ilgili olarak ismet özel'in şu muhteşem cümleleri aklıma gelir. "40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun. ... bir çıkış sağlayacağını umduğun bir insanla, bir imkánla karşılaşacağını düşündüğün için her gün erteliyorsun intiharını. daha sonra da, bu çıkışı insanlardan beklemenin saçmalığını kavrayıp yine intihar etmiyorsun."
İntihar, kişinin istemli şekilde kendisinin ölümüne yol açma eylemi olarak tanımlanabilir. Sıklıkla çaresizlik hissinin sonucu olarak ortaya çıkar ve büyük oranda depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni, alkolizm ve madde kötüye kullanımı gibi çeşitli ruhsal hastalıklarla ilişkili olarak görülür. Maddi sorunlar ve kişiler arası çatışmalar intihara sebebiyet veren stres etmenlerinin başında gelir.
Hızlı yaşamanın bedeli her şey. Bu kadar hızlı olmamalıydı hiçbir şey. Mesaj atanlara tesekkur ederim. Ama sorun farklı. Inanın çözüm ne ben de tam bilmiyorum
İyi ki var, istediğin zaman bütün bu gereksiz tantana ve koşuşturmacadan kaçış butonu gibi, hep cepte duruyor.
Ölümsüz olmak, hiç ölememek büyük bir işkence olurdu sanırım. Ölüm bu bakımdan güzel bir alternatif. Fani oluşu bir şeyleri değerli kılıyor. Yoksa kimse siklemez hep orda diye.
İntihar da sürekli kaybettiğin fifa maçından çıkmak gibi, sana sunulmuş tüm seçenekler tıkandığı zaman "sikerler öyle işi" diyerekten kontrolü eline almak gibi
Zamanı gelince yapılması makbuldur, gerçekten çıkış olmayınca mesela, diğer türlü bir ahmaklıktır. Tabi insan ümitle yaşar, ümidini kaybedebilirsin, ancak gerçekten çaresizsen yapmalısın.
O yüzden intihar eden insana kızmam çoğu zaman, imrenirim belki de. Ancak hangisi daha cesurca onu da bilemiyorum doğrusu. Bütün bu boktanlıklarına rağmen bu hayata tutunmaya çalışmak, başka kötü insanlara kalmasın meydan diye zorla inadına yaşamak mı yoksa herkesten bir adım önde olup bu hayatın, bu dünyanın önemsizliğinin farkında olup yaşamına son vermek mi?
İkisi de bazı açılardan korkakça, bazı açılardan cesurca geliyor. Hayatın tuhaf ikilemi de burda sanırım, sen hangisini alacaksın?
Enine boyuna düşündüm. Gerçekten mükemmel bir aileye sahibim. Mükemmel bir babaya sahibim özellikle. Benim için her şeyi yaptı. Bense onun istemediği her şeyi yaptım. Kaybolmuş gibiyim. 7 yildir anksiyete hastaligiyla savaşıyorum. Psikyatristlere gittim. Her yere gittim. Ama bir türlü düzelemedim. Bu satirlari yazarken cildiracak gibi hissediyorum. Bütün derslerim mükemmeldi. Ortaokulu bitirirken sadece bir tane 4üm vardı. Berbat bir ergenlik yaşadım. Her şeyi mahvettim. Güzel bir söz vardı. Kaybettiklerim arasından en çok aklımı özlüyorum diye. Sanirim oyle. Çok hızlı yaşadım. Çok asosyal ve çok hızlı yaşadım. Doğru tedavileri görürsem belki iyileşirim ama pişmanlik dolu bir hayat. Çok kalp kırdım. I am quit. Hoşçakalın
bazen insanın tek çözümü olduğunu düşündüğü şey. peki ya yanılıyorsak? fatih akın'ın 'gegen die wand' filminde bunun ölmeden de yapılabileceğini iddia eden bir psikiyatrist vardır. ''buradaki yaşamınıza son verin ve başka bir yere gidin. harekete geçin.'' der ve bir şarkı sözünden bahseder : ''dünyayı değiştiremiyorsan kendi dünyanı değiştir.'' eğer bu iş kendinden kaçmaya dönmüyor ve gerçekten dünyanı değiştirmek için hareket edebiliyorsan neden mümkün olmasın? zaten ömür bir tane. denemeye değer. aşağıya linkleri de bırakayım: sahne şarkı
şimdiye kadar etkilendiğim 2 intihar vakası oldu. ilkinde çok ciddi mobbing gören 40'lı yaşlarında bir erkek intihar etmişti. eşi yakın arkadaşımdı, hiç beklemiyordu, büyük şok ve depresyon yaşamıştı. ikincisini belki siz de duymuşsunuzdur, bombalara karşı sofralardan hayvan hakları aktivisti gönül şahin hayatına son vermeyi seçmişti. yakın arkadaşım değildi; ancak hayvan hakları çalışmaları nedeniyle yolumuz sık kesişirdi. intiharı ve intihar sebebi çok sarsıcı olmuştu. meraklısı şuradan bilgi alabilir.
