Page 31 - kulzos dergi - Sayı 2
P. 31

hikaye


        küçük hanım, hadi korkma, senin de almaya değer bir mal olup   tane daha. “İlk hareket eden ilk ölür” dedi Dwain. Adamlardan birisi
        olmadığını görelim”                                   bu tehdidi umursamadan saldırdı. Adamın yukarıdan savurduğu
                                                              baltasını hisseden Dwain biraz yana çekilip kılıcını savurdu. Adam
        Köle tüccarlarıyla karşılaşmak, bugün hayal ettiği en son şeydi.   baltasını bırakıp iki eliyle kesilen boğazını tutmaya çalıştı. Garip
        Bugün yaşadıklarını düşününce şaşırması anlamsızdı. Duruşunu   hırıltılar çıkartarak şaşkın gözlerle sırt üstü yığılırken elleri hala
        bozmadan “Çocukları bırakın ve buradan gidin” dedi Dwain. Sesi   boğazında açılan derin kesiği kapatmaya çalışıyordu.
        gayet kendinden emin çıkıyordu. “Yoksa?” dedi bir adım daha
        yaklaşan adam. Dwain: “Size emrediyorum, ben Anlet kızı prenses   Ondan sonra her şey bir anda gelişti. Dwain önce soluna giden
        Dwain, çocukları bırakın ve gidin ki size bağışlayayım” dedi.     adamların arasına girdi. Birini en kıymetli yerinden, ötekini koltuk
                                                              altından yaraladı. Bu yaralar ani ölüme sebep olmasa da bir kaç
        Konuşan adam birden durdu. Dönüp arkasındaki arkadaşlarına   dakika sonra ölmelerine sebep olacaktı. Hemen öldürmese de iki
        tek tek bakmaya başladı. Elleri hayretler içerisinde kalmış gibi   adamı daha saf dışı bıraktığı kesindi. Geri kalan adamların hepsi
        iki yana açılmıştı. Çenesi titriyordu. Sonra birden kafasını arkaya   birden üst üste yaşadıkları şokların ardından haydut olduklarını
        yatırıp kahkahalar atmaya başladı. Bir yandan gülüp, bir yandan   hatırlayarak harekete geçtiler.
        ağzından tükürükler saçarak: “Affedin beni prensesim, bu köhne
        handa Anlet hanedanından birisiyle karşılaşacağım aklımın   Dwain bir yandan gelen darbelerden kaçınmaya çalışıyor, diğer
        ucundan bile geçmezdi.” Sonra adamlarına dönüp neşeyle ekledi:   yandan ise nefes alan her şeye doğru kılıcını saplayıp geri
        “Çocukları öldürün beyler, burada daha değerli bir hazine var”  çekiyordu. Tek tek, tüm adamlarda ölümcül yaralar açmaya
                                                              devam ediyordu. Ama bunun artık bir bedeli vardı. Sol kolu
        Liderlerinin emrini duyan çocukların arkasındaki adamlar hiç   dirsekten omzuna kadar açılmıştı, zırhı onu bir nebze korusa
        vakit kaybetmediler. Zaten ellerinde olan kılıçlarını iki küçük   da bir kaç  kaburgasının  kırıldığını hissedebiliyordu.  Savrulan
        boynun üzerine koyup hızla çektiler. İki minik beden, boş birer   kılıçlardan birisi boynuna bir çizik atarken saçlarının bir kısmını
        çuval gibi bir anda yere yığıldı.                     da alıp götürmüştü. Yine de içlerinde en kötüsü zırhını delip
                                                              karnına saplanan mızrağın ucuydu.
        Dwain için ise o an bir ömür kadar uzundu. Adamın sözlerini
        duyan çocukların hissettiği şaşkınlıkla karışmış korkuyu   Her şey sona erdiğinde, içeride ayakta kalan tek insan Dwain
        hissedebiliyordu.  O  küçük  gözleriyle  kendisine  yalvardıklarını   oldu. Bedeni tamamen kanla kaplıydı. Gücünün son demlerine
                                                              doğru hızla ilerlerken dışarıda şaşkın bir şekilde  bekleyen
        zihninde duyabiliyordu. Adamların kılıçlarını kaldırdığı ve   adamlara nefesini kontrol altında tutmaya çalışarak seslendi:
        çocukların boynuna dayadıkları an Dwain etrafındaki diğer   “Evet beyler, sizleri de içeri bekliyorum” Sesi oldukça sakin ve
        adamlara aldırmaksızın elindeki uzun bıçaklarını fırlatmıştı bile.   güçlü çıkmıştı. Adamlar hiç tereddüt etmeden atlarına doğru
        Bıçaklar liderin kulaklarının yanından ıslık çalarak geçti. Ama   koşmaya başladılar. Liderleri “Sizi korkak herifler, çabuk geri
        aradaki mesafe adamları durdurabilecek kadar kısa değildi.   dönün!” diye bağırıyordu. Ancak adamların değil durmak, dönüp
        Havada süzülen iki bıçak adamlar çocukları öldürdükten hemen   arkalarına bakmak gibi bir niyetleri bile yoktu.
        sonra deri zırhlarını delip kalplerine saplandı. Dwain’in kalbine
        saplanan acı ise adamların hissettiğinden kat ve kat fazlaydı.       Dwain, mızrağın uzun kısmını devrilen bir masaya dayayarak kırdı.
                                                              Hissettiği  acı bugün yaşadıklarının  acısını neredeyse  örtecek
        Erken gelen intikam Dwain’e doğru harekete geçen adamların   kadar güçlüydü. Sıra liderle yüzleşmeye gelmişti. Orta yaşlı
        bir an duraklamasına sebep oldu. Kılıcını kılıfından çeken lider   adam hanın merdivenlerinin hemen aşağısında durmuş kaçan
        boşta kalan elini kaldırıp “ne duruyorsunuz” der gibi hareket etti.   adamlarına öfke kusuyordu. Dwain kapıya geldiğinde adamın
        Dwain’in ani ve sert tepkisi işi adamlarına bırakması gerektiği   öfke ile yeri tekmelediğini gördü. Sol dirseğinden süzülen kanlar
        düşüncesinin hakim olmasını sağlamıştı.               kimsenin dokunmaya kıyamayacağı güzel teninden süzülüp narin
                                                              parmaklarının ucundan yere damlıyordu. Böyle bir güzelliğin bu
        Dwain anlık duraklamadan faydalanarak meşalesini yere attı   denli iyi bir savaşçı olması, olağan dışıydı.
        ve geriye doğru çekilerek hanın karanlığında kayboldu. Hanı
        çevreleyen her bir adamın kapıya doğru koştuğunu duyabiliyordu.   Dwain kapıda belirince köle tüccarlarının başı da giden
        Liderleri “onu canlı istiyorum!” diye bağırıyordu yine tükürüklerini   adamlarına omuz silkip yüzünü ona döndü. “Ben bunca yıl bir
        etrafa saçarak. Dwain fırlattıkları kadar uzun olmayan iki bıçak   saray soytarısına yenilmek için yaşamadım” dedi. Kendisini
        daha çekti sırtından. Gözlerinin meşalenin aydınlığından zifiri   ikna etmeye mi çalışıyordu? Anlam veremedi Dwain. “Tanışma
        karanlığa alıştırmaya çalışırken yerde dizili cesetlerin önüne   şansımız olmadı küçük hanım” dedi. Sonra reverans yapıp “özür
        kadar geri çekilmişti. Kapıdan gelen sönük ışıkta gördüğü   dilerim, prensen Anlet” diye ekledi. “Ben Vladamlı Teverkin
        hareketlenmeye  doğru hiç  tereddüt etmeden  tekrar fırlattı   Grena, gelmiş geçmiş en büyük kılıç üstadı” dedi. “Bunu bilmeni
        bıçaklarını. Az önce duyulana benzer bir ıslık sesinin ardından   istiyorum prenses, ve şunu da bil, seni öldürüp cesedini  günlerce
        adamların  biri  boğazına  saplı  bıçakla  yere  yığılırken  bir  diğeri   sikeceğim” derken kudurmuş bir köpek gibi görünüyordu. “Sen
        gözüne saplanmış bıçakla çığlık atmaya başladı.         bittin prenses, son, yolun sonu, sen b....”

