Ytu makine mezunu olarak zor buldum oyle bos da mezun olmadim. Adamin yoksa cok cok cok zor. Bir sure bir yerde calisip ayrildim. Yazilim calisiyorum sikerler boyle isi. Ne muhendislik yapiyoruz ne yaptigimiz excel muhendisligi karsiliginda adam akilli para aliyoruz.
sürekli ilerleyen teknolojiye bağlı olarak gerek bedensel gerekse bilişsel yetenek gerektiren hemen her iş kolunda insana ihtiyacın azalması; ama maalesef nüfusun manyakça artmaya devam etmesinin doğal sonucudur. kapitalizm, sosyalizm, devlet politikaları vs sabahlara kadar yazabilirim; ama eğip bükmeye gerek yok, bunlarda yapılacak hiçbir iyileştirme, düzeltme vs kesin çözümü vermeyecektir. anlık rahatlama sağlayabilirler, bir 20 yıl daha rahat ettirirler en fazla. meselenin özü bence budur. en kolay bulunan şey ne, insan. en az lazım olan şey ne, yine insan. doğal olarak gelen işsizlik, komşunun osuruğuna kadar duyduğumuz boktan apartmanlara üst üste yığılma, pis havasına üç kuruş fazla kazanmak uğruna mahkum olduğumuz mega köy-şehirler, ömrümüzün onda birini tüketen trafiğe birkaç on yıl içinde temiz gıdaya suya ulaşamamak eklendiğinde, bu günleri iyi günlerimiz olarak anmak da mümkün tabi.
özetle, bu (logaritmik) hızla üremeye ve gelişmeye devam edersek -üniversite mezunu ya da değil- topluca ebemizinkini görmemiz de yakındır.
Uzun uzun yazmayacağım. İşsizlik; ekonomik, aynı zamanda sosyal bir sorundur ve toplumun her kesimini ilgilendirir. Üniversite mezunlarındaki İşsizlik de önemli verilerdir ama ülkemizdeki işsizlik sorununun daha derin olduğunu düşünüyorum.
Doğru bir durum tespiti fakat eksik. Siyasi iktidarı ve ekonomi modellerini eleştirmek için %100 doğru bir önerme lakin eleştirilmesi gereken kısım 'üniversite mezunu' olanların iş bulamaması değil; 'insanların' bulamamasıdır.
'
Lisans mezunu olmak, elbette önemli bir kriterdir fakat günümüz dünyasında adına 'insan kaynakları' dedikleri sistemi Amerika'dan tabir-i caizse çalıp, bilimsel metotlardan tamamen uzak bir şekilde ve hangi alanda uzman olduğu belli olmayan / tamamen meziyetsiz kişilerce uygulandığı Türkiye gibi ülkelerde, birincil yetkinlik kriteri olarak görülmesini 'normal' karşılamaktan başka çare yok.
Şimdi burada iktisat teorileri ile harmanlayıp, televizyonlardaki bilmiş ve sözde ekonomistler gibi kelime yapmak istemem ama hep söylediğim gibi arz / talep ne diyorsa, ekonomiyi ilgilendiren her konuda o olur. Dolayısıyla elimize aldığımız kağıtta öncelikle bakmamız gereken şey istihdam hacmi ve güncel büyüme tahminleridir. Ha Türkiye'de gibi ülkelerde paylaşılan verilerin ne derece doğru olduğu aşikar.
Gelişmekte olan ülkelerde (ki hiç bitmez onların gelişme süreci. niye acaba?) her zaman 'ara eleman' denilen pozisyon kıymetli olmuştur. Çünkü mevcut büyüme planlarında yer alan sektörlerin ihtiyaç duyduğu personel profili, ara eleman profilidir. Türkiye'de eşit sayıda inşaat mühendisi ve sıvacı olduğunu varsayarsak; sıvacı istihdamının oranı daha yüksek olacaktır. Bu, işgücü emeğinin unvandan unvana değersiz / değerli olduğu ile alakalı değil; türkiye'nin, büyüme modeli olarak sadece inşaatı tercih etme cehaleti ile alakalıdır. Bunları makro boyutta konuşabilmek için eğitim sistemi, iktidar uğruna her şehre üniversite açılması, üniversite eğitimlerinin niteliği, kalkınma planları vesaire gibi sabaha kadar konuşmamız gerekir fakat mikro ölçekte yukarıda anlattığım örneği referans alabilirsiniz.
Keşke avcılık dönemlerindeki gibi olsa ve 1 geyiği avlamak için 2 saat vakit geçiren ile, 4 saat vakit geçiren arasındaki kolerasyon aynı şekilde formüle edilse ama dediğim gibi; modern iktisat teorileri, zalimliği de beraberinde getirir.