üstte yazdığım iki intihar vakasında da yüzleşmemek için direndim diyebilirim. hatta ilk intihardan hemen sonra 8 yıldır müdavimi olduğum psikeart "intihar" sayısını yayımlamıştı. alıp koymuştum bir kenara, elim gidip de okuyamamıştım. birkaç gündür mehmet pişkin tartışmalarına girişen çok bilmiş vasat kalabalığın dikkatimi bu konuya toplaması üzerine okudum o sayıyı. keşke daha önce okusaymışım diyemiyorum, hazır değildim o sırada. şimdi hazır mıyım, onu da bilmiyorum açıkçası. içten içe intihar etme korkusu yaşayan biriyim çünkü. ölümün kendisini büyük bir sır olarak görmüyorum; aşırı materyalist düşünce yapımla, nasıl ana rahmine düşmekle yokluktan varlığa geçmişsem, tetiği çekmeye yetecek minimal bir eforla varlıktan yokluğa geri dönebilirim diye düşünüyorum ki sıradan bir günümde kat kat fazla enerji harcıyorum varlığımı sürdürmek için. bunun bu kadar basit oluşu ürpertiyor, düşünmemeye çalışıyorum haliyle. var olmak zor. sonsuzluk kadar uzun bir zaman içinde, hiçbir anlamı olmayan bir var oluşu yaşıyoruz. esasen yaptığımız / yapmadığımız hiçbir şeyin önemi yok. kendimi öldürmekten beni alıkoyan tek şeyin arkamdan ağlayacak 3-5 tane insan olduğunu fark ettiğimden beri epey tırsıyorum. bir de meraklıyım biraz. dünyada ne olup bitecek onu merak ediyorum. mesela şu ilk cansızdan canlıya geçiş anı nasıl gerçekleşti çok merak ediyorum. ben kendimi öldürdükten sonra benim merak ettiğim bir sürü sorunun cevabı bulunacak elbette, öğrenmeden ölmüş olmayı kayıp olarak görüyorum. gibi.
insanların intihar konusunu ele alış tarzı ise herhangi bir konuyu ele alış tarzlarıyla aynı. kendi daracık penceresinden bakıp "hep maneviyat eksikliği" "bencillik, sevenlerini üzmeye ne hakkı vardı" "dünyada ne acılar var, fakirlik, yokluk, nice dertler varken bu adamın intiharı şımarıklık" (bu zaten sonu gelmeyen bir edebiyattır bu coğrafyada) "şunu yapsaymış bunu etseymiş" aklını verenler.
gönül şahin ve mehmet pişkin'in intiharlarından benim kendi adıma çıkardığım en önemli ders ise şu oldu: kendini öldüreceksen bunu mümkün olan en az dikkat çekici şekilde yap istenc, sonra arkandan ateistti, maneviyatı tırttı, şuydu buydu diye aileni her ölüm yıl dönümünde yaralamasınlar. şunu yapsaymış, bunu etseymiş diye akıl öğretmesinler.
