1. bir yaşam biçimi olmanın da ötesinde yerleşik düzene sessiz ancak güçlü bir karşı çıkıştır. yani, insanın mutluluğunu "şeylere" sahip olmakla ilişkilendiren tüketim toplumuna anlamlı bir yanıttır.

    bunu sadece "ihtiyacın kadar şeye sahip ol" şeklinde statik bir duruş olarak kabul etmek yerine ihtiyaçların da minimuma indirilmesi şeklinde anlamak gerekiyor bence.

    peki minimalizmin yaygınlaşması durumunda insanoğlunun yaşamında ne gibi değişiklikler beklenebilir?

    -ilk olarak para kazanma hırsı yeryüzünden kazınırsa daha adil bir toplum düzeni kurulabilir. çünkü sadece asgari ihtiyaçların karşılanacağı bir toplumda, daha fazlasını kazanmanın bir anlamı olmaz, sömürüye de ihtiyaç duyulmaz. burada bir parantez açarak olası bir itiraza yanıt vereyim. belki şu söylenebilir, eğer biz tüketmezsek fabrikalarda asgari ücretle de olsa çalışan kişiler işlerini kaybederler. bu bence minimalizme karşı getirilebilecek en zayıf argüman. çünkü eğer insanlar en azını tüketecek bir bilinç düzeyine erişirlerse emin olun, başkalarının da ihtiyaçlarını düşünmeye başlayacaklardır. kural olarak, bir minimalist eşya biriktirmeyeceği gibi para da istifleyemez. bu lüks tüketime ayrılan servetin fakirlere dağıtıldığı bir senaryoya karşılık geliyor. tabi ki servetin fakirlere dağıtılmasından kömür ve makarna kolilerinin verilmesini kastetmiyorum.:) söylemeye çalıştığım şey herkesin asgari ihtiyaçlarını karşılayacak koşulların oluşturulması. (örneğin dezavantajlı kesimlerin ihtiyaçları doğrultusunda eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması veya toprak reformu gibi kurumsal düzenlemeler vs.) tabi doğal olarak bu bakış açısıyla beraber artık önemsizleşen para dahil her turlu değerli-değersiz şeyin doğrudan ihtiyacı olanlara verilmesi de güzel olur. ancak asıl mesele sömürülen kesimlerin "kendi bahçelerini ekebilecek bir toprağa" kavuşturulmasıdır.(tırnak içindeki ifadeyi mecazen kullanıyorum)

    -eğer iktidar mücadeleleri ve savaşların yöneldiği temel hedef kaynakları (yani zenginlikleri) kontrol etmekse, minimalizm daha barışçıl bir dünya vadediyor. (insanların daha az yol yapıp daha az benzin yakması acaba orta doğudaki jeo-politik mücadeleyi yumuşatabilir mi? düşünelim. )

    -doğal çevre üzerinde yarattığımız baskı, iklim değişikliği ve türlerin yok olması gibi çevresel sorunlar büyük ölçüde tüketim çılgınlığından kaynaklanıyor. daha az tüketerek buna kolaylıkla son verebiliriz.

    -minimalizmin çiftlik hayvanlarının kurtuluşuyla ilgili bir boyutu da var. eğer daha az tüketirsek bunun et ve süt endüstrisi açısından da sonuçları olacak, dolayısıyla bizim ihtiyaçlarımız üzerinden endüstrinin hayvanların tepesinde oluşturduğu tahakküm de kırılacaktır.

    -eğer daha azla yetinirsek lüks tüketim ihtiyaçlarımızı karşılamak için tam gün çalışmak zorunda kalmayız. böylece daha çok değer verdiğimiz(çocuklarla, aileyle, arkadaşlarla vakit geçirmek, kitap yazmak, beste yapmak, kulzosta yazmak:) gibi etkinlikler için daha fazla zamanımız olur.

    düzeltme: imla

    #146167 little thirty | 6 yıl önce (  5 yıl önce)
    0sanat terimi