Daha evvel şu girdide din kültürü ve ahlak bilgisi/#234893 konuştuğumuz gibi, okullarda okunması zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, nasıl doğru zamana denk getirebileceğinizin anlatıldığı bir dilek, temenni eylemidir.
şimdi ben, 9-10 yaşlarındaki çocukların isteklerinin, daha doğru zamana getirilmesi tavsiyesini anlamaya çalışacağım biraz. i.ibb.co/...
sezen aksu'NUN deli kızın türküsü İSİMLİ ALBÜMÜNDEN BİR ŞARKI. ÇOK SEVDİKLERİMDEN BİRİDİR. MELODİSİ HEM HÜZÜNLÜ HEM DE DUA EDER GİBİ GELİR GELİR BANA. HÜZÜNÜ GELİYOR ÇÜNKÜ EDİLEN O DUALARIN HİÇBİRİ OLMAMIŞ, O OLMAMIŞ DUALARI TEKRAR TEKRAR DİLİYORMUŞ GİBİ HİSSETTİRİRİ BANA. SÖZLERİNİ DE YAZALIM TAM OLSUN;
Ne hükümran kalır ne zulüm ne de kin, Öz değil dostlar öz değil bu biçim. Kulların kullara ettiğini Etmiyor en zalim harın ateşi. Bugün dua ettim hepimiz için Yüce Tanrı bizleri affetsin. Ne para ne pul ne iktidar ne de güç, Bu değil gerçek bu değil gerçek. Bu kavga bir hayırsız düş, Uyanır neslim uyanır elbet. Bugün dua ettim hepimiz için, Yüce Tanrı bizleri affetsin.
bazen anlam veremediğim eylemdir.
yanlış anlaşılmasın, duanın güzel bir meditasyon olduğuna inanırım. bir tanrıya gerçekten inanmak ve ondan yardım istemek, ya da sadece konuşmak, bence insanın ruhunu besleyen şeylerden biridir.
anlam veremediğim, ya da sevmediğim, kısımsa farklı.
mesela tanrı zaten insanlardan ellerindeki malın fazlasını ihtiyacı olan insanlara vermesini bekliyor* , fakir birini doyurmak zenginlerin göreviyken "olmayanlara da ver" diye dua edilmesini sevmiyorum.
veya; bir şey için emek vermek yapılan en güzel duayken, verilen emektense edilen sözlü duaya daha çok anlam yüklemeyi sevmiyorum. hatta son derece mantıksız ve saçma buluyorum.
her şeyi tanrı'dan istemeyi de sevmiyorum, tanrı'dan her şeyi istemeyi de. bazen sadece elimizdekilere şükretmek için dua etmemiz gerektiğine inanıyorum hatta.
duanın sadece bir şeyler istemek olduğunu da düşünmüyorum yani. tanrı'yla insan arasındaki iletişim biçimi olarak düşünmeyi daha çok seviyorum.
var olsun koronaya karşı canla başla çalışan doktorlarımız. var olsun onlara çalışma imkanı sağlayan hastene binalarını, tıbbi aletleri yapan mimarlarımız, mühendislerimiz. var olsun o hastane binalarının inşaatlarında çalışan, o hastanelere ilaç ve ekipman sağlayan işçilerimiz. ve var olsun tüm bu insanları yetiştiren, eğiten öğretmenlerimiz, akademisyenlerimiz.
ancak tanrı isteginizi bir otomat makinesi gibi karşılamaz.
böyle saçma bir şey olur mu? bu çocuk oyuncağı değil. herkesin duasının kabul olduğu bir dunya nasıl olurdu?
aslinda tanrı bütün duaları duyar, kendi makroplanina uygun olanlari yerine getirir.
hatta bazen ısrarla isteyip dua ettiğiniz birşey sizi mahvedebilir. çünkü siz sizin için neyin iyi olduğunu her zaman bilemeyebilirsimiz. iyi ki kabul olmamış dediğim çok duam var, ayrıntıya girmeyecem.
bütün bunlar düşünüldüğünde en güzel dua "bana hayırlısı neyse onu ver" demek olacaktır.
milano başepiskoposu mario delpini'nin hakkında "Dua, Tanrı'dan gönderdiği bir cezayı kaldırmasını istemek için değildir, bizler sakinleştirilmesi gereken kızgın bir Tanrı'ya sahip değiliz." dediği şey.
zaten dua/#169466 numaralı girdimde detaylıca yazdım bu konuyu.
türkiye'de herkes tek bir tornadan geçip şekil aldığı için ateistler bile müslümanlarla aynı düşünüyor aslında.
