1. 'nun şubat ayı film listesinde bulunan () filmlerden biriydi. 'in 'dan 3 sene sonra çekip yönetmeni ve senaristi olduğu (ayrıca yapımcılarından da biri) film. beklediğimden daha iyi buldum ben, beklentimi fazlasıyla aştı.

    film, birçok yerde yazıldığı gibi, gözetleme ve gözetlenme ile ilgili değil, bunu düzeltmem gerek. insanlardan kaçıp orman bekçisi olmuş nihat'ın, okulunu bırakıp küçük bir şehirlerarası otobüs firmasında hosteslik yapan seher ile olan ilişkisini ve hayattaki geri dönüşü imkansız hataları anlatıyor. seher'in hayatındaki çatlaklar ile nihat'ınkiler arasında bağ kurmaya başladığınız anda, filmden aldığınız keyif de artıyor.

    "izlerken uyurum" korkusuyla filmi izlemeden önce iki bardaklık türk kahvesi yaptım (evet, fincan değil, bardak). ama özellikle filmin ortalarından sonra, birkaç sahnede kalp ritmim korkunç bir seviyeye çıktı. bu kadar heyecanlanıp empati yapabileceğimi düşünmemiştim. eğer siz de filmi klasik "festival filmi" etiketiyle izlemeye başlarsanız, uyuklayacağınızı ve filmin sizi hayatınızdan bezdirecek kadar düşük bir tempoda kalacağını düşünmeyin. büyük hata yaparsınız, benim gibi.

    pelin esmer, 11'e 10 kala'da olduğu gibi, filmlerinde bir konuyu bir çerçeve çizerek seyirciye anlatmayı ve bu çerçevenin öncesi ve sonrasıyla ilgilenmemeyi seçmeyi amaçlayan bir yönetmen. senaristliğinde de, bilerek bırakılmış bu devasa boşlukları görebiliyorsunuz. iyi bir gözlemci olduğunuzu düşünüyorsanız, bu boşlukların sizi rahatsız edeceğini, filmden ve anlatılan hikayeden soğutacağını, oyuncularla empati yapmayı imkansız kılacağını ve hepsinden önemlisi de, anlatılan hayatları içselleştirip dersler çıkarabilmeyi unutmayı göze alabilirsiniz. ama bu düşünce de büyük bir hata olacaktır. hem filmden zevk almayı hem de nefis doğa betimlemelerini gözden kaçırabilirsiniz (pelin esmer'in filmleri kişi merkezli ilerliyor gibi görünse de, aslında doğaya bakış açısını da bir belgesel profesyonelliğinde anlatır. gözetleme kulesi de bunun nefis örneklerinden biri).

    filmin 19. 'nde 5 ödül almasını önce yadırgadım ben. filmi izledikten sonra ise "'e ödül vermemeleri hata olmuş" dedim. ilk uzun metraj filminde başrol oynayan 'in hem cesur hem "elalem ne der"ci olmayan hem de seyircinin gözlerine buram buram teatrallik akıtan oyunculuğu gerçekten müthiş. filmin üzerinden geçen yaklaşık 6 yıl içinde erdönmez'in tiyatro oyunculuğuna daha fazla zaman ayırması tesadüf değil. kıytırık birkaç dizide de rol almış ama onları kolaylıkla görmezden gelebilirim. yaşı çok genç olmamasına rağmen (1986 doğumlu), genç kız rollerini oynamaya uzun bir süre daha devam edebilecek vücut diline de sahip. mimik oyunculuğu ise en zayıf yanı. replikleri sert ve vurucu değilse, dikkat çekebilecek mimikleri seyirciye aktaramıyor. kendisiyle ve filmle ilgili tek eleştirim bu olabilir.

    gözetleme kulesi pelin esmer'in en iyi filmlerinden biri. 11'e 10 kala'yı izleyip durağan bulduysanız, bu filme de aynı korkuyla bakmayın. nefis doğa çekimleri, yalnızlığın damla damla ruha akması, çaresizlik, türk ailesinin bombok olan yapısı (cı tavır), kadına bakış açısı ve insanın geçmişinden kaçmasının, aslında bütün insanlardan kaçmayla eş olabileceği mesajları benim ruhumu deldi, geçti. başlığı benden önce açıp girdi yazmış yazarları kıskandım. keşke daha önce izleseymişim. izlemenizi şiddetle öneririm.

    afiş

    fragman
    #75071 lake of the hell | 7 yıl önce
    0film