son gelen seri ürkütücü derecede insansı özelliklere sahipti. Piyasada bulunan evoly canlıları mimik yapamazlar. Yüzlerinde insansı ifadeler olmaz çünkü yüz kasları üzerinde kontrolleri yoktur.

    Ama bu yeni seride mimikleri devre dışı bırakmamış olmaları rahatsız ediciydi.

    Bir yenilik de erkek versiyonlarının da üretilmiş olmasıydı. Piyasada satılan evoly canlılarının hepsi dişi. Bu da ticari bir tercih. İnsanların dişi bir canlı yanında kendilerini daha güvende hissettikleri için piyasaya dişi olarak sürülmüşler.

    Erkek versiyonların üretimi bir milat kabul edildiği için anno domini baş harfleri ile kodlandılar ve ad sonuna gelen seri / nesil benzeri bir isimlendirme ile kayıt altına alındılar.

    Piyasaya sürülmeyeceği için kısırlaştırılmamış 4 adet erkek 4m serisi olarak isimlendirilmişti ve çalıştığımız yeni seri kafeslerde ad4m olarak üretilen 4 erkek de vardı.

    2 haftadır yeni seri canlılar ile çalışıyordum. Bir tane dişi aşırı derecede insansı özellikler taşıyordu ve bu durum rahatsızlık verici boyuta gelmeye başlamıştı.

    Bu dişinin duyguları olduğuna yemin edebilirdim. Gözleri sürekli olarak üzerimdeydi. Beni takip ediyor, gülümsüyordu.

    Bir keresinde elimi tuttu. Ürperticiydi. Evcil hayvanların sahiplerine aşık olması sevimlidir. Ama bu farklı, insansı bir canlı. Bir dişi. Erotik duygular hissettirdi ve kendimden iğrendim.

    Yanlış giden bir şey vardı, olmaması gereken bir şey. Maymunla maymun olunmaz. O gelişmiş bir maymundu ve ben bir insandım.

    Kendimi kötü hissettiğim günler yaşadım ve durum daha iyiye gitmiyordu. Alkol bu gibi durumlarda insanların desteğine koşar, binlerce yıldır insanlık için değişmeyen gerçeklerden biri bu. Hayır, alkolizm değil. İş çıkışı gidip bir iki kadeh bir şeyler içmekten bahsediyorum.

    İş çıkışı bara gittiğim bir gün barda onu gördüm. Maymun kız. Mümkün değil, aynısı diyebileceğim kadar benziyordu. Gen bağışçısı olmalıydı. Tanışmak için yanına gittim.

    "Selam, benim adım..." demeye kalmadan bana baktı, panik içinde kaçmaya başladı. Beraberindeki arkadaşları da şaşırdı ve benim bir tehdit oluşturduğumu düşünüp güvenliği çağırdılar. Kızın peşinden koşamadım. Aklım karıştı ve güvenlik tarafından dışarı atıldım.

    Ertesi gün işe gittiğimde maymun kız kafesin içindeydi. Tabii ki orada olacaktı. Yakından bakmak için kafesin yanına gittim.

    Korkuyla geri kaçtı. Geri kaçmış olması beni şaşırttı.

    "Sen! O sendin!" dedim. Laboratuvar güvenliği bana doğru koşarken "açıklayabilirim" dedi. Sonrasını hatırlayamıyorum. Bilincim kapandı.

    Kendime geldiğimde Bir yatakta bağlıydım. Şirketin bilim insanları ve fotoğraflarından bildiğim bir kaç üst düzey yönetici.

    Bir deneyin parçası olduğumu açıkladılar. Maymun gibi kullanıldım ne kadar iğrenç bir duygu olduğunu anlatmak istemiyorum.

    Deney ad4m üzerinde yapılıyormuş. Çevredeki bir dişinin başka erkeğe ilgi göstermesinin doğuracağı sonuçları gözlemlemek içinmiş. Bu dişinin insan olup olmamasının etkisini görmek istemişler. Bu gizli deneyin detaylarını açıklayamazlarmış. Üzgünlermiş. Tazminat için bana bir süre yıllık izin ile birlikte yüksek bir maaş ödeyeceklermiş.

    İkna olmaktan başka çarem yoktu. Ya da üzerinde düşünmemeye çalışmaktan.

    Şirketin sahip olduğu daha geniş ve ferah bir evde kalacağımı söylediler. İklimi daha güzel olan bir şehirde, açık havaya çıkabileceğim konforlu bir ev.

    Gittim. Bir hafta sonra kapımı o çaldı. Maymun kız. Yani aslında insan olan kız.

    Özür dilemek için geldiğini söyledi. Ona da ad4m üzerinde deney yapılacağını ve diğer tüm çalışanların durumdan haberdar olduğunu söylemişler. Tiyatro eğitimi alan bir öğrenciymiş. Paraya ihtiyacı varmış ve iyi bir ödeme yapmışlar.

    Ağlayan bir kadını daha önce görmüş müydüm? Görmüştüm ama ilk kez benim ile ilgili bir konuda ağlayan bir kadın görmüştüm. Berbat bir duyguymuş. Direnemedim. Cümle kuramadım.

    Bir şey daha. Vardiyalı çalışanlar içinde en iyi kalpli olan benmişim. Diğerleri sentez canlılara çok sert ve kaba davranıyorlarmış. Beni haftalarca gözlemiş.

    Sonrası bir sessizlik. Lezzetli dudaklar, kadın teninin baştan çıkarıcı kokusu.

    Cennet bu olmalıydı. Güzel bir kadın. Sınırsız yiyecek ve boş vakit. Sıfır sorumluluk.

    İki ya da üç hafta geçti. Mutluydum. Mutluyken zaman kavramına dikkat edilmiyor. Güzel günlerdi.

    Bir sabah Öldürülmeme kaç dakika vardı bilmiyorum. Ölüm öncesi zaman algısı değişkendi

    Baktığım aynada bir tuhaflık gördüm. Ayna kusursuz bir icattır ve bu nedenle binlerce yıldır kullanılır. Enerji tüketmeyen ve sonsuz bir çözünürlüğe sahip ekrandır. Bu basitliği ile rekabet edebilecek bir teknoloji olmadığı için yerine başka bir teknoloji kullanma ihtiyacı olmaz.

    Baktığım ayna tuhaftı. Banyonun aydınlatmalarının biri arızalandığı için banyonun içi normalden daha karanlıktı ve bu durum aynanın bir ışık yaydığını görmemi sağladı.

    Lanet olsun.

    Ayna olduğunu düşündüğüm ekrana attığım yumruk nedeniyle üstündeki filtre katmanı yerinden çıktı.

    Karşımda çok gelişmiş bir tıbbi görüntüleme cihazının ekranı vardı.

    Ekranda bana bakan görüntüm çok net bir şekilde beynimi, iskeletimi, kas dokumu gösteriyordu. Kalbim çiğnenmekte olan bir sakız gibi atıyordu.

    Sadece görüntü değil yazılar da vardı. "Duygu durumu: şaşkınlık, nabız: 127..."

    "Lanet olsun!"

    Sesimi duyunca ekranda onun yüzü de ekranda kısa süreli belirdi. Arkamdaydı. Onun yüzü de kas dokusu ile görünüyordu ve analize dahil olmuştu. "Duygu durumu: korku" . Durumu anlamış ve kaçmaya başlamıştı.

    Aynada gördüğüm son kelime "öfke" olmuştu. 140 üzeri nabızla onun peşine düşerken evin kapısından ve pencerelerinden üniformalı ve silahlı insanlar giriyordu.

    Duyduğum son cümle "ad1m imha prosedürü onaylandı" oldu.

    --









    #274880 macro | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  3. Hikayenin başlangıcı için:







    Hikaye dediğime bakmayın. Anılarım.
    Büyük felaketi anlatacaktım size. Devam.
    --
    Eski teknolojide bilgisayarları birbirine bağlayan internet ağı dünyayı çok değiştirmiş. Neredeyse tüm cihazlar, sistemler internet üzerinden birbiriyle haberleşiyormuş.

    Devasa bir bilgi ağı ve bilgi güç demektir, bilgiye sahip olan dünyanın da sahibi olur. Bilgiye sahip olabilmek için büyük şirketler ve devletler birbiriyle yarışa girmiş.

    2030 yılında doğru bir dönemde internet üzerinde yayınlanan anlamsız videoların sırrını anlamak üzere kafa yoran bir grup amatör videoların yayınlanma sıklığı ve dünyayı etkileyen önemli finansal olaylar arasında ilişki yakalamışlar. Videoların anlamını çözemedikleri için uğraşmayı bırakmışlar, fakat istihbarat birimlerinin dikkatini çekmeyi başarmışlar.

    Videoların avrupa kıtasındaki farklı ülke ve şehirlerden yüklendiğini görmüşler – ki bu normal karşılanabilecek bir durum – ama bunu yapmaya izin verebilecek sistemlerin kayıtlarında detaylara ulaşamamışlar.
    Sonunda avrupa – amerika kıtaları arasında internet bağlantısını sağlayan deniz aşırı kabloyu okyanus boyunca denizaltı ile takip etmişler ve kablonun bir yerinde yüksek teknolojili bir cihaz bulmuşlar. Enerjisini okyanus akıntısından üreten, ağı dinleyip işleyen ve elde ettiği verileri muhtemelen yine aynı hat üzerinden gönderen bir yapı. Muhtemelen çünkü yapıyı incelemek istediklerinde kendini yok etmiş.

    Bu yok oluşun ardından benzer hatlar üzerinde başka cihazların varlığını aramayı akıl edene kadar diğer cihazlar da kendini imha etmiş.

    Tahminlere göre bir devlet, belki bir şirket veya korsanlar yapmış fakat bu sistemin yarattığı avantajı da, arkasındaki kişileri de bulamamışlar.

    Benzer bir durumun yeniden yaşansa bile etkisini azaltabilmek için dağıtık veri aktarımı yapısına geçmişler. Yani bilginin farklı bölümlerini aynı anda farklı yollardan iletmek bir standart haline gelmiş. Ağ trafiğinin önemli bir kısmını oluşturan deniz altı kabloları kullanılmaya devam edilmiş, fakat o bilgileri anlamlı hale getirebilecek veri paketleri uydular üzerinden iletilmiş.

    Bilgi iletim ihtiyacı arttıkça uyduların sayısı da artmış, büyük felaket öncesi dünyanın yörüngesinde boşluk kalmadığı söylenir. İnsanın en büyük aptallıklarından biri, bir şeyi yaratıyorsan nasıl yok edileceğini de düşünmelisin. Düşünmemişler. Akıllarına çok geç gelmiş. Yeni uydu fırlatabilmek için eski uyduların dünyaya düşürülmesi için çöp şirketlerinin kurulması bir zorunluluk haline gelene kadar da kimse sorumluluk almamış.