Diyanet yatsı ezanı sonrası dua okunacağını belirtmiş.
Hah şimdi bir zaman sonra bir kısım insan dini bir depresyona girmezse ben ne olayım? Dindar tanıdığı, akrabası vs olan anlayacaktır ne demek istediğimi.
hristiyanlara göre, tanrı ile ilişki kurmaya yarayan sözler.
türkiye'de gördüğüm kadarıyla insanlar sadece bir şeyler istemek için dua ediyor. dua etmek sadece o zaman akıllarına geliyor. onun haricinde tanrı'yı övmeye, tanrı'ya şükretmeye çok zaman ayırmıyorlar sanırım.
Rabbi seven daima onu anımsar ve Allah’ın anılması duayı doğurur. Rabbi hatırlamıyorsan dua’da etmiyorsun demektir. Dua olmaksızın can Allah sevgisinde duramaz . Çünki Kutsal Ruh’un inayeti dua youluyla gelir . Dua yoluyla insan kendini günahtan korur, çünki dua halinde ki insan Allah tarafından kendi içine çekilinir ve o canιnın sevdiği Rabbin önünde alçakgönüllülükle durur.
Fakat yeni bir hıristiyan olanın ruhsal bir kılavuza ihtiyaci vardır, çünki can düşmanlarla büyük bir mücadele etmesi gerekir ve kendisine tatlılık getiren düşmanın olduğunu fark edemez. Kişisel olarak yanlızca Kutsal Ruh’un inayetinden tat alan onu sezinleyebilir. Kutsal Ruh’tan tat alan onu tadında tanır.
Kılavuzsuz bir dua yaşamı sürdürmek isteyen ve bir ermişe yada Starets’ze danışmaksızın yanlızca kitaplarla kendini eğitebileceğini gururunda düşünen kimse daha şimdiden yarı yarıya yanılgıya düşmüş demektir. Alçakgönüllü insana gelince Rab ona yardım edecektır. Eğer deneyimli bir öğretmen bulamazsa kendini vaftiz eden Rahip’e gidecektir ve Rab onu koruyacaktır . Kutsal Ruh’un seni vaftiz eden rahip’te olduğunu düşün ve o sana ne gerektiğini söyleyecektir. Fakat sen kendine şöyle diyorsan: « Beni vaftiz eden rahip gevşek tarzda yaşıyor ve nasıl olurda Kutsal Ruh onda yaşayabilir ? » - aynι bu düşünce için çok elem çekeceksin ve Rab seni aşağılayacaktır. Ve sende kuşkusuz yanılgıya düşeceksin.
Allah dua’yı dua edene verir, fakat günahlarımızdan dolayı kırılmış bir yüreğe sahip olmaksızın sadece alιşkanlιk yoluyla yerine getirdiğimiz dua Rab tarafından karşılanmayacaktır.
Kutsal Ruh sevecenlikle dolu bir anneye benzer. Nasıl ki bir anne çocuğunu sever ve onu korursa aynι şekilde Kutsal Ruh’ da bizi korur, bizi iyileştirir, bizi eğitir ve bizi sevindirir; Kutsal Ruh alçakgönüllüce yerine getirilen dua’da tanınır.
Düşmanlarını seven Kutsal Ruh yoluyla hiç gecikmeksizin Rabbi tanıyacaktır. Tersine onları sevmeyenler ise hatta bu konuda bile yazmak istemiyorum. Fakat ondan korkuyorum, keza kendi kendisine işkence eder, başkalarına elem çektirir ve Rabbi tanımayacaktır.
Rab’bi seven dua etmezlik edemez , keza can dua ’ da tanıdığı inayet yoluyla Rab’be doğru davet edilir...
Kiliseler bize dua için verilmiştir; kiliselerde ofisleri ayinsel kitablara göre kutlarız. Fakat , kiliseyi kendinle alıp götüremezsin ve iç dua her zaman ve her yerde seninle olmadıkça daima kitablarında yoktur. Kiliselerde Tanrιsal hizmetler kutlanır ve Kutsal Ruh’da oradadır; fakat Allah’ın en iyi kilisesi candır. Canın da dua eden için tüm dünya bir tapınak olur; fakat bu herkese verilmez.
