Soyut ama gerçekliği tartışılmaz, fikirsel olarak somuta yakın ve de tanımının yapılması tıpkı ölüm, hayat, yaşam gibi zor olan bir kavram. İçerisinde öyle ya da böyle yolculuk ettiğimiz, zamanın han bizlerinse hancı olduğu sonsuz kabul edilebilecek bir şey.
ancak parçacık seviyesinde, mekana temas ile hissedilebilecek kavram. arthur schopenhauer, varoluşumuza ilişmiş zaman hakkında,
"varoluşumuzu bir veba misali saran eziyetlerden en hafifi olmasa da biri, zamanın daimi baskısıdır. bu zaman baskısı soluk almamıza izin vermez, gaddar bir öğretmen gibi elinde kamçıyla kovalar herkesi. bir tek, can sıkıntısına teslim olmuş olanlara zulmetmez." der.
doğruluğu su götürmez bu eziyetin. fakat burada zaman; insanın ta kendisidir. dünüyle, bugünüyle, yarınıyla. ve bu baskı, tamamen insan zihninin bir ürünü olarak karşımıza çıkar. herkes için değişken bu eziyeti; türdaşlarının kişi üzerindeki baskısı, kişinin kendi üzerindeki baskısı iyi açıklar. misal beklentiler. kişinin sürekli tepesinde dolanır. kendisinden bir şeyler bekler, başkalarından bir şeyler bekler. görünmez tonlarca yük altında kıvranır durur. ölüme yaklaştığı her gün, beklentilerinin karşılanmaması eziyete dönüşür. ölüm düşüncesi, zamanın bir eziyete dönüşmesinin müsebbibidir aslında. toprağa karıştığında, bedeni zamanın akışı içinde başka canlıların yaşamına katık olacak kişi; zamanı suçlar. şayet ölümden münezzeh olsaydı, yine suçlayacak bir şeyler bulurdu acılarına sebep. çünkü kendi yarattığı kaos hep acılara gebedir. zaman dediğin dününle yarınını, anının içine katarak bir arada tutan bir çizgi. çizgiyi acılarınla boyayan bittabi sensin. senin türün.
henri bergson'a göre zaman, bilimsel ve felsefi açıdan çoğunlukla uzam üzerinden tarif edilerek ölçülebilir ve homojen bir nicelik olarak ele alınmıştır. Matematiksel olarak uzama bağlı hareket üzerinden tanımlanan zamanda aslında çoktan olmuş bitmiş hareketlerin uzamsal konumları ifade edilir. Zamanın uzamlaştırılması kendimizi zamanın dışına oturtmamızdan kaynaklanmaktadır. Halbuki zamanı içsel, yaşanan, oluşan, oluş halinde, hayatın içinde, yaşayan gerçeklik olarak kavramamız gerekmektedir. Zaman böylece bir noktadan diğerine hareket eden, tekrarı mümkün olmayan, sürekli, dinamik ve sezgi yoluyla idrak edilen bir şey anlamını kazanır. Hakiki zaman aslında bilinçte yaşanan zaman ya da Bergsoncu tabirle şuurda gerçekleşen süredir; şuur hallerinin akışı, ardışıklığı ve/veya şuurun değişme halleridir. Dolayısıyla zaman psikolojik olarak sürekli değişiyor oluşumuzla özdeşleştirilmiş ve durmaksızın değişme boyutuna çekilmiştir.
Ancak Bergson söz konusu değişimlerin şimdiki halinin (an) algılanmasının mümkün olmadığını ve algılandığı anda o anın çoktan geçmişe karışacağını da belirtirmiştir. Ona göre "şimdi" yakalandığı anda kaybolan bir şey olmakla birlikte esasen tamamen teori için gerekli olan bir sınırdır. Öyle ki an sadece süre yoğunluğudur; yalnızca olan (geçmiş) ve (az sonra) olacak olan (gelecek) arasındaki bağlantıyı kuran çizgi ya da köprüdür. Bu doğrultuda maddenin şimdide olduğunu belirterek beynin tıpkı bir plak üzerine melodinin kaydedilmesi gibi işlediğini, geçmişin böylece izler olarak ezberde tutulduğunu ve şimdinin hatırlama yoluyla, bellek aracılığıyla geçmişle organikleştiğini, iç içe girdiğini savunur. Bu anlayışa göre şimdi bağlantılı geçmiş ve geleceği gerçek hale getiren bellek, sürenin ve gerçek zamanın da yaratıcısıdır. Çünkü süre geçmişin uzatılarak zorunlu olarak gelecek olanın "edimselliğe doğru hareketi"dir, hakikatin fiili oluşudur.
Eskinin Fetullahçı gazetesi, taraf gazetesiyle beraber balyoz ve Ergenekon kumpaslarının kalemşörlüklerini yapmışlar orduyu tasfiye etme sürecinde aktif rol oynamışlardır. 15 temmuzdan sonra kaçabilenleri yurtdışında vatan-millet-Sakarya ve mağdur edebiyatı yapmaktadırlar.
Anafen ve fem dershanelerinde öğrenim gören öğrencilerin velilerine zorla ve yalvar yakar kitlenen gazeteydi. Türkiye'nin en yüksek tirajlı gazetesi falan diye hava yaparlardı Fetullahçılar fakat gerçekte gazeteleri kendileri dışında kimsenin umrunda değildi. Millet sadece dershanesine gönderiyoruz diye çıkarcılıkla abone olmuştur.
Fetullahçı terör örgütünün ana basın organı olduğu için kapatılmıştır.
Hayatta hiçbir şeyi istemedim bi' 10 sene önce doğmuş olmayı istediğim kadar. Hiç de sevmediğim bir tabirdir fakat sırf bu sebepten başını alıp gidecek gibiyim dünyadan.
Zamanı, siyasal ve sosyal iklimi dışında tutmadan düşünürsek aynen coğrafya gibi kaderdir. Hatta coğrafyayı kader eden de bir bakıma zamandır. Geçip gidiyor olmasından çok içinde bulunulan ana kadar kim ve nelerin ne şekilde geçtiği önemlidir bulunduğumuz noktayı tayin etmek açısından.
Ne demiş pink floyd? Parla bre canına yandığımın elması. Binali Yıldırım'ın da bir sözü vardır, çok düşünürsen kafayı yersin...