ingiliz yahudisi bir baba ve avusturya yahudisi bir annenin 1917 iskenderiye doğumlu oğludur. 1931 yılında almanya komünist partisi'ne(kpd) bağlı genç komünistler birliği'nde(kjvd) örgütlendi. kısa bir süre sonra birleşik krallık'a göç etmek zorunda kaldı. 1936'da büyük britanya komünist partisi'ne(cpgb) üye oldu. kendi kuşağından bir çok kimsenin komünist olmasındaki temel motivasyon kaynağının ispanya iç savaşı olduğunu, oysa insanların kendisini tarihin bir parçası olarak en fazla hissettiği weimar cumhuriyeti başkenti berlin'de örgütlenmesinin, iç savaş'ın fedakârlık dolu romantizmden etkilenenlere göre çok daha uzun bir örgütlü yaşama yol açtığını belirtiyor. 1956 yılında yaşanan macaristan ayaklanması'na varşova paktı'nın müdahalesi sonrası e.p. thompson, christopher hill, rodney hilton ve victor kiernan gibi komünist parti tarihçiler grubu üyeleri istifa ederken hobsbawm partide kaldı.
komünist parti ve sosyal demokrat partinin birleşmesiyle oluşturulan iktidardaki macar işçi partisi binalarının ateşe verildiği, parti üyelerinin katledildiği, dükkanların camlarına "ruslar dışarı" yazıldığı ayaklanmanın bastırılmaması macaristan'da kapitalist restorasyon anlamına gelecekti. anti-komünist, milliyetçi ve silahli bir karakter taşıyan ayaklanmaya sovyetler birliği ve sosyalist ülkelerin müdahalesini meşru görüyorum. abd'nin anti-komünist dışişleri bakanı kissenger'ın "diplomasi" başlıklı kitabında süveyş krizi nedeniyle kapitalist ülkelerin neredeyse tepki bile vermediğini belirttiği müdahale sonrasında, avrupa'daki komünist partilerden istifa eden aydınların marksizme olmasa bile örgütlü mücadeleye yabancılaştığını düşünüyorum. müdahaleye eleştirel yaklaşmak veya sonuçlarının ağır olduğunu savunmak başka anti-komünist ayaklanmayı meşru görüp istifa etmek başkadır. bu anlamda birçok konuda eleştirel yaklaşımlarını koruyan ama partide örgütlü mücadelelerini sürdüren hobsbawm, maurice dobb ve j.d. bernal büyük britanya komünist partisi'nin ve britanya devrimci aydınlarının yüz akıdır. bir diğer selam da ayaklanmanın bastırılmasında önemli payı olan ve bu olaydan hep büyük dersler çıkardığını belirten, prag baharı'nın karşı devrimci dalgasının çok daha yumuşak biçimde önlenmesinde rol oynayan, daha sonra sbkp'nin son devrimci genel sekreteri olacak yuri andropov'a da gitsin.
hobsbawm, 1936-91 yılları arası, tam elli beş yıl parti üyesi olarak yaşıyor. yaşanan bir çok olay nedeniyle niye partiden istifa etmediğini soran bir gazeteciye, komünist partilerden istifa edilmeyeceğini ancak partiden atılmanın mümkün olduğunu söyleyecek kadar da militan biri. hobsbawm'un, yıllar geçtikçe bu militanlığının azalması, sovyetler birliği'ne ve stalin'e oldukça mesafeli yaklaşmasına rağmen elli beş yıllık örgütlü yaşamı ve tarih alanında marksist yaklaşımla çok önemli eserler yazması büyük bir saygıyı hak ediyor. üstelik 1991'de partiden istifa etmiyor. parti, sovyetler birliği'nin çözülüşünden sonra kendisini feshediyor. yalnız aşırılıklar çağı(the age of extremes) eserinde, çözülmesinden yalnızca bir iki yıl geçmiş sovyet sosyalizmiyle ilgili yazdığı pasajlar, elli beş yıl parti üyesi olmuş birinin kalemine hiç yakışmıyor. hobsbawm'un bu yazdıklarına o kadar inanamamıştım ki, çevirmenin metinde tahrifat yapma ihtimali aklıma gelmişti. çok kısa bir zamanda kitabın orijinaline ulaşıp, kitabı okuduğumda bir tahrifatın olmadığını tespit edince büyük hayal kırıklığı yaşamıştım.
hobsbawm'un sınıf ve sınıf bilincinin birbiriyle ayrılamayacağı düşüncesi, ingiliz marksist tarihçi g.e.m. de ste. croix'un(fransızca okunuşu "krua" olmasına rağmen kendisinden alaylı bir biçimde "kroyks" olarak bahsettiği için eki böyle yazdım.) antik yunan dünyasında sınıf mücadelesi eserinde, tarihin modern dönemi için doğru olduğu fakat antik dönemdeki sınıf mücadelesini açıklamaktan uzak olduğu için eleştirilmiştir. bu da küçük bir not olarak dursun.
19. ve 20. yüzyıl tarihini öğrenmek ve anlamak için devrim çağı (1789-1848), sermaye çağı (1848-1875), imparatorluk çağı (1875-1914), aşırılıklar çağı (1914-1991), sanayi ve imparatorluk eserlerinin mutlaka okunması gerek. kişinin anadilinde okuduğu metinleri anlamasının çok daha kolay olması nedeniyle çevirisi olan eserlerin türkçe okunması gerekli. ama dost kitabevi'nin çok kötü çevirileri nedeniyle, ingilizce bilenlerin bu eserleri orijinallerinden okumalarını tavsiye ediyorum.