Usul usul geceleyin Sirenler duyarsan derin Kapını gökyüzüne dayayıp da bekle Yolunu şaşırmış bir yıldız düşer belki üstüne Başını yastığa göm Yüreğini ayışığına ayarla Yorganına sıkıca sarın Derin bir nefes al Ve sakın ağlama...
araba kullanmayı öğrenmek gibidir umut. bir kere ummayı öğrenince insan, karşılığında da istediği olursa, asla unutmaz. zaman içinde körelebilir bu, ama içerilerde bi yerde hep yeniden yeşertilmeyi bekleyen bir fidandır. bulutsuzluk özlemi demiş ya hani, "bir umuttur yaşatan insanı" diye. çok çeşidi var bunun.
organ nakli bekleyen o minik çocuk ve onun ailesindeki umut, hepimizin yaşadığı acıları unutmak için ummadan daha kuvvetli değil midir? vazgeçmez mi insan, varsın hatırlayayım ben ama onun umudu gerçek olsun demez mi? ya da takımın şampiyonluk maçında o galibiyet golünü, basketini, set sayısını atmasını beklemekle, doğru insanın bir gün gelip sizi bulacağını ummak aynı umut mudur?
herkesin derdi kendine büyüktür ve bu birebir şahit olmadıktan sonra, birinden duymayla, bir yerde okumayla değişmez. tanrının işi ne zor. herkes bir şeyler umuyor aynı anda. bruce almighty filimdeki gibi topluca yes seçeneğine entera basmıyordur.
bizi karanlıktan çıkaran kişiden çaldığımızdır. koşarak uzaklaşır ve onu kaybetmeden sınırı geçmeye çalışırız. bu sınır kimileri için çok uzakken kimileri için burunlarının dibindedir. sınırı geçtiğimizde boş tarlalar vardır nadasa bırakılan. uygun bir yer bulur ve umutları ekeriz. yeni doğan çoçuklar tarlalardan bu umutları çalar ve karanlığa doğru koşmaya başlarlar.
büyük ölçüde tecrübelerle belirlenen bir bilinç durumudur. iyi tecrübeler, daha iyiye ilişkin beklentileri artırır. tersi de doğrudur.
diğer yandan yaş ilerledikçe anlaşılacaktır ki bu acımasız dünyanın nesnel sınırları vardır, umut çoğu zaman bu gerçekliğin duvarına toslar. bu kısa bir zaman diliminde çok fazla tekrarlarsa karamsarlığın gerçeğe daha uygun düştüğü düşünülebilir.
burada iki uç durum söz konusu. yani geleceğe ilişkin aşırı iyimserlik şimdilik iyidir, mutlu eder, zinde tutar ama sonra hayal kırıklığına sebep olur. eğer bir diğer uç karamsarlığın pençesine düşerseniz ise bugünden keyfiniz kaçar, ama hayal kırıklığının verdiği daha şiddetli bir mutsuzluktan kendinizi korursunuz.
en ideali, ne o ne diğeridir.
gelecek hiç bir şekilde bilinemez. buradan hareketle mutluluğa dair beklentiyi sıfıra indirmek, kötü olasılıkları da çok düşünmemek en doğrusu gibi görünüyor.
ben herkese tam bir kayıtsızlık durumunu öneriyorum.
herkesle tanışamam artık, vakit çok geç oldu. uykum da gelmek üzere kalkamam artık. evden de çıkamam. hem evden çıksam kimse yok ki sokaklarda. herkesler gitmiş. sokakta bir kaç köpek havlıyor kediler bile çekilmiş. soğumuş da hava hiç çekilmez sokaklar. en iyisi hiç çıkmamak. belki de birisi gelir kapıyı çalar. çalsa da açmam ki. anahtarı varsa girsin buyursun. ya varsa. varsa ne olacak dönüp yüzüne bile bakmam. belki de bakarım. ne çıkar ki bakmaktan. çok yakına gelmese bari. arka odaya geçse bana hiç ilişmese. karşıma oturursa açık açık söylerim git diye. gitmezse ben çıkarım. sözde çıkmayacaktım. beni zorlamasa çıkmam zaten. bunlar hep umut'tan işte. umut evden çıkartır. umut zorlar. umut nerde ki?
Yüzyıllardır insanoğluna haddini bildiren kavram. Umut hem katil, hem maktul. Aynı zamanda yaşamı var eden nitelik. Tamamen öznel fakat paylaşılabilir, yaşatmak ve öldürmek üzere.
Durum okadar da sanıldığı gibi kötü değil
Aslında olan biten sarmalayan heryerimi
Yorgun olmama sebep belkide yaptığım iş
Hareketsiz olmamdan ah,
Bir kalksam
Sana bir baksam
Nasıl desem bilmem hiç düşünmedim ki
Öylesine yaşadım anlamadım ki
Hiçbir şeyden, hiçbir şeyden...
Tövbe ettik olmadı
Durulmadı uzağında
Çok yalvardık tınmadı
Rahat ettik tuzağında
İçim yandı ağladım
İçim aktı gözlerimden
Islanmadı elbisem
İçim aktı gözlerimden.
Beni her zaman yanıltan şey olmuştur. İmkansızın olabilitesini size dopamin gibi saniye saniye veren duygu umuttur vücudunuz okadar çok adrenalin salgilarki o an odaklandığınız şey dışında hiçbir şey görmez gözünüz kaybettikleriniz dahil.
genel tanımla iyi bir şeyin olmasını beklemek, ummak. bana göre umut, sahip olduğun bakış açısından başka açılara yönelebilmek. dünyayı başka insanların da gözünden görebilmek ve bu şekilde hayal etmek.
kimi genç yaşta evlenip çocuğunu kucağına alırken, kiminin 50 yaşında ilk kez aşk cümleleri dilinde... şu hayatta bazı insanlar diğerinden bir adım önde görünebilir; bazıları ise geride... ancak fark etmeli ki, herkes kendi hikayesini, kendi zaman diliminde yaşar.
Başrollerini yılmaz Güney ve Tuncel kurtiz'in paylaştığı, aynı zamanda yılmaz Güney'in senaristliğini ve yapımcılığını üstlendiği, sinemamızın ilk politik örneği olan 1970 yapımı dram filmi.
Film, Sefalet içinde yaşayan bir ailenin umudu içindeki umutsuzluğun bir portresidir. Bu portre üzerinden yapılan göndermeler filmin bazı sahnelerini sansüre kadar götürmüştür.
Sınıfsal çatışma betimlemeleri
Hurafe ve din sömürüsü
Bireysel ve toplumsal psikoloji
"umut; iyi bir kahvaltı, kötü bir akşam yemeğidir" demiş francis bacon. umutlu olmak iyidir de, peki ya çok geçe kalmak. umudunuzu vakti gelince kaybetmeyi de bilin. olmuyorsa olmuyordur, zorlayıp berbat bir akşam yemeği yemenin anlamı yok.
seni ben kallavi sokağı'nda gördüm sen beni görmedin görmedin kapıları çaldım adını sordum söylemediler öğrenemedim seni ben kallavi sokağı'nda gördüm bir daha görmedim bilmedim belma sebil adını yakıştırdım aklıma geldikçe her sefer gözlerinin mavisini bitirdim saçlarının siyahına başladım
kallavi sokağı'nda güvercinler benim karanlık istanbul'um bir esnaf kahvesine oturdum belma sebil ya geçti ya geçer rüzgarını içime doldururum kallavi sokağı'nda güvercinler bunca yıl sönmemiş umudum nisan değilse mayıs perşembe değilse pazar ben belma sebil'i bulurum.