birkaç gün içerisinde gelecek üç senesinde dümeninde kimlerin olacağı belirlenecek. ama bence bu seçimden çıkan sonuç üç seneden çok daha fazlasını belirleyecek.
seçimde iki aday var. birisi 20 yıl boyunca bu kulübü yönetmiş efsane başkan aziz yıldırım. onun bıraktığı gemi uefa'nın en riskli avrupa kulüpleri listesinde 2. sırada yer alıyor. yani uefa aziz yıldırım'ın fenerbahçesinin son hali için bu kulüp batıyor uyarısı yapıyor. ha uefa bu hesaplamayı bir tarafından uydurmuyor. kulübün mevcut borç yapısıyla olası gelirlerini karşılaştırıyor ve bu gelirle bu borcun ödenmesini mümkün görmüyorsa riskli kabul ediyor.
biz de 2018 yılındaki verilere bakalım. bağımsız denetim kuruluşu raporuna göre fenerbahçe'nin aziz yıldırım'dan ali koç yönetimine kalan borcu 622 milyon euro tutarında. transfermarkt verilerine göre aynı dönemde fenerbahçe'nin kadro değeri 75 milyon euro iken gs 92 milyon euro, bjk 123 milyon euro kadro değerine sahip. ligde şampiyonluğu alamamış ali koç'un yönetiminde geçen 6 yılın ardından son durum ise şöyle. borç 300 milyon euro, kadro değeri 192 milyon euro. bu altı yılda diğerleri ne olmuş, gs 181 milyon euro, bjk 130 milyon euro kadro değerine ulaşmış. yani ali koç yönetiminde geçen 6 senede, borsadaki yatırımcısına da gayet güzel kazanç sağlayan fenerbahçe, kurdaki korkunç artışa rağmen, mevcut borcunu yarıya indirirken kadro değerini 2,5 katına çıkartmış. rakamlar yalan söylemez.
şimdi bir takım andavallar çıkıp ekonomi önemsiz falan diyeceklerdir. önemli olan sportif başarı. manevi olarak bu fikre katılabilirim. ama manevi hazza ulaşan yol maddi gerçeklerle ilişkisiz olamıyor ne yazık ki. ne diyon lan sen diyen varsa açsın lig tablosuna baksın. fener ile gs'ın kadro değerleriyle ligde topladıkları puanları karşılaştırsınlar. bu sezon nasıl oldu da puan rekoru kırıldı diye gereksiz bir düşünceye kapılmamış olurlar bu sayede.
sportif başarıyı kalıcı kılmanın yolu ekonomik olarak güçlü olmaktan geçer. ali koç devraldığı enkazın altından elini dışarı uzatmayı başarmış bir başkandır. aynı ivmeyle hareket ettiğinde de kalıcı başarıyı sağlayacaktır. aziz yıldırım neredeyse sıfır boçla devraldığı kulübü çıkmaza sokmayı başarmış başkandır. evet efsanedir. ya da efsaneydi. evet kendisini çok sevdik. evet fener için hapis bile yattı. raconları muhteşemdi. ama o yıllar artık geride kaldı. 90'larda yaşamıyoruz. bu çağda raconla kulüp yönetilmiyor.
eğer aziz kazanırsa, ki umarım kongre üyeleri benim kadar mantıklı düşünebiliyordur, o durumda zaten kazanamaz, ama diyelim ki kazandı, fenerbahçe'yi yine borç batağında bırakıp gidecektir. çünkü her iki başkanın da yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. aziz yıldırım'la geçen süreçte en çok şampiyon olan takımın gs olduğunu da unutmamak gerekir. nitekim kendisi 21 sezon başkanlık yapmışken 6 şampiyonluk alabilmiştir. (o 21 sezonda gs'ın şampiyonluk sayısı 10'dur.)
dünyanın herhangi bir yerinde şu istatistiklerle her takım şampiyon olur. bu nedenle "daha iyisi olabilir miydi" diye kendi kendime sorarken çok zorlanıyorum.
sezonun kırılma anlarını biraz kendi kendine yaratmış ve kritik anlarda futbol dışı etmenler karşısında hatalı kararlar almış olmasa cebine üç - beş puan daha koyardı muhtemelen. gerisi zaten futbolun içinde olabilecek şeyler; puan kayıpları vs...
bana kalırsa en büyük iki hata sezon başında yapılan harika kadro planlamasının devre arasında bozulması, lincoln, crespo, emre mor gibi oyuncuların yerine krunic, zajc, king gibi hem devamlılık hem de performans açısından verim alınamayacak oyuncularla yola devam edilmesi ve özellikle trabzonspor maçından sonra yaşananlarda yönetimin oyuncuları gene yaşananların içinde tutamaya devam ederek odaklarını sarsması olması oldu.
sezon başında ismail kartalın avrupa için tecrübe ve bilgi olarak yeterli olmadığın bildiğim için bu yönde beklentiye girmemiştim. bu nedenle avrupadan elenmek şaşırtıcı değil benim için. daha doğru kararlar alabilseydi belki final görürdü bu takım ama teknik direktör seçimi zaten böyle bir hedef ortaya konmadığının göstergesiydi. ismail kartal her ne kadar tersini iddia etse de kritik anlarda futbol aklı ve tecrübe, belki de yetenek açısından yetersiz olduğunu gösterdi. ana planını değiştirme konusunda ayak diremesi, sakatlıklar sırasında alternatif üretememesi gibi nedenlerle kaybettiği puanlar oldu ama dediğim gibi altı beraberlik tek mağlubiyet almış bir takımdan daha iyisini beklerken de zorlanıyorum futbol adına.
futbol takımının yaşadığı sık sakatlıklar, duran toplardan gol bulunamaması, sadece kaleci antrenörü takviyesiyle bile sezon başında çokça salladığım livakoviç'in artan performansı göz önüne alındığında kartal kadar teknik ekibinin de sıkça dile getirildiği üzere yetersizliğini gözler önüne seren etmenler. şu ligde şampiyonluk yaşayan teknik direktörleri düşününce gene söylüyorum ismail kartal'ın iyi bir futbol aklına sahip teknik ekiple ve kadroyla şampiyon olamaması zor. benim gördüğüm kadarıyla futbolcularla ikili ilişkileri başarılı olsa da, saha dışındaki iletişim gücü fenerbahçe kalibresindeki bir camia için sınıfta bırakıyor ismail kartalı. normal şartlarda bunu söylemem ama saha dışı etmenlerin sonuca bu kadar yön verdiği bir ligde ne yazık ki kartal'ın profili yani karizması fenerbahçe'ye yetmiyor. sürekli eziklenen bir teknik direktörden sıkıldım açıkçası. mert hakan'ın bile daha fazla yararı oldu takım üzerindeki baskıyı almada kartal'dan...
