1. ilk şiirini 12 yaşında yazan can yücel, ironik yönü ağır basan şiirlerinde, halk ağzına, halk türkülerinin deyişlerine ve argo sözlere yer vermiştir ve taşlamalarında ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde kullandığı yalın dili ve buluşlarıyla dikkat çeken bir şairdir.

    ankara üniversitesi dil ve tarih coğrafya fakültesi klasik filoloji bölümü’ndeki eğitiminin ardından ingiltere’de cambridge üniversitesi’nde latince ve yunanca eğitimi almıştır. bir süre londra’da bbc radyosu’nda çalışmış, ankara ve cambridge üniversitelerinde ve çeşitli elçiliklerdeki çevirmenlik görevinin yanı sıra londra’da bbc türkçe’de spikerlik yapmıştır.

    askerliğini kore’de tamamlamıştır. 1956 yılında güler yücel ile evlenmiştir. bu evlilikten kızları güzel ve su ile oğlu hasan dünyaya gelmiştir. 1958 yılında türkiye’ye dönmüş, bir süre bodrum’da turist rehberi olarak çalıştıktan sonra, yaşamını, bağımsız çevirmen ve şair olarak istanbul’da sürdürmüştür.

    1945-1965 yılları arasında ”yenilikler”, ”beraber”, ”seçilmiş hikâyeler”, ”dost”, ”sosyal adalet”, ”şiir sanatı”, ”dönem”, ”yöne”, ”ant”, ”imece”, ”papirus” adlı dergilerde yazmıştır. ilk şiirlerini 1950 yılında yayımlanan ”yazma” adlı kitapta toplamıştır. ”yeni dergi”, “birikim”, ”sanat emeği”, ”yazko edebiyat” ve ”yeni düşün” dergilerinde yayımlanan şiir, yazı ve çeviri şiirleriyle tanınmıştır.

    1965 yılından sonra siyasi eserlere de imza atan şair, eşine, çocuklarına, torunlarına ve babasına olan sevgisini de şiirlerine yansıtmıştır. “maaile” isimli bir eseri de bulunan şairin, “küçük kızım su’ya”, “güzel’e”, “yeni hasan’a yolluk”, “hayatta ben en çok babamı sevdim” adlı şiirleri, ailesine olan sevgisini anlattığı şiirlerinden bazılarıdır.

    12 mart 1971’de che guevara ve çin komünist partisi başkanı mao zedong’dan çeviriler yaptığı gerekçesiyle 15 yıl hapse mahkum edilmiş, 1974 yılındaki genel afla dışarı çıkmıştır. 12 eylül 1980 sonrasında kaleme aldığı “rengahenk” isimli kitabı, müstehcen olduğu gerekçesiyle toplatılmış; 1997 yılında mustafa kemal atatürk’ü küçültücü ifadeler kullandığı gerekçesiyle “kadın diye bir şiir” eserinden dolayı yargılanmıştır (hapiste olduğu dönemde “bir siyasinin şiirleri” adlı kitabı yayımlanmıştır). 1998 yılında dönemin cumhurbaşkanı süleyman demirel’e hakaret ettiği gerekçesiyle ankara 14. asliye ceza mahkemesi’nde yargılanarak bir yıl, iki ay hapis cezasına mahkum edilmiştir ancak yargıtay 9. ceza dairesi, bu hükmü “cezanın ertelenmesi gerektiği” görüşüyle bozmuştur.

    kendine özgü samimi, yalın dili, muhalif bakış açısı ve derin mizah duygusuyla kaleme aldığı eserleriyle dünya edebiyatının özgün şairleri arasındaki yerini alan şair, 1959 yılında, ünlü dünya şairlerinden çevirdiği şiirleri bir araya getirdiği “her boydan” adlı eserini yayımlamıştır. son yıllarında datça’ya yerleşmiş ve her hafta "leman" dergisinde ve her ay "öküz" dergisinde yazıları ve şiirleri yayımlanmıştır. 1996 yılında Emek Partisi’nin kurucuları arasında yer almış, 1999 seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin İzmir milletvekili adayı olmuştur.

