Page 29 - kulzos dergi - Sayı 2
P. 29
hikaye
O an Glomer’in yerinde bir başkası olsa göğsüne saplı kılıçla yere atından inmeden etrafına baktı. Beyaz teniyle uyumlu gece mavisi
yığılmış olurdu. Elbet Glomer ölümsüz unvanına sonuna kadar gözleri çocuksu bir merakla çevresini tararken Qwalin’e yahut
hak ettiği için sahipti. atına dair herhangi bir emare göremedi. Oysa Qwalin çoktan
hana ulaşmış olmalıydı. Pelerinin kapüşonunu indirip altın sarısı
Qwalin, onun bu hamleden kurtulacağını biliyordu; ama en saçlarının batmakta olan güneşin yerini almasına izin verdi.
azından kaçma fırsatı doğacağını düşünmüştü. Öyle de oldu. Huysuzca kişnemesini aldırış etmeden usulca atından indi. Hanın
Dev adam iri cüssesinden beklenmeyen bir hızla kenara çekildi. kapısına doğru zarif ve emin adımlarla yürürken, köylüler onu
Yine de yeterince da görebilmiş olmayı dilerlerdi. Mor renkli pelerini ve ak geyik
hızlı olamadığını derisiyle güçlendirilmiş altın sarısı zırhı içinde bilinen dünyaya ait
zırhın altında açılan değilmiş gibi duruyordu.
yaradan akan kanın
sıcaklığını hissettiğinde Kapıya yaklaştığında aldığı koku bedeninin kontrolünü yüreğinde
anlayacaktı. saklı savaşçının almasına sebep oldu. Kan! Hanın içinden buram
buram kan kokusu geliyordu. Sırtından uzun bıçaklarını çekip
Qwalin’in planının birinci temkinli ama olabildiğince hızlı adımlarla içeri süzüldü. Nefesini
kısmı işe yaramış, tutup gözlerinin hanın karanlığına alışmasını bekledi.
Glomer kurtuluşa giden
yolu açmıştı. Tabi güzel Eskimiş hanın içerisi savaş alanı gibiydi. Bir çarpışma olmamış
Qwalin tek bir adım ise muhakkak kudurmuş bir gulganın eseriydi bu. Tezgahın
daha atabilmiş olsaydı. önünde kafaları kesilmiş köylüler düzgün bir sıra halinde yerde
Qwalin’in kılıcının uzanmış yatıyorlardı. Onlarca cesetten akan kan ahşap zeminin
çıkardığı kıvılcımın aralıklarından bodrum kattaki kilere süzülmeye devam ediyordu.
aydınlığı henüz sönerken Tek ayağı olmayan bir adamın diğerleri gibi kafasız bedeni hariç
Glomer hızla yanından hepsi yerdeydi. Onun bedeni ise göğsünü delip geçen bir mızrakla
geçmeye çalışan genç duvarda asılı duruyordu. Bu nasıl olmuş olabilirdi?
kızın saçlarını tutmuş ve
elindeki baltasını kaldırıp Korkunun bedenine hakim olmasına izin vermemeye çalışarak
savurmuştu bile. Ne “Kimse var mı?” diye seslendi. Cevap veren olmadı. Dışarıya
köylüler baltayı görebildi, dönmekle içeride kalıp devam etmek arasında kararsız kalmıştı.
ne de Qwalin saçlarının Huysuzca kişneyen atına sessiz olması için işaret etti. Hava
acısını hissedebildi. giderek kararıyordu.
Boğuk bir çarpma sesinin ardından, Qwalin’in bedeninden ayrılan Torn ile Santor’dan ayrılmamalıydım diye düşündü. Ama Torn
başı bir masada sekip yerde yuvarlanırken hanın uzun süredir yaralanmıştı ve bu onları çok yavaşlatmıştı. Qwalin’e durumu
yabancı yüzü görmemiş aynası kızıla boyandı. Glomer elinde anlatacak ve onu bu yolculuktan vazgeçirip evine geri dönmeye
kalan saçları üflerken, Qwalin artık yerinde olmayan yüzü üstüne ikna edebilecek tek kişi Dwain idi. Çünkü ablası küçük kardeşine
yere yığıldı. asla karşı koyamazdı. Onun üzülmemesi için her şeyi yapardı.
Onu seven adamın teklifini reddetmek bile buna dahildi.