kısadan hisse; fenerbahçe avrupada başarılı olup futbolcularını mutlu etmek istiyorsa üst düzey bir teknik ekibe sahip olmalı. türkiyede başarılı olmak istiyorsa masa başı oyunlarında ağırlığını daha fazla koymalı, sesini daha gür çıkartmalı, futbolcularını bu işlerin içine daha az çekmeli ve konsantrasyonlarını bozmamalı.
tarihinin belki de en iyi kadrolarından birisiyle 4'te 4 hedefiyle çıktığı yolu 4'te 0 ile tamamlayan gönlümün efendisi. artık yapacak bir şey yok elbet ama neden böyle olduğu hakkında iki satır bişiler yazayım.
birinci sıraya bu ligde adil bir rekabet ortamı olmadığını koymayacağım. bu ligde kimin kayrıldığı zaten son derbi maçında ayan beyan ortaya çıktı. arda kardeşler isimli lejyoner gereğini yapmaya çalıştı ama başarılı olamadı. ligin geneline baktığımız zaman ise pendik gibi sahibi galatasaraylı takımların, ankaragücü gibi hocası sözde fenerli özde galatasaraylı takımların, samsunspor gibi hem sahibi hem de bünyesinde bolca galatasaraylı barındıran takımların canları isteyince nasıl oynadığını, canları istemeyince faul bile yapmadıklarını gördük. galatasaray'dan 5 yiyince neredeyse horon tepecek olanların fener'den 3 yiyince sahaya akın ettiklerini gördük. ama bunların zerre önemi yok çünkü geçen sezon da olduğu gibi ben rakibine karşı ne oynadın ona bakarım. çünkü herşey aynı kalsaydı ve sen rakibini her iki maçta da yenseydin sonuç değişecek miydi ona bakarım.
gelin bakalım, gs ligi 102 puanda, fener 99 da bitirdi. evet senin evindeki maçta yine lejyoner bir hakem seni fred gibi senenin en iyi oyuncusundan mahrum bırakmıştı. ancak onun eksikliğine rağmen biraz cesur olsan gs'ı kendi evinde yenebilir miydin? soru bu. deplasmanda 10 kişi ile gösterdiğin performansın yarısını göstersen kendi evinde o maçı kazanabilir miydin? bence cevabı evet, kazanabilirdin. peki ligde olan biten her şey aynı kalsaydı ve sen gs ile birer puan paylaşacağına 3 puan alsaydın durum ne olurdu. gs 101 puan, fb 101 puan ve fenerbahçe şampiyon.
demek istediğim, evet sistemin pek çok aktörü fener'e karşı. ancak senin sistemin tüm aktörlerini yenebilecek gücün vardı. kullanamadın. çünkü hocan korktu. hocan panikledi. hocan saçma sapan tercihlerde bulundu. ve sen şampiyon olamadın. işin en acısı, son yaptığı açıklamada hatam yok diyor. evet yok hocam, benim hatam. trabzon'a tarihi puan farkı attım ama evimde 3 yedim trabzondan. benim hatam. kaç tane maçın ilk yarısını zajc ve krunic sevdasıyla piç ettim. benim hatam. takımın gole ihtiyacı varken, sezonun en skorer isimlerini tek tek kenara aldım. benim hatam. bunları sen yapmadın, ben yaptım.
gelelim türkiye kupasına. yüzyılın en iyi gs kadrosu diyen gözü yaşlı sözde fenerli emre'nin süper ligden düşen takımından 3 yedin. neden? zajc ve krunic sevdası yüzünden. ben açıkçası bunu kupadan elenmek için yapılmış bilinçli bir tercih gibi düşünmüştüm ta ki aynı tercihi avrupa kupasında çeyrek final maçında görene dek. bu adamları oynattın ve kupadaki ilk "eh işte" sayılabilecek rakibin karşısında havlu attın. hakem miydi bunun sebebi? federasyon muydu? ne idi? sana büyükekşi mi söyledi zajc ve krunic ile çık diye?
ve ülkeye avrupadan kupa getirebileceğimiz çeyrek final eşleşmesi. ilk yarı zajc ve krunic ile oynadın. 3 yedin. aklın başına geldi, fred, ismail ve irfan'ı oyuna aldın, 2 attın, daha da atardın, süre bitti. ikinci ayakta doğru 11 ile başladın. ama tek tek doğru adamları çıkartıp yanlış adamlara döndün. yine şansın yaver gitti iş penaltılara kaldı. ve elendin. şans mı? hayır. bu eşleşmede işi buraya getiren sendin. ayrıca maçtan önce sordular, penaltılara çalıştınız mı diye, biraz çalıştık dedin. biraz nedir lan?
ve süper kupa. trabzon'da hazırlanan senaryodan galip çıkmayı başardın. o şartlar altında öyle ya da böyle maçı kazanmayı başardın. bitmemesi gereken bir maç bitti. ve sen burada olağandışı bişiler oluyor maç biter bitmez biz içeri girelim diyemedin oyuncularına. şartlar normalmiş gibi davrandın. maçtaki tuzaktan kurtulsan da maç sonundaki tuzağa düştün. sana tarihi cezalar vermeye hazırlandılar ki kalan maçlarda oynatabileceğin adamın kalmasın diye. ama bu cezaları almamak için süper kupayı feda ettin.
