Bazı platformlarda "sadece spor ile uğraşsınlar, ne gerek var?" Gibi akıl / izan dışı yorumlara sebep olmakla beraber; Erkek egemen bir spor branşı olan futbol ile varolmuş bir kulüp olmasına rağmen ve tüm türkiye'de herkes kafasını kuma gömmüşken, şahsi menfaatleri için gık diyememişken istisnasız herkes tarafından ayakta alkışkanması, sonsuz saygı duyulması gereken bir davranışa imza atmış kulüp.
açıklanan harcama limitleri nedeniyle transfer yapmayı bırak, mevcut kadrosuyla devam etse dahi sezon sonunda üç puanı silinecek ve ekstra cezalar verilecek spor kulübü.
kulüp sitesinde detaylı açıklama var ama ben özet geçeyim, isteyen detayını da okusun.
fenerbahçe için gelecek sezon öngörülen yıllık takım bütçesi yaklaşık 18 milyon euro. ki aslında talimata göre hesaplasalar, 18 milyon bile değil eksi limit çıkması lazım. ama federasyon ekside çıkarmayalım diye kendisini kasıp 18 milyon euro artı limit çıkarmış durumda. lakin fenerbahçe'nin mevcut kadrosunun yıllık gideri 64 milyon euro. hadi %15 limit aşımını ekle, 20 milyon euro de. aradaki fark 44 milyon euro. yani federasyon diyor ki, senin transfer yapman için önce 44 milyon euro'luk yükten kurtulman lazım...
ali koç yönetime geldiğinde fenerin yıllık yükü 92 milyon euro idi. iki senede bunu 64 milyon euro'ya indirebildiler. ve yavaş yavaş bütçeyi aşağıya çekmeye çalışıyorlar. lakin mevcutta fener için öngörülen bütçe gaziantep gazişehir ile hemen hemen aynı... haliyle bu harcama limiti ile transfer yapmak için takımın üçte ikisini satmak gerekiyor. sonra yerlerine bedava adamlar alıp koymak gerekiyor... ya da, bankalar birliği ile anlaşıp kulübün tapusunu, başkanın şahsi kefaleti ile birlikte, devlete sunmak gerekiyor. kaldı ki fenerbahçe'den istenen de tam olarak bu. kulübü geçmişte başkaları ele geçiremedi ama kulübü hala ele geçirmek isteyen birileri var gibi görünüyor...
şu noktada yapılabilecek tek bir şey kaldı sanırım. sıfır transfer yapıp, alt yapı takımıyla falan düşmemek için lige devam etmek ya da ligden çekilmek. çünkü federasyon başka bir çare bırakmadı.
kulüp taraftarından hazır olmasını istedi. hatta cümle tam olarak şöyle: "Bu aşamada taraftarlarımızdan sabırlı ve gerektiği takdirde camia olarak atacağımız adımlar için de bir o kadar hazırlıklı olmalarını rica ediyoruz."
sabırlıyız, hazırız bence de. on on beş sene falan fenerbahçe'nin yarışta olmadığı ve taraftarının da ligi takip etmediği bir lig oynansın. bakalım fenerbahçe ve taraftarı olmayan bir lig ne kadar süper oluyor, görelim.
taraftar zaten yönetimi beklemeden bein sport aboneliğini iptal etmeye başladı. benim aboneliğim de bitmişti, yenilemek niyetinde değilim zaten...
98-99: transferde 1.20 milyon euro artı bakiye vermiş. (12.50 milyon jay-jay okocha satışı)
99-00: transferde 3.97 milyon euro artı bakiye vermiş. (15.60 milyon elvir baljic satışı)
00-01: transferde 6.77 milyon euro eksi bakiye vermiş. (9 alpay özalan, 5 viorel moldovan, 2 milyon elvir bolic satışı)
01-02: transferde 3.55 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
02-03: transferde 7.15 milyon euro eksi bakiye vermiş. (5 milyon ariel ortega satışı)
03-04: transferde 6.60 milyon euro eksi bakiye vermiş. (milyonluk satış yok)
04-05: transferde 19.55 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
05-06: transferde 9.20 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
06-07: transferde 12.70 milyon euro eksi bakiye vermiş. (12 milyon nicolas anelka)
07-08: transferde 7.90 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
08-09: transferde 20.50 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
09-10: transferde 27.50 milyon euro eksi bakiye vermiş. (3.70 milyon mateja kezman)
10-11: transferde 23.60 milyon euro eksi bakiye vermiş. (satış yok)
11-12: transferde 7.80 milyon euro eksi bakiye vermiş. (10 emmanuel emenike, 7.5 mamadou niang, 7 andre santos, 3 milyon diego lugano satışı)
12-13: transferde 29.90 milyon euro eksi bakiye vermiş. (4 milyon issiar dia satışı)
13-14: transferde 25.10 milyon euro eksi bakiye vermiş. (1.5 sezer öztürk, 1 orhan şam satışı, 1 milyon miroslav stoch kiralama)
14-15: transferde 5.90 milyon euro artı bakiye vermiş. (4.75 salih uçan, 1 milyon miroslav stoch kiralama)
15-16: transferde 22.03 milyon euro eksi bakiye vermiş. (16 moussa sow satışı, 4.5 milyon emmanuel emenike kiralama)
16-17: transferde 1.40 milyon euro eksi bakiye vermiş. (8.50 milyon nani satışı)
17-18: transferde 2.32 milyon euro eksi bakiye vermiş. (12.50 simon kjaer, 2.5 emmanuel emenike, 1 gregory van der wiel, 1 milyon miroslav stoch)
18-19: transferde 7.51 milyon euro artı bakiye vermiş. (12 josef, 10.50 giuliano, 2.55 milyon fernandao satışı)
bu veriler ışığında, aziz yıldırım döneminde, 233,57 milyon euro eksi bakiye, 11.07 milyon euro (sadece 3 sezonda) artı bakiye oluşmuş. yani 222 milyon euro net zarar söz konusu.
