-
"dibe vurduğunu sanıp bir dip daha olduğunu keşfedebiliyordu insan." -
avi pardo'nun kasabanın en güzel kızı kitabında bukowski'yi yine onun kaleminden şöyle anlatıyor;
"Amerikan şairi, romancısı ve öykü yazarı kendini şöyle anlatıyor: "Andernach, Almanya doğumluyum. Babam işgal ordusunda asker, annem Alman'dı. İki yaşımda Amerika'ya getirildim. Kısa bir süre sonra Los Angeles'a taşındık. Hayatım bu şehirde geçti. İki sene Los Angeles City College'a devam ettim ancak kendi kendimi eğittiğimi söylemek daha doğru olur. Okuldan hemen sonra ülkeyi dolaşmaya başladım. Geçimimi ikinci sınıf işler yaparak sağladım; kapıcı, benzin istasyonunda pompacı, bekçi, bulaşıkçı, yükleme memuru, fabrika işçisi, ustabaşı, park kahyası. Ayrıca bisküvi fabrikası, floresan fabrikası, tren yolları ve mezbahada çalıştım. Şehirlerin çoğunu gördüm ve yüze yakın işe girip çıktım. Yazmaya çalışırken ölümüne açlık çektim. Günde bir çikolatayla yetinerek haftada üç dört öykü yazmaya çalışıyordum. Çoğu zaman daktilom yoktu. El yazısıyla yazdıklarımı Atlantic Monthly, Harper's ve New Yorker dergilerine postaladım. Hepsi geri geldi.
"Nihayet 24 yaşımda, bir öyküm Whit Burnett'ın çıkardığı Story dergisinde basıldı. Ardından Portfolio dergisinde bir tane daha. Her zamankinden fazla içmeye başlamıştım, sonraları yazmayı kesip sadece içtim. Bu on yıl sürdü. Benim kadar ümitsiz olan kadınlarla geçirdiğim on yıl. Şiddetli bir iç kanama sonucu kendimi Los Angeles hastanesinin düşkünler koğuşunda buldum. On iki şişe kan, on iki şişe glikoz verildi. Ameliyat olmayı reddettim. 'Ameliyat olmazsan ölürsün,' dediler. 'Bir kadeh bile seni öldürür,' dediler. Bana çifte yalan söylediler.
"Hastaneden çıkınca iş ve kalacak bir yer ayarlamayı başardım. Her akşam iş çıkışı eve dönüp tonlarla bira içip şiir yazmaya başladım. İki haftada 60 kadar şiir yazmıştım ama onları ne yapmam gerektiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Elime şiir dergilerinin bir listesi geçti. İçlerinden biri Wheeler, Texas bölgesindendi. Tamam, asmalar içinde bir villada yaşayan, kanarya yetiştiren yaşlı bir kadının çıkardığı o tür dergilerden biri olsa gerek, bu şiirler onun panikmetre ibresini zıplatır diye düşündüm. Şiirleri postalayıp aklımdan sildim. Dahi olduğumu ilan eden övgü dolu şişkin bir mektup aldım. İşler iyiye gidiyordu. Yanıtladım. Harlequin dergisi bir sayısını tümüyle benim şiirlerime ayırdı. Yazışmaya devam ettik. Beni ziyarete geldi. Oldukça çekici, sarışın bir kızdı. Evlendik ve Texas'a gittik. Milyoner bir ailenin kızı olduğunu orada öğrendim. Evliliğimiz iki buçuk yıl sürdü.
"Yazmaya devam ettim, şanslıydım. Tekrar öykü yazmaya bile başlamıştım. Çoğu Evergreen Review dergisinde yayımlandı. Şiir kitaplarım çıkmaya başladı, senede bir gibi. Bir yeraltı gazetesinde "notes of a dirty old man" başlığı altında yazmaya başladım. Open City gazetesinde başlayan bu yazılar daha sonra Note Express ve L.A. Free Press'te sürdü. Bu öyküler sonradan Black Sparrow ve City Lights tarafından kitap olarak basıldı. Elli yaşında çalışmayı bıraktım (başkası hesabına çalışmayı) ve ilk romanımı yazdım. Post Office. 20 şişe viski, 210 şişe bira ve 80 puro tüketerek, 20 gecede. Black Sparrow yayımladı. O günden beri yazarak geçiniyorum. Black Sparrow yayınevinden John Martin'in büyük yardımı dokundu. Hayatımın sonuna kadar tek satır yazmasam da ayda 100 dolar vaat etti. Hangi yazarın böyle bir şansı olmuştur?