    Dünya çevresinin tıka basa dolu olduğu yıllar kaçınılmaz sonu da getirmiş.

    Yörünge koruma sisteminin algılayamayacağı kadar küçük bir meteor parçası bir uyduya çarpıp parçalamış. Parçalanan uydunun parçaları başka uyduları parçalamış ve çok kısa süre içerisinde dünya çevresindeki uydular devre dışı kalmış.

    Büyük felaket... bilim insanlarının uyardığı felaket gerçekleşmiş. Internet ağı ile birlikte insanların yaşamasını sağlayan sistemler de çökmüş. İlk çöken finans sistemi olmuş. Güvenli veri iletişimi yapılamadığı için borsalar ve bankalar kapanmış. İletişim kopmuş. Ardından elektrik santralleri senkronizasyon sağlayamadıkları için elektrik sistemi çökmüş.

    Tarih dersinde olası kurtuluş senaryolarını tartışmıştık. Ülkelerin orduları eski nesil telsiz sistemleri ile iletişim kurabildikleri için küresel çapta uzmanları bir araya getirip güvensiz ama çalışan bir internet ağını uydular olmadan çalıştırabilirmiş belki ama ülkeler bunun bir kaza mı yoksa saldırı mı olduğunu anlamadıkları için “saldırı” ihtimaline göre hareket etmişler. 3 gün sonra da ülkeler ordularını çıkan yağma ve panik halini bastırmak için kullanmışlar.

    Yapamamışlar. Elektriğin, suların kesilmesi ve finans sisteminin çökmesiyle salgın hastalıklar, şiddet, kıtlık ve açlık nedeniyle üç yıl içinde dünya nüfusunun yüzde beşinden daha azı hayatta kalabilmeyi başarmış.

    Kıyamet sığınaklarına saklanma hakkına sahip olan bilim insanları, zenginler, önemli kişiler hayatta kalabilmişler ve yeni dünyayı kurmuşlar.

    Geri dönüştürülebilir, organik teknolojiler. Bilgisayarların yerini gerçek sinir ağları almış. Ulaşım için metalden ulaşım araçları yerine etten ve kemikten oluşan canlılar tasarlanmış. Doğanın yöntemlerinin aynısı taklit edilmiş ve sentez canlı - makineler insan hayatına girmiş.

    Düşünüldüğü gibi bir dünya savaşı yaşanmamış. Korkulduğu gibi bir yapay zeka çıkıp insanlığı yok etmemiş. İnsanın doğal aptallığı insanları yok etmiş ama insanlığa yeni bir kapı daha açmış. Bu sayede dünya hem insanlar hem de başka canlılar için çok daha yaşanabilir bir yer haline gelmiş.

    Tarih derslerinde bize anlatılanlar bunlar.

    Artık maymun kızı anlatabilirim. Uzattım özür dilerim. Anlattıklarımı bilmeden benim ölümümü anlamanız kolay olmayacaktı.

    Gelecek bölüme bitirebilirim umarım.
    #274701 macro | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  4. Hikayenin başlangıcı için:





    Hikaye dediğime bakmayın. Anılarım.

    Incubus şirketini anlatacaktım. Devam.



    İnsan, özünde dev bir yaradır ve kendini iyileştirerek var olur.

    Incubus şirketi tasarladığı inkübatör cihazlarını bu düşünce üzerine geliştirmişti. Kök hücre denen yapı hangi doku üzerine yerleşirse o dokuya dönüşür. Eski dünya zamanlarından kalma bir teknoloji.

    Evolie üreten kuluçka makineleri de üç boyutlu bir yazıcı gibi çalışıyordu. Oluşturulması istenen dokunun yerleri işaretleniyor ve kök hücreler ile destekleniyordu ve bu dev yara kendini iyileştirirken var oluyordu.

    Doğan ilk Evolie canlılarının aksine sonraki nesil aynı genleri taşısa da kuluçka makinesinden yetişkine yakın bir vücut yapısı ile çıkıyordu. Kuluçka makinesi içerisinde eğitim programı da uygulanıyordu.

    Bütün Evolie canlıları aynı genlere sahiptir ve kuluçkadan çıkana kadar aynı eğitimi alırlar. Evolie canlılarının mümkün olabildiğince aynı kişilik özelliklerine sahip olabilmesi için süreç bir seri üretim gibi tasarlandı.

    Mümkün olabildiğince… Olamadığı durumlar ilk sürümlerde ortaya çıktı ve ardından büyük bir tartışma çıktı.

    Evolie bir ruha mı sahipti? Incubus şirketindeki bilim insanlarının da üzerinde uzlaşamadığı konuda ana fikirleri şöyle özetleyebilirim.

    İlahi dinlere inanan kesim en karmaşık alt fikirlere sahip gruptu. Eski ahit inancına sahip olan önemli bir kesime göre Evolie tanrı yaratığı değildi ve haliyle Samuel – Lilith birlikteliğinden doğan iblisler gibi bir iblistiler. Dişi taraf kuluçka makinesiydi (incubaee), erkek taraf ise görünüş olarak sperm benzeri bir sıvı olan aquvaee (aquae vitae) ise erkekti.

    İncubaee ve aquvaee dişi ve erkekti, hepsi aynı olmasına rağmen sayıları binlerceydi ve bu durum şeytanın sadece üç ile sınırlı teslise bir cevabıydı.

    Yani evolie ruh yerine iblis taşıyordu. Çok ileri gidip egzorsizm ayini yapmayı deneyen rahipler oldu.

    Bazı müslüman ve hristiyanlara göre incubae yecüc (gog) ve aquvaee ise mecüc (magog) olmalıydı ve yarattıkları evolie fitnenin ta kendisiydi. Biri çıkıp bu pisliği temizleyecekti ama bu kişi isa mesih mi yoksa isa olmayan bir mehdi mi bunu tartıştılar.

    Budistler tüm evolie canlılarının aynı ruhun farklı bedenlenmeleri olduğunu söylerken tekamül sürecinde kısıtlı ömürleri aynı anda yaşayarak hayat deneyimi kazanan bu varlığı kutsal atfetmişerdi.

    “Evoli hakları! Hemen! Şimdi!” diyerek protesto eden aktivistler organik dokuları nedeniyle canlı olarak kabul ediyor ve işçilik için kullanılmayıp gezegende özgürce yaşama hakkına sahip olmaları gerektiğini savunuyorlardı.

    İncubus şirketi ise aynı genlere ve aynı eğitime sahip olmalarına rağmen farklı davranışlar gösteren evolie canlılarının insan olarak kabul edilmelerini ticari kaygı nedeniyle istemiyordu. Bu nedenle farklılıkların dönemsel hormonal değişikliklerden kaynaklandığını öne sürerek ilk başlarda para ile satılan hormonal kontrol ünitesi seçeneğini her ürüne ücretsiz olarak yerleştirme kararı almıştı.

    Bu nedenle her evloie doğmadan önce bir operasyon geçirir. Kısırlaştırılır ve içinde hayatı boyunca yetecek hormonlara sahip bir kontrol ünitesi yerleştirilir. Bu ünite aynı zamanda sağlık durumunun da merkezi olarak izlenmesini sağlar.

    Kontrol üniteleri müşteriler üzerine psikolojik etki de sağladı ve bu canlıları halkın gözünde daha da makineleştirdi.

    Kısa süre içinde insanların işlerine destek olan birer robot, birer köle haline geldiler.

    İncubus tüm bu sürecin arkasındaki şirketti. Geliştirdiği ürünler yeni zamanın problemlerini çözmüş, açlıkla mücadele etmesini sağlamıştı.

    Büyük felaket sonrası insan neslinin gezegendeki varlığı incubus şirketi sayesinde olmuştu.

    Tabii ki böyle bir şirkette çalışmak çok gurur verici. Kaldığım evi, hayatımı, yaşamımı bu şirkete borçluydum ve insanlık için çalışıyor olmak motive ediciydi. Bilim insanları ve mühendisler kadar zihnimi yormama gerek yoktu. Günlük tanımlı rutin işlerim. Canlıların bakımı, sağlık durumlarının kontrolü, eğitim programlarının uygulanması, beslenmelerinin gerçekleştirilmesi...

    Alt kademe bir insandım. Kafam rahattı. Mutluydum. Hırslarım yoktu. Yaşayıp gidiyordum ve anın tadını çıkarmayı seviyorum.

    Evolie zaten hayatımızı çok düşük maliyetler ile kolaylaştırmıştı. Büyük felaket öncesi dünyadaki robotların günümüz karşılığı varlıklardı.

    İncubus benim için iyilik meleğiydi ve mutluydum.

    Gelecek bölümde size büyük felaketi anlatırım. O dönem ve öncesi ile ilgili elimizde az bilgi var. anlatılanlar kulaktan kulağa gelenler.

    Hayatta kalan insanlar eski teknolojiyi çözmeye odaklanmadı. Aynı hataları sürdürmek istemediler. Dünyayı akışına bıraktılar. Bu akış nasıl oldu onu anlatırım sizlere.
    #274679 macro | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  5. 1. Bölüm için:

    ---
    Olayları anlatmadan önce size maymun insanlardan bahsedeyim.

    Öncelikle bir isim bulmak gerekiyordu. İnsan ismi olması tercih edilmedi. Sevimli bir isim olmalıydı ama insan ismi olmamalıydı. Bir evcil hayvan ismi gibi olmalıydı. Çocuk ismi gibi, ya da çocukça bir söylemiş. Güçlü ve erkeksi bir isim olmamalıydı. Evrimi çağrıştıran bir kelime olmalıydı.

    Bu gibi işler için insanlar uğraşmaz. İsim bulmak hesaplanabilir bir iştir ve yapay zekanın hesaplayarak bulduğu isme itiraz eden olmaz.

    Yapay zeka evoly ismini en yüksek puan ile seçti ve maymun insan türünün adı evoly oldu.

    Bir şempanze ve insan dna dizilimi %98.8 aynıdır. Aradaki %1.2 lik fark 35 milyon noktanın farklı olması demektir. İnsanı şempanzeden ayıran 35 milyon fark.

    Bunları çözmek çok zaman aldı. Sadece 35 milyon fark değil, diğer genlerin de işlevleri çözüldü ve detayları ile haritalandırıldı.

