tdk'ye göre ilk anlamı "anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz" olan sözcük. ne sadece sanatçıyla ilgilidir ne de sadece güzel bir şeyi anlatmayla.
bir kişinin konuşma, anlatma ya da açıklama biçimidir genel olarak. bunun illa ki sözlü olması gerekmez. bir köşe yazısında ya da bir öyküde de üsluptan bahsedilebilir, sokaktaki kavga öncesi son sözlerde de. önemli olanın, anlatmak istenileni karşı tarafa en uygun yolla aktarmak olduğu noktada, içerikten kat kat değerlidir. aslında içerik, üslubun aktarabildiği kadardır.
çok fularlı bir giriş oldu ama madem başlık üslup, biraz şatafatlı başlayayım istedim. yazı dilindeki üslubun değerlendirildiği ortamlarda, sohbet bir süreden sonra kişilerin dil bilgilerine bağlanıyor. -de'yi, -da'yı ayıramayan, "görmesemde beni sevdiyini biliyom" cümlesinde hiçbir yanlış bulamayan insanların sözlü anlatımları bu kadar bilinçsiz ve bilgisiz olmayabiliyor. ama sözlü anlatımı berbat olanların yazı dilindeki üslupları da kötü oluyor bence. hele ki "ergenlik ateşi" diye bir şey var ki; odin bunu gençlerin üzerinde uzun süre tutmasın.
türkiye'de üslup çoğu yerde "lehçe bu yaae" diyerek önemsenmiyor. "ne konuşuyon la", "geliver gari", "ne baktın gardaş" gibi örneklerin üslupla değil, yetişilen yöreyle alakası var. yakın olduğu birisine karşı yöresel dili kullanan kişi, iş hayatında "burada ne demek istediniz?", "gelmeni sabırsızlıkla bekliyorum", "bana neden öyle bakıyorsun?" gibi cümleler kurabiliyor. yani üslubun kullanım alanlarını da ayırmak gerektiğini düşünüyorum.
küfür etmediğiniz, karşınızdakini kırmama amacıyla kurduğunuz cümleler bol; -varsa- ergenlik ateşiniz cılız; kullandığınız dil kibar; iyi niyetiniz baki ve hepsinden önemlisi de, üslubunuz yapıcı olsun.