halen devam eden 18-19 sezonunda ise fenerbahçe an itibarı ile 7.5 milyon euro artı bakiyede.
ali koç ile aziz yıldırım farkını gösterebilmesi için yazayım istedim...
Beşiktaş ve Galatasarayın puan keybettiği hafta lig sonuncusu denizlisporla hem de Kadıköyde oynayacak futbol takımı. Tüm şartların oluştuğu bu ortamda Puan kaybedeceğini söylemeye gerek yok sanırım...
ali koç başkanlığa geldiğinden beri hiçbir sezonu başladığı hoca ile bitirememiştir.
önce sportif direktör olarak comolli gelmiş, ardından cocu takımın başına getirilmişti. ilk ve son hocamız olur minvalinde bir şeyler söyledi koç. sezon ortasını bile göremedi cocu. yerine yardımcısı koeman geçti. 30. haftada düşme hattındaki fener ali koç'un çalışmayacağız dedi ersun yanal ile sezonu 6. bitirdi. ersun yanal ise bildiğimiz ersun yanal değildi. atanamamış aykut kocaman olmuştu. ve neden bilmem, bırakmaya karar verdi. bjk maçında yedek kalmayı kabul etmeyen emre'den sonraki süreçte takım zaten dikiş tutmadı ve fenerbahçe emre abisinin getirdiği bir başka abi ile sezonu bitirdi. sonra futbolcu emre bir anda sportif direktör emre oldu. "alo ben emre abin" gazıyla bir sürü adam alınıp getirildi. lig şartlarında şampiyonluğa oynaması çok olası bir takım yaratıldı. abiciler, kankacılar da takıma monte edildi. lakin hocası bir başka atanamamış aykut kocaman idi. takım oturdu oturacak derken oturamadı. ve sezonu bir kez daha emre abimizle bitirdi fener. az kalsın şampiyon bile oluyordu. şampiyonluğun tek maçla kaçmasına sinirlenen koç emre abi ve taifesini sildi. bielsa kalibresinden bahsetti. yaz boyu bir sürü hocanın adı geçti. ve gele gele bir başka yarım kalan aşk, vitor geldi...
vitor kötü hoca mı? elbette değil. ama bielsa kalibresi de değil. vitor ile takım yeniden yapılandı. vitor'un istediği fiziğe dayalı antrenör takımında ilk gönderilmesi gerekenlerden birisi mesut özil iken, mesut özil takımda kaldı. kaldı ki burada asıl sorulması gereken fener'in fiziğe dayalı mı yoksa tekniğe dayalı mı oynamasıydı... vitor inatla bunu oynatacaksa da kadro yapılanması buna göre yapılmalıydı. çünkü vitor'un bu taktiğinde gustavo gibi, valencia gibi adamlar ön plana çıkıyordu. çünkü onlar bu futbolun yıldızlarıydı. mesut gibi, pelkas gibi, sosa gibi, irfan can gibi adamlar ise sönüyorlardı...