gelelim kadro planlaması ve sakatlıklara. ilk kez belki de devre arasında takım güçleneceğine takım zayıfladı. yani devre arasında kimse gelmeseydi ve kimse gitmeseydi bu takım daha derin bir kadroya sahip olacaktı. crespo kalsaydı faydalı olacaktı. krunic hiç gelmeseydi faydalı olacaktı. king sakatken kent kadro dışı bırakılmasaydı faydalı olacaktı. emre mor ve bartuğ elmaz kalsaydı faydalı olacaktı. zajc gönderilip lincoln'e yer açılsaydı faydalı olacaktı. bonucci için elbet niye geldi demem, diyemem, keşke devam etseydi derim sadece. ama özünde kadro planlaması hoca sebepli başarısız oldu. üstüne de doktorun. ben doktorun ismini kavgalarda görmek istemiyorum. doktorun işi değil adam dövmek ya da kart görmek. takımı sağlıklı tutmak onun işi. ama olmadı. her ne hikmetse, senin en büyük rakibin, 3 tane stoperle sezonu tamamlarken, senin defans hattından kimler geldi kimler geçti. krunic ve ismail bile stoper oynadılar... evet ligde sarı ve kırmızı kartlar açısından da bir adeletsizlik vardı ve senin oyuncuların çok daha fazla cezalı durumu düştüler ama sakatlıkları emin ol cezalardan fazlaydı.
ve gelelim teknik ekibin diğer özelliklerine. kalecin kötüye gidiyordu. kaleci antrenörünü değiştirdin güç bela. adam hırvatistan'ın as kalecisi olduğunu sezon sonuna doğru hatırladı. duran toplar için ayrıca hoca getirelim dediler. istemedi senin hocan. gs maçı haricinde kornerden golün olan maç hatırlamıyorum. zaman zaman formu düşen oyuncuların oldu, hadi o olağan diyelim. ama maçtan önce oyuncuları saha ortasında toplayıp konuşma yapmayı nedense iş işten geçtikten sonra hatırladın.
yani demem o ki, fenerbahçe bugün şampiyon değilse, bu en zayıf halkaya yazar. ve bence en zayıf halka hoca ve ekibiydi. başka bir şey değil.
gelelim futbolculara. ligi sıfır kupayla bitirmiş olabilirler ama benim gördüğüm en karakterli kadro bu kadro. yıllardır maç izliyorum ve bu adamların profesyonelliği, hırsı, sahadaki duruşu beni mest ediyor. ali koç ilk seçildiğinde ben size şampiyonluk sözü vermiyorum ama ben size saha içinde gurur duyacağınız bir takım sözü veriyorum gibi bişi demişti. işte bu sene o sözü tuttu. bir kaç tane kartal'ın öz evladı hariç hepsiyle gurur duyuyorum. ama o öz evlatlara da diyebileceğim pek bişi yok çünkü birisi yazı yatarak geçirmiş, öteki kafasında futbolu bitirmiş gibi. ellerinden gelen bu.
şimdi bu kadro için yapılması gereken şey omurgayı koruyup, zincirin eksik olan halkasını tamamlamak. bu eksik halka mourinho olabilir mi? tartışmasız evet. peki senelik 22 milyon euro civarı bir maliyeti fenerbahçe karşılayabilir mi? bence karşılamanın bir yolu bulunur. kimliğini saklayan sponsor gs'da oluyorsa fener'de neden olmasın?
çözüm basit, ali koç başkanlığında, mourinho ya da muadili bir hocayla yeni sezona hazırlanmaya başlamak bir an önce. nitekim bu takımın dusan tadic önderliğinde bize verebileceği çok şey var daha.
çok ama çok uzun süredir bir araya gelen en haysiyetli futbolcu gurubu sahada hakkı yense de, ne kendisini ne taraftarını ne de armasını ezdirmeyerek fenerbahçelilere ölmeden cenneti yaşatmış ve ülkenin en büyük değil tek büyük kulübü olduğunu tekrar hatırlatmıştır. deplasmanda rakiplerini önce yenen sonra döven bu futbolcu topluluğu fenerbahçenin ayarlarını da değiştirmiş, taraftara da gelecek sezon nasıl bir taraftarlık ruhu göstermesi gerektiğinin yolunu çizmiştir. bu toplulukla gurur duymayan tek bir fenerbahçeli olduğunu düşünmüyorum ki; tüm bunlar islam çupi'nin de söylediği gibi ligi birinci bitirmekten de önemlidir. bizler için gerçek şampiyondur her biri.
Konferans ligindeki konumu için yazık olmuştur. Oluşturulduğu ilk günden beri düşüncem, konferans ligi bizim ülkemizin takımları için çok önemli bir lig.
Avrupa'nın ilk beş liginin dominasyonunu kırabilmek için büyük şans. Yakın bir gelecekte umarım bu kupayı bizim ülkenin takımlarından biri alacak ve bu ülkenin takımlarının da kurumsal Avrupa performansları için bir temel teşkil edecek.
Ondan sonra uefa için ciddi düşüneceğiz ve en azından şampiyonlar ligi dışındaki liglerde bir ağırlık koyabileceğiz.
Şampiyonlar Ligi için ise bir şeyler yapabilmemiz, uefa ve konferanstaki performansımıza bağlı olacaktır diye düşünüyorum.
Fener, bu kupayı alsın diye çok istiyordum, çok üzücü oldu.
son yıllarda iyi hoca - kötü takım, kötü hoca - iyi takım gibi tüm varyasyonları denemiş ve başarısız olmuş bir kulüp. bu başarısızlıklardaki etmenlerden birisi de saha dışı olumsuz faktörlerle uğraşırken takımı bunun dışında tutmayı başaramayan kötü yönetimdi. bu seneyi de dahil etmek gerekirse, saha dışı etmenlerle uğraşırken topçunun eline megafon vermekle kurultaya çağırmak arasında çok fark görmüyorum açıkçası. neyse;
ben pereira gibi vasatın üstünde bir hocayla başlanan sezonun aslında yukarda saydığım bileşenlerin doğru bir birliktelik yakaladığını düşünüyorum. kadro da hocayla aynı paralel kaliteye sahipti. o sezonu da hasbelkader iyi hoca - iyi kadro olarak değerlendirebilirim. lakin orada da fenerbahçe bu ikilinin yanında gene kötü yönetim bileşeniyle yer aldı. üçlü oynatmak başta olmak üzere manasız bir çok sebeple hocasının başı sosyal medya ve yazılı - görsel basında yenirken onun yanında duramadı ve bence büyük bir fırsat kaçırdı.
