kucağıma gel anlamında dizlerime elimle vurup ses çıkarttığım zaman ilgilenmiyormuş gibi yapıp bakışlarını başka yöne çevirmesi, sonra umudu kesip telefonla takılmaya başlayınca anında kucağıma çıkması. hatta bir keresinde iğne deliğinden kucağıma atlarken kafa kafaya çarpışmışlığımız var.
oynamak istediğim zaman tırmık atıp içinden ana bacı küfretmesi akabinde ben önemli bir işle uğraşırken gelip iş materyallerini(kalem, laptop vs.) ellemeye çalışması.
gece 11’den sonra evin içinde yabani at gibi oradan oraya koşturması. hayır koşuyorsun bari git yerde koş niye ben yatarken üstüme çıkıp beni de uyandırıyorsun şerefsiz?
en kral mamaya sahip olmasına rağmen inatla yediğimiz yemeğe salça olması.
bi arkadaşımın kör bir kediciği vardı. bu kedi kucağa alınmaktan hoşlanmadığı için biri kucağına aldığı anda osurmak gibi nadide bir korunma yöntemi geliştirmişti. arkadaşım "bak göstereyim" diye hayvanı kucağa alınca anında osurmuştu, kokudan boğulmuştuk. ya ne orijinal hayvandın sen manyak. hazırda osuruk mu bekletiyordu nasıl yapıyordu ruh hastası kokalak.
Kendilerine has bir karakterleri olması. Kimisi sokulgan, evcimenken kimisi özgür ruhlu, tek başınalığı seviyor ve hiçbiri karakterine uymayan bir talebi asla yerine getirmiyor. Kucağında oturmaya zorlayamazsın ya da oyun oynamaya. İnsanlar gibi değiller, ödün vermiyorlar, kendilerini sevdirmek için değişmiyorlar. Bu yüzden kediciyiz
sınırlı sayıda olsa da kelime dağarcıklarına sahip olması.
kedimin çıkarttığı sesleri dikkatli dinleyince aç olduğu zaman farklı bir ses çıkarttığı (mgaam diyor benimkisi*), balkon kapısını açmamı istediğinde farklı bir ses çıkarttığı (vağööm gibi tuhaf bir şey, bunu tam çözemedim*) sonucuna vardım.
bir poliglot olarak bir hayvanın kendi diline sahip olması beni çok şaşırttı diyebilirim.*
aslında bunu daha önce öğrenmiştim. kedilerin kendi aralarında farklı, insanlara karşı farklı bir dil kullandığını biliyordum. ama bilmekle farkında olmak farklı şeyler işte.*
veterinere gitmemiz gerektiği zaman kendisine ne kadar çaktırmamaya çalışsam da bir şekilde anlayıp ona en ulaşamayacağım bölgeyi bulup oraya sığınmasıdır. acaba konuştuğum şeyi anlıyor mu bu ya?
kendi halimde ders çalışırken patileriyle sandalyeme tırmanıp masaya çıkmak istemesi, benim dersime engel oluyor ama onun canı sağolsun ah bir de kendini severken sıkılıp yatakların altına girmese.
alakasiz bir noktaya gozlerini dikip, dakikalarca gozlerini kirpmadan oraya bakmalari. o noktada kimse yada hicbir sey yokken ama sanki orada birisi varmiscasina.
almanca öğrenmeye çalışırken kedimin google translate’de bana yaptığı küçük oyun, utanmadan sonu gelmeyen zilyon tane sımayl koymuş. nah Almanca öğrenirsin der gibi. Lütfen bi bakın yaptığına. Ulan zor değil mi bunu yapması?
kuyruklarının hem en yakın arkadaşları hem de en azılı düşmanları olması. sabahtan beri kuyruğuyla sevişiyor dövüşüyor, sonu nereye varacak çok merak ediyorum.
hıyardan korkmaları küçükken çok oyuncu olup büyüyünce yataktan kalkmamaları mamaları yemeyip doğasına aykırı olan mısır patlağı, makarna gibi şeyleri yemeleri her gördükleri kitabın köşesini ısırmaları. el verince ısırıp çiğneme oyuncağı verince ısırmamaları. yatağımın hep aynı noktasına(yastığın hemen önü) yatması
"açlıktan ölüyorum, yemek ver laaaan!!!!" diye etrafta gezerken, yemeğinin hazırlanma sürecinde bir böceğin dikkatini dağıtması ve yemeği tamamen unutup böceğin ardından gitmesi.
hani açlıktan ölüyordun? minicik böcek mi doyuracak karnını?