hayvanlar aleminde avcıların gözleri yüzlerinin önündedir ve doğrudan ileriye yöneliktir bakış açıları. av olan hayvanların gözleri ise başın iki yanında, daha geniş bir açıyla, gelecek tehlikeleri farkedecek şekilde konumlanmıştır. insanlar da avcı türlerden olduğundan bakış açıları misal, kuşlara göre çok dardır. hepimizin öyle.
böyleydi benim bakış açım. ne güzel di mi, sade. her gün yapılacak bir iş var, gündelik hayatından memnun. havucuyla mutlu. havucuna hevesli. canım havucum diye her sabah altıda kalkan bir istenc. çevresi için az biraz sinir bozucu. eski ev arkadaşım "vicdan azabı gibisin" derdi. o işe gitmek için yataktan sürünerek çıkarken ben çoktan kalkmış, sabah koşusunu yapmış, duşunu almış, sağlıklı kahvaltımı yapıyor olurdum. hani umut sarıkaya'nın yarrak gibi adamı var ya, onun xx'li versiyonuydum.
bu bakış açım son bir yılda önce biraz sarardı, sonra da karardı.
Burada* sokağa çıkma yasağı var. aslında son yılın 3.5 ayını ev hapsinde geçirmişiz. gerekli miydi değil miydi kısmına girmeyeyim ama doktor teşhisli bir hiperaktif olarak aklımın son kırıntılarını ekmekle sıyırmak üzereyim. psikolojimin sağlamlığının büyük oranda mobiliteme bağlı olduğu ortaya çıktı ve evde ne yaparsam yapayım olmuyor. pilates yapıyorum, freeleticsle deliriyorum, hulahop çeviriyorum, ip atlıyorum, geçen gün bildiğiniz horon vurdum (çünkü karadenizlilik); ama yok, hiçbir şey açık havada koşmanın, bisiklete binmenin yerini tutmuyor.
bir yandan da en nefret ettiğim insan tipi mızmızlanan insandır. zaten bence insanlar ikiye ayrılıyorlar, mızmızlananlar ve mızmızlanmayanlar. nefret ettiğim insana dönüşme sürecindeyim. az kaldı, kendimi dövücem. iyi bir dayak yesem düzelirmişim gibi geliyor. lanet olsun bu aşırı extravertlüğüme. insan istiyorum. daha fazla kişisel gelişim istemiyorum. işimi, okulumu istiyorum. sikindirik barlarda içip boş muhabbetler etmek istiyorum. çok geliştim kişisel olarak, bu kadar entelektüellik bana fazla.
yahu diyorum bak, ne güzel evde kedilerin var, dünya tatlısı eşin var, sınırsız internetin var, maddi sıkıntın yok, alt katın boş, sen tepindikçe yukarı süpürge vuran da yok, kes artık be kadın. ama beynimin içinde sürekli vızırdanan bir velet var sanki, susmuyor allahın belası.
neyse ne diyorduk, hah bakış açısı. işte ben o açıyı dikine sikeyim.
bilmek, gerçeğe sadık kalmak güzel.
ama insanın inandığı değerlerle yaşadığı hayat arasında bir uçurum olmamalı.
sokrates bilgiyi erdemle eşitlerken ne dediğini biliyordu çünkü az önceki söylediğim şeyin bilgisine de sahipti.
bence bilmek ve harekete geçmek aynı şeyler. yani inanılan değerler hayata geçirilmedikçe onlara gerçekten inanmış oluyor muyuz bilmiyorum.
başkası yaptığında seni rahatsız edebilecek/üzebilecek/moralini bozacak vb. hiçbir şeyi o "başkalarına" yapma bu dünya sadece sana ait değil ! haksızlıklar karşısında da susma, kime yapılırsa yapılsın gerektiğinde karşı koymayı bil.
bakış açımın ağzına takılan eser ile birlikte bakıyorum,
dalıp gitmelerdeyim önüne geçilemez tutkuyla yarıştayım çok iyi koşuyor tutku ben frene basıyorum gaz frene çok yakın ben frene basıyorken gaz frene çok yakın
mutlu olmanın hiç bir değeri yok, ölüm yakınlastiginda bunu daha iyi anlayacağız. o zaman en azından akıllı insanlar erdemli bir yaşamın geride bırakılan en değerli şey olduğunu farkedecek.
