adını ünlü düşünür platon'dan alır. sekülerlikten çıkarak tinsele dönüşen aşk anlamına gelmektedir. bizde genelde karşılıksız aşk anlamında kullanılır fakat yanlış bir kullanımdır.
Platonik aşk, imkÂnsız veya ulaşılamaz bir aşka atıfta bulunmak için çok sık kullanılan bir ifade biçimidir. "Platonik" sıfatını (prensipte onu Platon'un felsefi vizyonuyla ilişkilendirecek olan) taşımasına rağmen, platonun aşkla ilgili varsayımı filozoftan bağımsız başka bir yöne çekiliyordu aslında. platon'un ziyafet yahut aşk eseri, Platonik aşkı tanımlamanın temeli olacak olan aşk anlayışını geliştirdiği yerdir. Platon'a göre platoniğe duyulan aşk, bizi güzelliğin kendisini tanımaya ve düşünmeye sevk eden motivasyondur. Ancak, felsefesinin ana konularından biri olan düalizmden görülen güzelliktir bu. Bu felsefi akım, gerçekliğin asla karışmayan iki bağımsız kavramdan oluştuğu varsayımına dayanır: ruh (biçim) ve madde, yani ruh ve beden. Ruh, tam olarak hapsolduğu bedenle bir arada var olur; iki gerçek doğal olarak bağımsızdır.
Bu felsefi anlayıştan yola çıkarak Platon, aşk kavramını geliştirir. lakin bu, Birçok kişi tarafından yanlış anlaşılır ve hatta, platonik aşk nosyonunun, öyle olmadığı hÂlde, abstemious veya spiritüel bir aşk önerdiği öne sürülür. böylelikle filozofun önerdiği aşk, ara bir yolda yürüdü; karışıklıktan kaçınmak ve aynı zamanda yoksunluk hissetmek; çünkü onun için ahlak kontrol altına almak anlamına geliyordu.
Başka bir ünlü filozof ise bunu şöyle ifade etmiştir: ''Sevgi ile yapılan şey, iyi ile kötünün ötesinde olur.” Friedrich Nietzsche
sevilen kişi uzaktan uzağa sevme durumudur. konuşamazsın.
o kadar seversin ki reddedilme ihtimalini göze alamazsın, reddedilmek deliliğe açılan kapıdır, geçmeye gücün yetmez.
o kadar seversin ki sevdiğini söylemenin onu inciteceğini düşünürsün. kıyamazsın.
o kadar seversin, o kadar yüceltirsin ki kendini ona layık göremezsin.
o kadar seversin ki, ona gülümseyemeyeceği günler yaşatma ihtimalinin sorumluluğunu alamazsın.
o kadar seversin ki, bir başkası bile gülümsetse sen mutlu olursun. hayattaki en acı mutluluklardan biridir.
o kadar seversin ki, 'onu sevmeyi' sevmeye başlarsın, çünkü onu incitmeden ondan alabileceğin tek varlıktır onu sevmek.
çelişkiler yumağıdır platonik aşk. kıskanırsın ama kıskanmaya kıyamazsın. sevdiğini söyleyemeyecek kadar zayıf olduğunu kabul edersin ama ağırlığına dağların dayanamayacağı duygulara katlanırsın.
oysa görmezsin karşındakinin de insan olduğunu. insanlığı yakıştıramazsın, başka bir varlıktır o. oysa bir söylesen? delirmeyi göze alsan? tanısan sevmezsin belki?
aradan yıllar geçip duygular körelince anlıyor insan. farkına varıyor. hayat insanın duygularını törpüleyip geriye bir mr. spock bırakıyor. ve o mr. spock o düz mantığa dayalı analizini yapıp yıllar önceki o delikanlıya dönüp diyorki:
Vardır herkesin sadece ona içtiği bir tane platoniği içki şişeleri hep ona kalkar hep onsuz iner.
4 5 sene önce bir yazı görmüştüm bir tane olsun imkansız olsun hiçbir şey bulamazsınıZ ona içersiniz diye.
O yazıya mı sebep artık nedir bir kalıp uydurdum bu duruma. divan edebiyatı şairleri gibi her şey hep imkanSız olana, o hep en uzağınızda, hep iyisiniz, hep o gün batımında, hep aynı yerde yan yana,kafanızda durduğunuz zamanda.
Hep aynı kişi , hep aynı his.
o kadar seversin ki onunla seks bile yapmayı düşünemezsin sadece saçlarına dokunmak sımsıkı sarılmak istersin öylesine masum,öylesine güzel ve öylesine benim olsun istersin.
ya zamanında acısını çok çekmişizdir. sizi bilmem ama şimdi o zamanları hatırlayınca üzülmüyorum. aksine mutlu oluyorum. güzel duygu aşık olmak ya. ilk platonik aşklarım çocukluktaydı. onları saymıyorum. ergenlikten sonraki ilk platonik aşkım lise zamanı dershanedeydi. bir kız vardı. hala düşününce elim ayağım titriyor. nasıl güzel bir kızdı anlatamam. artık gerçekten güzel miydi yoksa bana mı öyle geliyordu, hala güzel midir? bilmiyorum ama hafızamda kalan 1.70 boylarında, normal kilolarda, böyle bembeyaz tenli ama nasıl beyaz anlatamam, sarı saçlı, yeşil gözlü bir kızdı. bazen merdivenlerde karşılaşırdık. bayılacak gibi olurdum. karşısında o kadar zayıf, çaresizdim ki elim ayağım birbirine dolanır, ne yapacağımı bilemezdim. depeche mode - surrender şarkısını ne zaman dinlesem o gelir aklıma. güzel günlerdi be.