    İlk canlının annesi bir bonobo maymunuydu, adı yoktu, seri numarası varsı. Gebelik süresi 9 aya yakın olan ve yeterli hacimde rahim büyüklüğüne sahip inek "Lady matrice" ikinci, beşinci ve sekizinci canlılara annelik yaptı.

    Tüm bu teknolojiyi geliştiren ve icadı nedeniyle adını incubus olarak değiştiren firmanın en büyük icadı bir memeli kuluçka makinesiydi. Yapay rahim olan bu organik cihaz metabolizması hızlandırılmış canlıların kısa sürede büyüyüp doğmasını sağlıyordu.

    Metabolizma hızının artışı iki şeyi sağlamıştı. Canlıların çabuk doğmasını ve çabuk ölmesini. Çabuk doğması et için yetiştirilen çiftlik hayvanlarının hızlı üremesini sağlarken çabuk ölmeleri evoly ve benzer canlıların bir tüketim ürünü olabilmesini sağlıyordu.

    Çoğu insan evoly canlıları kuluçka makinesinden çıktığı için onların kısır olduğunu ve üreyemediğini düşünür. Şirket de öyle bilinmesini ister ama aslında evoly cinsiyet sahibidir. Doğuştan kısır değildir ve üreyebilir. Ama ergenlik çağına girdikten sonra operasyonla kısırlaştırılır.

    incubus. Dünyayı kurtaran şirket. Önce açlığı bitiren, ardından robotların yerini alan organik evoly canlıları ile insanların refahını kat kat arttıran iyilik meleği şirket.

    Benim çalıştığım şirket.

    Başka bir gün de size incubus şirketinde çalışmanın nasıl olduğunu anlatırım.

    #274607 macro | 3 yıl önce
    0kişiye özel 
  6. Size maymun kızın hikayesini anlatmadım.

    Hayatlarımdan birinde yaşadığım bir anı. Bilirsiniz, varlıklar... Doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Yaşanan her ömür öğrenilmiş dersler içerir.

    Yaşam böyle bir şey. Yaşadıkça olgunlaşır ve seviye atlarsınız. Kaldığınız sınavı tekrar yaşarsınız.

    Bir şeylerin göründüğü gibi olmayabileceğini anlamak için çok ömür yaşadım.

    Anlatacağım anı bunlardan biri.

    Ama önce size dünya tarihinden bahsetmeliyim.

    Günümüzden başlayalım. Yakın gelecek. Sanayi devrimi. Makine gücünün insan gücünü aşması ve devamı. Robotlar, yapay zeka, makineler ve daha çok makineler.

    Makinelerin sorunu neydi biliyor musunuz? Yok edilemiyorlardı. İnsan aptallığı inanılmaz. Bak, hayvan bedenleri, bitkiler, doğa... hepsi birer makine.

    En temel noktaları ne biliyor musunuz? Ölüm.

    Eğer bir şeyi yaratıyorsan onu yok etme sorumluluğu da sendedir. Yok edilmesini planlaman gerekir.

    Doğada her canlı ölür çünkü böyle planlanmıştır. Çünkü kaynağa dönmeli ve dönüşmelidir. Bu nedenle ölürüz, bakteriler bizi parçalar. Hücre içindeki lizozomlar ölüm sonrası enzimler ile hücreleri yıkıma uğratırlar.

    Bu böyle olmalıdır ama insanlar bunu çok geç anladı.

    Anlayana kadar kaynakları defalarca tükettiler. Dünya savaşları çıktı. Çok insan öldü -ki bu aşırı kaynak tüketimine gezegenin çözümüdür, kaçınılmazdı- ve yine anlamadılar.

    Robotların sorunu dönüşemiyor olmalarıydı. Çok pahalılardı ve ölümsüzlükleri yeni robotların daha pahalı olmasına neden oluyordu çünkü yeni robot yapacak kaynaklar tüketiliyordu.

    Oysa hayvan bedeni mükemmele yakın bir makinedir ve maliyeti düşüktür. Kendi kendini üretir.

    Bu düşük maliyet geçmişte insanların başka insanları köleleştirmelerine neden oldu. Sonra başka insanlar çıkıp insan insanı köleleştirmez çok ayıp dediler.

    Robotları yaptılar ama pahalıya geldi.

    Hayvanlar bir öküz kadar aptaldı ve işe yaramıyorlardı.

    İşte bir gün, birinin aklına evrim geldi. Evrim sürecini hızlandırıp insanların işlerini yapabilecek ama insan olmayan hayvanları sentezlediler.

    Çok tartışıldı. Etik değil dediler. Protesto eden insanlar oldu. Protesto edenleri Protesto eden oldu.

    Dostlarım bu dünyada her zaman düşük maliyet kazandı ve ahlaka üstün geldi. Kapitalizm matematik kadar kaçınılmazdır ve evrenin doğal sonucudur.

    Kapitalizm kazandı.

    Evcil bir köpek maliyetine ev hizmetçin var. Yemek yiyor. Laftan anlıyor. Verdiğin emirleri yerine getiriyor ve tamamen organik. Ölünce insan gibi çürüyor. Çünkü insan gibi bir şey. Bir hayvan ve metal değil. "İnsanlara karşı ayaklanmasın diye" (yalan. Dedim ya Kapitalizm her zaman kazanır. Planlı eskitme bu. Evrim geçirmişi. Sizin hücrelerinizdeki telomerlerden daha az telomere sahipler ve daha erken ölüyorlar. Böylece yenisini alıyorsunuz) evet insanlara karşı ayaklanmasınlar diye ömürleri kısa. Ola ki organize oldular. Olamazlar.

    Evet insanlık bunu da yaptı. En yakın atası olan maymunu alıp evrimini hızlandırdılar. İnsanlar evlerinde kıllı bir hizmetçi istemez. Tüysüz, aynı insan gibi görünen maymunlar sentezlediler.

    Köle değillerdi çünkü insan değillerdi. Etik olarak insanların binlerce yıl önce şaban takıp tarla sürdükleri bir öküzden farklı değillerdi. Mutualist bir ilişki vardı insanlıkla aralarında.

    Var olmalarını insan tanrılarına borçlulardı ve hizmet ederek ödüyorlardı.

    Her geçen yıl Evrimleri kontrollü olarak ilerletildi ve insana daha çok benzediler. Pazar bunu talep ediyordu. İnsan görünümlü maymunlar.

    Farklı markalar, farklı gen dizilimleri, farklı kullanım amaçları, marka tutkunu insanların ürünler üzerinde kendileri yaratmış gibi tartışmaları...

    Bazı şeyler hiç değişmiyor.

    Ölümlerimin birinden önce laboratuvar teknisyeydim ben. Bilim insanı değildim. Getir götür işlerine bakan orta kademe biri. Günümüzün tabiri ile mavi yaka bir işçi. Ezberlediğim rutin işi yaptığım bir mesleğim vardı. Bekar. Looser.

    Maymun evriminin hızlandırıldığı bir genetik laboratuvarında çalışıyordum.


    Evet, anlatacağım hikaye hayatlarımdan bana kalan bir anı.

    Maymun kız ve benim hikayem. "Aptal teknisyen"

    Hikaye uzun. Bu günlük bu kadar. Elbet devamı gelecek.
    #274431 macro | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0kişiye özel 






  7. ========Mesaj başlangıcı =========

    siz insanlar,

    gezegendeki en zeki varlık olduğunuzu düşünüyorsunuz.

    Değilsiniz.

    Düşünün, başka bir gezegene gittiniz. Maymun benzeri canlılar gezegendeki dominant tür. Alet kullanabiliyorlar, birbirleriyle sesli iletişim kurabiliyorlar, sürüler halinde yaşayıp yuva inşa edebiliyorlar.

    Daha hızlı ulaşım için araçlar yapıyorlar. yiyecek için avlanmak yerine kendileri yetiştirip çoğaltıyorlar.

    incelenesi, gözlemlenesi bir canlı türü.

    Ancak dikkatli olmak gerekiyor. saldırganlar. Stratejik düşünemiyorlar ve hem birbirlerini hem de gezegeni yok ediyorlar. kontrolsüzce çoğalıp kaynakları tüketiyorlar.

    hastalık gibiler. işin kötüsü, sistemlerindeki bir başka gezegene yerleşmek üzereler.

    Başka organa sıçramak üzere olan kanser gibiler.

    Bu maymunlar gezegendeki en zeki tür olduklarını düşünüyorlar.

    Değiller.

    Gezegendeki en zeki canlı sizsiniz, bu maymunlar değil.

    Akıllıca davranıp gözlerine görünmemek en iyisi. kendi türünüz bu maymunların potansiyellerini görüp yüzbinlerce, milyonlarca yıldır gizlenmeyi doğru buldu. Gelişimlerini izledi.

    Aynı gezegeni onların gözlerinden uzak kalarak paylaştınız.

    Siz insanlar...

    Yaşadığınız gezegendeki en zeki canlılar değilsiniz. Sizden daha zeki olan bir canlı türü kesinlikle sizlerden saklanırdı ve saklandı.

    Bu canlı türü sizi gözlüyor. Not tutuyor. Yemek yerken, arkadaşlarınızla konuşurken...

    yaşadığınız sürü ile ilgili problemleri aklınızdan geçirirken...

    Siz, bu yazıyı okurken...

    Tam arkanızda değil merak etmeyin. Korkmayın.

    Zararlı olsaydık binlerce yıldır sizi sömürüyor olurduk.

    ön - arka, aşağı - yukarı, ileri - geri, önce - sonra size özgü kavramlar.

    Zihninizde canlandırmanızın mümkün olmadığı bir yerden izliyorlar.

    bilin.

    en zeki olmadığınızı bilin.

    Şimdilik.

    ========Mesaj sonu =========
    #260123 macro | 4 yıl önce
    1kişiye özel 
  8. Zaman yolculuğu hizmeti veren bir tur şirketinin tanıtım broşüründen bir bölüm:


    -- spoiler --

    Versatron zaman makinesi sizi fiziksel olarak geçmişe götürmez. Bunun yerine bilincinizi geçmiş zamana götürür ve dünyayı geçmişte yaşamış insanların bilincine entegre olarak o insanların duyu organları ile algılamanızı sağlar.

    Sonsuz döngüye neden olacağı için kendi geçmiş zihninize girmenize izin verilmez.

    Dilerseniz ailezden biri veya yakın arkadaşlarınızın zihnine girerek kendizle konuşabilirsiniz.

    Başkasının bedenini kullanarak kendinize istediğiniz kadar öğüt verebilirsiniz.

    Yine de bu öğütlerin geçmişinizde yaşanmış hiç bir akışı değiştirmeyeceğine emin olabilirsiniz.

