Yazmak için yazmaz şiirlerini şair, sırası gelmiştir, dökülüveririr mısralar kağıda sessizce, akıp gidiverir yüreğin içindekiler havaya, suya, toprağa. Öyle apansız teslim olunur sözcüklere.
Şairim
şimşek şekillerini şiirlerimin
caddelerde ıslık çalarak
kazırım
duvarlara..
100 metreden
çiftleşen iki sineği seçebilen iki gözüm,
elbette gördü
iki ayaklıların
ikiye ayrıldığını..
Sen
benim
hangisinden olduğumu anlamak istiyorsan
cebime sok
kafanı:
orda
aydınlığı okuyan kara ekmek
sana doğruyu söyler..
Şairim
şiirden anlarım,
en sevdiğim gazel
Anti Düringidir Engelsin..
Şairim
bir yıl yağan yağmur kadar şiir yazdım..
Fakat asıl
şaheserime
başlamak için
Hafızı Kapital olmayı bekliyorum.
Futbolda eski kurdum.
Fenerbahçenin forvetleri
mahallede kaydırak oynıyan birer piç kurusuyken
ben
en ağır hafbekleri yere vururdum.
Fulbolda eski kurdum.
Santırdan alınca pası
çakarım
Hooooooooooooooooooooooooop!
5 numro top
açık ağzından girer golkipin karnına.
Bana mahsustur bu vuruş
futbol potinlerim
kurşunkalemimden öğrendi bu zanaatı!
O kurşunkalemim ki
9 deliğinizden vücudunuza her tıktığı mısra
işkembenizde taş.
Şairiz be,
şairiz dedik ya be arkadaş....
nazım hikmet ran
tanım: duygu ve hayal dünyalarının zenginliğini dizelere dökenlerdir.
( il postino (1994) )
Postacı filmindeki bu repliğe göre şiire sadece yazmayı bitirene kadar sahip olandır şair.
Mario Ruoppolo: şiir onu yazana ait değildir; ona ihtiyacı olana aittir.
şiir yazan herkes şair midir? öyle değilse; şairlik bir meslek demek oluyor. bir dönem para da kazandırdı şairlik, hala da basılı kitaplardan kazandırıyor. bir başka dönemse eline kalemi alan şairlik yaptı.
zaten ülkemizde herkes şair. bu ülkede deli olmamaya çalışmanın zorluğu ile şair olmamaya çalışmanın zorluğu kapışır. hüzne hazırlıklı olarak dünyaya yeni bireyler getiren topluluklardan biriyiz. şimdi bu durum azalsa da yakın dönemde her doğan nazım hikmet'ti, can yücel'di, attila ilhan'dı... herkes en azından bir şiir yazmayı denemiştir. ve şair olmuştur, basitinden.
benim tepkim şiirin bir felsefesi olduğunun atlanması. eline kalem alan kişi kafiyeyle, söz uyumuyla, iki üç afili cümleyle bu işin "tamam" olduğunu sanıyor. ben kendimi de bu gruba atıyorum ki zaten yıllar oldu şiir yazmayalı. felsefe yapmak kolay mı ki bu ülkede. elbette zor. kafa dolu bir kere. suçlayamam kimseyi. antoloji.com 'da denk geliyorum; öyle amatör şairler var ki felsefesi yok hiçbir şiirlerinin, kelime kalabalığı. hani atsan torbaya yüz kelime rastgele çek az çok aynı şeyler çıkar. letrizm ile şiir yapmak bile felsefe içeriyor sonuçta, isyanımı anlayın *.
sözün özü; şair olmak bir anlamda filozof olmayı da gerektirir bana göre. en azından düşünür. en azından düşünmeyi gerektirir.
düşünerek, işleyerek şiir yazan amatör şairleri tenzih ederim. denk geldiğimde öyle çok keyif aldığım şiirler de oldu.
“İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.”
Atatürk'e ait olduğu söylenen (kesin bir kaynağım yok) bu söz benim için şairliğin yeterli bir tanımıdır. şairliğin kaynağı duygulardır ve insan olarak hepimizin duyguları vardır. işte olay bu duyguları kelimelerle başkalarına aktarmaktır. bunu yapabilen herkes şairlik unvanına yakışır tabii.