kısacası fenerbahçenin başarısı için üç faktörün istisnasız yan yana gelmesi gerekiyor. iyi hoca, iyi kadro ve iyi yönetim. saha dışıyla mücadelede fenerbahçe yönetimi bu sene fena değil, kadro uzun yıllardır olmadığı kadar iyi; en azından lider karakterde birden fazla oyuncusu var, stoperleri ligin çok çok üstünde, oyuna etkisi inanılmaz oyuncuları var, yıldız yedekleri var, iyi paraya okutacağı yıldız adayları var, var da var.
lakin el freni tadında, berbat bir teknik direktörü var. ve ne yazık ki, fenerbahçe'nin böyle bir teknik direkörle başarı şansı yok.
bu kadron seneye korunacak mı bilmiyorum. önemli kayıpları olacak muhtemelen. önemli oyuncuları biraz daha yaşlanacak. yüksek ihtimalle de seneye yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekecek.
ali koç'un fenerbahçe'nin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda artık problem yaşamayacağını düşünmekle beraber seneye ismail kartal'la devam edilmemesi ve giden oyuncuların yerine aynı karakterde oyuncular koyulması durumunda bu senekinden çok da farklı bir yerde olacağını düşünmüyorum takımın. şu çok net ki ismail kartal ne uzun ne de orta vadede fenerbahçe'nin ilacı olacak kalibrede değil ve yerine, kurulacak kadronun karakterine uygun iyi bir teknik adam gelmesi çok önemli.
an itibarı ile sezon başından beri oynadığı 12 resmi maçta 12 galibiyet alarak sezona muhteşem bir giriş yaptı. ve bunu yaparken kimse hakkında uçuyor, kaçıyor vesaire gibi yorumlar da yapmadı. gösterişsiz, sade bir futbol oynadı. zaman zaman kötü de oynadı. ama her zaman rakibine göre oynamayı da bildi. tabii bunu sağlayan en önemli etmen de gösterişsiz, sade bir hoca ile birlikte takımdaki kalite artışı oldu. kaliteli futbolcuların takıma eklenmesi eldeki potansiyelli futbolcuların da daha üst seviyede oynamalarına imkan tanıdı.
düne kadar bir kısım taraftar tarafından yuhalanan, forması garanti görülmediği için yerli kuralı sebebiyle oynadığı mevkiye oldukça yüksek bir bonservis bedeliyle cengiz getirilen irfan can kahveci örneğin. geçmişinde bundan daha iyi bir sezon başlangıcı yaşamadı. ayrıca en sonunda ben 8 numarayım 7 değilim demeyi de bıraktı ve bir 7 gibi skora katkı yapmaya da başladı.
geçtiğimiz sezon fenerbahçe'nin en büyük sorunu kapanan takımları çözmekte zorlanması ve çok pozisyon vermese de kaleye gelen ilk bazen de tek isabetli şutun gol olmasıydı. dün oynanan alanya maçı ise artık bu sorunun da çok büyük bir sorun olmadığını gözler önüne serdi. ligin en düşük skorlu maçlarının altında imzası bulunan ömer erdoğan'ın alanyası sezon başından beri maç kaybetmiyordu. ancak dün ilk yarıda defans kurgusu mükemmele yakın olsa da fenerbahçe'ye 4-5 tane pozisyon verdi. çünkü geçen sezon sadece arda'nın yaratıcılığına kalan kapalı defansı açma işi bu sezon pek çok ayakla aşılabilir durumda. başta tadic olmak üzere, dzeko, irfan, szymanski ve fred bu iş için uygun isimler gibi duruyorlar. ki daha cengiz de oynamaya başlayacaktır elbet emre mor ile birlikte. bunlara ek olarak dün oynanan alanya maçında 40. dakikada kaleye gelen ilk ve tek isabetli şut gol olsaydı bugün farklı bir şey konuşuyor olabilirdik... ancak kalabalık ceza sahasında, yakın mesafeden ve sekerek gelen topu kedi gibi bir refleksle çıkartan livakovic neden transfer edildiğini de göstermiş oldu. ha o golü yese kimse birşey diyemezdi. ama yemedi ve bu sayede tek gollü galibiyette önemli bir pay sahibi oldu.
dzeko'ya ise değinmeden geçemeyeceğim. kendisinin yaşıyla ilgili pek çok tereddüt söz konusuydu. her ne kadar şampiyonlar ligi finaline ilk onbirde çıkmış olsa da yüksek yaşı düşündürücüydü. ama öyle bir performans ve liderlik ortaya koyuyor ki düşünecek pek bir şey de kalmıyor. oyunun her anında sürekli oyunun içinde adam. fenerbahçe'nin saha içi lideri kim diye soruluyordu geçen senelerde. kaptanı kim? şimdi ise saha içi liderleri var. ve onların başında da dzeko geliyor.
stoperinden, orta sahasına, yapılan her transfer için ayrı ayrı yazılabilecek şeyler var. ama hepsini bir girdiye sığdırmak elbette zor olur. girdiye son verirken bir de tadic'ten bahsetmek istiyorum. kendisi beni en çok heyecanlandıran transfer oldu. ve ilk resmi maçlarda sergilediği oyun tüm rakipleri kendisi için tedbir almaya itti. örneğin antalya maçında tadic'i üç kişi ile kapatarak etkisiz hale getirmeye çalıştılar ve kısmen de başardılar. bu da sanki tadic sezon başına göre daha kötü oynuyormuş gibi bir izlenim yarattı ama bu pek doğru değil. yine de, çok fazla rakiple mücadele etmek zorunda kaldığı için belki dzeko gibi ilave fiziksel çalışma yapması onu daha ön plana çıkartabilir diye düşünüyorum. çünkü bu kadar sertliğe başka türlü karşı koymak zor gibi. nitekim burası hollanda ligi değil. ha tadic kapatılırsa çözüm üretecek başka ayak yok mu? elbette var, hem de çok var. ama ben şahsen tadic'i izlemek istiyorum.
neden kaleciye ihtiyacı olduğunu ve neden orta saha merkezinin değişmesi gerektiğini ilk maçında göstermiştir tüm izleyenlerine.
