1. 'deki eğitimini bitirdikten sadece 6 yıl sonra 'un baş metin yazarlığı görevine getirilmiş, her harfinden zeka fışkıran hicivci romanları bulunan 'nin ilk baskısı 1994'de yapılmış aynı adlı roman ından uyarlanan, romanla bağı yer yer yok olsa da, hiciv dozu gayet başarılı, 2005 yapımı hollywood filmi. buckley'nin diğer romanlarına aşinaysanız, filmi beğenmeyecek; özellikle filmin sonunun romandan tamamen farklı bir yöne çekilmesine küfürler edeceksiniz. "her şeyi izlerim" seçimini bir başarı gibi görenlerdeniz, film sizi fazlasıyla tatmin edecektir.

    tütün mamülleriyle ilgili araştırmalar yapan bir enstitünün hem asbaşkanı hem de sözcüsü olan nick naylor'ın hayatının bir bölümünü izliyorsunuz. yer yer ı yıkan naylor'ın anlatımı, filmin temposunu da belirliyor. benim gibi, izlediği her filmde, görebildiği bütün ayrıntıları incelemek isteyenler için yaklaşık 1 buçuk saatlik filmin 2 buçuk saatte izlenmesi, anlatımın keyifle verdiği bir hediye. naylor'ın genel olarak sigara ve sigara tiryakiliğini "bu bir seçimdir" çerçevesinde tartışmaların dibine yerleştirmesini ve "bu bir tartışma mı, uzlaşma mı?" düşünce sistemini sevmiş olanların illa ki romanı da okumaları gerektiğini düşünmekteyim çünkü buckley'nin gözlerinize zeka fışkırtan kurgusunun temel vurgusu bu iki olgu. filmin yönetmeni, ve ile adını duyurmuş, başarılı kurgucu 'ın oğlu . oğul reitman'ın filmin hakları için 'la neredeyse kavgaya tutuşması, romanı çok sevmesine rağmen, yapımcı bulabilmek için kurguda popülist değişiklikler yapmaya zorlanması ve filmin oyuncu kadrosuna davet ettiği bütün oyunculara teşekkür ettiği birer mektup yollaması; filmin nefis ayrıntılarından sadece birkaçı. diğerlerini girdiyi bitirirken yazacağım.

    naylor'ın aile ilişkisi ve başarısız evliliğinin filme katkısı çok, romana yakınsayan dayanağı ise temelsiz. temel mantığın "insan hayatını tehlikeye sokan bir maddenin övülmesinin ahlâki sorumluluğu" olduğunu gayet iyi bilen buckley'nin romanındaki hiciv dozu, zaten bu sorumluluğun saçmalığından ileri gelmekteyken, reitman'ın senaryosu toplumsal normlar ve tabii ki tütün piyasasının kodamanlarının tehditkâr baskıları altında bu sorumluluğun oldukça uzağına düşüyor yer yer. hele ki, naylor'ın oğluyla olan replikleri bence tam bir facia. romanın kurgusunda minik oğlanın hiciv dolu cümleleri hem masumiyeti hem de kıvrak zekayı temsil ediyor; filmde ise, bu cümleler ukalalık ve "piçe bak, büyümüş de küçülmüş" tepkisini doğurmaktan başka bir işe yaramıyor. naylor'u canlandıran , naylor'ı o kadar içselleştirip kanlı canlı hale getiriyor ki; 'ın 'ındaki harvey dent rolünü eckhart'ın naylor canlandırmasının göz bebeklerinin içinde görmesine hepiniz şahitlik ediyorsunuz (sinema tarihinin en iyi harvey dent'i, tartışmasız olarak eckhart'tır. bunda hepimiz hemfikiriz, değil mi?). eckhart, başrolü, yardıma ihtiyaç duymadan, tek başına üzerinde taşımayı filmin 2 ağır topundan "hakkıyla" alıyor zaten: 'i canlandırdığını herkesin anladığı efsanevi ve olmayı sadece ses tonuyla bile başarabilecek, gene efsanevi . filmden önce, eckhart'ın sadece "romantik komedilerin temiz yüzlü, yakışıklı, kasıntı oyuncusu" olduğunu da aklınızda tutmanızı öneririm. oyunculukta seviye atlamak, duvall ve elliott gibi isimlerin altında rahatlıkla ezilebileceği bir başrolün hakkını vermesiyle gerçekleşmiş oluyor. filmin, eckhart sevgimin başlangıcını oluşturduğunu fazlasıyla açık ettim sanırım.

