güzel tasvirlerinden biri henry david thoreau'nun walden isimli kitabında şöyledir:
"hayatlarımızı detaylara savurarak harcıyoruz. fakat dürüst bir adamın ellerindeki(ve aşırı durumlarda ayaklarındaki) on parmağın ötesini saymasına gerek yoktur. Basitlik, basitlik, basitlik! yüz ya da bin tane işle uğraşacağımıza iki-üç işle uğraşalım, bir milyon sayacağımıza yarım düzine sayıp hesabımızı parmağımızla yapalım. uygar yaşam denizinin acımasız dalgalarına karşı mücadele veren kişi öyle yaman bulutlarla, fırtınalarla,girdaplarla, engellerle karşılaşıyor ki, onun limana varmak yerine gemisini batırıp denizin dibini boylamamak için binbir türlü hesap yapması gerekiyor. o yüzden ben her şeyi basitleştirelim diyorum. günde üç öğün yemek yiyeceğimize bir öğün yemek yiyelim, yüz çeşit yiyeceğimize beş çeşitle yetinelim ve diğer şeyleri de bu kadar basite indirgeyelim. ..."
henry david thoreau 1800'lerde yaşamış bir yazar. yaşadığı dönemde minimalizm akımından bahsedilmiyordu. minimalizm 1960'lardan sonra ortaya çıkan ve o yıllardan itibaren konuşulmaya başlanan bir kavram. ama ben zaten sadeleşme ve basitleştirme felsefesinin minimalizm ile doğduğunu da düşünmüyorum. eski kadim topluluklarca da bilinen, içselleştirilen adı minimalizm değil de başka kavramlarla tanımlanan bir felsefe olduğunu düşünüyorum. tüketim toplumuyla yine başka bir 'şey'lerin pazarlanması amacıyla bu kavram üretildi. yerine daha güzel başka bir isim bulamadığım için ben de minimalizm demeyi tercih ediyorum.
minimalizm, genelde bir şeyi, bir ürünü daha az tüketmek olarak kullanılıyor. ama öyle değil. paylaştığım alıntı bunun öyle olmadığını anlattığı için paylaştım. sadece daha az eşya kullanarak minimalizmi benimsemiş olmuyoruz. bu da önemli bir adım tabii ama yeterli değil. minimalizm aklımızdan geçenler, çevremizdeki eşyalar, hayatımızda olan insanlar, içimdeki taşıdığımız duygularla bütün görülmesi gereken bir felsefe.