Alιşkanlιk yoluyla dua eden duasında değişim hissetmez, fakat tüm yüreği ile dua eden duada bir çok tecrübeler edinir. Düşmanla, kendi kendisiyle , tutkularıyla , insanlarla mücadelede bulur kendini . Ve tüm bunlarda söz konusu olan cesur olmaktır.
Dua etmek istiyorsan ruhunu yürekle birleştir ve oraya ulaşamazsan dua’yı dudaklarınla söyle ve ruhunda duayı , duanın sözcükleri üzerine hesapta tıpkı kutsal ölçekte olduğu gibi. ( Yakubun rüyasına anistirmada bulunuluyor burada). Zamanla sana Rab dalgınlıksız “Yüreğin duasını” nasip edecektir. Ve kolaylıkla dua edeceksindir . Bazıları duada akllarını yüreklerine indirmeye zorlayarak dua ’ yı dudaklarıyla telaffuz edemeyecek noktada bozdular . Fakat sen ruhsal yaşamın yasasını bil : armağanlar ancak sade , alçakgönüllü ve itatkâr cana verilinir . İtaatkar ve herşeyde ölçülü olana – beslenirken , sözde ve harekette – Rab ona dua verecektir ve buda yüreğinde kolaylıkla yerine gelecektir .
Ardı arkası kesilmeyen dua Sevgiden gelir , fakat o nu yargılarla boş sözlerle ve ılımsızlıkla kaybederiz . Allah’ı seven gece gündüz onu düşünür. Keza hiç bir meşguliyet Allah’ı sevmeyi engelleyemez . Elçilerde Rabbi dünya onları rahatsız etmeksizin seviyorlardı ve bununla birlikte dünyayı andılar , dünya için dua ettiler . Ve kendilerini İncili yaymaya verdiler . Bununla birlikte aziz Arsène şöyle demiştir : “ İnsanlardan kaç”; fakat Tanrιsal Ruh bize çölde de olsak insanlar ve tüm dünya için dua etmeyi öğretir.
Bu dünyada herkesin bir işi vardır: biri kral, diğeri patrik, bir başka diğeri mutfakçı, demirci yada öğretmendir fakat Rab bütün insanları sever ve en büyük bir sevgisiyle tutulmuş olan da en büyük bir ödülü alacaktır . Rab bize tüm yüreğimizle , tüm aklımızla ve tüm canımızla Allah’ı sevme emrini verdi. Fakat dua etmeksizin nasıl sevilebilinir ki ? Bunun için akıl ve insanın yüreği dua için daima özgür olmalı .
Sevdiğimizi düşünmeyi, ondan bahsetmeyi onunla olmayı özleriz . Can Rabbi Baba’sı ve yaratanı gibi sever ve O’un önünde kendini sevgide ve korkuda tutar, çünki Rab sevgidir; sevgide tutar ki can onda Baba’sını tanır . O merhametlidir ve inayeti herşeyden daha tatlıdır.
Bazıları der ki dua ruhsal yanılgıya düşürür. Bu bir hatadır . Yanılgı kendine kasıntılı bir güvenden gelir, duadan değil. Tüm azizler çok dua etmişlerdir ve tüm insanları dua etmeye çagrırlar . Dua can için en iyi etkinliktir. Dua yoluyla Allaha ulaşırız; Onun yoluyla alçakgönüllüğü, sabrı ve her türlü diğer iyiliği dileriz. Duaya karşı olan Rabbin ne kadar iyi olduğunu hiç bir zaman açıkcası tatmamıştır . Hiç bir kötülük Allah’tan gelmez. Tüm azizler durmaksızın dua etmişlerdir , bir an olsun bile duasız durmamışlardır .
isa mesih imanlıların tanrı’ya gizlide dua etmesini buyuruyor. Bununla herşeye kadir Tanrı’nın bizi her yerde evimizde olduğu gibi en gizli köşelerde bile gördüğünü ve işittiğini belirtmek istiyor. ayrıca Tanrı’nın huzurunda kuru laf etmemizi de istemiyor. tanrı kendi ailesinden olanların korumasını üstüne almıştır. Bundan eminiz. İsa’nın verdiği üçüncü öğüt ise duamızın kısa olması üstünedir. Dua ne denli kısaysa o denli anlamlı olur.