öyle ya da böyle, vitor bu takımın başına geldi. önemli fenerlilerden saç abimiz diyor ki, vitor ile fenerin evliliği bitti. her şey mümkün olduğunca iyi giderken, düşüş ts maçı ile başladı. ve üç haftada tamamlandı. uefa maçlarını burada dikkate almıyorum.
ts maçında ne oldu? radarcı polis modundaki hakem, başkanın megafon alıp saçmalamasına neden oldu. ancak orada hakemden daha büyük bir sorun vardı. tuttuğu topu içeri sokan hakem değildi. kaleciydi. penaltı yapan hakem değildi. stoperdi. ki hakemin onu da kırmızı ile atmaması hata idi. madem penaltı. sondaki golde ıska geçen hakem değildi. liberoydu. tüm bunlar yaşandı ve bireysel hatalarla maç verildi. takım eksik kaldığı için değil. sonra megafonlu koç sahne aldı. başkası adına utanmamızı sağladı. peşinden oynanan iki lig maçında da neredeyse sıfır hata ile maç yöneten ve radarcı polis moduna girmeyen iki hakem sahne aldı. fener alanya ile oynanan maçta belki de sezonun en baskılı maçlarından birisini oynadı. kaybedecekse böyle kaybetsin dedirtti ve kaybetti. iki isabetli şutu olan takım iki gol attı. bir sonraki konya maçında ise konyalı oyuncu maçın başında hagi ya da alex ayarında bir gol attı. kaleye iki kaleci koysan yine girerdi o top. sonra anlamsız bir hatadan bir gol daha yendi. değişikliklerle takım toparlanacak gibiyken önceden söylesen duyanın siktir git diyeceği bir şekilde gustavo, altay ve valencia sakatlandı. aynı maç, takımın omurgası olan üç oyuncu peş peşe sakatlandı. hatta öyle ki, oyuncu değişiklik hakkın bitmişti, maçı yine on kişi bitirdin...
tüm bunlar yaşanmadan önce ligin lideri olan fener, bir anda liderin çok ama çok arkasında kaldı. ve her yerde vitor gitsinciler baş gösterdi.
koç ne düşünüyor bilmiyorum ama bir kere de başladığın hoca ile ligi bitir başkan. bir kere bitir. uzun uzun her sezon ölmektense, bu sezon bir kez daha ölelim. ne olacaksa olsun. nasıl sonuçlanacaksa sonuçlansın. en azından oyuncular da bu hoca ile ligi bitireceklerini bilerek hocalarına kulak versinler. nasıl olsa iki haftaya gider diye düşünmesinler.
buraya kadar yazdıklarıma ek olarak, futbol bir oyundur sadece. ancak bu büyüklükteki kulüplerin taraftarı için oyundan fazlasıdır. özellikle de skor taraftarı için. ben onlardan değilim. fenerin iyi ve arzulu oynaması benim için yeterli. kazanmak, kaybetmek, detay sadece. ama artık lütfen bir sezon başlanılan hoca ile bitsin. ali koç'un vizyonuna yakışan da bence budur. haliyle fenere yakışan da. ilhan cavcav'lığın manası yok.
Bu sezon bütün siyasi gücünü kullanarak tff başkanını, mhk yönetimini istifa ettirmesine rağmen marka değeri sıfıra düşmüş, gelecek sezon için istenen parayı verecek yayıncı kuruluş bile bulunamayan ligi en iyi ihtimalle ikinci bitirecek. Böyle bir güç başka bir kulüpte olsa kesin şampiyon olurdu ama ali koç sağolsun dingonun ahırından hallice yönetilen ligi gene alamadı..
basketboldaki başarısı her daim göz ardı ediliyor maalesef... çünkü futbolla yatıp kalkıyoruz.
dün akşam tesadüfen barcelona deplasmanında oynadığı maçı izledim. barcelona gibi kendi ligini domine eden bir takımın kendi evinde eksik fenerbahçe karşısında çaresiz kalışına tanık oldum. bunun ne kadar büyük bir olay olduğunu anlayamıyoruz aslında. fener'in futbol takımının en iyi oyuncusu da yokken camp nou'da barça'yı çaresiz bıraktığını hayal etsin herkes... inanılmaz değil mi? ama basketbolda bu bir gerçeklik şu anda.
aylardır onlarca isim zikredildikten sonra takımın başına tahir karapınar'ı getirmiş futbol kulübü. nasıl bir yapılanma içinde olduklarını daha tam çözemedim. ama ufaktan da olsa avurpa'ya gitme şansı yakalayabilecekleri bir dönemde sanki biraz daha gösterişli bir isim getirilebilirdi takımın başına. karapınar anladığım kadarıyla gelecek sezon altyapının başında devam edecek. bugün galiba comolli zamanında altyapıya getirilen isimle de yollar ayrılmış. yani gelecek sezonun hocası hala muamma.
ali koç ne yapmak nereye varmak istemektedir anlamadım pek. tahminim emre belözoğlu'nun başını çektiği tecrübeli oyuncular çatısı altında bir yapılanma kurulmak isteniyor. açıkçası böyle bir yapılanmaya gidiliyorsa sonuna kadar arkasındayım. buradaki problem bu üst yapının teknik direktöre müdahalesi ne derece olacak ve emre'nin delirtmeyeceği bir teknik direktör bulunup bulunamayacağı. hani gölge yazar falan alınacaksa (ki tahir karapınar hamlesi bana öyle geldi) hüsran olabilir işin sonu.