O anda herkes ağlayıp haykırarak Glomer’e saldırmayı istedi ama
içlerinde bu cesarete sahip olanlar hancının büyük kızı, Zelda ile Kushat’ın kızları, Ruandil’in varisleri, Anlet kardeşler aynı anda
köyün en kuvvetli delikanlısı oldu. Glomer kendi ekseni etrafında doğmuşlardı. Aynı gece, aynı saatte. İkiz kardeş değildiler. İkizler
dönüp baltasını kendisine koşan köylüye doğru fırlatırken boşta bile sırayla doğardı. Ama onlar aynı saniyede iki ayrı anneden
kalan eli hancının kızının suratında patladı. Boynu kırılan kızın doğmuşlardı. İki prensesin gelişiyle her ikisinin annelerinin
cansız bedeni Qwalin’in başsız bedeni yanına, genç adamın kutsal bir görevi tamamlamanın verdiği huzurla gözlerini sonsuza
baltaya saplanmış bedeni ise hanın giriş kapısının önüne yığıldı. kadar kapatması da bir olmuştu. Bu bir lanet miydi yoksa mucize
İçlerinde bir parça cesaret kalmış olan köylüler o an o parçayı da miydi, buna kimse karar veremedi. Anlet kardeşler annesiz
sonsuza dek yitirdiler. büyürlerken, her ne kadar yaşıt olsalar da, Dwain küçük kardeş
gibi davranmayı seçmişti. Qwalin ise mecburen abla olmuştu.
Handa Glomer hariç herkes için zaman durmuştu sanki. Kapının
önünde yatan cesede saplanmış duran baltasını geri aldı. Geçmişin hayalleri kafasında dolaşırken, gözleri karanlığa iyice
Zırhındaki ve baltasındaki kanları Zelda’nın elbisesinden yırttığı alışmıştı. Darmadağın olmuş eşyaları, kırılmış şişeleri, yerdeki
parcalarla sildi. Eğilip yerde duran Qwalin’in başını yanaklarından silah izlerini ve mızrakla duvara saplanmış adamın yanında
tutarak kibarca kaldırdı, öptü ve olması gereken yere özenle kazınmış harfleri gördü. Ahşap duvarda “Ona yardım etmeyenler
bıraktı. Sonra dönüp ne yapacağını bilmez halde, ayakta güçlükle onu öldürenler kadar suçlu bulunmuştur” yazıyordu. Kim yazmıştı
duran Zoltana baktı. Gülümsüyordu. Onun gözünden süzülen bunu? Kim ölmüştü? Kim öldürmüştü? Neler oluyordu burada?
yaşlara aldırmadan gülümsemesi genişledi. Gür bir sesle bağırdı: Bu düşünceler kafasını kemirirken yazının altındaki iki düzgün
“Çok zorlu bir dövüşün ardından bana içecek bir kadeh şarap paralel çizginin tesadüfen orada bulunmadığını fark etti. Bu sanki
vermek için daha ne bekliyorsun topal bunak!”. Glomer’in sesinde bir işaret ya da imzaydı.
keyfin ve alayın kokusu vardı. Hancı ağlayarak ve bacağının yerine
takılı ağacın izin verdiği ölçüde koşarak şarap getirmek için kilere Sonra aniden anımsadı. “Yaşıyor” dedi. Bıçaklarını yere atıp iki
yöneldi. Glomer hissettiği ufak sızının sebebini araştırmak için elini birden avaz avaz bağırarak ağlamak isteyen ağzına götürdü.
zırhını yoklarken hancı bir şişe şarapla geri döndü. “Aşkım yaşıyor!” dedi. Dizleri onu ve ağır zırhını taşıma yetisini
kaybetmek üzereyken bir sandalye bulup oturdu. Yere düşen
Glomer handa oturmuş, zevk içinde içkisini yudumlarken, Larden bıçaklarını titreyen elleriyle alıp sırtındaki kılıflarına koyarken
hissettiği kederin düşündüğü şey olmamasını umut ederek dört hıçkırıklar içerisinde ağlıyordu. Sevinç göz yaşlarıydı bunlar. O
nala yola çıkmıştı bile. Glomer handa biraz daha oyalansa, belki yaşıyordu. O buralardaydı. O geri dönmüştü.
de Qwalin’in yanına beklenenden çok daha erken varacaktı.
Kızıl gök griye dönerken buluşma yerine ikinci ulaşan Dwain
Anlet oldu. Terk edilmiş gibi görünen yaşlı hanın önünde durup
27