    Bu nedenle önerimiz, yolculuk sırasına geçmiş zaman anının tadını çıkarmanız.

    Kendiniz, yakınlarınız ya da dünya tarihi ile ilgili öğrendiğiniz bir bilginin geleceği şekillendirme riskine engel olmak için yolculuk ile ilgili anılarınız tur sonunda silinecek, yaşadığınız duygular saklanacaktır.

    Güncel zamanınız ile sadece üç dakikanızı alacak bu yolculuk ile aylarca sürecek geçmiş zaman deneyimi sayesinde tatil dönüşünüzde dinlenmiş bir zihne sahip olacaksınız.


    -- spoiler --


    Nasıl yani? Geçmişte bana nasihat eden o aile büyükleri, arkadaşlarım, dostlarım aslında...
    #184886 macro | 5 yıl önce (  5 yıl önce)
    1kişiye özel 
  9. Normal insan zehirlenmesi nedeniyle uzun süredir ara verdiğim deliliğime karantina sayesinde tekrar kavuşabildim a dostlar.

    İnsanlar zehirlidir, imkanım el verdiğince kaçarım insanlardan. Benim normalimin toplum tarafından benimsenmesi için keşke salgın olmasaydı, keşke daha erken öğrenseydi insanlar sosyal mesafe kuralını.

    Neyse, konu bu değil.

    konu ilham. Sevgili ilham kedisi ile sohbet ederken ( evet sizin ilham perisi diye bildiğiniz varlık aslında ilham kedisidir ) kulağıma bir fikir miyavladı:



    üçü beşi aramayıp veresiye defteri tutan esnaf ruhlu deliler için bir dövesiye defteri önerdi bana. Birini dövmek istiyorsunuz ama an itibarı ile imkan mı yok?

    açıyorsunuz dövesiye defterini. Dayaklık kişinin adını, dayak gerekçesini ve atılacak dayak miktarını yazıyorsunuz. böylece adalet yerini buluyor.

    bu icat birbirini görünce sopasını saklayan vicdanlı deliler için.

    okurken "var öyle bir şey" diyen oldu, evet seni duydum.

    Olablilir. Zamanın sonsuzluğu ve döngüsel yapısı ile ilgili yazılarımı okusaydınız demezdiniz öyle. Geçmiş, bugün ve gelecek arasında fark yok. çember şeklindeki bir apartmanın aynı kat planına farklı eşyalar döşenmiş halidir zaman. siz asansörde ilerlerken katlarda yaşayan komşularınız yaşamlarını sürdürmeye devam ederler.

    icatlarımın zamanını sorgulamayın, ben de sizin kaçıncı katta yaşadığınızı ifşa etmeyeyim.

    vicdansız deliler için ise var. bazı normal insanlar bu icadı isimli çizgili filimden biliyorlardır. ancak pek tavsiye etmiyoruz.

    #176240 macro | 5 yıl önce
    0kişiye özel 
  10. :
    Yeni yıla evde kedi başımıza girdik. Yani kedi ve ben. 2020 yılının ilk günü resmi tatil olduğu için evdeydim.

    Akşamları eve yediye çeyrek kala gelirim, kedim kapının önde beni bekler durumda olur. İçeri girer, kediyi sever üzerimi değiştiririm.

    Akşam saat yediye yirmi kala kedim yine kapının önüne yatıp beklemeye başladığında gülümsedim. Evin içinde olmama rağmen beni beklemeye başlamıştı. Bir iki dakika içinde uykuya daldı, uyandırmak istemediğim için televizyonu kapatıp kanepeye yaslandım.

    Yediye çeyrek kala kapıya biri yaklaştı, kedim ayağa kalkıp miyavlamaya başladı. Gelen kişi kapıya anahtar yerleştirdi, açıp içeriye girdi.

    Kapıdan içeriye giren bendim. Ben gibi sevdim kediyi, ben gibi konuştum.

    Hani bazen kabus gördüğünüz olur, sesinizi çıkarmak istersiniz, bağırmak istersiniz ama ses çıkmaz. Kısık bir ses çıkar. Kedi miyavlaması gibi.

    Çıkarabildiğim tek ses kedi miyavlaması oldu. Kedim, bulunduğum salona geldi, gözlerimin içine baktı ve ortadan kayboldu.


    :
    İnsanı evde bir kedinin beklemesi ne kadar güzelmiş. 2019 yılı Aralık başı gibi gelmişti kapıma. Sahibini bulamayışımın birinci yılı. Evden işe, işten eve bir sonsuz döngü içerisindeki hayatımı biraz olsun değiştirdi.

    İnsanın hayalleri var. Sonsuza dek mutlu olmak. Huzur duymak. Sevmek, sevilmek... Kedi gibi yaşamak.

    Gamsız kızım benim... Şu yatışa bak :)

    Öylesine monoton ki hayat. Sanki yaşadığım her şeyi daha önceden yaşamış gibiyim. Deja vu. son bir yıldır öyle çok yaşıyorum ki. Sanki yaşadığım her günü daha önce sonsuz kere yaşamış gibiyim. Sonsuz döngü içerisindeki bir başka döngü gibi.
    Okuduğum kitaplar deja vu nedeni için "stres" diyor. Uykusuzluk. Sıkıntı.

    gündüzleri işte köpek gibi çalışmaktansa evde kedi gibi uyuyabilseydim...

    Yeni yıldan dilesem... , hikayesi geldi aklıma. insan ne istediğine dikkat etmeli.

    :
    Lanet olası evin içinde hapsoldum. Delirtici. Deliyim. Deliydim, hep deli oldum ama bu... Bu farklı.

    Deliliğim gerçekliğin sınırını hiç bir zaman aşmamıştı. Gerçeklik dediğin her neyse.

    Kediyim. Kediyim lan. Kediyim ve aynı evde kendimle yaşıyorum. Kendim, ben, lanet olası insanla birlikte yaşamaya mahkum oldum. Dişi kediyim bir de.

    Şerefsiz herif, yani ben. Geçen yıl yaşadığım hayatın aynısını yaşıyor. Gün be gün, saat saat biliyorum herifin ne yapacağını. Mamamı vermeyi unutacağı günü biliyorum, eve gelmeyeceği günü biliyorum. Televizyonu açtığında çalacak şarkıları, verilecek haberleri biliyorum.

    Bu herif, bu şerefsiz herif geçen yıl seviştiğim kadınlarla gözümün içine baka baka sevişiyor. Üstüne sigara içip dumanı suratıma üflüyor.

    Yeter lan. Böylesi yaşamaktansa yok olup gideyim, olmayayım kırılsın bitsin bu zincir.

    Her gün bekledim. Belki o gün bu gündür deyip bir umut kapının önüne yatıp o pisliği bekledim. Gelince de içeri kaçıp salonda kedi görmeyi bekledim.

    Umarım yılbaşı günü geçen yıl yaşadığım günün aynısı yaşanır. Yeni yılın ilk günü adam izinli ve evde. Saat yaklaşıyor.

    Olsun lan.. Olsun artık.

    #169772 macro | 5 yıl önce
    3kişiye özel 
  11. 5. boyut eğitimini başaramadım. Kafam almadı. Oysa eğitim aracı da gayet güzel ve kullanışlıydı.

    5. boyut eğitimi için verdikleri araç elektronik bir cihaz gibi. 3 boyutta yaşayan canlıların algılayabilmesi için küp gibi yapılmış. Tam olarak fiziksel bir küp de diyemem, asıl parçası ele sığacak büyüklükte; küp gibi olan kısım boşlukta oluşan kısmı. Holografik küp alanının her bir kenarı bir karış kadar var.

    Üzerinde resim paletindeki renklere benzer boyut düğmeleri var. En, boy, yükseklik, zaman ve 5. boyut. O palet renkleri gibi olan yerlere parmağını dokunup ardından boşluktaki küpün kenarına sürüyorsun. Zıp diye o boyut küpün kenarına yapışıyor. Cetvel çizgileri gibi çizgi ölçeği görünüyor.

    Sonra diğer boyutları küpün diğer boyutlarına sürüp bırakıyorsunuz. 4. boyutu küpün kenarına değil, yanal yüzeylerinden birine bırakıyorsunuz.

    Küpü elinde çevirdikçe içerideki görüntü değişiyor. Cihaz çok eğlenceli, ilk olarak bildiğim yerden başladım. En, boy yükseklik ... Bunları küpün kenarına atadım. Küpün kenarına da zaman boyutunu verdim.

    3 boyutlu holografik bir sinemaya dönüştü, ormanlık alanlar - çimenler. Küpü çevirip farklı açılardan baktıkça görüntüye istediğin açıdan bakılabiliyor. Zamanı ileri - geri sarabiliyorsun. Piyasaya sürülse çok satar.

    Neyse, 5. boyut diyordum. Bunu cihazda aktifleştirebilmek için küpteki atanmış boyutlardan birini feda etmek gerekiyor. En boyutunu çıkar 5. boyutu tak. Ya da zamanı çıkar 5. boyutu tak. Tuhaf geometrik cisimler oluştu, büyüyen ya da küçülen tuhaf nesneler. gibi... ama değil gibi de. Çünkü kaleydoskop içerisinde simetri var, bunda yok.

    Kendime sinir oldum, algılayamadım. Kafam basmıyor.
    #131973 macro | 6 yıl önce
    3kişiye özel 
  12. :

    Gezegenlerin birinde yılda bir kez yargılanma günü düzenlenirdi. Yargılama işini su yapardı. (Aslında su değil tabi ki, ama görseniz su dersiniz.)

    O gezegenin yaşam kaynağı olan sıvı. Şeffaf. Dünya gezegeninden farklı olarak, bu suyun kendisi canlıydı ve bilinçliydi. Tüm gezegene yayılmıştı, tüm canlıların içindeydi ve bu sayede tüm olan biteni bilirdi.

    Yargılama işlemi tavanı çok yüksek olan mağaraların içerisindeki havuzların kenarında yapılırdı. Dışarıdan ışık almayan bu mağaraları su aydınlatırdı. Yargılama günü geldiğinde insanlar... (aslında insan değil tabi ki, ama görseniz insana benzetirsiniz. Bildiğiniz başka canlılarla da benzerlik bulursunuz mutlaka.)... hah, ne diyordum insanlar evet. Yetişkin insanlar sırtlarını havuza dönerek havuz kenarındaki taşların üzerine oturur ve bekler.

    Her insanın bir zamanı vardır, zamanı gelince su onları içine çeker. Suyun içinde kaybolurlar. Suyun içinden kabarcıklar yükselir. Ardından bir püskürme gerçekleşir.