Can, alçakgönüllülüğü kaybederken, aynι zamanda inayetini ve Allah’a karşı sevgiyi de kaybeder ve o zaman ateşli dua söner ; fakat tutkular canda yatıştığı vakit ve can yeniden alçakgönüllülüğü kazandığı vakit Rab ona inayetini yine nasib eder. O zaman kendisi için olduğu gibi düşmanları içinde dua eder ve yanıp tutuşan göz yaşlarıyla tüm dünya için dua eder.
isa bize şu duayı öğretmiştir:
Göklerdeki Pederimiz, Adın yüceltilsin, Hükümdarlığın gelsin, Göklerde olduğu gibi, Yeryüzünde de senin istediğin olsun, Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver, Bize kötülük edenleri bağışladığımız gibi, Sen de bağışla suçlarımızı, Bizi günah işlemekten koru ve kötülükten kurtar. Çünkü hükümdarlık, kudret ve yücelik ebediyen senindir. Amin.
Duaya başlarken "Göklerdeki Babamız" diyoruz. Ağzımızdan çıkan bu ilk sözcüklerle Tanrı’nın Baba olduğunu doğrulamış oluyor ve inancımızı göstermiş oluyoruz. Tanrı’ya dua ederken ona Baba demekle inancımızı sevimli göstermeye çalışıyoruz.
İsa’ya kadar Tanrı’ya bu "baba" adını hiç kimseye bildirmemişti. Musa Tanrı’ya "Adın ne?" diye sorduğundaTanrı ona "Baba" adından başka bir şey söyledi. Yalnızca Tanrı’nın Oğlu bize bu "Baba" adını bildirdi. Baba sözcüğünü kullanabilmek için gerçekten de önce bir oğlun olması gerekiyordu. İsa: "Ben Baba adına geldim" (Yuh.5,43). Aynı zamanda: "Baba, adını yücelt!" (Yuh.12,28) ya da daha açık bir şekilde: "İnsanlara senin adını açıkladım" (Yuh.17,6) diyor.
Şu halde bu adın kutsal kılınmasını istiyoruz. İnsanların Tanrı için iyi şeyler dilemesine gerek yoktur. Sanki bir başkasının ona birşeyler verebileceğini düşünmek gibi bir şey bu. Ya da Tanrı için bir iyilik dilemezsek Tanrı’nın bundan bir eksiği mi olacak sanki? Elbette ki hayır!
Ancak "Tanrı’yı her zaman ve her yerde yüceltmek" (Mez.103,22) çok iyi bir şeydir. Evet, insanlar Tanrı’nın kendileri için yaptığı iyiliği hep anımsamalıdırlar. İşte buna "Tanrı’yı yüceltmek" denir. Üstelik Tanrı’nın adı kutsaldır. Tanrı kendiliğinden kutsaldır, çünkü başkalarını kutsal kılar. Tanrı’nın huzurundaki azizler durmadan ona: "Kutsal, kutsal, kutsal" (İşaya 6,3; Vahiy 4,8) derler.
Bizler de azizler gibi yaşamak için çağırıldık. İşte onun içindir ki şimdiden Tanrı’nın onuruna gökte söylenen bu sözleri ve ilerde Tanrı’nın nuru içindeyken ne yapacağımızı da öğrenmiş oluyoruz. Tanrı’nın yüceliğini ilgilendiren şeyler bunlardır. "Adın kutsal kılınsın" dediğimizde acaba kendimiz için ne istemiş oluyoruz?
Bizler Tanrı’ya aitiz. Onun adının bizde ve Tanrı’nın hala sevgiyle beklediği tüm öteki insanlarda kutsal kılınmasını istiyoruz. Rabbin bizden istediği "Tüm insanlar hatta düşmanlarınız için bile dua ediniz (Matta 5,44) dileğini böylece yerine getirmiş oluyoruz. Çünkü, "Adın bizde kutsal kılınsın" yerine "Adın tüm insanlarda kabul edilsin" demek istiyoruz.
"Senin isteğin olsun" ile "Krallığın bize gelsin" aynı şey demektir. Özdeyişler Kitabında şöyle yazıyor:
Bir an önce köle durumundan kurtulmak ve hükmetmek istiyoruz. "Krallığın gelsin" dileği bu duanın içinde bulunmasaydı, onu biz duanın içine eklerdik. Gerçekten de sevinçlere garkolmayı umutla ve sevinçle bekliyoruz (İbraniler 4,11). Gökteki sunağın çevresinde din şehitlerinin ruhları Rabbe serzenişte bulunuyorlar. "Ya Rab yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?" (Esinleme 7,10) Dünyanın sonunda Tanrı’nın onların intikamını alacağı bir gerçek. Öyleyse Rab, krallığını daha çabuk getir!
