1. izledikten sonra, "the making of constantine" adıyla da bilinen, dvd içeriğinin "extras" kısmında yer alan, filmle ilgili perde arkasında kalmış birçok bilinmeyeni anlatan, yaklaşık 75 dakika süren, bol spoilerlı, deli gibi keyif veren halini de izlerseniz, tam bir hayranı olacağınızın garantisini 2005 yılında vermiş film.

    şuradan izleyebileceğiniz bu ekstralar yığınında, büyük ihtimalle söz konusu yılları çok uzak bir geçmiş olarak göreceksiniz. aslında bu doğru değil. 'ın çekimlerinin bitiminden birkaç gün sonra kadroya katılan 'i unutuyorsunuz ve bu matrix 2'nin milyonlarca dolar harcanmış "otoban sahnesi"ni de es geçiyorsunuz demektir. halâ bu denli yoğun bir aksiyon sahnesi izlemedim ben. constantine'in neden döneminin en iyi filmlerinden biri olduğunu, cgi'ın etkisinin filme yansıtılmaması için ne zorluklar çekildiğini, filmde kullanılan maketleri üretmenin bile 1 yıl aldığını, yönetmeni 'ın "en baba müzik klibini çekmek 5 gün sürüyor, iyi biliyorum çünkü kariyerim böyle geçti. constantine gibi bir filmin 2 sahnesini çekmek bile haftalar aldı" açıklamasının filmdeki işçiliği ne kadar özetlediğini görebiliyoruz. bu ekstralar yığınını hem özetlemiş hem de çizgi romanlarla alakası olmayan insanlara da "gerçek aksiyon filmi böyle çekilir"in ayrıntılarını vermiş olayım:

    -- spoiler --

    - swamp thing olmasaydı hellblazer olmayacaktı : yıl 1985, 'un beyin kıvrımlarından süzülen 'in 37. sayı sı, constantine'i ilk kez görüyorsunuz. bu orijinal swamp thing serisi sanırım 100 sayı kadar sürdü, sonrasında swamp thing bambaşka bi' şekle büründü. constantine 37. sayıda göründükten sonra, bir daha görünmedi. "kim bu oğlan yahu?" diyenler mektuba boğmuşlar dc'yi. onlar da alan moore'a bu mektupları vermişler, "ne yaparsan yap" demişler. o da hellblazer'ı kendine has bir seri olarak yazmaya başlamış. dc'ye satılan 'in asbaşkanı olan "karen berger" bunu açık açık anlatmış işte.

    - "çizgi romandan anlamam ama constantine'in özgünlüğünü ilk görüşte anladım" : filmin senaristlerinden biri olan "frank cappello"'nun sözleri bunlar. cappello filmle ilgili senaryo işi kendisine teklif edildiğinde, karakteri biraz araştırmış ve karşısına '90'ların ilk yıllarında satışa sunulmuş ve 5 sayı boyunca sürmüş dangerous habits çıkmış. "aklımı aldı ve bu işi kaçırmamam gerektiğini düşündüm" diyor. hellblazer'ın en az ilk 50 sayısını okuyup etkilenmeyen bir çizgi roman hayranı görmedim ben. cappello da bu kervana katılmış.

    - "keanu son tercihti" : lawrence diyor bunu. kendisi başrol için aktör ararken, neocuğumuz matrix 2'nin çekimleri için avustralya'daymış. hödüğünün 'u darladığı ve başrolü kapmak için her şeyini vermeye razı olduğunun ayyuka çıktığı zamanlar sanırım. keanu, 2 yıl kadar avustralya'da kalmış. amerika'ya dönmesinden sonraki 2. gün, lawrence onu ofisine çağırmış. 5 aydır hazırladığı bütün eskizler, senaryo örnekleri, sahne analizleri falan masanın üzerinde duruyormuş. bir süre konuşmuşlar ve keanu "rol benim" demiş.

    - keanu'nun hellblazer'a benzetilme çabaları : filmin en çok eleştirilen yönü olan keanu'nun çizgi romandaki constantine'e hiç benzememesi kısmına verilen en geniş açıklamaları dinliyorsunuz. bizzat lawrence, kendi ağzından neler yaptıklarını özetlemiş: "trençkotunu değiştirdik, çocuk gibi oldu. saçlarını sarıya boyayabileceğini sorduk, kabul etti; birkaç deneme yaptık, gene berbat oldu. aksan yapmasını istedik; gerçekten facia oldu". keanu'nun da çizgi romandakine benzemediğini bildiğini düşünüyorum. bu yüzden, kendini role adamış; sette ve set dışında sürekli hellblazer gibi davranmaya başlamış. kendi de şöyle demiş: "birçok uyarlama film, orijinaline uymayan yönleriyle eleştirilir. her şeyi bir arada tutmak ve bir bütünlük oluşturmak için çok uğraştık". adam elinden geleni yaptığını daha iyi açıklayamazmış.