Hiç kimse yaşam planına başlarken 20 sene sonra gökdelenin tepesinde sıva yapacağı hayaliyle başlamaz ama birtakım etmenlerden ötürü oraya sürüklenir. Kimsenin yapmak istemeyeceği iş dallarında da işçi talebi yüksek olur; haliyle ücretler yükselir. Hani genelde derler ya "ulan metrobüs şoförü benden daha çok alıyor." diye. E git sen sür o zaman metrobüsü diyebilir misiniz ? Evet, kapitalist sistem bunu şart koşar. Demelisiniz.
Of, içim şişti. Büyük resim kursuna gitmeye gerek yok; kapitalizme karşı mücadele etmek gerekiyor işin özü.
Şahsi tavsiyem: Linkedin, linkedin, linkedin. Jargon gereği bağlantı, bağlantı, bağlantı. Plaza ağzıyla network network network.
türkiye'nin abd gibi endüstri ülkesi olamadığı halde, abd gibi her şehre (gerçi orada da her şehirde üniversite yok sanırım, sadece belli başlı şehirlerinde vardır. ) üniversite açılmasının sonucudur.
oysa üniversite, öğrenci vs bunlar hep talep üzerine olan şeylerdir. talebe kelimesi bile taleple ilgili. piyasanın ve elimizdeki işlenecek bilginin nitelikli insana ihtiyacı olsun ki, biz de "lanet olsun dostum, çok fazla nitelikli insan açığımız var. acilen 100 tane üniversite açmamız lazım." diyelim. hatta gerektiğinde japonya'dan, çin'den başarılı öğrencileri falan ülkemize çekmeye çalışalım.
türkiye'deki üniversitelerin kalitesinin düştüğünü öngöremeyen öğrenci ve ailelerinin başına gelen üzücü olay. her ile üniversite açmanın övünülecek bir şey olduğunu düşünen bir siyasi partinin başta olduğu bir ülkede birçok ailenin bunu öngörememesi şaşırtıcı değil aslında. aslında benim daha çok üstünde durmak istediğim bu konunun öğrenci tarafı. başarı irili ufaklı birçok şeyin bir araya gelmesi ile mümkün olan bir çıktı. bizden kaynaklı olsun olmasın bu irili ufaklı şeyleri üst üste koymayı başaramamış olabiliriz. bazen planlar tutmaz. burada kendimize sormamız gereken kritik soru şu: planım neydi ve ne oldu? gözlemlerime göre liseden üniversite mezuniyetine kadar öğrencilerin bırakın planlarının başarıya ulaşmasını birçoğunun planı bile yok. çoğu zaman bu tarz ileriye dönük plan ve projeleri konuşmayı seven birisi olarak ortamını ve keşfedilmeyi bekleyen yeni birilerini bulduğum zaman konuyu açarım. okuduğu bölümü neden tercih ettiği, eğer bilmiyorsam okuduğu bölümün ne üzerine olduğu gibi sorular sorarım. ilk soruya aldığım cevaplar genelde "puanım buraya yetti", "ailem yönlendirdi", "aslında ben mimarlık istiyordum da olmayınca buraya geldim" tarzı rüzgarın savurduğu yaprak misali sadece savrulmuş insanların vereceği türden. bazen olaylar isteğimiz dışında gelişebilir. olan oldu. peki ya bundan sonrası? okuduğunuz üniversitenin kalitesiz, hocalarınızın bu bölümün dünya üzerindeki en kötü örnekleri olması mezun olduktan sonra yaşayacağınız hüsranın gerçekliğini değiştirmiyor ki. öğrencilik yıllarında dönüp bakmadığınız öğrenmeniz gereken konulara şimdi mezuniyet aşamasında ya da mezuniyetten sonra pişmanlıkla bitirmeye çalışmanızın stresi ve üzüntüsü kalbinize zarar değil mi? bu soruları ikinci çoğul olarak sordum. çünkü ben bu ve buna benzer sorulara cevap vereli çok oldu. kendi gözlemlerime göre birçok öğrenci diplomayı öğrendiklerinin bir tescili ve işe girmenin bileti sanıyor. üniversitelerin üniversite olduğu yıllarda bu doğru olabilir. ancak günümüzdeki devlet üniversiteleri için bu böyle değil. derslerin kalitesiz ve öğrenmeden geçilebilen bir tiyatrodan ibaret olması iş verenlerin de gözlemlediği bir şey. üniversite tiyatronun tiyatro eğitimi alınmadan bütün eğretiliği ile oynandığı dev bir sahne. gerçek olan tek kısım öğretim üyelerinin aldığı ve kimi ailenin binbir zorlukla çocuklarına gönderdiği para. çevremdeki herkes üniversitelerin kalitesinin düştüğünden bahsediyordu. bunları duyuyor