çok kaliteli ayaklar alındı evet ama yetmez. kredisini tüketmiş bu kadar çok yerli varken takımda, o tükenmişlerin başında gelen altay ile sezonu bitirmek mümkün değil. kötü kaleci mi altay? bence değil. ama hocasının sahip çıkıp desteklediği bir sezonda sözleşmesini yenilemesinin akabinde ameliyat olması ile son bağlarını da koparttı taraftarıyla. haliyle bugün yediği saçma gol, yumruklaması gereken topu tutarak kalenin içine girmesi, hep bu yüzden. çünkü adamın basireti bağlanıyor o statta kendi taraftarı önünde. gitsin başka takıma, vay arkadaş altay böyle miymiş deriz bence...
neyse, öyle ya da böyle sezona üç puanla başladı. iyi başladığı maçı klasik fenerbahçe olarak bitirdi. yine taraftarına rahat bir maç izletmedi. olsun. birgün elbet o da olur. ama mutlaka 1 ve 6 numara transferlerinin tamamlanması şartı ile. 19 yabancıya çıkacak biliyorum ama lincoln dondurulduğuna göre gönderecek 4 adam da bulunur. arao, gustavo, king ve crespo...
9 temmuzda ilk hazırlık maçını 27 temmuzda ilk resmi maçını yapacak olan ama henüz hocası olmayan tuttuğum takım. geçen sene nasıl da umutlu girmiştik bu sürece. herşey belliydi. yine de bir faydası olmadı.
işin açıkçası jesus'un sezon sonunda ayrılacağı gayet netti. hatta kendisi kalmak istese bile takımdan bir çok ismin kendisiyle çalışmak istemediği de bilinen bir gerçekti. ama bu böyle olmasına rağmen jesus'un gittiği günün akşamında hoca açıklanmadı. mali genel kurulda açıklanır dedik, çerçevesi çizildi ama açıklanmadı. ve o çerçeve o kadar dar ki... ya da biz konuşmanın başı ile konuşmanın sonunun bağlantısız olduğunu anlamıyoruz.
konuşma şöyle: "Camiayı bilecek, camianın evladı olacak, Samandıra'ya ruh aşılasın düşüncesi de var. Türkiye'yi bilen yabancı hoca 3'ü geçmiyor. Türkiye'yi bilen, burada yıllarca hocalık yapmış, bize uyabilecek hoca dediğiniz zaman 4'ü geçmiyor. Bir sürü isim atılıyor, siz olumsuz anlamda heyecanlandırılıyorsunuz. Sosyal medyada tepkiler yağıyor. Camiayı bilen, ruhu bilen 2 tane Türk hoca ortaya çıkıyor. İsim olarak söylemiyorum. Anlaşma olmadan hiçbir şey söylenemez. Camiayı iyi bilen bir Türk hoca ile çalışacağız."
şimdi buradan anladığımız, yeni hoca camianın evladı bir türk olacak. boşta olan türk hocalardan abdullah avcı ve sergen yalçın için camianın evladı diyebilir miyiz? diyemeyiz. her ne kadar sergen yalçın fenerbahçe'de oynamış olsa da bir camianın evladı denilecekse o camia beşiktaştır. fener değil. avcı keza tamamen alakasız. bu durumda camianın evladı söylemi bu iki hocayı elememizi sağlıyor.
camianın evladı diyebileceğimiz teknik adamlar kimler peki. aykut kocaman, ersun yanal, emre belözoğlu, volkan demirel, ismail kartal, erol bulut...
kocaman olabilir mi? mümkün değil. ki zaten kendisinin en son başakşehir performansı berbat ötesiydi. yanal olabilir mi? imkansıza yakın. bulut tekrar denenebilir mi, denenmez ve zaten adam ingiltereye gitti. emre peki? e o da olası değil. geriye iki seçenek kalıyor. jesus'dan önce takımın başında olan kartal ve hatay'ın hocası demirel.
işin garip yanı, benim aklıma gelen 6 aday da ali koç döneminde görev aldılar. aykut koç başkan seçildiğinde görevde olan hocaydı, gönderildi, yanal, siz benim vizyonumu anlamamışsınız diyerek getirmem dediği hocaydı, getirdi, kendisini emre yedi. emre sportif direktör oldu, bulut'u getirdi, bulut tutmayınca sezonu emre bitirdi, gönderildi. kartal işler boka sarınca takımın başına kondu ama iyi gitmesine rağmen jesus sevdasına yollandı. demirel bizzat kendisi hocalık yapmamış olsa da yardımcı hoca olarak bu süreçte görev aldı. yani camianın evlatlarının hepsi, 5 yıllık süreçte bir bir harcandı. şimdi yine camia içerisinden bir fatih terim çıkartma sevdasına düşmüş durumdayız...
açıkçası, kim gelecekse jesus gittiği gün gelmiş olmalıydı. yani bir karar alınmış ve aday sayısı ikiye düşürülmüş ama sonuç halen sıfır. belki ben bu satırları yazarken açıklanmıştır, onu bilmiyorum. ama kim olursa olsun, adının konması gerektiğini düşünüyorum. ha bana sorsalar getirim yılmaz vural'ı. bi denemedikleri o kaldı zaten.
işin aslı sorunu hoca değildir. yani ben jesus'a, derbi kazanamamasına rağmen, kötü hocaydı diyebilir miyim? diyemem. ve bu isimlerden hangisi gelirse gelsin, yine iyi kötü hocalık yapacaklardır. lakin hocanın işi rakip takımı ceza sahasından uzak tutmak, kendi takımını ise ceza sahasına sokmaktır. sonrasında golü engelleyen de golü atan da takımdır. işte bu noktada iş kaliteye dayanır. çünkü bu ligde bazı takımlar kapan çıkma oynadığından ceza sahasına onlarca kere giremezsiniz. bazı takımlar ise öyle ya da böyle ceza sahanıza girdiklerinden duvar örseniz fayda etmez. haliyle mevzu bir noktada atanın da tutanın da iyi olacağa gelmiş olur. galatasaray muslera ile bu kadar çok şampiyonluk almışsa ve şampiyonluk aldığı sezonlarda atanı da iyiyse, durup bir düşünmek gerekir bence.
