Bir kedim vardı çocukken geceleri ortadan kaybolur gündüzleri de miskin miskin uyurdu hep evde. Ben de gece benimle uyusun ister hep yanıma alırdım ama giderdi yine, gece uyanıp onu göremeyince ağlardım. Sonra sonra çizgi romanlardan, çizgi filmlerden falan esinlenerek kedime kendimce bir hayal dünyası yarattım sanırım. Gece uçup beni kötülüklerden koruduğunu düşünürdüm. Öyle öyle minik patili bir kahraman yarattım gözümde işte. Yıllar önce yaşlılıktan kaybettik dostumu ama anıları ve hayal dünyamdaki yeri hiç yok olmayacak. Anısını yaşatmak ve çocuk ruhumu da yansıtmak için böyle bir nickim olsun istedim.
sitenin adı ve yazar kelimesi irdelendiğinde bu sözlükteki bir yazarın alıp-alabileceği en tematik isme sahip olmak suretiyle içsel bir küfür eşliğinde "nasıl aklıma gelmedi lan" dedirterek cevap olduğum.
sevgili iski en son bana bu ay 250 tl'lik su faturasını gönderdiğinde, aaaahh iski iski iski diye söylenirken birden levent kırca'nın olacak o kadar programında iski skeci aklıma geldi. düşünmeden bu kısaltmayı nick yaptım. öyle işte. iski ski işte. ( ski: kaymak, kayak yapmak)
ablam da ben de kedi hastasıyız. bir gün ablam, yanında erkek arkadaşı ve elinde kocaman bir kutuyla eve geldi. hani şu marketlere mal taşınan karton kutulardan... kapıyı ben açtım. ablam "al" diye kutuyu elime tutuşturdu. "ne bu?" dedim. "aç da gör" dediği sırada, kutu üzerindeki orta boy bir yuvarlak delikten koca bir kafa çıktı. İşte bu kafa:
serving.photos.photobox.com/...
ben çıldırım tabi, ama bi taraftan da, alışıldık kedi suratı olmadığından "bu ne be!" modundayım. zaten 1 hafta boyunca tipine alışamadım mis kokulumun.
neyse, gittik odaya, oturduk. isim düşünüyoruz buna. o sırada geldi hanımefendi, ama o nasıl kırıtmaktır yürürken! o sırada aklıma "ne kokoş şey lan bu!" düşüncesi geldi. fakat düşünce olarak şekillense de, kelimeyi bir an getiremedim dilimin ucuna. bülent ersoy üzerinden anlatayım dedim :D ablama döndüm, "ya, bülent ersoy gibi böyle, süslü falan tipler..." derken ablam "tipe bak, kokoş lan bu!" dedi. başladım gülmeye. aklımdan geçeni ve o kelimeyi aradığımı söyledim, o da koptu.
sonra oyunlarda falan kızımın adını kullanayım dedim. birçok mecrada türkçe karakter geçmediği için ş ile yazamayıp kokosh şeklinde yazmak durumunda kaldım. öyle de kaldı işte her ortamda bu isim bana yapışıp.
kokoş kızım 7,5 yaşında maalesef melek oldu. çok özledim onu ve bu nedenle anısını hâlâ yaşatıyorum kendimce :'(
inşaat mühendisiyim. Antalya mezunuyum. yaşamayı bir Caretta Caretta'nın yumurtadan denize doğru mücadelesi gibi görüyorum, ve baret takmaktan nefret ediyorum. umarım o denize ölmeden ulaşırım
güneşli ilkbahar sabahlarının çiçekli kokusunu getiren, hafif ve tatlı şekilde insanın yüzünü okşayan rüzgar; diğer üç mevsim boyunca sabırsızlıkla beklediğim en sevdiğim.
Ateş Fedya Dostoyevski nin lakabıdır. Petersburg mühendislik okulunda arkadaşları tarafından bu lakap dostoyevski ye verilmiştir. Koyu bir Dostoyevski hayranı olarak nickimi üstadı anmak için atesfedya yaptım. Yazın dünyasına bir daha senin gibisi gelmeyecek büyük üstad Fyodor..