isla ile de sözleşme uzatılmamış bu arada. açıkçası iki sezondur en tuttuğum adamdı takımda. boca'ya gitme ihtimali zaten uzun zamandır vardı ama anladığım kadarıyla o takımda kalmayı istiyordu. yaşlanmış olması handikap olsa da bir sezon daha götürebilirdi. zaten sol beki olmayan takıma önümüzdeki sezon bir de sağ bek aranacak ki iki yılda sol bek bulamamış kulübün üç beş ayda isla'nın yerini tutacak bir sağ bek bulabileceğini de pek sanmıyorum. böyleyken böyle...
Fenerbahçe başkanı ali yıldırım koç, ne karar verirse versin, arkasında olduğumuzu bilmeli. İnanıyorum ki fenerbahçe taraftarının çok büyük çoğunluğu bu yönde düşünüyordur. Koyu Galatasaray taraftarı olan spor yazarlarından uğur karakullukçu ve evren göz'ü dinledim. Her ikisi de son 2 sezonda hakemlerden ötürü en çok puan kaybeden takımın fenerbahçe, tff nezdinde en çok zarar gören futbol takımının da yine fenerbahçe olduğunu söylediler. Objektif bakış açılarından ötürü kutluyorum.
Koyu bir fenerbahçeli olarak, bugün lig tv aboneliğimi iptal etmek için talepte bulunmaya çalışsam da kısa sürede bir muhatap bulamadım. Yarın faks çekerek gerekli belgeleri ve iptal dilekçe formunu yollayacağım.
ali koç'u başarısız addetmek, doğru bir yaklaşım tarzı olmaz. Şu unutulmamalı ki türk futbolunda hiçbir başkanla, Ali Koç'un üzerine oynandığı kadar da oyunlar oynanmadı. Ali Koç gibi bir babayiğit görmedi türk futbolu. Hiçbir iş adamı, hiçbir başkan bu zamana değin cebinden 10-15 milyon avronun üzerinde para bağışlamadı. Kaldı ki zamanında yapılan bağışlar ya da başkanlar tarafından kulüplere verilen borçlar, avronun üç dört lira olduğu zamanlardaydı. Avro bugün itibariyle 8,14 Türk Lirası. Avro 3-4 lira civarında seyrederken bağışlayan başkanlar da sonradan bu paraları kulübünden tahsil etmeye çalıştı. Birçoğu, ilk başta bağış gibi gösterip sonradan borç senetlerini ortaya çıkardı. (bkz: yıldırım demirören), beşiktaş örneği.
Ali Koç'un fenerbahçe'ye 2 yıllık başkanlık sürecindeki mali katkısı 150 milyon avroyu geçmiş. Bu ne demek, şöyle arkanıza yaslanıp bir düşünsenize. Kendi şirketlerinden sağladığı sponsorluklar dahil, Yüz elli milyon avro. 2 senedir, başkanın yönetimindeki fenerbahçe'nin başarısız olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Yapan gruplar da az çok belli, yazmaya tenezzül etmiyorum. Ancak unuttukları bir şey de var. Diğer takım taraftarları kızmasın ancak bu kulüp, diğer kulüplere benzemez. Fenerbahçe gerçekten ağır taştır. Aman diyeyim, altında kalırsınız !
kadıköy'de doğmuşum ve bütün hayatım boyunca kadıköy'de yaşadım. aklım ermeye başladığımdan beri fenerbahçeliyim. düşünün kalede tam bir kova olan ljukovcan vardı. değil liseliler genç doçentler bile zor hatırlar. fenerbahçeli olmamda galatasaray lisesi'nde okuyan az sayıda fenerliden biri olan rahmetli ağabeyimin payı büyük. onun telkinleri ve kızdırma tehdidi olmasa babam gibi ben de beşiktaşlı olurdum herhalde.
ilk gittiğim maç, 103 gollü şampiyonluğun yaşandığı, 1988-1989 sezonundaki fenerbahçe stadı'ndaki kahramanmaraşspor maçı. koyu fenerli eniştem engelli olduğu için maçı saha kenarından izlemiştik. abim de o zaman ortaokul öğrencisi evden kaçıp maça gelmiş. tribünden bizi görmüş maratonun en alt kısmına gelerek bize selam verdi sonra enişteme maçta olduğunu annemlere söylememesini söyleyip kendi yerine geçti. maçtan önce ,uzun yıllar çok seveceğim ama babası türkiye işçi partili olmasına, kendisi ağır kumarbaz ve zampara olmasına rağmen yandaşlıkta sınır tanımadığı için bütün sevgimi yitiren rıdvan beni öpüp, tribünlere atacağı çiceği bana veriyor. eniştem olayın heyecanından bütün maç boyunca sustuğumu hep anlatır. maç güzel geçiyor. 4-1 kazanıyoruz. sonrası elimde çiçekle eve dönüş ve çiçek hikayesinin anlatılması. sezon sonu da epik. hala kırılamayan 103 gol atarak kazandığımız ve hatırladığım ilk şampiyonluğumuz.
