nedir sandığa basılı bez aşevine giden işçiler neden ekmeklerini de yanlarında götürürler kimin gözleri tülbentle bağlı annesi bağladı hangi niyetle bağladı gömleği yastığının altında hiç giymeyecek o gömleği onu anlat her kelime yeniden söylenmektedir yeniden yeniden söylenmektedir ve her kelimenin anlamı başka olmaktadır bir öncekinden bütün gereksiz anıtları yıkmaktadır anıt söz anıtları yıkmaktadır ırmaklar ırmaklar ırmak sözü ırmakları çoğaltmaktadır yeniden yeniden çoğaltmaktadır bir kez daha söyle ırmak sözünü suçüstü bastırmaktadır karanlıkları buradan göz alabildiğine donanmış tek bir ağaç görmeyeceksin ama irili ufaklı göllerle gamzelenir toprak anlat nasıl boşaltıldı o şehirler kumla çamurla tıkandı her biri
çirkin kuşları ağulu böcekleri besledi sayda'yı hatusas'ı troya'yı alfabe ihraç eden fenike'yi alfabe ithal eden ankara'yı
birbirine girmiş yazıları taşbasması merkezleri, savaş arabalarını iki nöbetçiyi anlat uygarlık kuzeye doğru çekilirken akdeniz kıyılarına iki nöbetçi dikti güneşi bir de şiiri
ilk adımda ürperen çiçekleri ilk adımda çiçekler ürperir bir çiçek adı: papatya bir çiçek adı: leylak bir çiçek adı: yaz çiçeği bir çiçek adı: kış çiçeği bir çiçek adı: tanrım hafiften hafiften seyriyor serseri kurşunun hedefi
buradan göz alabildiğine tek ve seyrek göreceksin yağmuru ama her damla dopdoludur ve her damlada taşıran - damla onuru vardır bunun için kördür şerbet bunun için etoburdur petrol bunun için öfkelidir özsu
morarıyor faltaşı
(papirüs, sayı: 13, haziran 1967)
ii.
savaştan da kırandan da olsa veremle de sıtmayla da gelse lacivert bir çıngıraktır ölüm patlar sarnıçların eski suyunda, kapaklanmış bir at resmi çizer havaleli çocukların kulaklarına. ve avcıdır amansızdır coğrafya, oyuklar halinde yitmişliğidir yüzyılların bıraktığı iz taşta. hangi taraftan esse rüzgar zonklatır, sonra ortaya çıkarır kayalıklara sıkışmış bir tarihi, bir isyanı, bir dostluğu, bir yenilgiyi. dönüştüğü şu muhteşem ortamda erkek totemlerin kadınsı fetişlere kilim sanrısının halı dalgınlığına, bil ki buradan göz alabildiğine dağların gizemli şakaklarından ovalara yaylalara bozkırlara çöllere bölgenin bütün üvey topraklarına, bir değişim aracı olmuştur ayna; altın öldürmüş, ipek yalan söylemiştir kadı burhanettin' in arkadaşlarını mitridat' ın dostlarının sevgilililerini ağuya ve küçük tatlara alıştırmıştır; tütüne, defineye, hayın okşayışına. savaşın vakti yoktur oysa ve ancak yenilgi halinde söz konusu olabilir geç kalma. umudun kanayan cephesinde bak yağmur yağıyor ana unsura kuşlar iyice alçaktan uçuyor, bir şey vardı hani yitirdin ya da hiç olmadı sanıyordun oysa karışık bir anı gibi seni uyurken öpmesi gibi babanın bir ilkkar tomurcuğu gibi geveze dualardan sıyrılmış sürekli ve silik duruyor bak o şey sinmiş şurana. binlerce binlerce yer altı geçidine şırıldayarak aktı son gölgeleri yakılanların, ateşlenirken odun ayaklarında ve her akşam göğün yorgun başı usul usul düşerken omuzlarına sessizce ve hep birlikte aktı büyük bir serinlik halinde son gölgeleri onların siyaset meydanlarından sehpalardan kale kapılarındaki ince yazıtlardan yanlış savaşlardan büyük bir yıldız kalabalığına sütündeki mavi damarlara koyunların -mavi şaman damarlarına- susuzluk ve işkence? bunlarla yarattı efsanesini bunlarla yarattı sorumlu musa'yı bunlarla yarattı iyi isa'yı bunlarla yarattı cesur muhammed'i.