Üyelerin nicklerinin hikâyesini de anlamını da merak ederim. Eğer nickinizin hikâyesi * varsa yazabilirsiniz.
Edit: kendi nickimin hikayesini yazmayı unutmuşum. lachattenoire uyardı sağolsun.
Yapım gereği, hareketlerimi "elalem ne der" diye düşünmeden gerçekleştiren biriyim. Üniversitenin ilk günleri, podyuma çıkarcasına kıyafet seçimi yapan tiplere inat yağmura rağmen sürekli yeşil terliğimle giderdim. Hatta kerhen davet ettiklerinde "düzgün bir şeyler giyinir misin" dediklerinde kabul edip, kıbrıs şehitleri caddesinde takım elbise ve yine yeşil terlik giymiştim. Birkaç aylığına lakabım yeşil terlik olarak kalıp, isteğim üzerine bir daha söylenmedi ve unutuldu. Ancak sivrizeka bir arkadaşım olayın unutulmasına sevinse de kendisi yeşil terlik olayını hep hatırlamak istediğini söyleyip, yeşil terliksi hayvanın latincesi olan bursaria diyerek seslenmişti.
Ekleme: Yukarıdaki hikâye, nickimin bursaria olduğu zamana ait. Son hakkım olan üçüncü kez nick değiştirdim.
Bir gün annesi kıza demiş demiş git demiş nenene yemek götür. Kız da mango'dan aldığım ceketi giyiyim de şööyle sahilde bi hava atıyım win win olsun diyerekten almış yemeği çıkmış sokağa. Soracığıma sahilde az biraz turlamış, selfiler çekmiş instagramlara çakmış, feysbukları beğenmiş, tivitler atmış. Hazır demiş denizi görüyorum dur demiş bi duygulu foti çekeyim de afili bi şiir çakayım altına ama yazarını yazmiyim beni beğensinler.
Neyseli kız başlamış nenesinin evine yürümeye, efendim sokaklarda sokak köpekleriylen karşılaş sen. köpekler tabi hav hav. bu da korkup almış taşı atmış köpeklere, la hoşt demiş. Köpekleri kovalamış hep.
Köpekler de demiş senin allahın kitabın yok mu ne kovalıyosun? sen görürsün demiş. Tabii köpekler hızlı bundan. Önceden koşturmuş gitmişler kızın nenesinin evine. Nenesi sokak hayvanlarını çok severmiş, kedidir köpektir beslermiş hep. Sokak köpekleri gelince ay guzularım demiş nenesi almış bunları evine, oynamışler eğlenmişler. Soracığıma nenenin uykusu gelmiş, köpeklerle beraber yatağa girmişler.
Soracığıma bizim kırmızı mango montlu kız gelmiş eve. Bi bakmış nene yatıyo. Nenecim demiş senin ağzın niye büyük? Nenesi demiş köpek o gerizekalı. E kulakların? demiş kız. Kızım yanımdaki köpeğin kulakları o, salak mısın acaba?
Sora nene dayanamamış demiş kak git. Ot geldin ot gidiyosun. Daha köpekle insanı birbirinden ayırt edemiyosun, boş yaşıyosun boş demiş.
Kız da demiş ki ahhh nenecim ah, o da can sen de cansın. Canın candan üstünlüğü yoktur. ikiniz de aynı acıyı çekersiniz aynı derdin altında. Nene özür dilemiş sarılmış kızına, artık bende kal demiş, birbirimize anlatalım öğretelim demiş...
Meğersem kız yolda nenesine gelirken aydınlanmış köpekleri kovaladıktan sonra...
Biyoloji sevdası. Hayatım ders çalışmaktan ibaret olduğu için başka bir şey düşünememiştim. Bir diğer nickim ise kimyadan gelmekte. Aslında düşününce ikisi de bitkilerle alakalıymış. Konuyu öğrenirken büyülenmiştim. Hayranlıkla izlenebilecek bir yapıları var. Yaratılışları muazzam.