    - peter stormare ve tilda swindon etkisi : stormare, lawrence'ın "lu" rolü için ilk tericihiymiş. senaryo şekillenmeye başladığında, doğrudan ona teklif götürmüş. swindon'ın kadroya katılması ise, biraz mucize işi. lawrence şöyle açıklamış: "zaten keanu'yu kadroya dahil etmiştik. bir ünlü mainstream oyuncuyu daha kadroya dahil edemeyiz diye düşünüyordum çünkü bütçe yetmeyecekti. tilda'ya teklifi götürdüğümde "birkaç saat içinde reddeder, biz de alternatiflere yöneliriz" demiştim kendi kendime. 1-2 gün içinde sete geldiğinde, bunun bir mucize olduğunu biliyordum". sette kendi sahne çekimleri yokken bile ekibe moral pompalayan stormare ve swindon ikilisi, filmin bütünlüğü için vazgeçilmez olmuş. lu'nun "arsızların en arsızı", gabriel'ın da "cinsiyetsiz düşmüşlük" noktalarını betimleyen bu iki oyuncudan daha iyisi olamazdı.

    - yönetmenin iç hesaplaşmaları : lawrence'ın kendini sorguladığı müthiş bölüm. kliplerin fondaki müziğe dayalı olduğunu, o müziğe göre bir şeyler üretmenin çok kolay olduğunu, film çekmenin bu kısıtlayıcılıktan uzaklaştıkça yönetmene çok geniş hareket alanı bıraktığını söylemiş. kariyerinin en büyük rahatlığının da constantine ile başlayacağına inandığını söylemiş. eh, sonrasında ve serilerini çekti. ara sıra halâ klip çekmesini halen kabullenemiyorum. eski alışkanlıklar kolay kolay bırakılmıyor sanırım.

    - "cgi olmadan da aksiyon filmi çekilebilir ve izlenilir olabilir" : ekstralar yığınının en güzel yeri burada başlıyor bence. başlıktaki önceki girdilerimde filmin cgi kısımlarına ayrılan bütçenin 100 milyon dolar civarında olduğunu yazmıştım. bunun doğru olmadığını görmek mümkün. 'nin bulunma sahnesindeki araba kazasında tek bir araba kullanılması, constantine'in "to hell and back" sahnelerindeki cehennem sakinlerinin hareketli maket olarak tasarlanması ve aynı sahnelerdeki araçlar ın tek tek üretilmesi, boyanması, gabriel'ın, tüyleri elle yapılmış, gene hareketli devasa gri kanatlar ı, bütçe nedeniyle bütün sahneleri filmden kesilmek üzere olan 'in gerçek bir kostüm olarak tasarlanması, mammon'un "evi"ndeki sahnelerinde gene hareketli maket kullanılması, angela'nın mammon tarafından kaçırılma sahnesinde 80'den fazla küçük ofis yapılması, 5-6 saniye ekranda kalacak ve bir daha da görünmeyecek olan seplavite ların müthiş bir yaratım sürecinin olması (tamamı cgi olan tek karakter bunlar sanırım) ve constantine'in "party is over, go home, you motherfuckers" diyerek ortamlarını dağıttıkları minionları patakladığı sahnedeki koreografi çalışmalarının aylar sürmesi gibi ayrıntılar şu filmi hem kendi dönemi içindekilerle hem de şimdiki muadilleriyle karşılaştırmayı dahi geçersiz kılıyor.


    -- spoiler --


    sevgisini yok etmek için dünya'ya gönderildiğine inandığım cgi'sız tek bir sahne bile çekemezken, 2000'lerin başında, fazla bir beklenti de olmaksızın çekilen constantine ekibinde çalışanlar, burnundan nefes alıp verebilen kompresöre sahip bir mekanizması olan minionların dişlerini kül rengine boyuyorlardı. buna saygı duymayacaksak, sanatsal bakış açısı ve entelektüellik gibi boyumuzu aşan tartışmalara hiç girmeyelim; bir an önce ölüp gidelim.

    'i tekrar izledikten sonra minik ayrıntılardan kendime çıkarım yapmaya başlamıştım geçen gün. araştırmaların sonu tabii ki "the making of constantine" ile bitti. sizinle de paylaşayım istedim. hep sevileceksin hellblazer reyiz.
    #277069 lake of the hell | 3 yıl önce (  3 yıl önce)
    0film