intihar konusunu psikiyatrist bir arkadaşımla konuştum, bana söylediği ana fikir olarak şuydu: "bizim eğitimimizi alanlar mutlaka her intihar vakasını açıklayacak bir patolojik durum tespit ederler. bu da biraz rahatlatır insanları, o hastaydı ondan intihar etti diye. ancak çoğu insan bilmez ki bizim önümüze gelen vakalarda koyduğumuz tanıların hemen hemen herkese, hiç intihar isteği hissetmeyen birine bile, koyulması mümkündür. çoğu kişi psikolojik problemleriyle intihar etmeden, nasıl yardım alacağını bile bilmeden yaşar ve ölür. çocuğum var der sabreder, dini inanç der sabreder, ne dertler var der sabreder; ama intihar etmemesi mehmet pişkin'den daha sağlıklı bir psikolojisi olduğunu göstermez."
insanın kendi bedeni üzerinde söz hakkı vardır. ölmek isteyenin bunu gerçekleştirme hakkına sonsuz saygı duyuyorum. bazen çözümü mümkün somut vakalar birikerek, normalde ölmek istemeyecek bir bireyi intihara sürükleyebilir, emine akçay ya da ismail devrim intiharları buna örnektir. küçücük bir destekle bu insanlar hayatta olabilirlerdi. ölmek kendi iradelerinden değil, şartlardan kaynaklanmıştı. intihardan ziyade çarpık toplumsal ve ekonomik yapımızın işlediği cinayetler olarak görüyorum bunları.
öte yandan somut bir problem olup olmaması önem arz etmeksizin, daha fazla yaşamak istemediği yönünde irade ortaya koyan bireylerin ölümünü çok da dramatize etmemek gerektiğini düşünüyorum. artık var olmama tercihlerine saygı duymalıyız, kendi yasımızı tutup hayatımıza devam etmeliyiz. mehmet pişkin'in intiharı tam olarak buraya oturuyor bence. ailesine, sevenlerine sabırlar dilerim, zeki ve güzel bir insan görünümü çizdiği için yokluğu insanlık açısından kayıptır; ancak tercihine saygı duyuyorum.
gönül'ün durumu ise biraz daha farklı. emine akçay ya da ismail devrim'i bunalıma sürükleyen sebeplerden temelde daha farklı bir sorundan kaynaklanmadığını düşünüyorum. dünyadaki bu kadar acı, kendine doğrudan dokunmayan kötülükler, aşırı empatik düşünce yapısı nedeniyle fazla yaraladı onu. dünyadaki kötülüğü durdurmasının bir yolu yoktu, hayvanlara yönelen global sistematik sömürü canını çok yakıyordu, bu acıyı geri plana atıp hayatını sürdüremez hale gelmişti, sanıyorum. gönül zayıf, güçsüz bir kadın değildi. çok çalışkandı, çok güler yüzlüydü, çok zekiydi. bir sürü işin altından of demeden kalkar, herkesin yardımına koşardı. bugün onun emeği sayesinde hayatta olan yüzlerce hayvan var. "muhtaç olana yardım etseymiş, kendini böylece iyi hissetseymiş" bakışının ne kadar sığ olduğunu idrak edin diye yazıyorum bunları da, gönül kadar etrafına iyilik saçan çok az insan var. ama bu, onu yaşatmaya yetmedi. bu dünyada bulamadığı huzuru, kavuşmaya çalıştığı yoklukta bulmuş olmasını umuyorum. onu seviyorum ve özlüyorum; ama "bizi bırakıp gitmeye ne hakkı vardı" diye saçmalayacak değilim. hayat onundu, karar da onun oldu. huzurla uyusun.
saçma sapan motivasyonlarla yazmaya giriştiğim, başı sonu birbirine karışmış ne idüğü belirsiz bu yazıyı bağlayacağım bilgece bir sonuç da yok maalesef. kendime not olarak yazdım zaten. dursun burada.