çok uzattım. bu sene işin açıkçası benim de umurumda değil. ben koç şampiyon olamaz ise aday da olmaz diye düşünüyorum. haliyle şampiyon olmaya aday bir kadro oluşturması ve hocasını da bir an önce belirlemesi lazım. fenerbahçe'nin buna ihtiyacı var. ancak her halükarda, geç kaldı. jesus veda ettiği gün hocası da açıklanmalıydı bu takımın. iki isim var diyip hala açıklayamaması ise ayrı skandal. ya kendi kendilerine gelin güvey oldular, ya da bilmiyorum nedir sebebi.
ha şimdi bu kadar yerli ve milli dendikten sonra yarın montella falan açıklanır mı? olabilir. fenerbahçe bu. bielsa kalibresi dedikten sonra vitor getirmişliğimiz var.
enteresan bir şekilde bu sezon şampiyon olacağını düşündüğüm takım.
evet; ne teknik direktör, ne transferler, ne rakiplerin yapacağı hamleler falan hiçbirisi belli değil. ama kaç yıldır şampiyon olamama sonrasında artık "aman siktir et artık, bu kadar da uğraştık da ne oldu." duygusunu hissettirdi ali koç. taraftarın zaten kaç senedir selası okunuyor.
dolayısıyla ne taraftar, ne de camia üzerinde herhangi bir stres, baskı olmadan sezona girecekler ve bu boş vermişlik şampiyonluğu getirecek.
ben demiştim demek için geldim. sezon başında fenerbahçe için yazdığım bir iki şey vardı.
ilki ali koç'un başarı için federasyonu ve hakemleri de etki altına alması gerektiğiydi. uzun uzun anlatmaya gerek yok sanırım, fenerbahçe bu cephede hezimete uğradı açıkça. ikincisi teknik direktör seçimiyle ilgiliydi. jesus hakkında çok bilgim olmasa da sezon başındaki oyunu gördükten sonra oynattığı futbolun modası geçmiş bir oyun olduğunu, rotasyonun bir süre sonra forma adaletsizliği olarak geri döneceğini yazmıştım.
bundan üç beş yıl önce jesus'un oynattığı oyunun karşılığı olabilirdi belki ama günümüz futbolu artık ön alan baskını kıracak disiplinlere yöneldiği için artık ilacı daha kolay bulunabilir bir plan. bu sistemin kısa vadede başarı getirdiği örnekleriyle baki.
bence crespo ve ismail yüksek gibi her maç 11 oynayabilecek adamlar, sezon sonuna doğru ortalıkta yoktu, arda'yı çok geç farketti; ki crespo, arda gibi oyuncular sadece oyun planında faydası olan değil; saha dışında da pozitif enerji alacağınız oyuncular. ismail kartal döneminde arda'nın takıma kattığı hava ortada, crespo aynı şekilde geçen sene bu takımın en sevilen adamıydı. hep tekrar ediyorum, bu takımda nerede duracağını bilen en iyi adam zajc, sürekliliği yok. neyse uzatmayım, burada sanırım meramımı anlattım.
peki bu sezon ne olacak? fenerbahçe'nin artık yenmesi gereken sadece saha içi ve dışı rakipleri yok, bir de kendisi var. son mali genel kurul skandaldı. fenerbahçe artık kendisiyle de yarışacak saha dışında. metin aşık yıllarına geri döndük bir manada.
en büyük sorunsa gene teknik direktörün belli olmaması. genel kuruldan sonra ortaya çıkan sergen, abdullah avcı gibi isimleri okuyunca resmen dehşete düştüm. pereira'nın ilk döneminde meta'da yazdığım bir şey vardı. fenerbahçe'nin kendisi gibi başarıya aç, kendisini kazanmaya adayacak insanlara ihtiyacı var. bu açıdan gene adı geçen isimler arasında benim aklımda doğru yere oturan tek isim ise montella. belki şampiyonluk senesinde marco delvecchio ile dönüşümlü oynuyordu ama roma'ya son seria a şampiyonluğunu getiren takımın en önemli parçalarındandı. milan gibi dünyanın en nevi şahsına münhasır yapılarından birisinde kovulsa bile teknik direktörlük yaptı, yıllar sonra bu takıma ilk kupasını aldırdı. sevilla'ya tarihindeki ilk şampiyonlar ligi çeyrek finalini aldırdı. kısacası öyle ya da böyle "büyük takım" fenomeninin ne olduğunu, o stresi nasıl yönetmesi gerektiğini biliyor. bununla birlikte italya, hala para babası başkanların cirit attığı, mesela ingiltere'nin aksine oyuncuların değil hala fazlasıyla teknik direktörlerin borusunun öttüğü, kaos içinde bir futbol ülkesi. bu açıdan italya futbol kültüründe yetişmiş oyuncu ve teknik direktörlerin ben türkiye'ye daha uygun olacağını düşünüyorum her zaman. bu yüzdendir ki oynattığı oyun bir yana, fenerbahçe stresini kaldırabilecek en doğru isim montella gibi geliyor bana adı geçen adaylar arasında.
oynattığı oyun ile ilgili olarak; montella'nın teknik direktörlüğünü yaptığı takımların futbolunu izlemedim pek. lakin şuraya yazayım. türkiye'de şampiyon olmanın ilk şartı oyun planınızdan çok saha dışı faktörlerle ne kadar iyi mücadele edebildiğiniz ilk etapta. fenerbahçe hem pereira hem de jesus döneminde bu cephede ağır bir yenilgi aldı. jesus bu fırsatı vermese de pererira ilk önce fenerbahçe medyasına kurban gitti. kısacası fenerbahçe sadece yönetimiyle değil camia olarak taşın altına elini sokmazsa ancelotti'yi getirse başarılı olamayacak.
son olarak da futbolcularla ilgili bir şeyler yazayım. şampiyonluk kazanmak için iyi bir tandem ve iyi bir golcü gerekiyor. benim öğrendiğim bu. bana kalırsa szlai ve altay şampiyon olmak isteyen bir takımda, doğru sistemde yeterli oyuncular. geçen sezon itin götüne sokulmalarının nedenlerinden birisi bana kalırsa sistemdeki doğru parçalar olmamalarıydı. gene de ali koç'un teknik direktör seçimini yaptıktan sonra szlai'yi iyi bir tamamlayıcı rolüne düşürecek stoper için para bayılması hala gerekiyor.