Bu krallık meleklerin sevinci, Hıristiyanların bekleyişi, inanmayan halkların bozgunu olacaktır. Tanrı’nın krallığının gelmesi için savaşım vermeli ve özellikle dua etmeliyiz.
İsa şöyle diyor: "Önce Tanrı’nın krallığını dileyin, öteki şeyleri fazlasıyla elde edersiniz" (Matta 6,33).
Yine de bu dileği tinsel açıdan ele alıp incelemek daha iyi olacaktır.
"Günlük ekmeğimizi bugün de bize ver".
Mesih bizim ekmeğimizdir, çünkü Mesih bizim yaşamımızdır, yaşam veren de ekmektir.
Zaten İsa Yuhanna’ya göre İncil’de şöyle diyor:
"Ben yaşam veren ekmeğim" (Yuh.6,35).
Daha önce de şöyle diyordu:
"Ekmek, diri Tanrı’nın gökten inen Sözü’dür" (Yuh.6,31).
Ayrıca ekmek, İsa’nın bu dünyadaki vücududur da:
"Bu benim vücudumdur" (Luka 22,19).
Onun içindir ki, günlük ekmeğimizi istediğimizde Mesih’le yekvücut olmayı da istemiş oluyoruz. Bu dileği normal anlamında da anlayabiliriz.
İnsanın yemek için ekmek istemesi Tanrı’ya yapılan bir saygısızlık değildir. İsa bizden ekmek istememizi istiyor. İnananlar bunu gerekli olan tek şeymiş gibi istemeliler. Ekmekle birlikte, tüm zenginlikleri de isteyenler Tanrı’ya inancı olmayanlardır. İsa bunu daha iyi anlatabilmek için örnekler veriyor, benzetmeler yapıyor. örneğin şöyle diyor:
"Bir baba çocuklarının ekmeğini alıp köpeklere atar mı?" (Matta 15,26)
"Kendisinden ekmek isteyen oğluna, hangi baba taş verir?" (Matta 7,9)
Bununla çocukların babalarından birşeyler beklemelerinin doğal bir şey olduğunu belirtmek istiyor. Geceyarısı arkadaşının kapısını çalıp ondan ekmek istemesi de doğaldır. Bu dileğe İsa’nın bir de "bugün de bize ver" sözlerini eklemesi çok yerinde olmuş. İsa daha önceleri şöyle demişti:
"Yarın ne yiyeceğiz diye, bunu kendinize dert etmeyin".
Bunun için de bir karşılaştırma yapmıştı:
"Adamın biri çok iyi mahsul elde etmişti,elde ettiği mahsulü depolamak ve güvence altına almak için büyük ambarlar yapmayı planlıyordu oysa o gece öldü" (Luka 12,26).
Tanrı’nın ne kadar eliaçık olduğunu gördük. Ona dua etmek de olağan bir şeydir. Tanrı iyi olduğu kadar seve seve de bağışlar. Yiyecek bizleri yalnızca kurbanlık boğalar gibi şişmanlatıyorsa neye yarar ki!
Rab İsa tek günahsız olanın kendisi olduğunun bilincinde.
Onun için bize Tanrı’dan: "Borçlarımızı sil"i istememizi söylüyor. Bu aynı zamanda "Günahlarımızı bağışla" demektir. Bağışlanmayı istemek, suçu kabul etmek demektir. Tanrı, günahından dolayı pişmanlık duyanı seve seve kabul eder. Tanrı gerçekten de günahkarın ölümünü istemez (Hezek.18,21).
Kutsal Kitapta "borç" sözcüğü suç anlamına geliyor:
Görevimizi yapmadığımızda borç altına girmiş oluyoruz. Yargı gününde, yargıç bizden borcumuzun hesabını soracak. Bundan kurtulmanın yolu yoktur, tabii borcumuzun silinmesi dışında. İncil’de gerçekten de efendi uşağının borcunu siliyor (Matta 18,27). Bu, söylediklerimizi tam olarak yansıtan güzel bir örnektir:
Efendi uşağın borcunu siliyor.