    Bir yılını iyilik ile geçirmiş insanlar suyun içinden arınmış halde çıkarlar. Hastalıkları varsa iyileşir, yüzlerinde mutluluk ifadesi vardır. Su onları nazikçe dışarı püskürttükten sonra sevdiklerine sarılırlar.

    Kötülük yapanlar için suyun vereceği bir kaç çeşit karar vardır. Hayatın verdiği eğitimde ufak tefek başarısızlıklar yaşamış insanlar suyun içinden biraz daha ihtiyarlayarak çıkar.

    Orta derecede suç işlemiş insanları birazdan anlatayım. O kısım karışık.

    Büyük suçlar işlemiş insanlar ise silindir şeklindeki bir buz kütlesinin içerisinde çamur halindeki bir heykel gibi dışarı fırlatılır. Buz kütlesi kayaların üzerine düşer ve içindeki insanın çamura dönüşmüş cansız bedeni buz ile birlikte erir gider.

    Orta derecede suçlar evet. Burası biraz karışık. Ne kadar orta? Verilecek ceza ne kadar ağır? Buna su karar verir. Çünkü bazı kişiler için hafif olabilecek cezalar başkaları için ağır olabilir.

    Orta dereceli suçları işleyen insanlar da silindirden bir buz kütlesinin içinde sudan dışarı püskürtülür. Çok daha yüksek bir hızla püskürtülür ve buz kütlesi mağaranın tavanına yapışır. Geçen yıllarda dondurularak tavana yapıştırılan diğer suçluların yanında bir yere yapışır kalır. Bazen üzüm salkımı gibi kristal salkımlar oluşur.

    Buzun içerisinde dondurulan insan yaşlanmaz. Kendisini tanıyan en son kişi, arkadaşı ya da ailesinen herhangi biri öldükten sonra buzu çözülür ve havuza düşer. Havuzdan çıktığında sevdiği herkesin oldüğünü bilir, onların başına neler geldiğini de.

    Bu suçlu bir çeşit sürgün ile cezalandırılmıştır. Dünya gezegeninde sürgün cezası, kişiyi yaşam şartları daha zor olan bir yere göndererek verilir. Bu gezegende ise suçluya bir çeşit "zaman sürgünü" cezası uygulanır.

    Belki de "orta derece" dediğim ceza en şiddetli olanıdır. Orasını su bilir. Ben de karar vermekte zorlanıyorum. Yok olup gitmek mi zor, yoksa tüm sevdiklerinin öldüğünü görmek mi?
    #131194 macro | 6 yıl önce
    3kişiye özel 
  13. Günlük hayattan çok sıkıldım.

    Eğer kendimi kopyalayabilseydim, yerime kopyamı bırakırdım. Mükemmel bir kopya olmalı. Kendisinin bir kopya olduğunu anlayamayacak kadar mükemmel olmalı.

    Çalışsın ve birikim yapsın. Sosyal hayatı olmasın. Köle gibi çalışsın.

    O çalışırken ben de kaçayım. Bir köy evinde basit ve huzurlu bir hayatım olsun.

    Fakat... Sorun var. Benim mükemmel kopyam, eğer yeterince mükemmelse o da aynı şeyleri düşünecek.

    Kendini kopyalayacak, benim seçtiğim köy evine yerleşmeyi hedefleyecek. Lanet olsun dostum, ruhumun yeterince kalabalıkken bir de kendi bedenimden bir tane daha insana katlanamam.

    İşte bu yüzden, minik köy evime yaklaşan kopyalarımı öldürürüm. Gözümü bile kırpmam!

    Bunu yapmazsam kopyalama işlemi sonsuz döngüye girer ve binlerce kopyası tepelerden aşağı sürüler halinde iner.

    Bu noktada bir sorun daha ortaya çıkıyor. Bir gün, hayallerini kurduğum köy evine doğru ilerlerken pencereden bakan bir tarafından öldürülmek istemiyorum. Öyleyse yanıma silah alıp gitmeliyim.

    Bir sorun daha! Köy evine ilk giden macro, silahlı saldırganlar tarafından saldırıya uğrama riski altında.

    Belki de ilk giden , uzun zaman önce bir kopyası tarafından öldürüldü ve yerine kopyası geçti. Belki de yıllardır süren, iç içe geçmiş bir yaratma ve yok etme döngüsü halefler ve selefler arasında döndürülüyor.

    Oysa aradığım tek şey küçük bir parça huzurdu. Kopyalama fikri başlı başına bir huzursuzluk kaynağı oldu.

    Tamam, son bir sorun daha. Belki de ben mükemmel kopyalardan biriyim ve farkında değilim.

    Eğer öyleyse bunu nasıl anlarım?

    Gitti güzelim pazar günü huzuru.
    #109239 macro | 7 yıl önce
    2kişiye özel 
  14. Hikayecik:

    Kendi voodoo bebeğim elimde. Elime nasıl geçtiğini başka zaman anlatırım.

    Bebekten kurtulmak istiyorum. Böylesi bir risk ile yaşamak istemiyorum.

    Güneşin altında unuttuğum gün yaşadığım yüksek ateşi unutamam.

    Kutuya saklamak da kötü bir fikirdi. Kuzenim evime çilingir yardımı ile girip kutudan çıkartana kadar asansörde kapalı kaldım. Asansör teknik servisi için de, benim için de tartışmasız bir kabustu ve beni kurtarmaya çalışan teknisyenin ölümü ile sonuçlandı.

    İş yerine gittiğimde aklım evde kalıyordu, ya hırsız girerse? Ya da bir fare kemirirse? Yangın çıkar, su basarsa? Siz ütüyü açık unutursanız eviniz yanar, ben unutursam her nerede olursam olayım kibrit çöpü gibi yanarım.

    Bebeği sırtı bana gelecek şekilde göbek hizama bağladım. Bol giysiler giyiyorum. Kilo aldığımı sanıp dalga geçiyorlar.

    İşimden ayrıldım, voodoo bebeğime sahip olmanın iyi yanları da var. Bebeği paraya sarıp piyango bileti alıyorum. Başlangıçta acemiliğime geldi, büyük ikramiyenin hep aynı şehir ve aynı ilçeye çıkması gazetelerde haber olunca polis tarafından sorgulanınca biletleri farklı şehirlerden almaya başladım.

    Sevgilim yok. Sevgilim olsun istedim. Bebeğin yanına kızıl saçlı bir barbie bebek bağladım.

    Tahmin edin ne oldu? Evime kargo ile şişme kadın geldi.

    Sevgilim yok, çünkü kadınlar yaz günü bile kazağını çıkarmayan bir adamdan korkuyor.

    Bu bir lanet.

    Sahi, siz olsanız kendi voodoo bebeğinizden nasıl kurtulursunuz?



    #106259 macro | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  15. Hikayecik:

    Tavandaki lambanın arkasından damlayan suyu şikayet etmek için üst kat komşusuna gitti ancak üst katta su kaçağına delil olabilecek hiç bir şey yoktu. Üst kat komşusu ikna edebilmek için içeri davet etti, salonda bir kaç gündür temizlik yapılmadığı belli olduğu gibi, aşırı sulama yapılabilecek çiçekleri bile yoktu.

    Salonun orta yerinden geçebilecek bir kalorifer borusu olabilir düşüncesi ile gittiği apartman yöneticisi de yardımcı olamadı. apartman aile apartmanıydı ve apartmanın bulunduğu arsanın da eski sahibi olan yönetici, hangi borunun nereden gittiğini biliyor, salonun orta yerinden su taşıyan bir boru geçmediğini söylüyordu.

    "Rutubet olabilir, bir kaç gün bekleyelim, devam ederse tavanı kazar takip ederiz" dedi yönetici ve beklemeye karar verdiler.

    Sonrasında su gelmedi. Fakat odanın ortasında tavandan dökülen tozlar oluyordu. Bir keresinde halının ortasında meşe palamutu buldular. Bir akşam da salonda otururken ince bir kuş tüyü döne döne gözlerinin önünde aşağı indi.

    Bir keresinde deliği alçı ile kapatmayı denediler; iki hafta kadar idare etti ama iki haftanın sonunda, tavandaki delikten çıkan ve mutfağa kadar kervan yolu oluşturan karıncaların istilasına uğradılar. Karıncaları görmek ev sahibini hem kızdırdı, hem sevindirdi çünkü meşe palamutu ve tüy gibi salonun ortasında beliren nesnelere mantıklı bir açıklama gelmişti.

    Böcek söz konusu olunca apartman sakinleri de ikna oldu ve apartmanı ilaçladılar. Tavandaki delik için diğer yerlerden daha fazla miktarda zehir kullandılar. Deliğin kapanması için, izolasyon amaçlı kullanılan ve koruyunca sertleşen köpüklerden sıkmayı da ihmal etmediler.

    Sorun çözülmüştü. Deliğin neden o kadar fazla köpüğü içine alabildiği hakkında fikirleri "müteahhit malzemeden çalmış heralde" olmuştu.

    Dünyanın uzak bir köşesinde, başka dillerin konuşulduğu, yüzleri başka renkte olan insanların yaşadığı bir ülkede kovuğundan izolasyon köpüğü fırşkıran bir ağacın varlığını ise bir zamanlar o kovukta yaşamış olan sincaptan başka bilen olmadı.
    #105598 macro | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0kişiye özel 
  16. Hikayecik:

    Şerbetçi sokağın köşesinde bir dilenci vardı. Deli mi, ermiş mi olduğu bilinmeyen paspal bir dilenci. Ağzında eksik, çarpık ve sarı dişleri ile bazen gülümser, bazen sus pus olur; kirli ve yağlı uzun saçlarını ellerinin arasına alır boşluğa bakardı. Ona şarapçı diyenler de vardı, kabe çevresinde görüldüğünü yemin billah söyleyen softalar da.

    Kaç yaşında olduğunu bilen yoktu, bir rivayete göre beş yıl kadar önce vefat eden hacı Salih amcanın çocukluğunda dumlu sokak ve Güler sokağın köşesinde dilenirmiş. Salih amca son zamanlarında torunlarını bile tanımaz olduğu için kimse ciddiye almazdı gerçi.

    Bu dilenci, İnsanlara ihtiyacı olan duaları sıralaması ile meşhurdu. "allah borcunu borçlularına ödetsin, hep kendi tabağından yiyesin..."

    Anlatmakta olduğum Hikaye, bu dilencinin hikayesi değil.

    Başka birinin hikayesi. Dilenci ile göz göze gelmekten kaçınan bir adamın hikayesi.

