Bir şeyde en üst seviye anlamında kullanılan günlük konuşma dilinde bir tür gönderme. Ne tür bir fikrim yok ancak bugün çok kullandık bunu ben ve bir arkadaşım.
"onu sevmek mallığının nirvanasıydı" deyip durdu tüm gün.
kısa sürede kendi çapından daha fazla popüler olmuş (mesela, bir dream theater örneği gelsin aklınıza. 1985'te "majesty" adıyla kuruluyor adamlar, petrucci ve portnoy var kadroda ama '90'ların ilk yarısına kadar hak ettikleri ilgiyi göremiyorlar), cobain'in ian curtisvari "şöhretin bu kadar şiddetli bir şekilde damarlarımda akmasından hoşlanmıyorum" tepkisi olan intiharıyla yok olmuş, o yaşattığı saman alevi ve '90'lar için gerçekten de tamamen özgün bir müzik türü ortaya çıkarmaya çalışma çabaları için takdir edilmesi gereken amerikalı grup.
3 albümleri de süperdi aslında. 1990'a 1 kala çıkan bleach'in çöp bir albüm olduğu söylenir ama o iş öyle değil be. sonradan popüler olmuş "about a girl", "negative creep", "paper cuts" ve "swap meet" oldukça başarılıydı. sadece nevermind'ı ele alıp "tek albümlük grup yaae, adam ölünce badem gözlü oldular" diye eleştirmek, en hafif tabirle, aşağılık bir yaklaşım olur bence.
nevermind'ın kötü şarkıları iyi şarkılarından daha azdır. bunu dream theater, manowar falan yapıyordu zamanında. yani, albümü açıp baştan sonra dinliyorsun ve bütün şarkıların birbirleriyle bir şekilde bağlantılı olduğu bir öykü derlemesi okuyor gibi oluyorsun. nirvana'nın bu hissiyatı '90'lara taşıması, benim gönlümde, kendilerini ayrı bir yere koyma sebeplerimin başında geliyor.
in utero 1993'ün sonlarında çıktı ve 6 ay kadar sonra cobain'in av tüfeğiyle kendisini vurmasına sebep olan albüm de bu oldu aslında. "Heart-Shaped Box", "rape me", "dumb", "milk it", "Pennyroyal Tea" ve son şarkı olarak bir elveda niteliğindeki "all apologies"... bence bleach kadar iyi bir albüm olmasa da, cobain'in kalbinin derinliklerini son kez açtığı albüm olması nedeniyle en sevdiğim albümüdür nirvana'nın.
adeta yarattıkları grunge'ın dünya'yı titrettiği, pearl jam ve kendilerinin peşinden giden milyonlarca insan yarattıkları su götürmez gerçekler. '80'lerden kurtulmak için grunge'ın çıkması gerektiği fikrine karşıyım ben. '90'ların tamamına egemen olmuş pop müzik, nirvana'nın dağılmasıyla birlikte mi hortladı? hayır. pearl jam grunge'ı taşıyabilecek birkaç grup ve müzisyenden biriydi ve destek bulamadı. '80 kültürü çok karmaşık bir kültür. metal bile kendi içinde binlerce parçaya o zamanlarda bölünüyor. kiss'in, twisted sisters'ın ve hatta the raven'ın yaptığı popvari, kalıplara sığmayan da metal, manowar'ın, accept'in yaptığı da metal. '80'lerde bu kadar bölünmüş bir metal müzikten hepimizi nirvana'nın ve grunge'ın kurtardığı düşünmek garip geliyor bana. "kulüp kültüründen ve pop'un kötü örneklerinden kurtarmıştır" desek, o da yanlış; '90'larda boku çıktı zaten bunların.
nirvana'nın bir kapıyı kapattığına katılmamakla birlikte, dev bir kapı açtığına dair iddialara sonuna kadar katılır ve savunurum. kapattığı iddia edilen '80'ler metal müziği zaten çeşitliydi ve iyiydi. kapatamazsın onu öyle. grunge'la birlikte rock müziği belli bir seviyeye çıkarıp orada tutmasına ise katılırım. chris cornell bunu sabitleyen ve belli bir seviyede mandallarla tutturan adamdı daha sonra. nirvana'nın rock müziğe getirdiği aşama, daha önce atılmış çıtalara hakaret etmeden, oldukça yenilikçi ve ufuk açıcıydı.
huzur içinde uyu kurt. yaşarken de sevildin, öldükten sonra da seviliyorsun. scott 'a selam söyle bizden.
sevmedim, sevemedim nirvana'yı bir türlü. sevmek için, daha doğrusu dinlemek içinde baya baya çaba sarf ettim açıkçası. başımı ağrıttı, kuru gürültü hissi verdi, olmadı olamadı. netice itibariyle benim için pek ehemmiyet arz etmiyor; ha keza pearl jam'de aynı şekilde, ten dışında ısınabildiğim pek albümü de olmamıştır.
lakin niravana'nın gözümde efsane statüsünde bir kaydı vardır ki o da mtv unplugged'dır. sanırım dinlediğim en iyi akustik kayıtlar içinde kafadan ilk beşe sokabilirim rahatlıkla.
arzu etmenin bırakıldığı noktada sonsuz ve daimi huzuru tanımlar. budizme göre nirvana kavramına vakıf olmuş tek kişi buda'dır. geriye kalan tüm budistler bu kavrama yaklaştığı ölçüde mutludur.
1997 italyan yapımı, gabriele salvatores'in yönettiği, christopher lambert'ın baş rolde oynadığı, bilim-kurgu filmi. simülasyon teorisi tadında bir film izlemek isteyenlere tavsiye edebilirim.
sevdiğimiz bir müzik grubudur. ama onun öncesinde hindu inancında aşmışlığın ifadesidir nirvana. bu inançta ruh bütün dünyevi heveslerden, egonun isteklerinden sıyrılana kadar reenkarne olarak tekrar tekrar dünyaya gelir ve nefsini terbiyeye çalışır. başardığında, yani nirvanaya ulaştığında reenkarnasyon döngüsünden çıkar ve sonsuzluğa erişir. nirvana insan ruhunun ulaşacağı en üst mertebedir.
kurt cobain'in ölümünden 10 yıl sonra (2004'te) ev ve stüdyo hücum kayıtlarından, demolardan oluşan "with the lights out" setini çıkarıp beni fazlasıyla mutlu eden ölümsüz grup.