bir de fenerbahçe'nin batshuayi gibi çöplere değil, hayvan santraforlara ihtiyacı var. sezon başında eğer icardi türkiyeye gelirse ali koç'un kendini kurtarmak için batshuayi gibi çöpleri değil ronaldo'yu falan getirmesi gerekir demiştim. hala aynı fikirdeyim. valencia, batshuayi gibi oyuncular iyidir hoştur, gol atarlar, götleri çatlayana kadar mücadele ederler bilmem ne ama fenerbahçe'nin takıma hava katacak, topla ilişkisi iyi adamlara ihtiyacı var. o isim de gene basında adı geçen dzeko falan değil. king ve joao pedro sağlıklı olsaydı belki. van persie, hooijdonk ve daha da önemlisi anelka izlemiş taraftara ayıp oluyor...
son olarak da; kendi adıma en çok üzüldüğüm konu ferdi, szlai, crespo, arda, ismail gibi bu takım tarihinde çok acayip bir yer edinebilecek adamların şampiyonluk göremeden takımdan gidecek olması.
25 şubat 2023'te konyaspor'la mücadele ettiği maçta taraftarları hükümeti istifaya çağıran slogan attıkları gerekçesiyle 4 Mart 2023'teki kayserispor karşılaşmasına seyirci götürememe cezası kesilen futbol kulübü. haber linki
Kayseri İl Spor Güvenlik Kurulu vermiş bu kararı. "kararın gerekçesi budur" şeklinde bir beyana ulaşamadım henüz ama kastın bu yönde olduğuna şüphe yok. kayserispor 4 mart'ta rizespor'u falan ağırlayacak olsa böyle şeyler yaşanmayacaktı bunu da biliyoruz. vatandaşlar artık yalnızca tribünde 'toplantı ve gösteri' yapabiliyorlar. anayasal hakkın sıkıştığı yere bakın, passolig gözleminde 6222 kılıcı tepede sallanırken buluşulan bir tribün. gel de "son kale fenerbahçe" deme şimdi.
yeni türkiye denen sistem(?)in de sorunu bu işte. biri zart diye bir karar alıyor. zort diye uygulanıyor. usule, hukuka ve aykırı olunabilecek her şeye aykırı olduğu bilindiği halde o karar düzeltilene kadar iş işten geçmiş oluyor.
sahasında galatasaray'a 1-0 da yenilse, 10-0 da yenilse, her türlü ağır sonuç almış olarak kabul edilecek olan türkiye'nin kendi taraftarı dışında sempati duyulmayan tek takımı.
kötü futbol oynadı takım, hoca da sorumlusu benim dedi. kabul edilemez sonuç, evet. ama sezon sonu şampiyon olmayı evde gs'ye kaybetmeye yeğlerim. jesus'un da dediği gibi, o gün şampiyon belli olmadı.
avrupa ligi ve önündeki gaziantep maçına odaklanmalı takım. bir de kırmızı kart problemini çözmemiz lazım. çiğ etle beslenen star wars'daki çiçek gibi futbolcular. hayır antrenmanları da izliyorum onlar da sert geçiyor. anlıyorum aşırı agresif oynayın diyor hoca da, sakatlamayın be abicim. normal bir futbol aklı irfancan'ın hareketine 3 maçtan aşağı vermemeli meselâ.
kendi takımının sümüklü haline bakmadan, yalnızca fenerbahçe kaybedince buralara uğrayıp bir şeyler sıçan trollere aldırmayınız, fenerbahçe şampiyonluğun en büyük adayıdır. galatasaray'daki gomis kontenjanıyla kazanılan maçlar sezon sonuna kadar devam etmez, iyi oynamıyor takım. fenerbahçe'nin ise oturmuş oyun ve oyunları var.
tanımı yaparken de belirttiğim gibi, fenerbahçe'nin o günkü rakibi kimse, ligdeki diğer 3 büyük takım onu destekliyor, muazzam bir dayanışma. çok büyüksün fenerbahçe'm.
eksikliklerini görebilmesi için güzel bir fırsat daha yakaladı kendisi. nitekim doğal şampiyonluk adayı dört rakibinden sadece birine gol atabildi, gol atamadıklarının ikisine yenildi... ki o yendiğine de yenilmesi ya da berabere kalması çok olasıydı. hal böyle iken önde baskıyla rakibi boğan oyununun lig seviyesine göre daha kaliteli ayaklara sahip takımlar karşısında işi çözemediğini de anlamış olması lazım. elbette şampiyonluk sadece şampiyonluk adayı takımları yenerek gelmiyor. ama bir noktada iş şampiyonluk adayı bir takımı yenmeyi gerektirebilir ve bu noktada gereğini yapmak için uygun oyunculara sahip olmak şart.
detaylı bir maç analizi yapmak niyetinde değilim ama kadrodaki stoper sayısı izin verdiği ölçüde üçlü oynamaya çalışan, üçlü değil dörtlü oynarken bile arao'yu iki stoper arasına sokarak yine üçlü görüntüsü veren takımın mutlaka hızlı ve bu oyunu oynamaya imkan tanıyacak bir stopere ihtiyacı var. aslında vardı bu adam, ama napoli'ye satıldı. geri almak olası değil ama benzerini bulmak mümkün. haricinde, benim de şahsen beklentimin yüksek olduğu ama şanssızlıktan yakası bir türlü kurtulmayan ve tam toparlanacak derken muhtemelen sezonu kapatan pedro yerine de birisi bulunmalı. nitekim dönecek mi belirsiz, nasıl dönecek orası daha belirsiz. nitekim eldeki tüm yardımcı santrafor ve forvet tiplemelerinin bir ana santrafora ihtiyacı var. ve bu profildeki tek adam bugün icardi'ye asist yapan serdar dursun...
Bu akşam oynayacağı (bkz: aek larnaca) maçı öncesi rakip takım taraftarlarının yaptıkları veya yapmaya çalıştıkları provokasyona en iyi yanıtı vermesini dilediğim kulüp. Yıllar önce asrın kapağını takmışlardı , yine yapabilirler.