    istanbul’da kuzguncuk’ta yaşayan ve ömrünün son dönemlerinde muğla’nın datça ilçesine yerleşen can yücel, izmir’de dokuz eylül üniversitesi tıp fakültesi hastanesi’nde bademcik kanseri tedavisi görürken 73 yaşında vefat etmiştir. “Mekânım Datça Olsun” diyen can yücel, son yolculuğuna, çok sevdiği günebakan çiçekleriyle uğurlanarak datça’da toprağa verilmiştir.

    vefatından sonra genco erkal, onun şiirlerinden yola çıkarak hazırladığı ve yaşamını şiirlerle anlatan “can” adlı oyunu sahnelemiştir ayrıca şairin ölümünden bir yıl önce doldurduğu şiir albümü, vefatından sonra ağustos 1999’da, “kendi sesinden şiirleriyle can yücel” adıyla yayımlanmıştır. şairin anısına ailesi ve datça belediyesi tarafından edebiyat ve kültür-sanat şenlikleri düzenlenirken, datça’daki eviyse müze haline getirilmiştir. kaynak


    ESERLERi:

    - Yazma (1950)
    - Her Boydan (1959, Çeviri Şiirler)
    - Sevgi Duvarı (1973)
    - Bir Siyasinin Şiirleri (1974)
    - Ölüm ve Oğlum (1975)
    - Şiir Alayı (1981, ilk dört şiir kitabı)
    - Rengâhenk (1982)
    - Gökyokuş (1984)
    - Beşibiyerde (1985, ilk beş şiir kitabı)
    - Canfeda (1985)
    - Çok Bi Çocuk (1988)
    - Kısa Devre (1990)
    - Kuzgunun Yavrusu (1990)
    - Gece Vardiyası Albümü (1991)
    - Güle Güle-Seslerin Sessizliği (1993)
    - Gezintiler (1994)
    - Maaile (1995)
    - Seke Seke (1997)
    - Alavara (1999)
    - Mekânım Datça Olsun (1999)
    - En Uzak Mesafe
    - Benim Adım Firuzansa Ne Olayım.
    - Cazcı firuzan (1997)
    - Hotuhların dramı
    - Biraz alıştım
    - Bördübet'ten Sedir Adası'na
    - Yüz Kitabı Şiirlerimden Seçmeler (2010)
    - Yaprak Dökümü

    Çevirileri:

    - Hamlet (Shakespeare)1992.
    - Bahar Noktası (Bir Yaz Gecesi Rüyası'nın çevirisi) (Shakespeare) 1981.
    - Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby, F. Scott Fitzgerald)1964.
    - Yeni Başlayanlar İçin Marx (Marx Para Principantes) 1977.
    - Salozun Mavalı (Peter Weiss)

    ******


    "kediyi öldüren merakmış
    ben her dakka ölüyorum"


    ayrıca, (bkz: )
    #8420 ma icari | 8 yıl önce
    0şair 
  2. martıları denizin sokak çocukları olarak niteleyen, türk edebiyat tarihinin en baba şairi.

    (bkz: ) şiiri.
    0şair 
  3. "to be or not to be... that is the question" sözünü "bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin?" diye çeviren zat.
    #114621 sikko | 6 yıl önce
    1şair 
  4. Ne kadar doğrudur bilinmez ama anlatılanlara göre ve bende edebiyat hocamdan duyduğum kadarıyla anlatıyorum.

    can yücel’i ağzı bozuk olarak biliriz konuşmalarında da sık sık rastlarız, malumunuz giydirme konusunda usta isimlerdendir.
    Bir gün bir yerde konferans verir ve cümlelerine hiç küfür karıştırmadan konuşmasını normal bir şekilde bitirir. Tam sahneden inecekken biri sorar “can bey neden hiç küfür etmediniz ?” Can yücel durur sonra tekrar mikrofon başına geçer ve “hepinizin mına vs vs” diyerek küfürünü edip sahneden iner...
    #149439 aptiisakrak | 6 yıl önce
    0şair 
  5. türkiye cumhuriyeti milli eğitim bakanı denince akla gelen ilk isimlerden olan 'in oğludur. 21 Ağustos 1926 tarihinde istanbul'da doğmuş ve 12 Ağustos 1999 tarihinde datça'da vefat etmiştir. manzum olarak kaleme aldığı vasiyetinde geçen "...hayır dua da istemez/dediğim gibi beni datça'ya gömün..." dizelerine sadık kalınmış ve datça'ya defnedilmiştir.