Bizde 'yaklaşmaya cesaret edemediğin, açılamadığın aşk' olarak kullanılıyor.
ingilizcede ise, 'içinde asla cinsellik ya da romantizm olmayan, değer vermenin zirvede olduğu dostluk ve arkadaşlık bağı' olarak kullanılıyor. romantik duyguların tam zıttı. "onlar asla öyle birşey düşünmez" demekle aynı.
platonik aşk çeviri bir terim. platonic love. love ingilizcede hem sevgi hem de aşk karşılığı kullanılan bir kelime. bizde ise aşk ve sevgi arasında nüans var. kavramı türkçeye taşıyanlar platon'un tanımladığı sevgi ile aşk meselesini birbirine karıştırmış. dilde de öyle kabul görmüş. muhtemelen hiç yaşamadıkları bir duygu olduğu için kavramakta güçlük çektiler. sonunda platonik ama aşk şeklinde ne deve ne kuş bir şey çıktı ortaya. uzaktan uzağa yaşanan karşılıksız aşk şeklinde anlaşılan bir galatı meşhur haline gelmiştir.
Platonik aşk kavramını ortaya atan platon, herhalde bu konuda çok heyecanlıydı. Baksanıza ona kendi adını vermiş. Demiş ki 'yeni bir şey buldum. Platonik. Benim fikrim, benim adım, ona kendi adımı veriyorum. olay şu, kızlarla çıkıyorum, onlarla konuşuyorum, bir şey yapmıyorum ve eve dönüyorum. Ne dersin, bence çok tutacak.'
(bkz: seinfeld) 01x02
insanın karşısındakinin ne hissettiğini ya da düşündüğünü bilmeden ve belki de umursamadan ona tutulması, bağlanması durumu.
bendeki haliyse;
başlarda; heyecanlı ve keyifli. lan böyle iyiymiş ha!
ortalarda; iyi güzel hoş da karşılık alsak iyi olacak sanki.
yine ortalarda; aha başını omzuma koydu, çocuğumuzun ismini düşünüyo belli ki.
sona doğru; böyle aşkın ızdırabını..
sonda; istiklal marşı ve kapanış.
cinsel ilişki barındırmayan, bedenlerden soyutlanmış olan aşk türü.
aslında bu kavramın ortaya çıkışı, avrupa'nın platon felsefesi ile tanışması ile başlamıştır. platon'un en yüksek aşkı, bedenlerin olmadığı ve sadece entelektüel bir evliliğe sebep olan aşktır.
zaten gnostisizme epey yatkın olan orta çağ avrupası da platon'un bu aşk türüyle tanışınca "işte aradığımız bu!" demişler ve ortaya cathar mezhebi gibi cinsel ilişkiyi ve evliliği kirli gören düşünceler çıkmış.
katolik kilisesi de "gençler saçmalamayın. evlilik kutsal bir yapıdır." deyip bu akımlarla mücadeleye girmiş sonrasında.
aslında reform hareketleri sonucunda ortaya çıkan mezheplere bakarsak, avrupa'nın gnostisizmden vazgeçmek istemediği görülür. o kadar kan boş yere dökülmüş diyebiliriz. ama o zamanlar öyle oluyormuş işte. günümüzdeki gibi tartışarak anlaşamıyor insanlar ya da "senin fikrin, saygı duyarım" demiyorlar.
david herbert lawrence, avrupa'daki bu platonik aşk merakını ayaklar altına alan kişilerdendir. bu sebepten olsa gerek, romanları porno olarak görülmüş zamanında.
"güzel olana hayranlık"tan doğan aşk. aşık olunan kişiyi nesneleştirmek. aşık olan kişinin, aşık olduğu kişiyi değil; o kişinin kendisine yaşattığı aşk duygusunu sevmesi. üstelik aşk sadece insana duyulan bir duygu da değil, evrendeki güzelliklere duyulan her türlü hayranlık ve heyecan da aşktır. divan edebiyatında ve tasavvuf edebiyatında çok işlenen bir tema, sanatçı hastalıklarından biri vd. ((bkz: sevmek zamanı))
Çattımsa acıların en güzeline
Yedirdimse uykuları o tatlı kuşa
Benim olsun demedim ki
Bu akşam kankırmızı şarap istiyor canım
Bu akşam dünyanın bütün şarkılarını
Bu akşam dünyanın bütün özlemlerini
Bu akşam beni yalnız bırakın
Bu akşam yalnızca onu düşüneceğim
Onu ve kendimi yalnızca