stadyumun o zamanki hali berbat. numaralı dışında kapalı tribün yok. numaralı tribünün de üçte biri(sağ ve sol uçları) kapalı değil. maraton tribünü o zaman yola bitişik değil. caddeyle maraton tribünü arasındaki alan toprak ve her yağmur yağdığında çamur oluyor. çok yağmur yağdığında ise aynı alan adeta lağım görüntüsünde. eski ve yeni açık tribünleri hem küçük, hem sahaya çok uzak hem de adı üzerinde açık tribün. yağmur yağarsa sırılsıklamsın. stad tuvaletleri ise hayatınızda gördüğünüz en pis "umumi hela"dan bile daha pis. tribünde hiç kimse koltukta oturmuyor. herkes koltukların sırt kısmına oturuyor ayaklar koltuğa basılıyor. önemli bir pozisyon oldu mu herkes ayağa kalıyor. pozisyon geçince oturuluyor. oturmakta geç kalanlar, çök çök çök çök nidalarıyla oturtuluyor. dolayısıyla bu kötü ortamda kadınlar maçlara gelmesi imkansızdı. o dönemin en önemli eksikliklerinden biri buydu. bu durumun tersine iyi olan şey ise çoğu işçi sınıfı kökenli olan futbolcuları izlemeye aynı sınıftan insanlar çok rahat gelebiliyordu çünkü bilet fiyatları ucuzdu.
tüm bunları niye anlattığıma gelince. alper potuk, tarık çamdal, sabri sarıoğlu, ismail köybaşı, necip uysal gibi ileri derecede kazma futbolcuların sayesinde milyonlar kazandığı, fatih terim, hakan şükür, erdoğan demirören, aziz yıldırım, emre belözoğlu, volkan demirel ve daha nice sayamadığım karakter problemi olan insanların etkin olmasını sağlayan endüstriyel futbol, beni o kadar soğuttu ki 2000-2001 sezonunda ertesi gün anayasa hukuku sınavım olmasına rağmen elimde ergun özbudun'un kitabıyla maraton tribününden iyi bir yer kapmak için akşam yedideki maça öğlen on ikide giren, 2003-2008 yılları arasında kombine kartı olan, şehir dışında olmadığım zamanlarda kadıköy'deki her maça giden ben, maçları izlemez oldum. bu kadar derin bağlarım olmasaydı takım tutmayı kesin bırakırdım. ama öyle olmadı. biz çocukken kadıköy'de başka takım taraftarı yok denecek kadar azdı. zaten nüfus da şimdikine kıyasla çok daha seyrekti. mahallede(erenköy) çoğu kişi birbirini tanırdı. birbirimizi kızdırırdık ama diğer takımlara karşı da her zaman saygılıydık. başka türlüsü de olamazdı. herkesin ailesinde her takımı(üç büyükleri diyelim) tutan insan vardı. ağabeyimin liseli arkadaşı galatasaraylı olmasına rağmen bizimle fener'in anadolu takımlarıyla yaptığı maçlarına gelirdi. biz de aynı şekilde sami yen'e giderdik. o günleri düşününce, şimdi rakip takımlar hakkında yapılan hiçbir temeli olmayan, bol küfürlü garip yorumları hala anlayamıyorum. küfür bizim çocukluğumuzda da vardı. ben de küfürbazın tekiydim. hala da öyleyim. ama biz kurumlardan çok kişilere küfür ederdik. bu arada hala en sevdiğim tezahürat, derinden yavaş yavaş yükselen, 45 yaş üstü emmilerin kendinden geçercesine vakur bir duruşla, sağ yumruklarını sıkarak ileri geri sallayıp sikici fener, sikici fener diye bağırmasıdır. bu tezahüratı da 25 yıldır duymadığımı da belirteyim. 90'lı yılların ilk yarısına özgü bir tezahürattı sanırım.
fazla uzattığımın farkındayım. özetlersek, insanın çocukluğunda edindiği ve ağabey-kardeş ilişkisi, mahalle kültürü vb. şeylerle harmanladığı bazı şeylerin etkisi azalsa da kaybolmuyor. fenerbahçeli olmak benim için böyle bir şey. fenerbahçe, adını oğluma verdiğim ağabeyim, doğup büyüdüğüm kadıköy, yedi sene okunan lisede bir iki istisnayla tüm yakın erkek sınıf arkadaşlarım demek. fenerbahçe lefter demek can demek, baba hakkı(yeten), metin oktay, çizgi metin (kurt) gibi onurlu sporcuların rakibi olmak demek. bu endüstriyel futbol denen nane yüzünden ben bu taraftarlığı şimdi nasıl bırakayım?