    ne romanı ne de filmi spoiler cehenneminin içine atmak istiyorum. filmle ilgili küçük ve eğlenceli bilgiler vereyim ve bitireyim. aşağıda yazdıklrımı filmi ya da en azından romanı okumuş olanlar okursa, daha iyi olur. her iki güzel işe karşı bakış açınızın da değişmesini istemiyorum. zıttırısının içine aldığımda da hiç okunmuyor, biliyorum.

    - filmin açılış sekansı göz bebeklerinize yaratıcılık fırlatıyor. bütün ekip ve diğer yazılar sigara paketlerinin üzerine işlenmiş durumda. hatta reitman'ın adının altında bile established 1977 yazıyor; ki reitman'ın doğduğu yıl bu. henüz açılışında, film size hiciv bombaları göndereceğinin ipucunu vermiş oluyor.

    - sigara ile ilgili olmasına rağmen, içinde sigara içtiği görünen tek bir oyuncu yok. tek sahne, 'in sigara tüttürdüğü kısa bir sekans. reitman, bu sahnenin iznini alabilmek için wayne'in haklarına sahip olan oğlu patrick wayne'e filmin amacını ve neden böyle bir sahne kullanmak istediğini uzunca bir mektupla anlatmış. patrick, filmin hiciv dozundan ve sigarayı övmeyen yapısından etkilenip sahnenin kullanılmasına izin vermiş.

    - filmin dönme dolap sahnesinde naylor ve oğlunun dondurma yediği sahne de, külahlardaki şey vanilyalı dondurma değil, patates püresiymiş. bunun eski bir çekim tekniği olduğu, dondurma ile çekilen sahnelerin ışıklandırma yüzünden etkisiz kaldığı ve (buna şaşıracaksınız) dondurma yerine külahta patates yediği görülen oyuncuların izleyiciyi daha fazla etkilediği gibi ayrıntılar var. ilginizi çektiyse, biraz araştırma yapabilirsiniz. gırla makale var bu konu üzerine.

    - elliott ve reitman arasında, filmin çekimlerinde ve replik okumalarında 2 olay yaşanmış: ilki; elliott'ın "para dolu çanta" sahnesinde parayı kabul etmek istemediği ve reitman'ın elliott'u bu kararından döndürmek için 3 saat dil döktüğü komikliği. ikincisi ise, daha güzel: marlboro man ve naylor'ın karşılaştığı sahne de, kovboyumuzun elinde pompalı yerine tek atar tüfek olması gerektiği üzerinde deli gibi tartımışlar. sonunda reitman ikna olmuş ve elliott'a "sana tüfek bulacağım" demiş. söz konusu sahnenin çekimleri başladığında, reitman sete tüfek getirmeyi unutmuş. her yerde fellik fellik tüfek ararken, sette 3 silah bulmuş: ikisi pompalı, biri tek atar tüfek. tüfeği kaptığı gibi elliott'ın eline tutuşturmuş. elliott'a tüfek kullanmayı bilip bilmediğini sorduğunda aldığı cevap destansı: "biliyorum çünkü bu benim tüfeğim". söz konusu tüfek, yakışıklı winchester 1894 .

    - buckley'nin babası, gazeteci, 'ı kurmuş , 2008'de amfizemden ötürü hayatını kaybediyor. yazdığı son köşe yazılarından birinde "elimde güç olsa, sigarayı amerika çapında yasaklardım" demiş. kendisinin on yıllarca sigara içtiği de biliniyor.