Bazı tarihi gerçekler; güncel yorumlamaya, yeniden değerlendirmeye kapalıdır. Tıpkı "since 1453 - istanbul" gerçeği gibi.
Bu akşam özelinde vurdukları gol olsun. Evet, ne diyorduk;
Şöyle dışarıdan bir gözle izlediğinizde asla şampiyon olacakmış izlenimi vermeyen takım. Net santraforu yok, kalecisi yan toplarda çok zayıf tipik bir çizgi kalecisi, orta sahasındaki en yetenekli oyuncu Zajc denen birisi ve 17 yaşında 60. dk'da götten soluyan bir çocuk, Kim Min Jae gitti yerine gelen Luan Peres ki tanırım ortalama bir stoperdir ve Szalai gidecek deniyor. Kanatları yetersiz yani bulduğunu atacak ya da yaratıcı kanadı yok. Bu takımın kadro planlaması o kadar kötü ki kelimelere dökmek mümkün değil yeni bir dil yaratıp o dilde anlatmam gerekiyor gibi hissediyorum çünkü ne desem yetersiz kalıyor..
24 ağustos 2022 tarihi itibariyle taraftarlığını bıraktığım takım. yaklaşık 13-14 senelik(ilkokuldan beri) bir taraftardım ancak son yıllarda türk futbolunun bu denli düşüş sergilediği bir dönemde bir türk takımını desteklemenin faydasının olacağını düşünmediğimden bu kararı aldım. elveda 12 numara, elveda saraçoğlu atmosferi elveda.
bu akşam gerçek gücünü göreceğimiz maç olacak. fenerbahçe jesus'la sadece dinamo kiev ile dişine göre bir rakip gördü (elendi) ümraniye, kasımpaşa, o çek takımı, austria wien gibi takımlarla oynarken hedefi şampyonluk olan bir takımın durumu anlaşılmaz.
resmi ve sert bir maçta adana iyi bir rakip. bu akşam ak göt, kara göt kendini belli eder. dünyaca ünlü, taktik dehası, artist hocamıza başarılar.
iy : 0,5 üst
ms : 2,5 üst veya fenerbahçe kazanır
kg : var
diyaliz merkezinden yazıyorum; akşam görüşürüz.
Not : fenerbahçe'nin , adana demirspor gibi topu oyunda tutmak ve kendi oyununu oynamak isteyen takımları daha rahat geçeceğini düşünüyorum. Üstelik maç kadıköy'de. Yüklü oynayacak olanlar varsa karşılıklı gol var, risk almak isteyenler ise fenerbahçe galibiyetine oynayabilirler. bence tabii.
edit : joshua king midir eşli batak mıdır nedir bilmiyorum ama (süper espriydi) sakatmış sanırım. en gerçekçi ve tutma olasılığı en yüksek tercih karşılıklı gol var, ilk yarı 0,5 üst, ms 2.5 üst şeklindedir bence. taraf bahsi alınmaz.
Tam 6 sene formasını giydiğim kulüp. Evet, ciddiyim. Ha forma denir mi bilmem; sarı atlet, lacivert şort. Hala saklıyorum ama lacivert şort yıkanmaktan maviye döndü; Zaten hem milli takım, hem de pro lisansım yırtıldığı için "mazi" den öteye gitmeyen şeyler. Neyse.
(bkz: selçuk aydın), (bkz: gökhan kazaz), (bkz: fatih erbaş), (bkz: bülent ulusoy), (bkz: halil ibrahim çınar) ve naçizane benim gibi o dönem Trabzon'da veya anadolunun muhtelif kentlerinde ikamet eden ve uluslararası turnuvalarda başarı elde edebilmek için ihtiyaç duyulan tüm imkanları, tüm tesisleri, akademik ve idari personel desteğini hiçbir zaman esirgememekle kalmamış; aynı zamanda hayatımda kendi başıma kazandığım ilk paranın sahibi olması sebebiyle de bende yeri ayrıdır.
Bakmayın son yıllarda (bkz: avni yıldırım) gibi şarlatanlar ile (ki çok sevdiğim, beyefendi bir insan'dı'.) yapılan magazinsel organizasyonlara. Diğer branşları bilmem lakin (bkz: ali şen), (bkz: aziz yıldırım) dönemleri, türk boksunun altın çağlarıydı ve hepimiz ölene dek en azından bir "teşekkür" borçluyuz.
Not : Troll falan değilim, istesem de beceremem. Gayet ciddi yazdığım bir girdi. Futbol branşları arasındaki husumet, nefret bir kenara, bu da benim hayatımın en önemli paradokslarından birisidir.
kazanınca da kaybedince de sike sürülecek akla sahip olmayan bir takım troll tarafından taşlanan türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük spor kulübü.
ne büyüksün fenerbahçem. kazansan ayrı kuduruyorlar, berabere kalsan ayrı, kaybetsen ayrı kuduruyorlar. fenerbahçe'li taklidi yapan trollcükler ile ahlakı suratına, bizatihi klavyesine yansımış tipler tarafından varsın taşlansın. en kötü gün bugünse, bugün de fenerbahçe.
Artık taşağına yazdığım takım. Genelde eksileniyorum ama futbolda genelde haklı çıkarım ama enteresan insanlar gerçekleri kabullenmekte tarih boyunca hep zorlanmışlardır. Bizim gibi yiğitler çıkıp kafalarına vura vura gerçeği onlara kabul ettirmişlerdir. 1.si Altay asla ama assla gelişmiyor. Futbolda ilerlemezsen gerilersin hatta hayatta da bu iş böyledir. Ben 1 ay gitar çalmayayım şu an çaldığım süiti şu anki gibi çalamam full unuturum baştan başlamak durumunda kalırım. Çizgi kalecisinin şerrinden yaradana sığınırım bunlar topa falan çıkamazlar bizdeki Tolga da birebir aynısıydı bunun. Altay ile şampiyonluk zor. Henrigue ve Marsilya'dan gelen çocuk oldukça vasatlar buna emin olun ve hala santrafor yok, bu zajc oynatılmıyor, arda güler yok falan fecaat her iş. Bu sene daha çok güleceğiz