konya'da yüzünün herhangi bir yerine bir kibir kırışığı çekmeyi ihmal etmez
izmir'de kavun karpuz sergileri arasında başı dönmektedir
kahire'de takımıştır can kafesinin içine tarihin büyük hayaletini
kuveyt'te sağ eliyle duaya dururken sol eliyle kıçını kaşımaktadır.
telaviv'de ona büyük bir türkü lazımdır büyük bir felaket lazımdır ona
ve her yerde güneş gizlice onun için parlıyor gece gizlice onun gecesidir
her yerde morarıyor faltaşı.
(papirüs, sayı: 14, temmuz 1967)
iii:
çiçek ki çiğniyorum ağzımda zifaftan ve yastan
havlıyor barut sarartıyor gök kumaşını
arkadaşım yirmi sekiz yaşında elinde yapraklar tutuyor
arkadaşım otuz yaşında pamuğun kızlarını anlatıyor
arkadaşım kırk yaşında bütün elbiseleri üstünde
bütün elbiselerim üstümde kandan ve kavaktan
bir şey var adını biliyorum beyaz ateşin içinde
barutun içinde dimdik beyaz ateşin içinde
koparak eski evlerin çürümüş ve nemli kokusundan
tuzun içinde biliyorum adını
geveze dualardan sıyrılmış taptaze bir ses gibi
arkadaşımın sesi gibi dünyanın ucu gibi
sürekli bir mırıltı gibi yazdan yaz sokaklarından
ey korucunun uzanamadığı çılgın salkım
ey dönüşsüz olan yalnız açılan
ve kapanmayan
(papirüs, sayı: 15, ağustos 1967)
iv.*
zaman mı? değil zaman.
akan zaman değil mesafelerdir.
güneşin çekici yukarda suyun bıçağı aşağıda krom alçakgönüllü, bakır utangaç. ağaç : bir damla iki kıvılcım arasında. rüzgar bilmiyor nereden eseceğini sınırlar kesik. yerleşme yerlerinde balkıma.
biz kırıldık daha da kırılırız ama katil de bilmiyor öldürdüğünü hırsız da bilmiyor çaldığını biz yeni bir hayatın acemileriyiz bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor şiirimiz, aşkımız yeniden. son kötü günleri yaşıyoruz belki ilk güzel günleri de yaşarız belki kekre bir şey de var bu havada geçmişle gelecek arasında acıyla sevinç arasında öfkeyle bağış arasında
biz kırıldık daha da kırılırız doğudan batıya bütün dünyada ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer iki çiğer arasında bağlantı kurar büyür, bir gün, zenginleşir orada, çünkü ali' yi dirilten iksir de saklı hasan' a sunulmuş ağu da, granitin de olur bir okyanus diriliği,
nehirler daha uysal akar, bir çiçek nasıl açılıyorsa kendiliğinden bir kuş nasıl uçuyorsa öyle sever, çalışır insan, kıraçlar çarptıkça dağlara gül göçürür şafağından doğanın altın şafağından insanın altın şafağından tarihin altın şafağından
Yarın yine yapraklar canım oy Yarın yine yağmurlar canım oy Ardından yine soğuk Ardından yine tipi Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür Yine sövgü kara kışa, yine bahara selam Yine palto, yine gocuk, yine odun, yine kömür Yine sövgü kara kışa, yine bahara selam
Ederler yine tombul canım oy Gelirler yine cılız canım oy Kiralar yine azgın Kuyruklar yine dilsiz Yine mız mız sıkıntı, yine hep vıdı vıdı Yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu Yine mız mız sıkıntı, yine hep vıdı vıdı Yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu
Uykular da beter yine canım oy Uykular da kara kuru canım oy Yine bezgin sabahlar Yine yılgın akşamlar Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu Yine hep dalavera, yine hep o kuruntu Yine umut, yine düş, yine hep bekleroğlu