Ama uşak kendisine borcu olan adamın borcunu silmiyor.
Uşağın bu davranışını gelip efendiye anlatıyorlar.
O da uşağı tüm borcunu ödeyene dek cellatların eline teslim ediyor.
Uşağın borcunu son meteliğine kadar ödemesi yani işlediği en küçük suçu bile ödemesi gerekmektedir.
Şurasını iyice anlayalım ki:
Biz de bize karşı borçlu olanların borçlarını silmeliyiz.
İncil’in başka bir yerinde de İsa şöyle diyor:
"Size borçlu olanların borçlarını unutun ki sizin borçlarınız da unutulsun" (Luka 6,37).
Petrus İsa’ya:
"Kardeşimi yedi kez mi bağışlayayım?" diye sorduğunda,İsa onu şu karşılığı veriyor:
"Yetmiş kere yedi kez derim sana" (Matta 18,21).
Böylece İsa, Musa’nın yasasını daha da yetkinleştirmiş oluyor. Musa’nın yasası şöyle diyordu:
"Kain’den 7 kez, Lameh’ten 77 kez intikam alacaksın" (Yaratılış 4,15-24).
Bu kısa ancak içeriği zengin duayı noktalamak için İsa şu sözleri ekliyor:
"Ayartılmamıza izin verme".
Yani bu, Ayartıcı’nın bizi günaha sokmaması için yapılan bir dilektir. Bu sözlerle İsa Tanrı’dan yalnız günahlarımızı bağışlamasını değil aynı zamanda insanı günaha sokan eğilimlerden de bizi tamamen kurtarmasını dilememizi istiyor. İsa ne kadarcık imana sahip olduğumuzu çok iyi biliyor. Onun için sakın İsa’nın bizleri düşmüş görmek istediğini ya da bizi günaha düşürmek istediğini sanmayalım.
Bizi asıl günaha düşüren zayıf aynı zamanda kötü olan Kötülük Ruhu’dur. Gerçekten de Tanrı İbrahim’den öz oğlunu kendisi için kurban vermesini istediğinde bunu imanını yıkmak için değil de, ona imanını açıkça göstermek amacıyla yaptı. Tanrı bu şekilde daha sonra vereceği buyruk için İbrahim’i basamak yapmış oldu.
"Sizin için değerli olanları Tanrı’dan daha çok sevmeyin" (Matta 10,37).
Kötülük Ruhu İsa’yı da günaha düşürmeye çalışmıştı.
İsa’nın kanıtladığına göre insanları günaha düşüren yalnızca bu kötü Ruh’tur. Bunun üzerine İsa daha sonra, "Ayartılmamak için dua edin" (Luka 22,46) buyruğunu vermiştir. Havariler İsa’yı terkettiklerinde günah eğilimine düşmüşlerdir,uyumayı dua etmeye tercih etmişlerdir (Matta 26,40-45).
Duanın son bölümü "Ayartılmamıza izin verme" cümlesinin ne anlama geldiğini açıklıyor. Son bölüm ise "Kötü olandan bizi kurtar"dır.
Bu dua çok az sözcükten oluşmasına karşın, peygamberlerin, havarilerin sözlerinin, hatta İsa’nın birçok konuşmasının, verdiği karşılaştırmaların, örneklerin, buyrukların ve İncillerin bir çeşit özetidir. Bu dua ayrıca bize ne yapmamız gerektiğini de gösteriyor.
Tanrı’ya "Baba" demekle ona onur vermiş oluyoruz; onun adını anarak inancımızı teyit etmiş oluyoruz; onun iradesi altına girmiş oluyoruz; onun krallığından söz ederek ondan ne beklediğimizi göstermiş oluyoruz; ekmek isterken aslında yaşam istemiş oluyoruz; Tanrı’dan bağışlanmamızı isterken günahlarımızı kabul etmiş oluyoruz; düşmekten korkuyoruz bunun için Tanrı’dan bizi korumasını istemiş oluyoruz.
Burada şaşırtıcı olan nedir?
İstediği gibi dua etmemizi bize yalnız Tanrı öğretebilir. Tanrı’nın kendisi duamızın içeriğinin ne olacağını bize öğretiyor. Ağzından çıktığı andan itibaren de onu Ruhuyla kaplıyor. Onun için bu duanın İsa’nın bize öğrettiği şekliyle göğe dek yükselip Baba’nın yüreğini etkileme şansı büyüktür.