Bazen çıkış yolu bulamamak, bazen çekline acıyı dindirmek amaçlı kendi hayatını sonlandırma davranışı. En kötü şeyi yaşıyorum dediğiniz şey azalarak geçecek ve belki de buna mı üzülmüşüm diyeceğimiz zamanlar gelecektir. İntihar etmeyi düşünenler bir kez daha düşünmeli ve vazgeçmelidir. İnsanlar sizin için belli bir süre üzülüp sonrasında hayatlarına devam ederler ve olan size ve sizin ailenize olur.
açık tanım: bireyin kendi eli ile yaşamına son vermesi eylemi.
kendi yaşam hakkını inkar edip kendisini öldürebilen bir canlının -kendi türünden veya değil- başka canlılara karşı -insanlarda şahit olduğumuz- gereksiz, anlamsız ve sınırsız acımasızlığı aslında hiç de şaşırtıcı olmamalı; intihar bize "insan" hakkında çok şey açıklar ve bizi insan yapan olgulardan birisidir.
hiç bir acıdan veya korkudan kaçmamayı öğütleyen stoacılık, tek bir şart altında intihara kesin bir onay verir ve olumlar; bireyin özgür olma umudu kalmamış ise. var olmanın fiziksel ve/veya ruhsal acılarından kaçmak için değil, verilen mücadelelere ve tüm kapasitenin kullanılmasına rağmen insanca onurlu ve erdemli bir hayat sürme ihtimali kalmamış ise, var olmak kişinin onurunu ve erdemini erezyona uğratıyor ise, gerçek anlamı ile özgür -ve insan- kalabilmek için bu hayattan özgür irade ile çıkılabilir ve hayatın kontrolü bir anlığına bile olsa mutlak biçimde -ve belki de ilk ve son kez- ele alınabilir. başka bir deyişle; ya insana yaraşır biçimde yaşamalı ya da insana yaraşır biçimde ölmeli.
aşk acısı, hayal kırıklıkları, toplumdan dışlanmak, işsiz kalmak, kilo verilememesi, matematik dersinde ortalamanın dd gelmesi, bitcoin'in çökmesi veya iphone 12 alınamadığı için değil, ancak insan kalabilmek için birey kendi yaşamına son verebilir. ama buna da değip değmeyeceği şüpheli; sonuç olarak, sudaki yansımasına veya ağaç gölgelerine bakıp hayaller kuran maymunlardan daha fazlası değiliz, en azından dışarıdan bakan bir gözlemci açısından. ama sen gel de insan olmanın anlamını, bedelini ve ağırlığını o maymuna sor.
örtülü tanım: insanın kendi varoluşuna dair temel sorulara cevap vermeden değerlendirmeye almaması gereken seçenek; kaldı ki, bu sorulara hakkı ile cevap aramak için bir ömür bile yetersiz. bu nedenle intihar da en az hayatın kendisi kadar anlamsız.
yapanların çoğu kendisine değil de dış dünyaya ceza olması amacıyla gerçekleştirir bu eylemi. bir nevi bensiz kalın da aklınız başınıza gelsin hareketidir bu.
Japonya'da bir ayda intihar edenlerin sayısı bir yılda koronavirüsten ölenlerden fazla: 1 ayda 2 bin 153 kişi intihar etti. japonya'da artan intihar vakaları uzun, yorucu, ağır disiplinli çalışma ve yaşam koşullarının yanı sıra, utanma- utandırma üzerine yükselen, hastalıklı ataerkil kültür ve buna bağlı artan depresyon ve anksyete olabileceğini düşünüyorum, tabi son söz bilimin, nasıl açıklanacağını merak ediyorum.
gerçekten önemli olan bir tek felsefe sorunu vardır: intihar yaşamın yaşanmaya değip değmediği konusunda yargıya varmak hepsinden önce gelir. geri kalan bütün problemler aslında bu basamağın arkasından gelir.
