senaryosu yılmaz güney tarafından yazılan, güney hapiste olduğu sırada onun direktifleriyle şerif gören tarafından çekilen, 1982 yılı cannes film festivalinde altın palmiye ile ödüllendirilen film. www.imdb.com/...
oruç aruoba'nın yürüme isimli kitabında yer alan bir bölümdür. bölümden alıntılar,
Bir yol, bir yerden çıkarak, bir yöne gidebilmekse; bir yer, bir yöne doğru oluşabilecek bir yolun başıysa - ve sonunda varılacak yer, o yolun sonuysa - ; bir yön de, bir yer ile kat-edilen bir yol arasındaki bir devinmeyse; yerinden kalkarak bir yöne doğru bir yola çıkıp giden - yerinden çıkarak bir yöne doğru yol alan - kişi, yürüyordur...
***
Yola çıkan kişi, hep yalnızdır gerçi, ama -yanında, onunla birlikte yürüyenler bir yana bırakılsa bile-, hep bir önceki yerinde bıraktıkları, ve, bir sonraki yerinde bulacakları, yanındadır, onunla birliktedir - 'yalnız' değildir yani, tam anlamıyla... yola çıkan kişinin, hep, ayağına takılır yerleşikler her ne kadar 'yardım' etmek, 'yol göstermek' gibi bir 'iyi niyet'leri olsa da; yerleşikler nereden bilsinler ki yolu?! kişi yola çıktı mı, yanında başka kişiler -başka yolcular - bulabilir; oysa yerleşti mi, bulacakları, olsa olsa, "komşular"dır.
***
Kendine yeni bir yol arayan kişi, önce, kendinden önce yürünmüş yollara bir bakar - kendi yürümek isteyebileceği yola benzer bir yol bulmak için; çoğunlukla da bulur - ama, acaba, o bulduğu yol(lar), tam da bulduğu yol(lar) olarak, kendi aradığı yola aykırı değil mi? - yeni bir yol aramıyor muydu, arayan kişi - ne işi var öyleyse, eski (yürünmüş) yollarda?
***
Belirli bir yol arayan kişi için en büyük tehlike : o yolu bir yerde durarak, 'bakarak' arayabileceğini (hatta, bulabileceğini) sanmasıdır çünkü, yollar bulunmaz: yürünür; yerlerde ise, olsa olsa, durulur onlar, bulunur; artık, yürünmez...
***
Yola çıkacak kişinin aşması gereken ilk ve en önemli engel, kendi yerleşikliğidir; kendi yeri - kendisidir...
***
Yeni bir yola çıkan kişi, yolun nasıl bir olanak olduğunu anlar - ama, ancak yola çıktıktan sonra... yola çıkan kişi, yolun getirdiklerini sonuna dek kabullenmek zorundadır. bir yeri toptan terk edip yeni bir yola çıkan kişi,
***
Terk ettiği yerdeki her şeyi-herkesi-mutlak bir biçimde terk etmemiş; çıktığı yolda rastlayacağı her şeyi-herkesi-de, mutlak bir biçimde kabullenmiş olmalıdır.
***
Sağlam yürümenin ilk koşuludur bu. yolunu kendin yürüyebilmek için, yönünü kendin koymak zorundasın. yönsüz yol yoktur-yol, ancak, bir yön ve bir yürümeden oluşur; yeni bir yol, yeni bir yön demektir. yürünmemiş yol, yol değildir.
***
Bir Yol mu Arıyorsun, bir Yer mi?
***
Kişi, yaşamı boyu, bir yerde takılıp kalıp, yolda olduğunu sanabiliyor; ya da, ters taraftan, sürekli yürüdüğü halde bir yerde durduğunu....
***
Önemli olan, bir yerde bulunmak değil, bulunduğu yerin bilincinde olmaktır; aynı şekilde, yolda olmak değil, yürüdüğü yolun bilincinde olmak.
***
Yer de, yön de, yol da, bilinçtir.
***
Kendi yönünü bulmanın tek yolu, başkalarının yüklerini yüklenerek başkalarının yollarını da yürümektir. Kendi yükünü yüklendiğin yoluna varana dek.
***
Bir yaşam, bir yönün bir yol olup olamayacağının deneme sürecidir.
gülten akın'a ait bir şiirdir, "en güzeli, yol yürüyüş öğretir/dostum, eskimeyen arkadaşım"
bana tarihini anlattın tarihimi onunla ölçeyim diye saatını söyledin saatıma dostum, eski arkadaşım şaşkın sular gibi dağlara dağlara mı gidelim dedik, gittik yoşuduk öyle iyi ettik çünkü sözler sözler davranırsa bizden önce tohum çürür yozlaşır tarla yabancılaşırız kendi toprağımıza
bir olduk kayayla sarmaşık o yüzden çocuklarımızı örnek resimlerden seçmedik onlar kendileri geldiler onlarla birlikte bütün bir ülkenin kızlarını sevdik, oğullarını benimsedik çan sesleri, öncü gürültülerle yaşlandık gençlik içinde dostum eski arkadaşım
dostum, eski arkadaşım bildin, korkak bir kâğıda yiğit bir kalemle nasıl yazılmazsa bildin. direnç yosunlu sarnıçlardan sızan sular gibi doldurmalı halkı yiğit bir kalem olmayla birlikte dağların bilge dervişi gezmeyi istedin demiri pasından ayırdı özverin
varsılları gördük altın horozlar gibi susuyorlar dünyanın el altı yöneticileri onlarla kabarıp susmadık yoksulları gördük doğdukları yerde kalamazlar yoklukla beslenen kargış kocaman bir fırtınadır onları yurdundan sürer çıkarır on beş yıl birlikte dönendik
geldik sonra büyük kentlerin kapılarına kandan gölleri var çocuklarımızı bulduk atlayıp geçemiyorlar düşenler oluyor, asılıp duranlar başlarında yurtseverlikten bir ayla ikiye vurulmuş saçları
kanı kanla yumazlar dedik bunu böyle belleyip bellettik şimdilik gün küçük dağların ardında ve yolumuz var daha her şey olgunlaşır çürüyüp dökülür zincir en güzeli, yol yürüyüş öğretir dostum, eskimeyen arkadaşım