yıllar önce bir iran kedim vardı. yavruyken veterinerden bulmuştum, patisini köpek parçalamıştı. her şeyden çok korkuyordu dolayısıyla ve korkuyu hiç atamadı ama acayip geveze bir kediydi. bıcır bıcır konuşurdu benimle, kuşlarla falan. bi ara oturduğum ev 3. kattaydı. 20 metre kadar önünde kargaların yuva yaptığı dev bir ceviz ağacı vardı. kargalar yavrularımı yiyecek korkusuyla, pisicik balkona çıktığında pike yaparlardı üstüne. o da çok korkardı tabii. bir gün balkona çıktığında arkasından kapı kapanmış, kalmış balkonda. karga da gelmiş balkon demirlerinin üstüne konmuş, benimki de yerde. başladı konuşmaya kargayla. sesine geldim, izledim. 10 dakika falan konuştu o kargayla. karga da dinledi. sonra da uçtu gitti. ve bir daha balkona pike yapmadılar. kızım da rahat rahat korkmadan oturdu balkonda. tabii bu "kargaların şaşırtan davranışı" da olabilir ama konuşan kediydi. ne dediyse artık kargaya...
skype'ta konuşurken ekranın önüne gelip ağır adımlarla geçmeleri... ve sanki belediye onun ırkının kullanımına kamu yararı kararı alıp klavye arazisinde istimlak yapmış da, biz onların kamu yararına aykırılık teşkil eden bir haldeymişiz tavırları... bıyığına sıçtığım gb
Dün sabah saat 5:30 gibi evden çıktım. Çöp kovasının yanında bir kedi hayata gözlerini yummuştu. Başka bir tanesi yanında oturmuş, gözlerini dikmiş hüzünlü hüzünlü ona bakıyordu. Ciğerim parçalandı, sanki dili olsa ağıt yakacak gibiydi. Kafasını çevirip bana baktı, bir şeyler söyledi ama anlamadım.
ondan sakladığım ne varsa bulduğu an benden saklamak için kumuna gömmesi. kumunu temizlerken bulduklarım toka, top, biber, bulaşık süngeri ve lahana sarması şu an hatırlayabildiğim kadarıyla.
baktı ki kum ile istediği sonuca ulaşamadı mamasına deniyor bu sıralar.
her birinin ayrı karaktere sahip olmaları ve buna uygun davranmaları. şimdiye kadar bir düzine kediyle dostluk yaptım 4 tanesiyle (şimdi 3 oldu) aynı evde yaşadım hiç biri diğerine karakter olarak benzemiyordu. bütün kediler için ortak olan bir miktar özelliği dışarıda bırakırsak hepsi farklı "kisiler", bunu bir kaç kediyle dostluk yapanlar hemen anlayacaktır. aslında bu bütün hayvanlar için (kedi, köpek, domuz, inek vs) geçerli olsa gerek. durum kediler için bile böyleyken insanların gözümde giderek birbirine benzemesi hayvanlara sevgimden mi yoksa insanlara kızgınlığımdan mı kaynaklanıyor, bilmiyorum.
almanca öğrenmeye çalışırken kedimin google translate’de bana yaptığı küçük oyun, utanmadan sonu gelmeyen zilyon tane sımayl koymuş. nah Almanca öğrenirsin der gibi. Lütfen bi bakın yaptığına. Ulan zor değil mi bunu yapması?
Aylaklık ettiğim zamanlar da ne kadar çok istesem de kucağıma gelmeyip; ders çalışmaya başladığım an gelip kucağımda gitmesi. Sanırım masada adamakıllı oturup ders çalışmayacağımı bildiği için kucağımda yatıp kalkmamam için bana baskı yapıyor. Ben ona kızım diyorum ama galiba o bana analık yapıyor.
bizim kediyi eve ablam getirmişti. nedense o beni seçti birlikte uyumak için. geceleri benim yatağımda yatardı. sıcak havalardaysa tek başına uyurdu.
çiftleştirdik. yaşı epeyce küçüktü ve düşük yaptı. düşük yaparken acıyla miyavlamaya başladı. normalde dibimden ayrılmayan kedi anneme gitti hemen. sanki "sen annesin, sen anlarsın benim halimi belki" der gibi... ayaklarına sürtündü bağıra bağıra, yardım ister gibi. annem de -tam isabet- tahmin etti ve veteriner yolu göründü.
onca zaman, arada bir kucak istemek dışındaki hemen hemen her işi için bana gelen kedinin, söz konusu olay hamilelik olunca anneme gitmesi ilginçti bence.
***
bir başka ilginç yanı daha vardı kokoş kızımın; kendisine kızılmadığı, bağırılıp çağırılmadığı halde, istenmeyen bir davranışı bilmek ve yapmamak.
annem evde kedi fikrine aslında karşıdır. mutfak tezgahlarına zıplayan, olur olmaz yerlere giren, yataklara çıkan bir şey, ne kadar cici olursa olsun annem tarafından hoş karşılanmaz. ancak kokoş'la işler epey değişti, çünkü kokoş bir şekilde, annemin onu yatağında istemediğini en başından beri biliyordu. evdeki koltuklara, sandalyelere, ablamın yatağına ve tabi ki benim yatağıma teklifsizce atlayıveren uslu kız, annemin yatağına hiçbir zaman çıkmadı. bazen şöyle şeyler olurdu mesela: sabah gelip beni uyandırır göğsüme yatardı gırıl gırıl gırıldayarak. sonra gidip annemi uyandırırdı kapısından içeriye fazla girmeden, ama onun yatağına çıkıp göğsüne yatmazdı. annem kalkıp benim yanıma gelip benim yatağıma uzandığında o da yatağa hoplayıp bu kez onun göğsüne yatardı. hiçbir zaman kendi odasında uyandırdığı annemin kucağına, annemin odasında zıplamadı. 7 yıllık kısacık hayatı boyunca da mutfak tezgahına sadece 1 kez çıktı ve diğer tüm uslu davranışları nedeniyle annem tarafından affedildi. sadece 1 kez "in ordan" dedik ve bir daha da adımını atmadı oraya.
evin içine tamamen özgür iradesiyle girip sonra sanki siz onu zorla içeride tutuyormuşsunuz gibi hüzünlü hüzünlü -ya da bana öyle geliyor- pencereden dışarıyı seyretmesi
"açlıktan ölüyorum, yemek ver laaaan!!!!" diye etrafta gezerken, yemeğinin hazırlanma sürecinde bir böceğin dikkatini dağıtması ve yemeği tamamen unutup böceğin ardından gitmesi.
hani açlıktan ölüyordun? minicik böcek mi doyuracak karnını?
benimkilerden bir tanesinin su manyağı olması. her gördüğü su bardağına musallat oluyor. evin her odasında onlar için dev su kapları var. elini sokup, sokup su içiyor devamlı. başı boş bardak gördüğü anda eli daldırıyor içine. hayır deyip itersen de, mızırdanıyor, itiraz ediyor. oyuncaklarını da devamlı yıkıyor. oyuncağı kutusundan aldığı gibi hooop cumburlop suyun içinde. bulaşık yıkarken devamlı dibimde bitiyor. duşa girmeye korkuyor henüz ama kalan sularla şıpır şıpır oynamaya bayılıyor. aileden biri balıktı herhalde. *