    - filmin en keskin bölümlerinden biri olan alpaca sigaraları ile doktorlar arasındaki bağlantının anlatıldığı sekans, doğrudan reklamından alınmış (more doctors smoke camel than any other cigarette ).

    - filmin neredeyse tamamında söz hakkı bulunan the academy of tobacco studies gerçekten de var olan bir yer. washington'da department of energy'ye bağlı bir yapı.

    - filmin silik ama sonucu etkileyen karakterlerinden olan gazeteci heather holloway'i canlandırıyor. film çekimleri sırasında tarikatçı ile evli olan holmes'un eckhart ile sevişme sahneleri var. cruise bunu öğrenince, bu sahnelerin filmden çıkartılması için binbir türlü baskı yapmış. reitman filmin ilk gösterimlerinde hem basına hem de eleştirmenlere böyle bir şey olmadığını, kamera arkası ekibinden bir çalışanın bu sahnelerin uzun versiyonlarını yanlışlıkla sildiğini falan söylemiş ama cruise'un reitman'ı tehdit bile ettiği biliniyor. ayrıca, sahnelerde hiçbir şekilde çıplaklık da yok =) tarikatçılık kötü şey, azizim; doğrudan beyni etkiliyor.

    - nefis adam "br" rolünü, filmin kadrosunda duvall var diye kabul etmiş. kendisinin hayallerinden biri, duvall ile aynı filmde yer almakmış ve bunu da gerçekleştirmiş.

    - naylor'ın oğlunun okuduğu okulun adı st. euthanasius . evet, doğrudan ötenazi ile ilgili kelime oyunu var.

    - filmin son mottolarından biri olan "charles manson kills people, i talk" cümlesinde manson'ın kendisinin hiç cinayet işlemediği ama cinayetten hüküm giydiği anekdotu da var. naylor ile manson'ı karşılaştıramadım ben ama temel mantığı az çok anlayabildim.

    - filmin hemen hemen her şeyinde yer almış, hollywood dışından iki ünlü isim var: ve . musk filmde kullanılan jetin de sahibi ve filmin yapımcılarından biri. sacks'ın durumu ise biraz karmaşık. reitman, romanın film haklarını elinde bulunduran mel gibson ve yapım şirketi 'ın senaryoyu yumuşatma ısrarlarından sonra yapımcı ararken, sacks yardım elini uzatıyor. bu endüstriye oldukça yabancı ve toy olduğu için çokça hata da yapıyor ama reitman'ın istediği gibi filmin çekilmesini sağlayan ilk insan sacks. filmin dağıtımı ile ilgili paramount ve fox'un birbirlerine girmesi de, gene sacks'ın tecrübesizliğinden dolayı oluyor. gene de film iyi bir hasılat yapıyor.

    - romanın yazarı buckley, metro istasyonunda gazete okuyan adam olark filmde de görünmüş.

    tartışma kültürünün inceliklerini öğrenmek, "tartışıyor muyuz, yoksa uzlaşıyor muyuz?" cevabının önemini kavramak, herhangi bir şeyi savunmanın aslında karşıt fikri çürütmek üzerinden kurgulanabileceğini merak etmek ve sigara, alkol, silah, fast food, petrol ve nükleer enerji endüstrileri üzerine yapılan tartışmaları yetkili ağızların nasıl yönetebildiğini görmek için thank you for smoking'i izleyebilirsiniz. film sizden biraz akıl yürütme ve bolca hicve açık bir karakter talep ediyor. bunlar sizde yoksa, afişinden etkilenip "boş yere sigarayı övmüşler yaae" diyerek tamamen yanlış bir yorum yapmalı ve bu başlıktan hızlıca uzaklaşmalısınız.

    not: filmin müzikleri müthiş. girişindeki ise en iyisi bence: smoke, smoke, smoke that cigarette

    ukdeci 'a sevgiler.
    #236951 lake of the hell | 4 yıl önce
    0film