Mısır’ın son Helenistik kraliçesinin adı. Adı diye biliyordum ama bir yerde adı değil de asalet ünvanı olduğunu gördüm. Kendisinden önce altı tane daha kleopatra olduğunu düşünürsek fena bir ihtimal olarak gelmiyor kulağa. Neyse efendim, bu kadına kendimi çok yakın hissediyorum. Sanki kleopatra, kleopatra olmasaymış ben kleopatra olurmuşum gibi ( yok ya, ben bu hırsla gitseydim kösem sultan olurdum ). Bu kadının bana yakın gelen yanı ise, onu tanımamla daha çok arttı. Ne sanıldığı gibi güzel, ne efsaneleştiği kadar başarılı. Bildiğin vasat işte. Adı var sadece. Ben de aynen öyle bir hayat yaşıyorum. Dışardan beni sandıkları kişiden çok daha vasatım. Hatta çoğu zaman vasatın altı. Mısır’ı ayakta tutmaya çalışmış vs diyorlar da kadın bildiğin roma imparatorunun metresi olmuş. Sonra aşk yaşayayım demiş o da olmamış. Ha bir de adının-unvanının “babasının Görkemi” olduğuna dair bir bilgi gördüm ki yarama tuz biber oldu. Bundan sonra tövbe, başka bir yerde yazarlık yaparsam gratis’teki indirim yağması gibi bir nick alacağım.
İngilizce'yi yeni yeni öğrendiğim zamanlar. 200X'li yılların ortaları, tabi o sıralar çok meşhur bir oyun olan counter strike oynuyoruz. Herkesin değişik oyun isimleri ya da takma adları var. Ben de deli gibi bir isim arıyorum kendime. Derken bir gün İngilizce kitabında, korumak anlamına gelen protect kelimesini gördüm. Sonra koruyucu anlamına gelen protective kelimesini oyundaki ismim olarak belirledim. Daha sonraları da bu ismi herkes bulabilir, herkeste olabilir, anlamı olmayan bir şey bulmalıyım deyip; proct (oknuşuyla: p'rækt ya da ''o'' ile ''a'' yı yuvarlayıp p'raokt) takma adını buldum. Yaklaşık 15 yıldır, aşağı yukarı her sosyal mecrada, oyunda, uygulamada bu ismi kullanırım.
yani kendimi beğenmişlik gibi olsun istemiyorum ama biraz şahsına münhasır bir tipim zaten herkes bunun güzel bir şey olduğunu da düşünmüyor, sevimsiz karşılandığım da çok oluyor (özellikle ilkokul felaketti.) ve bunun yanında tam da ismimin insanı olduğumu düşünüyorum (adım Nilay) ama gönlüm onun bir ad , bir özne olmasına razı gelmiyor. O bir fiil olmalı. duyduk duymadık demeyin, ben güpegündüz , ulu orta nilaylık yapıyorumun İngilizcesi. I'm nilaying and writing with it.
Bira içerken elimden kayıp düşen soslu fıstık zor bir ihtimal olarak şlop diye şişenin ağzından içeri girer, enteresan bir an olarak aklımda yer eden bu olaydan bir gün sonra ise meta sözlükle tanışırım.
Benimki çok basit. King crimson'ın kuruluşundan dağılana kadar duran, grubun her şeyi, gözbebeği, müzik dehası robert fripp'ten gelmektedir
Bu abiler daha benim yaşlarımda olmalarına rağmen in the court of the crimson king gibi bir albüm çıkaracak olgunlukta olduklarından konserlerinde ayakta durmak zor gelmiş bu fripp abiye. "Ben oturarak çalacam abi" demiş.
Rahmetli greg lake de (o dönemin solisti) "Sen oturunca mantar gibi oluyon. " demiş fripp abimize.
Espri de ordan geliyor. Bu adam ve sandalyesi birdir. King crimson da onun kulu ve elçisidir.