En önemli transferinin hazır olmadığı, en önemli iki oyuncusunun sakat olduğu dönemde liderle aynı puanı paylaşan, kupada 10 kişi kaldığı maçta geçen sezonun lig şampiyonuna bireysel hatalar neticesinde elenen takım.
Böyle yazınca çok da umutsuz olmaya gerek yokmuş gibi gözüküyor.
istanbul sözleşmesi'nin feshinden doğacak toplumsal sonuçlardan endişe duyduklarını belirtip kararın gözden geçirilmesini talep ettikleri yazılı bir açıklama yayınlamış spor kulübü.
ali koç'un kendi yönetim kurulu üyelerinin bazılarına, kongre üyelerinin bir kısmına, vitor pereira ile anlaşma açıklanan saate kadar marcelo bielsa ile sözleşme imzalanmak üzere olunduğunu söylemesine karşın, bir kaç muhabirle hesaplaşacak diye hiç haberi sızdırılmayan sözleşme detaylarının son gün ayyuka çıkması ile sebebini anlamadığımız üzere başına eski uefa son 16 oynatan hocanın getirildiği kulüp.
3 temmuz olayları herkesin malumu. ne bu ateş söner, ne bu devran biter. söz konusu fenerbahçe açıklamalı videosu, trabzonspor tarafından paylaşılan tahrik edici şu video
üzerine yayınlanmıştır. ben fenerbahçeli'yim, bence biz haklıyız. trabzonlulara göre onlar haklı. son yargı kararlarına göre fener haklı. o zamanki yargı şartlarına göre trabzon haklı idi.
velhasılı kelam, iş bu olaylar sebebiyle gaza gelip sokağa çıkıp karşı karşıya gelecek takım taraftarları benim nazarımda süzme geri zekalıdır. kulüpler birbiriyle hasımlaşıyor, taraftarlar da tüy dikiyorlar. bu mesele kapanmaz, iki taraf da bundan vazgeçmeyecek çünkü. vazgeçmemeleri normal. haklı olduğunu düşündüğün bir konuda hakkını ararsın. mesele, ilkokul çocuğu gibi, "örtmenim halis bana bunu dedi, örtmenim önce muhlis başlattı" edebiyatı.
türk futbolunun bir sik boyu ileri gitmediği ve yakın gelecekte de gideceğe benzemediği şu dönemde, varsın yesin birbirlerini yöneticiler, benim umurumda değil şahsen. hadi bu olayda iki kulübün karşılıklı ihtilafı var. onu anladık.
4 nisan 2015'de, direkt olarak oyuncuların hayatına kastedecek şekilde araklı yolunda şoför hedef alınarak otobüs kurşunlanması olayının failleri hala dışarıdalar mesela. dönemin trabzon valisi (abdil celil öz'dü yanılmıyosam), olayda taş kullanıldı diye açıklama yapmıştı. sonra av tüfeği dedi, görüldü ki bildiğin pompalılarla saldırmışlar. sonra tüm kulüpler, trabzon da dahil, ultra normal olarak bu saldırıyı kınadılar. elbette ki trabzonspor yaptırmamıştır bunu. bunu düşünmek bile, bu açıklamarla gaza gelebilecek bireylerin zeka seviyesi ile aynı kafada olmak demek. velev ki saldıranlar trabzonsporlu, bu da trabzonspor'u ya da trabzon'u suçlu yapmaz. kendini bir zümrenin destekçisi ilan eden birinin yaptığı eylemler, emir, irade ve komuta o zümreden gelmediği sürece, onu bağlamaz, bireyi bağlar.
nitekim;
2 şüpheli yakalandı, suçlarını itiraf ettiler. sonra mahkemede reddettiler, adli kontrol şartıyla da serbest kaldılar. o soruşturmayı yöneten ekip de fetöden açığa alındı. samimi şekilde hak aramak isteyen, ilk önce kamuoyunda böyle bir algı oluşmaması için (ki uzun yıllar böyle bir algı oluştu, hala da vardır) bizzat kendisi ön ayak olur. ben çok trabzonlu kalantor biliyorum, parmağını şıklatmasıyla buldururlardı ceza aldırtırlardı bu faillere. ha kolluk kuvvetinin işidir, o dönem de işler boktu, oralar ayrı mevzular.