ancak bu kadar büyük çaplı bir çürüme ile karşılacağımı tahmin etmiyordum. bir süre derste öğretilen konuları farklı kaynaklardan pekiştirerek öğrenmeye çalıştım. ancak bunun ders notlarıma olumlu yansımadığını fark ettim. eğitim denen şey o kadar çürümüş ki öğretim elemanı eğer konuyu yanlış anlattıysa karşı çıkma hakkınız yok. sorduğunuz soruları ya geçiştiriyorlar ya da "ulan ben bu okulda kaç yıldır hocayım daha mı iyi bileceksin" mesajı veren hal ve hareketlerde bulunuyorlar. itirazlarımın kaynağı olmasa, benim uydurmalarım olsa eyvallah da önerdiğin kaynak kitabın içerisinden okuyorum, o ne olacak. baktım böyle bir mücadele sinirlerimi germekten başka bir işe yaramıyor. ben de mesleki hayatımda pratikte işime yaramayan bütün dersleri sadece geçmek için geçtim. genel ağırlıklı not ortalamasını da çok önemsemedim. akademik kariyer düşünenler için önemli tabi. bir iş yeri mezun olduğum üniversiteye ve genel ağırlıklı not ortalamama öğrencilik yılı boyunca ortaya koyduğum projelerimden daha çok önem veriyorsa zaten işe almasın. iş arkadaşlarımın dersi yüksek geçmek için hocanın anlattıklarını sorgulama ve idrak etme süzgecinden geçirmeden alıp onu sonra aynı biçimde kağıda geçirmiş yarış atları olmasını istemem. öğrencilik yıllarımda kendime bir şeyler katmış ve hala katıyor olmama rağmen mezun olduğumda iş bulacağımı garanti edemiyorum. benim yaptıklarımın çeyreğini yapmamış öğrencilerin işlerinin hazırmış gibi rahat davranması haliyle tuhafıma gidiyor. torpilin çok döndüğü bir bölüm olsa bir nebze anlarım da, o da değil. ayrıca yıllar önce altını çize çize söylediğim konuları bana şimdi sanki ben daha önce hiç bahsetmemişim gibi söylemeleri de üzücü. öğrenci kaynaklı olmayan durumlar için maalesef elden bir şey gelmiyor. yani bir öğrenci yapması gereken bütün sorumlulukları kusursuz yerine getirmiş olsa bile o sektörün türkiyede gelişmemiş olması, torpilin çok dönmesi gibi nedenlerle işsiz kalabiliyor bu coğrafyada. böyle bir durumda da yurtdışı denemek sanırım en iyisi.
bazı bölümlerin iş tanımlarının çok net olmamasından da kaynaklı da olan durum. aslında bunu "üniversite mezunu olup kendi alanında iş bulamamak" başlığında yazsam daha iyi olurdu ama hazır başlık açılmış buraya yazayım dedim.
üniversite mezunu olup kendi alanında iş bulamamak da sadece ülkemize özgü bir durum değil. diğer ülkelerde de alanlarıyla alakasız bölümlerde çalışan çok insan tanıdım.
mesela ben de japon dili ve edebiyatı mezunuyum ama hala japonca tercüme işi alabilmiş değilim. hep ingilizce ve batı dilleri odaklı işler geliyor.
eskiden komünizme ''doktor da, çöpçü de aynı maaşı alıyor. öyle iş mi olur arkadaş'' türlü bir sıçmık cahilliğiyle karşı çıkılırdı. komünist sistemlerde maaşlarda nasıl bir fark vardı bilmiyorum ama bari insanlar çöpçü de olsa, doktor da olsa bir işe sahiplerdi. bugün benim asgari ücretle çalışan mimar, avukat ve hemşire arkadaşlarım var. evet artık komünist olmayan ülkemizde mimar da, avukatta hemşire de aynı maaşı alıyor. ee tabii akp ye yakın bir çöpçüyseniz daha fazla maaş alıyor olabilirsiniz.
bu bahsettiğim yüksek eğitimli asgari ücretle iş bulabilen insanlar şanslı güruhtur. ahval ve işin dramı daha büyüktür. daha da kötüye gitmektedir. sosyal medyada kendimize ait olmayan bir yaşamın yabancılığından sıyrılıp bunun nedenlerini sorgulayabilsek keşke. ya da her yere sik gibi ne üniversite açıyorsunuz lan diye bağırabilsek.
asgari ücretin de altında maaş alan vekil öğretmenlerimizi unutmamak gerek. her şey plansızlığın korkunç bir kaosu. yahut kapitalizme daha fazla sömürecek eğitimli eğitimsiz inanlar dökmek için korkunç bir planın parçası. biz bu durumu fark edip hakkımızı istersek oyun bozulur. korku gol olur onlar kalesine girer.