-
imelda may 'in 2010'da çıkan mayhem adlı albümündeki parçalar şöyle:
pulling the rug
psycho
mayhem
kentish town waltz
all for you
eternity
inside out
proud and humble
sneaky freak
bury my troubles
too sad to cry
i'm alive
let me out
tainted love
-
imelda may 'in 2010'da çıkan mayhem adlı albümündeki parça
şarkının linki:
www.youtube.com/...
şarkının sözleri:
-- spoiler --"mayhem"
he said he didn't even hear trains let alone the few words
the ladies maybe sayin' about him
she freaks and tells her closest friend that she'll never love again
but she'll never, no not ever
live without him
wouldn't believe it, if you see it
oh, mayhem doo doo doop
yeah, mayhem doo doo doop
yeah, mayhem doo doo doop
a lotta a mayhem, who oh oh yeah
she said he didn't mean a thing so show threw her diamond ring
out the window of a black cab in camden
he couldn't take it, what she did,
so he threw a hissy fit and he took it out on anyone at random
dinning sound lights spinning round, some mother son
gotta fight or got to run run run run
run run run run run
ten pints and then he start a fight and he lands himself a night
in a cell wearing grey pants and bruises
twelve mates bangin' on the door, oh the back up vans galore
never saw such a street full of losers
-- spoiler --
-
son kadro: i.ibb.co/...
efsane: i.ibb.co/...
dünya'nın en bilinen black metal gruplarından biri olmasıyla birlikte, kilise kundaklama, intihar ve cinayet davalarıyla da dünya gündeminde uzun süre kalmış, dead'in (per yngve ohlin) intiharı ve euronymous'un (øystein aarseth) varg vikernes dallaması tarafından öldürülmesi sonrasında grubun demirbaşı olarak tek başına kalan necrobutcher'ın (jørn stubberud) sırtında ilerlemeye devam eden norveç'in karanlık yüzü.
diskografi:
- de mysteriis dom. sathanas (1994)
- grand declaration of war (2000)
- chimera (2004)
- ordo ad chao (2007)
- esoteric warfare (2014)
- daemon (2019)
mayhem'den bahsedebilmek için dead ve euronymous'un bu gruba neler kattıklarına bakmak gerek. buna bakmak için de, grubun 1984'ten '90'ların başına kadar çıkardığı demoları dinlemek gerek. 1990'da, elden ele, 20 kopya olarak dağıttıkları studio tracks dead ve euronymous ortaklığında günümüze kadar ulaşabilmiş az sayıdaki şarkıyı barındırır. freezing moon bu şarkıların en iyisi bence. şurada şarkının provalarında çekilmiş bir video var. görüntü kalitesi berbat olsa da, euronymous'un akıp giden parmaklarını görmek, çaldıklarını duymak mümkün. burada da studio tracks'i elden ele dağıtmadan önceki provaları var. lords of chaos'ta ve until the light takes us'ta da gördüğünüz ev, bu kötü çekimli uzun prova kaydına da ev sahipliği yapmış durumda.
dead'in grubun beyni olan euronymous'u bile yönlendirdiği, dead tüfekle beynini parçaladıktan sonra euronymous'un özellikle kendi hataları üzerine kafayı yeme noktasına geldiği, vikernes'in aptallıkları sonucu euronymous'un da ölümü sonrasında, mayhem'in hellhammer (jan axel blomberg) sayesinde, ilk albümünü bastırabildiği ve sonrasındaki 6 yıllık boşluğun hellhammer, necrobutcher ve attila csihar'ın kafalarını toplaması için yeterli zamanı verdiği düşünülebilir. aslında mayhem'le ilgili düşünmeye başlayınca, bunlar bir çırpıda akla gelenler oluyor. 1990 yılının son günlerinde izmir'de verdikleri ve dead ile euronymous'un mayhem elemanları olarak verdikleri son konser de, black metalin hem dünya'daki hem de türkiye'deki izdüşümüne güzel bir örnektir. polisin mekanı bastığı ve euronymous'un mikrofona türkçe olarak "siktir" diye bağırarak türkiye'den gittiği konserin güzel ayrıntıları var. onları da şuradan okuyabilirsiniz.