ülkenin genel özetidir trabzonspor - fenerbahçe hasımlığı. ayrıştırmanın ta kendisidir. yesinler birbirlerini. ben taraftarım, holigan değil.
bu yüzden benim için önemli olan kulübün mali durumu falan da değil. bana ne amk? ben mi alıyorum milyon dolarlar, eurolar. idare etsinler, hepsi para babası. ben güzel futbol, iyi, ahlaklı futbolcu, otoriter teknik adam izlemek istiyorum. eyyamcı hakem, yönetici kavgası yüzünden birbirine giren taraftar grupları veya holiganlık değil.
aksini düşünen de en yakındaki klinikten psikolojik destek almalı.
önümüzdeki en az 10 yıl boyunca tüm avrupa'nın açık ara en nefret edilen spor kulübü olacak. durumun vahametini henüz anlayamamış fenerbahçe başkanı ve fenerbahçe başkanı taraftarı taraftarlara anlatayım.
vladimir putin ukrayna ile savaş halinde olan ve savaş yüzünden avrupa kupalarından ihraç edilmiş bir ülkenin devlet başkanı. nuremberg mahkemelerinde yargılanıp, hüküm giymiş falan değil. uefa'nın ceza uygulaması kapsamında tribünlerin recep tayyip erdoğan, prens charles, mahatma gandhi veya putin diye bağırmaları arasında fark yok. kulübün resmi bir ceza alması ihtimalini çok düşük görüyorum.
ukrayna tüm dünyada mağdur kabul edilen bir ülke. avrupa'nın ise ukrayna'ya ve ukraynalılara özel bir empati, sempati, ilgi ve şefkati var. düşman ülke askerleri yüzünden evinden yurdundan olmuş futbolculara kendi evinde onları bu hale sokan devletin başkanın adını haykırmak ise resmen şerefsizlik. bu kadar kamplaşan, milliyetçiliğin, islamafobinin ayyuka çıktığı bu avrupa'da bu putin haykırışı sonrası fenerbahçe, kamuoyu nezdinde çoktan infaz edilmiştiir. ilk uefa kupası maçında bizi (bence haklı olarak) gerekli her türlü düdükle avrupa kupalarından siktir ederler. bundan sonra yıllarca avrupa'da istenmeyen kulüp oluruz. otelimiz basılır, taraftarımız dövülür, kimse bizle dostluk maçı bile yapmaz, avrupa'da kamp yapacak yer bile zor buluruz. fenerbahçe avrupa gözüyle logosuna bir gamalı haç eklemiştir.
avrupa halkının nefreti sonuç veren, etkili ve boğucu bir nefrettir. bu gazaptan zor kurtulacaktır fenerbahçe. sonun sonu yüklendi. .exe'yi çalıştırın.
bu arada bu nefretin futbolla limitli kalması olasılığı da yok denecek kadar az. euroleague'de iki adet sırbistan, iki adet yunanistan, bir adet litvanya deplasmanı olan gerçek dünya markası fenerbahçe'mizi de tüm olimpos ve asgard esirgesin. oralardan sağ dönmeleri bile mucize olur.
çok ama çok uzun süredir bir araya gelen en haysiyetli futbolcu gurubu sahada hakkı yense de, ne kendisini ne taraftarını ne de armasını ezdirmeyerek fenerbahçelilere ölmeden cenneti yaşatmış ve ülkenin en büyük değil tek büyük kulübü olduğunu tekrar hatırlatmıştır. deplasmanda rakiplerini önce yenen sonra döven bu futbolcu topluluğu fenerbahçenin ayarlarını da değiştirmiş, taraftara da gelecek sezon nasıl bir taraftarlık ruhu göstermesi gerektiğinin yolunu çizmiştir. bu toplulukla gurur duymayan tek bir fenerbahçeli olduğunu düşünmüyorum ki; tüm bunlar islam çupi'nin de söylediği gibi ligi birinci bitirmekten de önemlidir. bizler için gerçek şampiyondur her biri.
an itibarı ile sezon başından beri oynadığı 12 resmi maçta 12 galibiyet alarak sezona muhteşem bir giriş yaptı. ve bunu yaparken kimse hakkında uçuyor, kaçıyor vesaire gibi yorumlar da yapmadı. gösterişsiz, sade bir futbol oynadı. zaman zaman kötü de oynadı. ama her zaman rakibine göre oynamayı da bildi. tabii bunu sağlayan en önemli etmen de gösterişsiz, sade bir hoca ile birlikte takımdaki kalite artışı oldu. kaliteli futbolcuların takıma eklenmesi eldeki potansiyelli futbolcuların da daha üst seviyede oynamalarına imkan tanıdı.
düne kadar bir kısım taraftar tarafından yuhalanan, forması garanti görülmediği için yerli kuralı sebebiyle oynadığı mevkiye oldukça yüksek bir bonservis bedeliyle cengiz getirilen irfan can kahveci örneğin. geçmişinde bundan daha iyi bir sezon başlangıcı yaşamadı. ayrıca en sonunda ben 8 numarayım 7 değilim demeyi de bıraktı ve bir 7 gibi skora katkı yapmaya da başladı.