Kişinin kendi yaşamına son vermesidir. Meyilli olmak gibi bir psikolojik hali vardır, bir kere içine girdiğinde ölene kadar intihar meyilliği devam eder. İntihar bir çıkış kapısıdır kim ne derse desin.
İntihar'ı sosyoloji açısından irdeleyeceğim için kategori olarak sosyoloji terimi'ni seçtim. tabi bu irdeleme işini de durkheim açısından yapacağım. o kim derseniz sizi émile durkheim başlığına alalım.
öncelikle intihar tdk'da "Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi" olarak tanımlanmaktadır. bu tanım da bizim için yeterlidir. lakin dikkat çekmemiz gereken bir nokta vardır; "toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi" ile diyor yani anlayacağınız üzere intiharın sebepleri vardır. ben de bu şekilde düşünüyor ve intiharın her zaman sebebi vardır diyorum. toplum ise intihar tanımında ayrılıklar yaşamaktadır. kimisi için intihar, hayatın zorluklarıyla baş edemeyip kestirme bir yoldur, çabuk kurtuluştur. kimisi için ise çok cesur bir olaydır, bu durumun sebebi de kişinin kendi canını alacak kadar korkusuz olduklarını düşünmeleridir. (bunlar benim gözlemim sadece).
intihar bir olgudur. X kişisinin intihar etmesi olaydır ve bireyseldir. Lakin durkheim toplumdaki intihar eğilimini araştırmaya başladığından bireysel olay ve olgu olan intihar, sosyologlar için toplumsal bir olay ve olgu haline gelmiştir. durkhheim bu araştırmayı istatistik, nedensel açıklama, korelasyon, olasılık teknikleri bakımından yapmıştır. ben bunlara hiç değinmeyeceğim, meraklısı durkheim'ın yazmış olduğu "intihar" kitabını alabilir. durkheim nedensellik bakımından intiharı dört farklı kategoriye ayırır. émile durkheim başlığında buna kısa kısa değindim burada daha detaylı aktarmaya çalışacağım. her şeyden önce durkheim intihari genel olarak aşırı bireyselleşmeye bağlar. aşırı bireyselleşmede bireyin toplum ile arasındaki bağlar kopar kolektif bilinç'den ayrı düşer ve bu durum da bireyi yalnızlaştırır, sürekli bir ıstırap kaynağı oluşturur ve birey intihara yönelir.
Bencil intihar "intihar bireylerin bir parçasını oluşturdukları toplumsal grupla bütünleşme dereceleriyle ters orantılıdır. ait olduğu gruplar gücünü yitirdikçe onlara bağlılığı azaldıkça birey neticede kendisine bağlı hale gelir ve özel çıkarına dayalı olanlar dışındaki davranış kurallarını kabul etmez. bireysel egonun toplumsal ego karşısında ve onun pahasına aşırı öne çıkmasını bencillik olarak kabul ettiğimizde, aşırı bireycilikten kaynaklanan bu intihar tipini bencil intihar olarak adlandırabiliriz." (intihar, 209) anlayacağınız üzere kişinin ait olduğu grup gücünü yitirmeye başlayınca birey de aynı oran da güçsüzleştiğini hissedip tamamen gruba karşı olarak intihara yönelir.
Özgeci intihar bu intihar tipi 3 alt başlık içerir 1-mecburi özgeci intihar: bireyler belirli koşullarda intihar etmek zorundadır. (ben bunu savaş esiri vb durumlar olarak öğrendim) 2-seçme hakkı içeren özgeci intihar: bireyler intihar etmek zorunda değillerdir, ancak belirli koşullarda intihar onlar için bir gelenektir. (savaşta kaybedip intihar etmek) 3-akut özgeci intihar: bireyler kendilerini "sadece kendini feda etmenin hazzı nedeniyle öldürürler. çünkü özel bir neden olmasa bile, kendi hayatından vazgeçmenin övgüye değer olduğu düşünülür" (intihar, 223) genel olarak özgeci intiharda da çok az sebep belirtilir.