        Başka  bıçağı yoktu  Dwain’in.  Bundan sonrası  o  kadar kolay   Teverkin  Grena,  son  sözünü  tamamlayamadan  göğsüne
        olmayacaktı.  Çünkü  kılıçlarla  arası  bıçaklarla  olduğu  kadar  iyi   saplanmış kılıçla yere yığıldı. Dwain “Çok fazla konuşuyorsun”
        değildi. Yine de her iki kız kardeşin de kılıç eğitmeni Larden’di   dedi merdivenleri inip can çekişen adamın yanına doğru ilerlerken.
        ve kalan adamların en azından yarısını öldürebilecek düzeyde   Sonuçta kılıç dediğin savaş aleti de bir tür bıçak sayılırdı. Yanına
        beceriyi edinmesini sağlamıştı. Kılıcını çekerken adamlardan   ulaştığında  kılıcını  saplı  olduğu  yerden  çekip  adamın  boğazına
        bir kaç tanesi daha olası bir ıslık sesine kulak kabartarak   sapladı. Adam konuşmaya çalıştı ama ağzından kan dışında bir
        tedbirli bir şekilde içeri adımlarını attılar. Dwain adamları net bir   şey çıkmadı.
        şekilde göremiyordu ama adamların da onu göremediği kesindi.
        Gözünden yaralanan adamın çığlığı kendi liderlerinin kalbine   Dwain bir kaç adım daha ilerleyip dizlerinin üzerine çöktü.
        sapladığı kılıçla son bulurken içeriye bir kaç adam daha girdi.            Bedeni,  bacaklarının  taşıyamayacağı  kadar  ağırlaşmıştı.  Kırılan
        Dwain önce gözlerini sonra kendi bedeninin çıkarttığı seslere   kaburgaları göğsüne batıyor, mızrağın saplı ucunun acısına
        aklını, bir kez daha kapattı. Farklı hızlarda atan kalplerin sayısını   benzer  bir acıya  sebep oluyordu.  Sırt üstü  uzandı.  Gökyüzüne
        ve konumlarını hayalinde canlandırmaya çalışarak hareketsiz   bakarak son sözlerini söyledi. “Abla, beni affet...”
        kaldı. Üç tanesi karşıda, iki tanesi sola, iki tanesi sağa geçiyordu.
        Karşıdakilerin arkasında üç tane daha vardı. Dışarıda lider ve beş                       @larden loughness
                                                                                                        29
   26   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36