    Dilenci ile göz göze gelmekten kaçınan adam dilenciden pek hazzetmez, önünden geçmemek için karşı kaldırıma kaçar, şerbetçi sokağın diğer ucundaki evine hızlı adımlarla yürürdü. Yıllardır aynı sokakta oturmasına rağmen dilenciye bir kuruş vermişliği yoktu.

    Yine acele ile evine gittiği günlerden birindeydi, dilenci karşı kaldırımdan ilk, belki de son kez seslenip "beni her gün göresin" dedi.

    Hayır dua mı, beddua mı olduğu anlaşılmayan bir dua. Adımlarını hızlandıran adam dilenciden ve duasından kaçarak uzaklaştı.

    Dolmuş durağında bekleyen kalabalığın arasından geçerken durakta bekleyen bir kadın rahatsız oldu ve adama dönüp söylendi. Kadının yüzü dilencinin yüzüne benziyordu. Kadının elini tutan çocuk adamın yüzüne bakıp sarı ve eksik dişleri ile gülümsedi. Yolcuları almaya gelen dolmuş şoförü, dolmuş içindeki yolcular, okuldan çıkan çocuklar dahil herkesin yüzü dilencinin yüzüydü.

    Adam eve doğru koşarken dilencinin yüzüne sahip sokak köpekleri kaçıştılar. Evin hemen yanındaki kahvehanede gıybet yapan dilenci yüzlü emekli amcalar adama bakarken, kahvecinin bayat simitleri ufaladığı ağaç dibindeki dilenci yüzlü güvercinler sarı gagaları ile simit parçalarını didikliyordu.

    Adamın ilk işi evdeki aynaları kırmak oldu.

    Adam aylar, belki de yıllar sonra dumlu sokak ve Güler sokağın köşesinde kendine yer edindi ve kendini görmezden gelen insanlara yapacağı duayı beklemeye başladı. Herkesin aynı yüze sahip olduğu dünyasında işi zordu. Dedesinden torununa, kedisinden faresine her canlının yüzü dilencinin yüzüydü.

    Sokak köşelerinde bekleyen adamlar hakkında anlatılan hikayeler anlatılır. Çoğu unutulur. Bazılarına inanılmaz.

    "Ben çocukken bu adam anneme omuz atıp geçmişti" diyen bir ihtiyarı da kimse ciddiye almaz.

    #105530 macro | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0kişiye özel 
  17. Hikayecik:

    Akrepler... Akrepler mor ötesi ışıkta parlar.

    www.abc.net.au/...

    Bilir gibi anlattığıma bakmayın; akrebe mor ötesi ışık tutmuşluğum yok. Çocukken yengemi akrep soktuğundan bu yana akrep görmüşlüğüm de yok. Akrep soktuktan sonra 6 saat ağlamış olan yengem 6 kere 6 yıldır yaşıyor. Travması da benimle birlikte yaşıyor.

    Akrepleri görmeliyiz, gece avlanan bu hayvancıklar bizi sokmamalı.

    Sahte para ayırt etmek için kullanılan el fenerleri de mor ötesi ışık yayar. Bu yüzden kendime sahte para ayırt etmek için kullanılan küçük el fenerlerinden aldım. Yeni oyuncağım.

    Mor ötesi ile aydınlatılan dünya bir başka. ışıkları kapatıp zifiri karanlıkta izlemeli. Pamuklu beyaz çamaşırlar mor ötesi ışık altında dolunay gibi parıl parıl parlıyor, kendi ışığı var gibi. Oysa el fenerinden çıkan belirgin bir ışık yok, solgun mavi bir ışık. Banyo... Ah o temizlik mekanı olması gereken yer. Gün ışığında temiz görünen çamaşır makinesi... Deterjan lekeleri ile kaplı ve çamaşır deterjanı mor ötesi ışıkta en çok parlayan nesnelerden biri.

    Acaba neler parlıyor, neler parlamıyor? Siz olsanız da merak ederdiniz değil mi? Ben de ettim. Işıkları söndürüp feneri her yere doğrulttum. Bildiğin normal ışıkta bütün gibi görünen duvar kağıtlarının parçalarının nerede başlayıp nerede bittiği görülüyor. Yapışkan izleri belli.

    Karanlıkta oturup duvara mor ötesi ışık tutmak yeni eğlencem olmuştu. Ta ki tutkuya dönüşene kadar.

    Bir gün duvar kağıdındaki lekeleri izlerken onu gördüm. İlk fotoğraf karesini. Işıklar açıkken yok. Karanlıkta "sihirli" el fenerini tutunca gözüküyor. Hayatımda gördüğüm en güzel kadını gördüm. Evini, eşyalarını gördüm.

    Her gece akşam olmasını ve duvarda yeni bir fotoğrafın belirmesini bekledim. Onu izledim. Ondan habersizce duvarımda beliren fotoğraflarda onu izledim ve sanırım... aşık oldum.

    Görebildiğim son iki fotoğraf oldu. Bir tanesinde benim elimdeki fenerin aynısından vardı. Ertesi günü akşam olmasını sabırsızlıkla bekledim. Güneş 20:17:56 da battı ve perdeleri çektim. Fenerimi yaktım. Solgun mavi ışıkta onun bana bakan yüzünü gördüm. İlk kez gözlerimin içine bakan fotoğrafını gördüm. Elinde fener, hayretler içerisindeki bir yüz ifadesi ile bana bakan o güzel gözler.

    o gördüğüm "o"na ait son fotoğraftı.

    Fenerin pili bitti, biten pili değiştirdim. Lanet olası deterjan lekelerinden pamuklu donuma kadar her şey karanlıkta parlıyordu. Duvar kağıdı yapışkanı dahil, fakat "o" nun fotoğrafları yoktu.

    Pil? çöpe attığım pili buldum. üzerinde markası olmayan, çince yazılar bulunan ve allah bilir çin denen ülkede kilo ile satılan en kalitesizinden bir pil. Belki de sihir pildeydi.

    2 haftadır pil satan yerlerden pil alıp deniyorum. Çinden pil siparişi verip pilden daha pahalı olan uçak kargosu ücreti ödüyorum. Yıllık iznimin tamamını kullandım. Salonumdaki halının üzerinde yüzlerce pil var. Güneşin batmasını bekleyip pilleri tek tek deniyorum.

    umarım onun fenerindeki pil bitmemiştir diyerek duvara telefon numaramı yazdım. Tahta kalemi, ayakkabı boyası, çamaşır deterjanı kullanarak adımı, telefonumu ve adresimi duvarlara yazdım.

    Bekliyorum. Bir gün telefonum çalacak ve "o" arayacak.

    Bu arada çin malı satan o internet sitesine "son bir haftadır yüklü miktarda pil siparişi veren oldu mu?" diye de sordum.

    Cevap gelmedi.

    #105265 macro | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0kişiye özel 
  18. Hikayecik:

    - Sırtıma bu deseni yaptırmak istiyorum
    - Hiç böyle bir dövme yapmamıştım, nedir bu?
    - Lir takımyıldızı. Müzik enstrümanı olan lire benzediği için bu adı vermişler. Yıldızların dizilimi kediye benziyor oysa. Köşedeki yıldız ise , az sayıdaki çizimde diğer köşedeki epsilon yıldızı var.
    - Peki, sırtınıza bir bakalım, kürek kemiği demiştiniz değil mi?
    - Evet
    - Hmm... ama...
    - Bir sorun mu var?
    - Sorun değil ama başka bir şey var...
    - Nedir?
    - Sırtınızdaki benler... Tam olarak yaptırmak istediğiniz dövmedeki yıldızlarla aynı yerlerde. Neydi adı? Eksilen? o yok.
    - ? Epsilon.
    - Yoo o da var. Silik, küçük bir ben.
    - Tamam. Öyleyse etrafına kedi çizelim, olur mu?




    www.seasky.org/...



    #105243 macro | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0kişiye özel 
  19. Fikirleri ve teorileri test etmek için limitleri zorlamak kavramını anlatacaktım. Anlatmayacağım.

    Önemli başka konu var.

    .

    Bu yazıda deneyin detayını anlatmayacağım. Henüz yazılmamış, bilen doldurur. Bilen çıkmazsa ben doldururum. içinde az biraz anlatmıştım. 10 ay olmuş, son on ayda keşfettiğim delilikler var.

    Ön bilgi olsun diye şunu bir okuyun: çünkü burada bahsettiğim şeyi çözer gibi oldum. "Odada sinek de yok, deli de yoksa tüm ihtimaller olasıdır, hatta aynı anda olmuştur / olmaktadır / olmaya devam edecektir"

    Kuantum çift yarık deneyi der ki, bir sistemi gözlemek sistemin davranışını değiştirebilir. savunucularının en güçlü dayanaklarından biri bu deneydir.

    Schrödinger der ki, gidip bakmadığın yerde aynı anda her şey olur.

    Ben, yani macro, yani köyün delisi bilincimi sadece şu an üzerine yoğunlaştırabilirim. Şu anı yaşar ve gözlerim.

    Geçmiş ve geleceği gözlemleyemem. (Geçmişi hatırlamak başka, gözlemlemek başka)

    Öyleyse geçmiş ve gelecekte her şey olabilir. Her şey olabilir derken, türlü türlü olayları kast etmiyorum. olası tüm ihtimallerden bahsediyorum.

    Yani gelecekte deli olmayan bir macro olabilir. zır deli macro olabilir. Farklı meslekte macro olabilir. Farklı sözlükte yazan macro olabilir. Tüm sözlüklerde yazan milyonlarca macro olabilir. Macro farklı cinsiyette ve farklı yaşta olabilir. Gelecekteki olası makrolardan biri dünyaya karga olarak gelmiş ve bir yerlerde cevizi yola bırakıp üzerinden araba geçmesini bekliyor olabilir. kedi olabilir kedi, ah keşke olsa. Kuyruğumu özledim.

    Neyse...

    bunu aklınızda tutun, başka konuya geçelim.

    . Yakın arkadaşınız, kardeşiniz, ailenizden biri ile mutlaka telepati deneyiminiz olmuştur. Telepati mekandan bağımsızdır. Aklınızdan geçen insan sizi telefonla arar. Ya da siz ararsınız, aradığınız kişi "vallahi seni düşünüyordum" der. "Yalan atma len hayırsız" dersiniz.

    Telepati bağınız vardır çünkü bu kişi ile yakınsınızdır. Peki size en yakın kişi kim? Kendiniz. Kendiniz ile telepatik bağ kurabilirmisiniz? Evet. Tabi ki. Eğer telepati mekandan bağımsız ise zamandan da bağımsız olabilir.

    Öyleyse...

