ama bu inancın en otantik hali yukarıdaki cümlede yazdığım şekliyledir ve pali kanonu'na dayanır.
inancın kurucusu gautama buddha, aydınlanmasının sonrasında dünyadaki acıların sebebini anlayıp dört yüce gerçek belirlemiş:
1- acı, hayatın ve varoluşun bir parçasıdır. (dukkha)
2- acıların kaynağı arzu ve isteklerdir. (samudaya)
3- istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir. (nirodha)
4- acıların sona erdirilmesinin yolu sekiz aşamalı asil yol'dan (marga) geçer. bunlar da Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık ve doğru meditasyondur.
buddha'ya göre bu dört gerçek insanı özgürleştirir ve samsara'dan çıkartır.
bu arada evet, hint dinlerinin büyük kısmı gibi budizm'de de reenkarnasyon vardır. ama reenkarne olmak pek de güzel bir şey değildir aslında. yani bir budiste "ben önceki hayatımda ingiltere prensesi'ymişim" derseniz, budist kişi sizin hakkınızda "demek ki o hayatı değerlendirememişsin" diye düşünür. çok da hava atılacak bir yanı yoktur yani reenkarnasyonun. cem yılmaz biraz yanlış anlamış diyebiliriz. ama belki hinduizm'de cem yılmaz'ın dediği gibi "bir sonraki hayatta kralsın be oğlum" mantığı vardır bilemeyeceğim. hinduizm ve budizm farklı inanç sistemleri.
budistler reenkarnasyonu bir ceza olarak gördükleri için, çin'e giden hristiyan misyonerler cennet ve cehennem kavramlarını anlatırken biraz zorluk yaşamışlar. çünkü "öldükten sonra dirilme" zaten budistler için cehennemle eş değerde bir durum. önemli olan nirvana'ya erişip samsara'dan kurtulmak.
dört yüce gerçeği kabul eden kişinin samsara'dan kurtulmak için ilk adımı buddha'ya sığınmak olur. tabii illa gautama buddha'ya sığınmak zorunda değilsiniz. bazı kişiler amitabha'ya da sığınırlar. gautama buddha sistemi kuran kişi olsa da, farklı buddhalar da mevcuttur.
buddha'ya sığınan kişi, buddha'nın öğretilerini (dharma) öğrenmeye ve izlemeye başlar.
tabii bu noktada da bir eğitime ihtiyaç duymaya başlar hafiften. işte burada da manastırlar, keşişler ve rahibeler (özet olarak sangha isimli budistler topluluğu) devreye girerek kişiye yol-yordam gösterir.
ilk ortaya çıktığı dönemlerde kadını insandan saymayan bir inanış.
galiba japonya'da da kadını insandan saymama budizm ile ilgili bir şey olsa gerek. zira eskiden japonya'da kadın yöneticiler varken budizmden ve çin kültürünün benimsenmesinden sonra pek rastlanmıyor kendilerine.
şintoizm ile çelişen yönleri olduğu için japonlar tarafından değiştirilmiş inanç biçimi. bu sebeple japon budizmi ile asya budizmi arasında dağlar kadar fark vardır.
örneğin budizmde, ölünün ruhu ya üst mertebeye ya da alt mertebeye geçer; dünya üzerinde kalmaz. eğer ruh dünya üzerinde kalırsa bu çok tehlikeli bir durumdur. hayalet hikayeleri falan hep bu ruhlardan çıkmadır. ama şintoizmde ölen kişilerin ruhu doğadaki nesnelerin içinde yaşar.
bu sebeple de japon budizminde bir ölünün ruhunun dünyada kalması kötü bir şey değildir. aksine o kişinin ruhu insanlara faydalıdır. nehirler o ruhlar sayesinde akar, ağaçları yeşerten de dünyadaki ruhlardır.
sanırım japon korku filmlerinde hayaletlerin nesnelerin içinde veya evlerin içinde olması (ki video kasetin içinde bile barınabiliyor ringu'da olduğu gibi) bu sebepten kaynaklanıyor.
dünyada budizmin sorunlara, insana, problemlere ve en önemlisi kaygı/endişelere bakışını kabul edip doğaüstü yönünü reddeden seküler budizm diye bir akım var.