anomik intihar bireyin toplum içinde yeterli düzeyde yer alamaması durumudur. birey ve toplum arasında kopukluk, açıklık olduğunda görülür. bir çeşit topluma yabancılaşma söz konusudur, birey için toplumsal değerler önemini yitirir, grupla arasındaki ilişki zedelenir. bu yüzden birey intihara yönelir.
fatalist intihar "aşırı düzenlemenin, gelecekleri acımasızca engellenmiş ve tutkuları baskıcı disiplin tarafından şiddetle boğulmuş kişilerin ürünü" (intihar, 276) birey toplumsal değerleri kaybettiğinde anomik intihar oluyor. birey toplumsal değerler altında ezilirse fatalist intihar oluyor, bu ayrım önemlidir. ve ne yazık ki çevremden de birçok kişiyi fatalist intihar nedeniyle kaybettim. bir ara da fatalist intihar'a kalkıştım lakin beceremedim belki bir gün ondan da bir yerlerde bahsederim.
durkheim'in intihar açıklaması şu şekilde devam eder: "İnsanların, düzenlenmesi ve kontrol altında tutulması gereken potansiyel olarak sınırsız arzular ve tutkulara sahip oldukları görülebilir. Ancak tutkular ve arzuları tamamen düzen altına alınması hayatın anlamını tamamen yitirmesi yol açar." (intihar gerçekleşir) "İnsanlar kişiler arası bağlılık ve bu bağlılıkların kolektif amaçlarla ilişkili olması ihtiyacı içindedirler. Ancak, birey için hayat anlamını yitirdiği noktada aşırı bağlılık kişisel özerkliği zayıflatabilir." (yine intihar)
toparlamak adına bunlar genel olarak intiharın nedenleridir elbette ki başka sebepler, bağlantılar vardır lakin en başta dediğim gibi ben durkheim izinden gittim. sonuç olarak intihar eden kişilerin davranışlarını inceleyerek hangi intihar tipine uygun olduğunu yahut kişilerin davranışlarına bakarak intihara yaklaşıp yaklaşmadığını anlayabilirsiniz. karışıp karışmamak size kalmış. etik midir değil midir diye başka bir girdide konuşuruz.
son sözüm intihara bilim açısından bakmak insanın kalbini zedeliyor, köreltiyor bunun için en başta ya kalbinizi köpeklere yem edeceksiniz ya da ağlayarak bu satırlarda dolaşacaksınız.
Kaynakça olarak: durkheim- intihar sosyoloji teoriler bilgi ve birikimimi kullandım.
bu girdi 2018'de fatalist intihar ile hayatına son veren yakın arkadaşım Bilge Kağan içindir.
Hayattan beklentisi olmayan insanların hayatlarına son verme şekline intihar denir ve bu şekil kişiden kişiye değişir gösterir. Yüksek binadan atlamak, kendisi asmak, boğulmak gibi gibi artarak devam eder intihar çeşitleri.
olmuyor, kurtaramıyorum kendimi bu düşünceden. artık her şeyden, herkesten sıkılıyorum. daha yeni başladığım üniversite bile daha üçüncü günden sıkıcı gelmeye başladı. kimseyle konuşmak, kimseyle muhattap olmak istemiyorum ailem dışında. ne zaman yeni bir maceraya başlasam bu hep oluyor, sanki ben o başladığım maceraya ait değilmiş gibi hissediyorum. her gün, her saat bu eylemi aklımdan geçirmekten sıkıldım, ama olmuyor 23 yıldır yarın daha güzel olur diye hep erteliyorum bu eylemi gerçekkeştirmeyi. her gün allah’a dualar ediyorum, bazen ağlıyorum sessizce, insanlara sahte gülüşler atmaktan artık sıkıldım. ne olurdu biraz daha mutlu olsaydım şu hayatta.