geçtiğimiz sezon fenerbahçe'nin en büyük sorunu kapanan takımları çözmekte zorlanması ve çok pozisyon vermese de kaleye gelen ilk bazen de tek isabetli şutun gol olmasıydı. dün oynanan alanya maçı ise artık bu sorunun da çok büyük bir sorun olmadığını gözler önüne serdi. ligin en düşük skorlu maçlarının altında imzası bulunan ömer erdoğan'ın alanyası sezon başından beri maç kaybetmiyordu. ancak dün ilk yarıda defans kurgusu mükemmele yakın olsa da fenerbahçe'ye 4-5 tane pozisyon verdi. çünkü geçen sezon sadece arda'nın yaratıcılığına kalan kapalı defansı açma işi bu sezon pek çok ayakla aşılabilir durumda. başta tadic olmak üzere, dzeko, irfan, szymanski ve fred bu iş için uygun isimler gibi duruyorlar. ki daha cengiz de oynamaya başlayacaktır elbet emre mor ile birlikte. bunlara ek olarak dün oynanan alanya maçında 40. dakikada kaleye gelen ilk ve tek isabetli şut gol olsaydı bugün farklı bir şey konuşuyor olabilirdik... ancak kalabalık ceza sahasında, yakın mesafeden ve sekerek gelen topu kedi gibi bir refleksle çıkartan livakovic neden transfer edildiğini de göstermiş oldu. ha o golü yese kimse birşey diyemezdi. ama yemedi ve bu sayede tek gollü galibiyette önemli bir pay sahibi oldu.
dzeko'ya ise değinmeden geçemeyeceğim. kendisinin yaşıyla ilgili pek çok tereddüt söz konusuydu. her ne kadar şampiyonlar ligi finaline ilk onbirde çıkmış olsa da yüksek yaşı düşündürücüydü. ama öyle bir performans ve liderlik ortaya koyuyor ki düşünecek pek bir şey de kalmıyor. oyunun her anında sürekli oyunun içinde adam. fenerbahçe'nin saha içi lideri kim diye soruluyordu geçen senelerde. kaptanı kim? şimdi ise saha içi liderleri var. ve onların başında da dzeko geliyor.
stoperinden, orta sahasına, yapılan her transfer için ayrı ayrı yazılabilecek şeyler var. ama hepsini bir girdiye sığdırmak elbette zor olur. girdiye son verirken bir de tadic'ten bahsetmek istiyorum. kendisi beni en çok heyecanlandıran transfer oldu. ve ilk resmi maçlarda sergilediği oyun tüm rakipleri kendisi için tedbir almaya itti. örneğin antalya maçında tadic'i üç kişi ile kapatarak etkisiz hale getirmeye çalıştılar ve kısmen de başardılar. bu da sanki tadic sezon başına göre daha kötü oynuyormuş gibi bir izlenim yarattı ama bu pek doğru değil. yine de, çok fazla rakiple mücadele etmek zorunda kaldığı için belki dzeko gibi ilave fiziksel çalışma yapması onu daha ön plana çıkartabilir diye düşünüyorum. çünkü bu kadar sertliğe başka türlü karşı koymak zor gibi. nitekim burası hollanda ligi değil. ha tadic kapatılırsa çözüm üretecek başka ayak yok mu? elbette var, hem de çok var. ama ben şahsen tadic'i izlemek istiyorum.
Helal olsun Avrupa basketbolunun bir numaralı kupasını aldı. Darısı diğer takımlarımızın da başına. Ama öncelikle tabiki de Beşiktaş'ın başına.
Gururlandırdı, göğsümüzü kabarttı. Her ne kadar arada rekabet olsa da Fenerbahçe her spor braşında bu ülkenin, Beşiktaş ve Galatasaray ile birlikte bir değeridir, markasıdır.
Bu şampiyonlukta en büyük emeği olan tabi ki de caoch jelko obradovich'in dir. Fenerbahçe erkek basketbol takımına seviyeler atlatmış ve bugünkü haline getirmiştir. Umarım bu değerli caoch uzun yıllar ülkemizde görev alır.
başkan'ı hala aziz yıldırım olsaydı şu an emre akbaba'yı transfer etmiş olurdu. neden? çünkü galatasaray istiyor. 5 milyon euro yerine 7.5 milyon euro öder ve çat diye alırdı. çünkü kulübün geleceğinden daha önemli olan şey egosu idi.
çok şükür başkanı artık ali koç. emre akbaba gibi sezon sonu sözleşmesi bitecek yıldız adayı bir oyuncuya mantıksız bir bonservisi sırf galatasaray almasın diye ödeyecek adam değil.