ilk albüm de mysteriis dom. sathanas hellhammer'ın davulları çaldığı, euronymous'un gitari öttürdüğü, attila'nın da vokalde olduğu bir albüm. ben pek sevmiyorum çünkü fazlasıyla çiğ geliyor bana. freezing moon'un studio tracks'ten farklı bir hali var bu albümde. cursed in eternity en korkunç mayhem şarkılarından biri bence. attila'nın vokali dead'in çığlıklarına benzemiyor ama etkileyicilik açısından adeta emrediyor. gerçi kendisi, mayhem'in vokali olduktan sonraki dönemdeki mayhem konserlerinde, sahneyi tamamen dolduran gerçek domuz kafalarını gördükten sonra "orada ne işim vardı, hiç bilmiyordum" da diyor. mayhem'e özellikle dead'den sonra ses olabilmenin üstesinden geldiğini düşünüyorum. necrobutcher grupta ama şarkı sözü yazıyor o sıralarda, bas ise akılsız vikernes'in elinde.
ilk albümden sonraki 6 yıllık süreçte, mayhem adeta kabuk değiştirip kendi normallerine dönüyor. varg hapsi boyluyor, dead ve euronymous toprağın altında, attila kafa dinlemeye çekilmiş, yerine maniac (sven-erik kristiansen) gelmiş, hem soloları atan hem de ritmi çalan blasphemer (rune eriksen) gruba katılmış. aslında mayhem'in 2000'lerle birlikte değişen bu yüzü, şu anda mayhem'i tanımanıza sebep olmuş yüzü. dead-euronymous-vikernes arasındaki magazinel ayrıntıların hepsinden kurtulmak için necrobutcher ve hellhammer'ın grubu sıfırdan yaratır gibi davranması gerekiyordu. düşünsenize; gruba popülerlik kazandırmış dead ve euronymous yok, gruba müzikalite ve reklam olarak çok şeyler kazandırmış vikernes tam bir ahmak çıkmış, dava üzerine dava açılıyor, mayhem adı dünya'dan silinmek istiyor. bu noktada necrobutcher ve hellhammer'ın mayhem'in halen müzik üretebilir bir noktada olmasındaki katkıları yadsınamaz. grubun babası euronymous'sa, üvey babaları da bu ikilidir. grand declaration of war hem bundan önceki mayhem müziğine oldukça ters hem de vokal olarak clean vokalin önde olduğu şarkıların yenlik olarak mayhem hayranlarına sunulduğu bir albüm. maniac'ın, etkileyicilikten uzak olmasına rağmen, anlatmak istediklerini muhatabının beynine çakan tertemiz vokalinin hemen üzerine, gene kendisinin geniş oktavlı brutal vokalini içe çekmek müthiş bir yenilikti. 2004'te dinlemiştim bu albümü ve dimmu borgir'in senfonik black metalini alıp götlerine sokmak istemiştim. in the lies where upon you lay ve a time to die yapacağını yapmış, albümün 4 bölümlü to daimonion kısmına gelmeden enerjim bitmişti. yapılmış en iyi black metal şarkılarından ikisini dinlemiş olduğumu o zamanlar fark edememiştim tabii. hellhammer ve necrobutcher'ın neden ve nasıl mayhem'i ayakta tutabildikleri üzerine tez yazdıkları şarkılar olduğunu ise, on yıllar sonra dahi, aynı şarkıları benzer teknolojik imkanlarla dinledikten sonra anlayabilmiştim.