şaka bir yana hayatı rahat bırakmalı. yani olduğu gibi kabul etmeli. olmasını hayal ettiğimiz, olmasını beklediğimiz gibi değil. ne ise o. amerikanyalılar ne diyor? what is done is done gibi bir şey. olan olmuştur gibi. olan olduysa neden oldu, nasıl oldu, niye oldu gibi sorgularla vakit kaybetmeye gerek yok. girdiğin kutunun şeklini alan kedi gibi olmak lazım hayat karşısında. çünkü direnmekle hayatı kıramıyorsun. kendin kırılıyorsun. herşey çok güzel olacak beklentisi film adından öteye geçmiyor pek. kaldı ki ne güzel, ne kötü? kim tanımlıyor bu kavramları? kime göre tanımlanıyor?
hayatla mücadele etme. hayata uy. her şeyi bekle. her şeye hazır ol. o durumda asla şaşırtamaz seni hayat. kendisinden çok fazla şey de beklemezsen bu iş cepte.
Çok sahiplenmeden ve çok ait olmadan Hem, her an avuçlarımdan kayıp gidecekmiş gibi Hem de hep benim kalacakmış gibi hayat İlişik yaşıyorum Ucundan tutarak...
varsa sonuna kadar, tepe tepe tadını çıkaracaksın. yarın gidebileceğini bileceksin. belki biraz saklayacaksın ama bel bağlamayacaksın. varsa vardır. uzatma, bağlanma.
yoksa üzülmeyeceksin, takılmayacaksın, ağlaklık etmeyeceksin. çok lazımsa çalışacaksın ama hayallere kapılmayacasın. yoksa yoktur. uzatma, ağlaklanma.
doğrular ve yanlışların arasına gerilmiş bir ipte cambaz misali yürüyorum. ne tarafın doğru, ne tarafın yanlış olduğu umrumda değil; sadece önüme bakıyorum. seçimleri kabul ediyor ve onların doğuracağı sonuçtan korkmuyorum.
ipten düşsem bile, doğrularım ve yanlışlarım arasına karışacağım zaten.
Kitaplar, oyunlar, diziler ve filmler; insana sınırsız şeyler katarlar. En basitinden, hayâl gücü gelişimi. Hayâl gücünün ne kadar önemli olduğunu da birazdan alıntılayacağım. Bunlardan en az birini, hayatınızın merkezine almanızı şiddetle tavsiye ederim.
"Hayâl gücü gelişiminin önemsenmesi çocuklar ve ergenler için yaratıcılık becerisinin kazanımında altın noktadır. Kazanılan bu beceri ise kişilerin meslekî ve kişisel gelişimlerinde önemli bir ön adım sağlar.
Düşünmeyi, sorgulamayı, keşfetmeyi ve yaratıcılığı; kişinin dünyaya bakışını ve gelişimini birer evin odaları olarak düşünseydik; hayâl gücü bu evin ne kadar ışık alacağını, hangi sarsıntılara dayanacağını ve nasıl bir manzarası olacağını yaratma ve tüm odaların kapılarının birbirine açılmasını sağlama gücümüz olacaktı. Hayâl etmenin gücüne inanan ve hayâl gücünün sınırsızlığını keşfetmiş çocuklar ve kişiler olabilmek adına evimizin ışığını dünyanın ışığına dönüştürebilmeyi hayâl edin, neler yapabilirdi çocuklarımız ya da neler yapabilirdik bizler?"