"Geçmiş yüzyıllarda yazılanlar beni pek açmadı; aşırı ciddi ve resmi buldum. Birkaç istisna dışında yapaylığa çok yakın. Bu bana devam etme gücü verdi. Celine'in Gece'nin Sonuna Yolculuk kitabını severim, Hemingway'in ilk dönemi, Villon, Neruda, Salinger, Knut Hamsun'un tüm yazıları ve Fedor Dos. Bunların dışında pek bir şey yok. Yazmayı sürdürüyorum. Çoğunluk underground ve pek zengin değil. Olması gerektiği gibi. Haftada bir-iki, at yarışlarına giderim. Klasik müzik (Stravinsky ve Mahler) ve birayı severim. Romantik ve duygusalım. Boks maçlarından tat alırım ve hayatıma giren kadınlardan birkaçı beni bulutların üstüne çıkarmayı başardı."
-- spoiler --
"Günlük hayatın sıkıntısından biraz silkeler insanı, her şeyin aynı olmasından. Kişiyi bedenin ve aklın dışına çıkarıp duvara yapıştırır. Sanırım içmek, ertesi sabah tekrar hayata dönülebilen ve her gün tekrarlanabilen bir intihar şeklidir."
-- spoiler --
Kaynak : www.metiskitap.com/... -
''ağzından bal damlayan arının bile kıçında iğne var. ne güveni?'' -
"içmek, ertesi gün hayata tekrar dönülebilen ve sık sık tekrarlanabilen bir intihar biçimi."
nefret etmekle, sevmek arasındaki o ince çizgiyi her hücrenizde hissettirebilecek yazar/şair. -
"hiç bir zaman olması gerektiği gibi değil dedi insanlar, müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinde koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar, hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
birbiri arasındaki yaşadığımız bu hayatlar, tarih olarak yığılmış, türlerin israfı, ışığın ve yolun tıkanması, olması gerektiği gibi değil, hiç değil, dedi.
bilmiyor muyum? diye cevap verdim.
uzaklaştım aynadan.
sabahtı, öğlendi, akşamdı,
hiç bir şey değişmiyordu
her şey yerli yerindeydi.
bir şey patladı, bir şey kırıldı,
bir şey kaldı."
(charles bukowski - gülün gölgesinde-dünyevi şiirlerin son gecesi 2)
-
sadece sıcak su müziği kitabını okuduğum ve üslubunu bi türlü sevemediğim yazar.
itici geliyor bana yazım stili. öyle çok prenses bi insan değilim ama bu kadar küfür de fazla geliyor. -
itin, kopuğun, hayvanın kıymete bindiği ortamlarda baştacı edilen bi eşek herif.
her sevenini tek tek tanımadım haliyle ama sağımda solumda şımartılmaktan travma geçirmiş, oy verme yaşına yaklaşmış, geçmiş, hatta eskitmiş olmasına rağmen odasını hala anasına toplatan, kahvaltısı sabah hazır edilen "aslan oğlum"lar varsa, bu adama hasta. aynı ayarda daha ufak bir dişi versiyon da var.
kolunuza 24 saat serumla bağlanmış bu sosyal destekler olmadan açlıktan ölecek haldesiniz, ne yalnızlığı ne "toplumdan sıyrılması" allah aşkına.
yani mevzu şununla benzergillerden: #14435
-
“Tasalanma, kimse o harikulade kadına sahip değil, öyle görünse bile. Ve kimse o tuhaf gizli güce sahip değil, kimse sıradışı ya da olağanüstü ya da sihirli değil, öyle görünse bile. Dünya yaşamları ve ölümleri yararsız insanlardan geçilmiyor, bunlardan biri havaya sıçradığında ve tarihin ışığı onları aydınlattığında, unut gitsin, göründüğü gibi değil, budalaları uyutmak için başka bir numara sadece. Güçlü adamlar yok, harikulade kadınlar yok. En azından bunu bilerek ölebilir, mümkün olan tek zafere sahip olabilirsin.”