gdow'dan sonraki 4 yıl içinde, mayhem '90'ların başındaki popülerliğine ve taş gibi duran müzikal altyapısının etkileyiciliğine geri dönmüş oldu. chimera maniaclı son albüm, vokal attila'ya geçecek ve clean-brutal karmaşasından rahatsız olan mayhem hayranları biraz daha rahat edecek. chimera'yı şimdi dinlerken bile, bir geçiş dönemi albümü olduğunu görebiliyorum. albümü açan whore , gdow'la benzerlikler taşıyan rifflere sahipken, dark night of the soul "black metalin jazz hali" olarak bile görülebilecek kadar deneysel ve bas üzerinden ilerleyen bir şarkı. albüm hem kopuk kopuk hem deneysellik halini gözünüze sokuyor hem de "mayhem black metalin bayran taşıyanlarından biri, bu çok net" diye bağırmanıza sebep olabilecek boyutlarda bir yoğunuk da kulaklarınızdan ruhunuza doluyor. chimera, mayhem'in en bilinen ve sevilen albümlerinden biri değil (aslında yok sayılan albümlerinden biri bile olabilir) ama deneysellik, kopukluk ve bahsettiğim yoğunluğu aynı tasın içinde eritmesiyle bilrikte, black metalde denenmeyeni deneyebilecek bir mayhem'in taş gibi durduğunun da en güçlü kanıtlarından biri.
ordo ad chao mayhem'in '90'lara selam çakmakla kalmayıp o dönemleri özlediğini ve '90'lara geri dönmek için yanıp tutuştuğunu da gösteren bir albüm. gene boğuk altyapı, gene hiçlik içinde yitip gitmeye başlamış fondaki gitar riffleri, yoğunluktan ötürü hangisini takip etmeniz gerektiğini dahi şaşırdığınız entstrüman kaosu ve vokale geçen attila'nın fısıltılı vokali... albümü böyle özetlemek mümkün. pek dinlediğim bir albüm olmadı ama wall of water tekil örneğini albümün genelindeki havaya da yansıtabilirsiniz.
7 yıllık ara var gene çünkü konserlerden başlarını kaldıramıyorlar. bu sırada, hellhammer ve necrobutcher'ın ünü de deli gibi artmış durumda. esoteric warfare ghul (charles hedger) ve teloch (morten bergeton iversen) ile birlikte ritim ve soloyu ayırdıkları, necrobutcher'ın basta biraz daha öne çıktığı, solo-ritim ayrımından beslenen atilla'nın vokalini daha da güçlü duyabildiğiniz şarkılar barındıran bir albümdü. albümü açan watchers bu ayrıntıların hepsini tek şarkıda toplayarak üzerinize fırlatıyordu. evet, mayhem black metal içinde halen yenilik arıyor, deniyor ve gelişmeye devam ediyordu. boğuk altyapının devam ettiğini anlıyor ve '90'lardaki black metalden uzaklaşamadığınızı da görebiliyordunuz. posthuman girişindeki durgunluk ve doygunlukla sizi içine çektiği gibi iterken, aion suntalia "set free from gravity's weight/ alchemical wedding/ of crystalline heavy light" sözleriyle fena halde sersemletiyordu. albüm, mayhem'in en iyi işlerinden biri olarak görülür.
2 yıl önce satışa sundukları son işleri olan daemon 'u halâ dinleyemedim. onu da dinleyen yazabilir.
black metal seven, mayhem'i de sever. bu kural yaklaşık 35 yıldır böyle gelmiş, böyle gidiyor. grubun tüm üretimleri hakkında düşünürken, bir ritüelden bahsetmektense, sürekli yenilenen bir alışkanlığı öne çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. magazinel yönüne dikkat çekmemek, derin satanizm algısının içinde yüzerken insanlıktan nefret etmeyi yudum yudum içmeyi deneyimlemek de güzel hissettiriyor. black metalle tanışacak olanlara genellikle dimmu borgir öneririm ama kendini hazır hissedenler için mayhem'in kafaya oynamaması için hiçbir neden göremiyorum.
not: grubun magazinel yönünü merak edenlere birkaç film önereyim. müsait olduğunuz zamanlarda açın, izleyin: until the light takes us (2008), lords of chaos (2018), málmhaus (2013), once upon a time in norway (2007) ve tabii ki metal: a headbanger's journey (2005). ayrıca, necrobutcher'la yapılan bu röportaj da güzel, okuyabilirsiniz.