    divan şiirinde , halk şiirinde neyse, cumhuriyet dönemi türk şiirinde can yücel de odur. ister de ister da ister te üstat... hepsi aynı kapıya çıkmıyor mu aslında?

    edebiyatın "edepli bir şey" olmadığı görüşündedir can yücel. şiirlerini de bu bağlamda oluşturmuştur. üslubunun özgünlüğü dili son derece özgür kullanmasından geliyor sanırım. şiirlerinde argoya, küfre ve müstehcen olarak nitelenen sözcüklere yer vermekten kaçınmamıştır. imgesel şiirleriyle de dikkat çeken şair, genel olarak toplumcu sanat anlayışına uygun şiirler kaleme almıştır. yaptığı çevirilerle de edebiyatımıza katkı sağlamıştır.

    *****

    "belkim bir kertenkeleydim
    piç edilmiş bir yağmurun serini
    bir güzelin çirkiniydim
    çirkinlerin en güzeli..."
    #95072 kesret | 7 yıl önce
    0şair 
  6. şiiri sevdiren, kalbinden geçenleri kaleme alırken ne hissettiğini merak ettiğim şair. insan aşk acısını kaleme alabilir mi? galiba yanlış soru sordum. aşık olmayan şiir yazabilir mi? can yücel'i kendi şiirinden tanıyalım.

    ***kendimden özür diliyorum***
    yaşadığım süre boyunca,
    hep merhametimin arkasından yürüdüm,
    beklentilerimi arkada bıraktim.
    kimseden bir şey beklemedim.
    doğrusu bu sanıyordum çünkü.
    yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı
    içimde sakladım.
    sustum, bastırdım, olsun dedim,
    insanlik bende kalsın.
    verdim, hep verdim,
    karşılığını alıp alamadığıma bakmadan.
    aslında güçlü olmak değildi istediğim,
    ama olmak zorundaydim ve oldum..
    ***
    kendimi hep erteledim.
    kimsenin beni anlamadığını
    bildiğim halde,
    hayatıma girenleri, bana verilmiş
    kutsal bir görev olarak gördüm.
    herkesi mutlu etmek
    zorundayım zannettim.
    benim de mutlu olmam
    gerektiğini unutmusum..
    görevim neyse en iyisini yapmalıydım
    ki vicdanim rahat etmeliydi.
    birilerinin de bana karşı görevleri
    olduğunu hiçe saymışım oysa...
    ***
    ne yazik ki;karsimdakilerin eksiklerini
    tamamlamaya çalışırken,
    onların hatalarini görmeye
    vaktim kalmamış sanki.
    beni üzmelerine bakmadan,
    karşılığında ne aldigima ne hissettiğime
    aldiris etmeden hep verdim.
    kendimi nasılda unutmusum,
    unutturmuşlar aslında.
    paramparça olmuş kalbime,
    doğruları söylemeye çalışan beynime,
    mutsuz yüzüme hep "sus" dedim.
    "sen sus"!!
    ***
    kendime haksızlık ettim,
    kimseye etmediğim kadar.
    kendime geldiğimde ise,
    yorgun, yılgın,bitkin,
    bir köşede saklanıp ağlayan
    bir erkek çocugu olarak buldum.
    ve ona elimi uzattım,
    diyebildiğim tek şey
    "geçti", bir daha seni kimse üzemeyecek!
    ***
    şimdi senden "özür diliyorum".
    seni bu kadar hiçe saydığım için,
    insanların seni bu kadar üzmelerine
    müsade ettiğim için,
    seni hiç bir zaman dinlemedigim için,
    üzerine bu kadar sorumluluk
    yüklediğim için,
    hakkın olan bütün duyguları
    sana yaşatamadığım için...
    şimdi tekrar söylüyorum.
    insanlığından, kalbinden,
    duygularından, çocukluğundan,hislerinden
    çok özür diliyorum !
    galiba ben almadan vermenin
    allah'a mahsus olduğunu unutmuşum....
    #126240 kitapkurdu | 6 yıl önce
    0şair