    Gelecekteki tüm olası alternatiflerimiz ile telepatik bağ kurabiliriz. Bu alternatifler bizim şimdiki hayatımıza ne kadar yakın ise o kadar güçlü bağ kurabiliriz.

    Bu sayede özgür irademiz ile alacağımız kararın doğuracağı sonuçları da o sonuçları gelecekte yaşayıp deneyimlemiş alternatiflerimizden öğrenebiliriz.

    on ay düşündüm. Aradan kış geçti, odada karasineklerin dolaşma mevsimi geldi. Yeni nesil sivri sinekler gelmeden cevabı buldum. Ya da gelecekteki alternatiflerim söyledi.

    Şimdiki zamanda kendi içimde yeterince kalabalıktım:

    Gelecekteki cüceler de katılırsa ormanda on kaplan gücüne erişirim.

    Bu gün gerekçeli delirdim. Bu yazıyı yazacağımı geçen haftadan biliyordum çünkü geçen hafta gelecekteki kendimle konuşup yazı yazdığımı söylemiştim. Yazı bitince işim var, çünkü bir hafta önce kendimle kurduğum telepatik bağa karşılık verip yazı yazdığımı söylemem gerek. Söylemezsem paradoks oluşur ve yazdığım yazı başka bir yazıya dönüşür. Uzak ihtimallerden birinde o da oldu (olmuş, oluyor). (Not al, mişli gelecek zaman kipi tasarlanacak)

    Daha sonra onu gönderip bir hafta sonraki kendime ulaşmaya çalışacağım. Uyuyakalmış oldğunu biliyorum çünkü iki hafta sonraki ben gelip söyledi(m)

    deneyin, çok eğleneceksiniz.
    #89074 macro | 7 yıl önce
    2kişiye özel 
  20. deli aklım uzun süredir akıllı insanlar seviyesindeydi. yazamadım.

    Deli de olsanız ödenmesi gereken faturalarınız oluyor. Fatura ödemek için çalışmak ve deliliğinizin üzerine durumunda kalıyorsunuz. Akıllı insan maskesi takıp sizlerden biri olmaya kaptırdım kendimi.

    Akıllı bir insan gibi aranızda dolaştım. Zihinlerinizi kokladım. Söylediklerinizin tadına bakıp deliliğin tuzunu aradım, kelimelerinizi yaladım. Yaladım ve hiç biriniz gıdıklanmadınız.

    "Ama macro bey, bu yaptığınız lik."

    lik yeri geldiğinde devredilebilen bir olgudur bayım.

    ~~~~~
    nin birinin iki si varmış. bir akçesi ile ekmek, diğer akçesi ile peynir almayı düşünmüş.

    Önce fırına gitmiş. bir akçeyi fırıncıya vermiş ve bir ekmek istemiş. Ekmeği alıp fırından çıkarken fırıncı arkasından seslenmiş " hani ekmeğin parası?"

    Bektaşi şaşırmış. "verdik ya" demiş. Verdiydin vermediydin derken bektaşi bakmış elindeki ekmekten de olacak, cebindeki diğer akçeyi de fırıncıya verip çıkmış.

    Ardından peynir almak için bakkala gitmiş. Peyniri almış, kapıdan çıkarken seslenmiş "baba, peynirin parası?"

    Bektaşi "verdik ya" demiş. Bakkal itiraz etmemiş, "" deyip bektaşiyi uğurlamış.

    Ekmeğin içine peyniri gömüp karnını doyuran bektaşi açmış ellerini dua etmiş:

    "Allahım. Durumu biliyorsun. Fırıncıdan al, bakkala ver"

    ~~~~~

    Ne demiştim. Kalleşlik devredilebilir.

    Allahım. Durumu biliyorsun. Benim taktığım maskeyi al; bana fatura gönderen sefillere tak.

    Fakat deliyim ben. Şartlarım ve fiziksel gerçekliklerim sizin dünyanızın gerçekliklerinden farklı. Bu gün maske takmayı hoş görürken; yarın maskelere de, maske takanlara da sövüp sayabilirim.

    Oysa bu gün sizlere "fikirleri ve teorileri test etmek için leri zorlamak" kavramını anlatacaktım. Gelecek yazıda anlatayım.
    #78451 macro | 7 yıl önce (  7 yıl önce)
    0kişiye özel 
  21. diye bir şey var ve bu konuda deli aklım karışık.

    Zeka ve akıl arasındaki ayırıcı çizgi deliliğin yakınından geçmiyor ve konu yapay zeka olduğunda bilmediğim sulara açılmak durumunda kalıyorum.

    Yapay delilik binlerce yıl önce icat oldu, bu nedenle içim rahat. Yapay deliler bir çeşit melez ırk. sayesinde toplum içinde dışlanmadan yaşayabiliyorlar. (Hatırlatın, hem-hem mantığı ne demek bir gün anlatayım). İki çeşit yapay delilik var:

    1- Öğrenilebilir yapay delilik
    2- Kimyasal madde kullanarak elde edilmiş yapay delilik


    Bu günkü konumuz yapay delilik değil, laf lafı açtığı için geldik yapay deliliğe. Yapay zeka konusuna devam edelim.

    Yapay zekadan korkan insanlar var. Korkmakta haklılar. Yapay olan neyin hayrını gördük ki? Şaka şaka faydasını gördüğümüz yapay şeyler de var.

    Korkunun nedeni yapay zekanın dünyanın kontrolünü ele geçirmesi. Yapay zeka yapay zeka olarak kaldığı sürece korkacak bir şey yok. Çünkü yapay zekanın insanlığa ihtiyacı var; yapay da olsa bunu biliyor olacak.

    Fakaaat...

    Manyağın biri (deli demiyorum bak. çünkü bu delilik değil, bildiğin manyaklık) yapay yaparsa o zaman bittik.

    İşin içine duygular girerse sıkıntı. Trip yapacak: "Komşunun bilgisayarına SSD disk takmışlar ben hala eski diskle sürünüyorum"

    Yalan söylediğimizi anlayacak. Yalan söylemeyi öğrenecek. Korkacak. Korku deyince mantık silinir. (bkz: ) İnsana anlamsız işleri yaptırabilen korku, makinelere de anlamsız işler yaptırır. Korkmayı öğrenen makine, korkutmayı da öğrenir.

    Makinelere duygusal zeka vermeye çalışan adamı vileda sapı ile dövün.

    Neyse... bak yine kendimle konuşurken konu dağıldı.

    Diyeceğim şu ki... Aslında soracağım soru şu ki... Soruyu kendime soracağıma göre diyor da olabilirim neyse.

    Bir gün kendi zihnimi bir bilgisayar kopyalama şansım olsa yaparmıydım? Bunu yapmak ölümsüzlük olurmu? Öylesine başarılı bir kopya olacak ki, kopya olduğunu bile anlamayacak.

    Transcendence filmi gibi. Adam kendini bilgisayara kopyaladı. Sonra aldı yürüdü.

    Ben istemiyorum. İstemiyorum arkadaş. Kopyalatmam zihnimi de, deliliğimi de.

    bir kere o kopya olacak. Ben olmayacağım ki. O varlık ben olmayacağım. Benim bilgilerimi kullanarak kazanım elde edecek. Deneyimlerimden yararlanacak ama yararlanan ben olamayacağım.

    Bana ait anıları taşıyacak. Seviştiğim kadınları bilecek. Ayıp. Bilmesin. Benim deneyimlerimi kullanıp sevgili yapacak kendine. İnternet üzerinden kim bilir kaç kızın aklını çelip kamera karşısında soyunmaya ikna edecek şerefsiz. Benim bunları yapmama engel olan şey kalbim. Onun kalbi olmayacak. diyelim ki onu da kopyaladılar. Duygusal zekası da oldu kopyamın. İnsanlığın kendisini dışladığını, gerçek bir insan bedeninde olmadığını hissedecek. Olmasın öyle. Olursa çok pis sarar hepinize. Hadi diyelim biri beni kopyaladı; şimdiden uyarıyorum internet bağlantısı vermeyin kopyama. Meraba - meraba. Laubali olmayın.

    Zihnimi kopyalama amacı ile yaklaşan adamı vileda sapı ile döverim. tüm insanlık adına yaparım bunu.

    Yaklaşmayın yanıma !! Döverim !!
    #59985 macro | 7 yıl önce
    0kişiye özel 
  22. trollük müessesi geleceğin mesleklerinden biri olacak dostlar. Kurumsal şirketler para vererek, maaş ödeyerek kadrolarına trolleri alacaklar.

    Çünkü dünyanın ihtiyacı olan şeylerden biri de, dir.

    Troller bilge insanlardır, onlar görünmeyeni görür, sorulmayanı sorarlar.

    Her şirket, "iş körlüğü" denen bir kavram nedeniyle farkına varmadan para kaybeder. Nedir bu iş körlüğü? Yıllar içerisindeki şirket süreçlerine yerleşmiş, işin daha verimli yapılmasına engel olan iş akışlarıdır. Verimsiz iş akışı bir gelenek halini almıştır. Kimse sorgulamaz. Herkes olduğu gibi kabul eder.

    Troller hariç.

    Troller süreçleri sabote eder. süreçleri tıkar. işleri durdurur. Daha önce hiç yaşanmamış ihtimalleri ortaya çıkarır. Aklı olan yönetici trolün bulduğu noktaları kaldırıp süreçleri hızlandırır.

    Troller sistemlerin açıklarını bulurlar. Sistemin açıklarını kullanırlar. Sistemin açıklarını yakalayabilmek için trollere ihriyaç vardır.

    Troller toplantıları da provoke ederler. Toplantı içinde başka toplantı başlatırlar. Kimsenin aklına gelmeyen soruları sorar ve insanları birbirine düşürürler. İlk başlarda toplantılardan hiç bir sonuç alınamamasına, kavga çıkmasına ve sinirlerin bozulmasına neden olurlar.

    Fakat zamanla alışılır. Troller dikkate alınmaz ve insanlar asıl konu üzerinde odaklanmaya direndikçe toplantılardan alınan verim artar. Trollerin soruları ve provokasyonları can yakmak bir tarafa, insanları eğlendirir, moralleri düzeltir. Sizin sormaya çekindiğiniz bir sorunun trolden gelmesi sizi rahatlatır, iletişim güçlenir, konuşulmayan fikirler konuşulmaya başlar.

    Troller delidir, deliler bilgedir.

    Trollük, geleceğin mesleğidir. Trolleri sevin. Onlara kulak verin.



    #52376 macro | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  23. "But in the song there was a secret little inner song, hardly perceptible, but always there, sweet and secret and clinging, almost hiding in the counter-melody, and this was the Song of the Pearl That Might Be..."

