tekrar cami olsa ne olur olmasa ne olur. Sembolik önemi var ama ülkelerin siyaseti sembollerden ibaret değil ki. Sanki cami olunca türkiye yine viyana kapılarına dayanacak gibi bir hava yapılıyor, anlayamıyorum.
ülkemizde arkeoloji başta olmak üzere sanat tarihi, müzeoloji gibi birçok sosyal bilim ve bunların ana-bilim dalları arasında taşınmaz kültür varlıklarının statüsü bir tartışma kaynağıdır. bunun başlıca sebebinin kanunlar ve ek düzenlemeler olduğunu düşünüyorum.
örnek vermek gerekirse Kuşadası-Efes civarına tatile çıkanların uğrak noktası olan efen antik kenti'ne yaptığımız bir ziyaret esnasında müze kartımın vizesinin geçmiş olması üzerine görevliyle aramda geçen bir diyalogta ören yerinin turizm bakanlığından özel bir şirket tarafından kiralanıp işletildiğini öğrendim. gerçekliğini araştırmamış olsam da bana söylenen 'devlet buradan zarar ediyor' cümlesi bana 'devletin zarar ettiği yerden kim kar elde edebilir' sorusunu sordurttu.
etraflıca düşünmek gerekirse devletin kendi bünyesinde bir süredir çalıştırdığı 'sözleşmeli kamu personeli' ile 'atanmış kamu personeli' arasındaki ciddi maaş farkı taşeron firmanın cebine kalırsa bu iş çözülür diye düşündüm.
bir de bu durumun sosyo-kültürel boyutu var ve sanırım tartışılması gereken asıl konu aya sofya vb.lerinin getirisinden ziyade budur.
aya sofya ilber ortaylı'nın da sıklıkla dile getirdiği gibi osmanlı devleti'nin 'kılıç hakkı' olarak tanımladığı ve türkiye'nin kültürel mirası içerisinde -hala cami olarak devam etmesi halinde- egemenlik, vasîlik anıştırması taşıyan bir yapıdır. ancak 'modern' kavramı tıpkı çağdaş avrupa devletlerinde olduğu gibi biz de yansıması mirasın 'üstünlük' belirten yönünü reddetmemizi gerektirir. öyle ki başta italya olmak üzere birçok ülkede -birçoğundaki tarihi eserin bizden fazla ve daha iyi korunmuş olduğunu da unutmadan söylemek gerekirse- kültürel mirası korumak aynı zamanda bir ülküyü miras edinmekten farklı bir anlam taşır.
burada doğru kararın ne olduğu ancak hükumet politikasına bağlıdır. fakat devlet politikası olarak kendimizi konumlandıracağımız nokta yalnızca aya sofya kararı ardından vatandaşın tepkisi olacaktır.
bir de bu işin halk boyutu vardır. uzun süredir aya sofya çevresinde ikamet eden, akşamları termos ve çayımla kitap okumak için önüne giden bir vatandaş olarak özellikle ramazan akşamları sultanahmet ve aya sofya camii arasında kurulan çadırların bu bölgede yarattığı çöp ve pisliği düşündükçe bu kararın pek de doğru olmadığını söylemem gerekir.
hagia sophia: büyük bilgelik kilisesi. yüzyıllar boyunca dünyanın en geniş çaplı kubbesi unvanını taşımış bir mimarlık harikasıdır. günümüzde müzedir. giriş biletli. kişi başı 60 tl. yıllık ziyaretçi sayısı 2017'de 1.892.250 kişi. siz hesaplayın. camilere giriş ise bedava. kimse böyle bir gelirden vazgeçip de ayasofya'yı müze statüsünden çıkarıp ibadete açmaz. kaldı ki topkapı sarayı girişine bakan cephesinde yer alan ufak bir kapıdan girildiğinde namaza açık bir kısmı var. ibadete tamamen kapalı da değil.
cami olarak ziyarete açılacağının lafları edilmiş mekan.
yurt dışında kalınca insan olaylara dışarısı gözüyle bakmayı da kazanıyor. niyetim davaroluk yapmak değil ama şunu net söyleyeyim:
"sonun başlangıcı olur"...
şimdiye dek ne yapılmış olunursa olunsun hadi iç meseleydi tercihti eğilimdi deme imkanı bulunmakta veya bulunmaktaydı. bahsi geçen olay gerçekleşecek olduğunda bir nevi herkes sahip olduğumuz imaja kafasında bir mühür vuracak artık. o imajının lamı cimi mazereti kalmayacak. şu anki dünya düzeni de buna bir şekilde izin vermez ve istemez. ne olacağını bilmem ama emin olduğum tek şey... sonun başlangıcı olur.