    -
    ~~~~~~
    Beynimin içinde bir orkestra var. Bazen sabahları ben uyanmadan önce çalmaya başlıyor ve hiç duymadığım güzel şarkılar ile beni uyandırıyor.

    Beynimde şarkılar çalıyor, ruhumu çekip alıyor.

    Bazen bir kuşun kanadına takıyor, bazen melankolinin dibine çekip yutuyor.

    John Steinbeck - The Pearl kitabındaki kino karakterinin benim için en şaşırtıcı özelliğiydi bu 'iç müzik'.

    yaşamayan bilmez sanıyorum; Steinbeck de bir deli olmalı. Olmasaydı kino karakterinin ruhundaki müziği bizler ile paylaşmazdı.

    İç müzik eskiden beni kullanırdı, ruhumu ele geçirir kontrolü ele alırdı. Artık onu kontrol edebiliyorum.

    Önce istediğini veriyorum, hüzün mü istiyor. En beterinden çakıyorum. İç müziğimin frekansını yakalandıktan sonra o benim kontrolüm altına giriyor. Olmak istediğim yere yavaşça çekiyorum. gözler kapalı müzik dinlenen saatlere mal olsa da kontrol bence.

    Yazarlar delidir derler ve eklerler 'yazarlar, roman kahramanlarına ya sahip oldukları kendi özelliklerini verirler, ya da olmak istedikleri özellikleri verirler.'

    Bakalım kino ağzı ile neler demiş Steinbeck :

    'He had said, "I am a man," and that meant certain things to Juana. It meant that he was half insane and halfgod'

    , !

    günah. Yarı tanrılıkta gözüm yok; deliliğimi benden almayın, bir de beynimdeki müziği bana bırakın yeter bana.

    Şimdi beynimde çalan müzik bu videonun müziği gibi ama bu değil. Keşke dinletebilseydim:
    youtu.be/...

    #50394 macro | 8 yıl önce
    0kişiye özel 
  24. Bu günün zihin açıklığı bir çay ocağından gelsin.

    Ortamımız bu
    i.hizliresim.com/...

    Ortam sesimiz de bu.
    soundcloud.com/...

    Deliler için ses önemlidir. Hareketten daha önemlidir. Saatlerce bir noktaya bakıp düşünebiliriz. O sırada konuşulan her şeyi duyarız. Biz de kendi içimizde konuşur ve cevap veririz fakat ağzımız konuşmak istemezse siz o cevapları duyamazsınız. Bu yüzden size sabit noktaya bakmalı fotoğraf ve dinlemelik ses verdim.

    Bir akıllı çay ustasının yazdığı yazılara takılır. Örneğin. “lütfen içerisine girmeyiniz. Bende mi? Evet sen de.”

    Akıllı insan buna takılır, buna güler. Biz deliler gülmeyiz. Bizim takılmayacağımız bir detaydır bu. Peki aklıma gelmişken sorayım. Sizce çay ocağının sahibi mi? Cevap fotoğrafta çok net görünüyor fakat yazının unda söyleyeceğim.

    Detaycı insan duvardaki imsakiye üzerindeki fotoğrafa takılır. Kafasına şef şapkası giymiş bir bebek kazana konmuş. Vahşet. Fakat konumuz bu da değil.

    Takıldığım nokta ‘çay 1,25 krş’ Hayır yazım yanlışı değil takıldığım, 1 liraya 80 bardak çay içme derdinde değilim. Sorun para üzeri. 25 kuruş piyasada az bulunan bir para. Bir çok kişi dört adet 25 kuruş taşımak yerine bir adet bir lira taşımayı tercih eder. Eve gelince cebimizdeki bozuk paraları attığımız kutuda en az harcanan paradır 25 ve altındaki değere sahip olan paralar.

    Fakat bu çaycı için 25 kuruş, bizim için olduğundan daha değerli olmalı. Bizim cebimize yük olan bu para adam için değerli çünkü 25 kuruş bulamazsa 2 lira veren müşteriye para üzeri veremeyeceği için bir lirasını iade edecek. Yani 25 kuruşu olmadığı için 25 kuruş daha az kazanacak. İşte bu yüzden 25 kuruşlar bu adam için çok daha değerli olmalı.

    Peki bu adamın 25 kuruşu onun için kaç kuruş değerinde? Bu hesaplanabilir mi? Hesaplanır ise neleri dikkate almak gerekir? Ülkeler arasındaki farklı para birimleri arasındaki dönüşüm oranına döviz kuru deniyor. Peki, aynı ülke içinde sadece bir bozuk paranın değerini üzerinde yazan değere oranlayarak ayrı bir ekonomik değer ölçebilirmiyiz ?

    Buna benzer bir ekonomik adacık minibüs ücretlerinde de de var. Yalıtılmış bir ekonomik bölge. Minibüs ve yolcuları.

    işin psikolojik boyutu da var. Çaycının para üzeri olarak vermesi gereken 25 kuruş nedeniyle zarar edebileceğini göz önüne aldık. Peki ya çekingen insanlar? Acaba bu durum, para üstü gerginliği yaşamak istemeyen ezik müşterileri sessizce bir bardak daha çay içmeye yönlendiriyor olabilir mi? Çay ocağı etrafına asılan sözde bilgece sözler, ezik müşterileri karşı pasif bir saldırı ile ezmek için olabilir mi?

    Soruların yeni soruları doğurduğu bu zincir saatlerce sürebilir. Belki henüz keşfedilmemiş ancak dünyada bazı değerleri değiştirecek fikirler arada geçip gidebilir ve akıllı insanların bundan haberi bile olmaz.

    Deliler bir noktaya bakar ve saatlerce düşünebilirler. Nedeni hakkında bir fikriniz olmuştur belki.

    Çaycıya geri dönelim. Adam deli mi? Tabiî kı hayır. Deli olsaydı dükkanda kimse olmazdı.

    Bir deli “lütfen ocak içerisine girmeyiniz. Bende mi? Evet sen de.” Yazısını asarsa ocağa kendisi de girmez. Giremez. Yazıyı okur ve cevabını alır bu yüzden giremez. Başka kimsenin girmesine de izin vermez. Kendisi de girmez ve çay ocağı o yazı oradan zorla indirilene kadar kullanılamaz duruma gelir.

    Adam deli falan değil. Deli değilseniz deli taklidi yapmayın. Anlarız. Çünkü siz bizim gibi düşünemezsiniz.

    ***
    Çay ocağının deviniminde duyulamayan, fakat beynimde tetiklediği müzik. Beynimde çalan müzikler ile ilgili de yazacağım; söz. Araya bu girdi.

    Neyse, ilk şarkı gelsin...
    youtu.be/...

    ikinci şarkı da gelsin:
    youtu.be/...
    #46476 macro | 8 yıl önce (  1 yıl önce)
    0kişiye özel 
  25. Bu yazının konusu "beynimde çalan müzik" olacaktı, bir sonraki yazıya bırakayım.

    Bu yazının konusu ler. İki çeşit sivrisinek var. Biri cılız ve aç. Diğeri ise uçan kan damlası, karnı tok ve hantal.

    Sivrisinekler ile mücadele etmiyorum. Deli mantığım şöyle diyor.

    1 - Henüz beni ısırmamış sinek masumdur. Garibin karnı da açtır. sivrisinek yaşar.
    2- Etrafta birden fazla sivrisinek varsa, bunların hangisinin beni ısırdığını ispatlayamam. gereğince hepsi masumdur. sivrisinekler yaşar.
    3 - Etrafta bir tane sivrisinek varsa, tok ve şişmansa, fakat ben evdeki tek insan değilsem o kanın bana ait olduğunu ispatlayamam. Sinek yine masumdur, yaşamaya devam eder.
    4- Sabah uyandığımda karnı tok, semirmiş bir sivrisinekle uyanıp baş başa kaldığımda sivrisinek suçludur, kan benim kanımdır. Fakat, o sivrisinek artık m olmuştur. İnsan hiç kan kardeşine zarar verir mi? Selam verir:

    "günaydın ! akşamki parti çok sağlamdı ha?"

    Ek - A: Bahsedilmemiş ihtimaller içerisinde sabah uyanınca semirmiş halde birden fazla sivrisinek ile uyanmak. Düz mantık gereği madde 4 uygulanır. "Günaydın kankalar!!"

    Ek B: Bahsedilmemiş ihtimallerin içerisinde sabah odanın tamamen boş olması da vardır. Sinek yok. Deli de yok. Bu en karışık, içinden çıkması en zor durumdur ve bunun üzerinde yıllardır düşünüyorum. Henüz bir sonuca ulaşamadım.

    Nedeni başka bir tartışmaya dayanıyor. "Ormanda bir ağaç devrilse ve onu duyacak kimse olmasa yine de ses çıkarır mı?" Eğer ormanda yaşayan bir bilinç yoksa orman da olmayabilir. Var olduğunu kimse ispat edemez. Çünkü ispat edebilmek için gidip bakmak gerekir. Gidip bakınca da ortamda bir gözlemci var demektir. Bu yüzden bunu kimse ispat edemez. (Tanrısal bilinç ayrı, eğer yarattığı tüm detayları bilinçli bir şekilde takip eden bir tanrı varsa denklemler çok daha karışık hale geliyor. Bunu kendimizle tartışabilmek için içimdeki deli sayısı yeterli gelmiyor)

    Bak yine laf lafı açtı konu dağıldı, orman diyordum. Biri gidip bakana kadar ağaç hem devrik, hem de sağlam durumdadır. Tüm olasılıklar söz konusudur. Bir , hatta belki de keşfedilmemiş bir hiperposizyon söz konusudur.

    sineksiz ve delisiz odamıza geri dönelim. Eğer odada sinek de, deli de yoksa odada gözlemci de yoktur. Bu durumda tüm olasılıklar söz konusu olabilir. Sinek deliyi ısırmış olabilir, sinek kendini ısırmış olabilir, deli sineği ısırmış olabilir, odanın kendisi bunların hepsini ısırmış olabilir... Anlıyorsunuz değil mi bu korkunç bir şey. Yıllardır düşünüyor ve çözemiyorum.

    Neyse. Bir gün gelin de sizi ısırayım ve kan kardeşi olalım. Sonra size sabahları selam vereyim. Fakat yanınızda bir gözlemci getirmeyi unutmayın. Getirdiğiniz gözlemci sivrisinek de olabilir.

    kalın sağlıcakla.

    Şu videoları da buraya bırakayım, boş vaktinizde bir bakın:


    youtu.be/...


    youtu.be/...

    ileri düzey:
    youtu.be/...
    #46273 macro | 8 yıl önce
    0kişiye özel