İsa insanlara neyin gerekli olduğunu biliyor.
Onun içindir ki, İsa bize bu duayı öğrettikten sonra şu sözleri söylüyor:
"Dileyin size verilecektir" (Matta 7,7; Luka 11,9).
Gerçekten de olayların akışına göre dileklerimiz de değişebilir. Ancak her şeyden önce İsa’nın öğrettiği bu duayı söylemeliyiz. Bu en önde gelen ve en önemli duadır. Ancak bundan sonra başka isteklerimizi ve arzularımızı dileyebiliriz. Rabbin buyruklarını unutmayalım. Tanrı’nın buyruklarından uzaksak, sesimizi ona öyle kolay kolay duyuramayız!
Tanrı’nın buyruklarını yerine getirmekle duanın cennete giden yolunu açmış oluruz. Rab her şeyden önce şunları istiyor:
Kardeşinle kavga ettiysen ya da ona kötülük ettiysen, Tanrı’ya sunağını sunmadan önce git kardeşinle anlaş. Huzurun yoksa Tanrı’dan huzuru nasıl elde edeceksin?
Sen bağışlamazsan nasıl bağışlanacağını umarsın?
Kardeşine karşı kızgınsan Allah Baba senin duanı nasıl dinlesin?
Gerçekten de Tanrı her türlü kızgınlığı hatta öfkelenmeyi bile yasaklıyor.
Yusuf’un öyküsünü anımsayalım (Yaratılış 45,25),
Yusuf babasını kendisine getirmeleri için kardeşlerini gönderiyor ve onlara "yolda kavga etmeyin" diyor.
Burada bizlere bir ders verilmek isteniyor.
Gerçekten de yaşam biçimimizi bir "yol"a benzetebiliriz.
Dua yolunda iken yüreğimizde öfke bulunuyorsa Allah Baba’ya doğru gidemeyiz.
Musa’nın yasası, "öldürmeyeceksin" diyor.
İsa bu konuda daha ileri giderek insanın kardeşine karşı öfke duymasını bile yasaklıyor.
Hatta insanın kötü bir tek söz bile söyleyerek rahatlamasına izin vermiyor.
Havari Pavlus bizi uyarıyor:
"Öfkenizin üzerine güneş batmasın" (Efes.4,26).
Kardeşini bağışlamayı reddedersen bir günü dua etmeden geçirmiş olursun! Ya da kardeşinden nefret edersen dua etme (yeteneğini) yitirirsin.
Dua eden kişinin yüreği tamamen özgür olmalı, yalnız öfkeden değil ama onu huzursuz kılan her şeyden arınmalıdır. Hitap ettiği Ruh’a benzemelidir. Temiz olmayan bir ruhu Kutsal Ruh kabul eder mi? Boş şeylerle dolu bir ruhu özgürlük ruhu olan Tanrı’nın Ruhu kabul eder mi? Üzgün bir ruhu Tanrı’nın neşeli Ruhu kabul eder mi? Hiç kimse düşmanını kabul etmez. İnsan kapısını yalnız dostuna açar.
Yüreğiniz kirli iken dua etmeden önce ellerimizi yıkamışız neye yarar? Yüreklerimizin temizliği ellerimize de yansır. Ellerimizi ancak yalan söylemekten, yaralamaktan, işkence etmekten, zehirlemekten, putlara tapmaktan arındıktan sonra, göğe doğru kaldırabiliriz. Önce yüreklerini sonra ellerini temizleyenler tüm bu günahlardan arınabilirler.
Ruhta ve gerçekte dua etmemizi isteyen Tanrı’nın kendisidir. Tanrı’nın istediği gibi dua edersek, Tanrı bizden bir şey esirger mi? Duanın gücünün kanıtlarını duyuyor, okuyor ve bunlara inanıyoruz. Yahudiler eski usül dualarıyla açlıktan, ateşten ve vahşi hayvanlardan kurtuldular; bu bir gerçek. Bu dua henüz İsa’nın yetkin hale soktuğu halde değildi. Hıristiyanların yaptığı dua çok daha güçlüdür.
Bu dua ateşin ortasına bir melek indirip ateşi çiğ gibi serin kılmıyor (Dan.3,49).
Aslanların ağzını kapatmıyor.
Aç olanlara köy yemeği getirmiyor (Dan.6,19).
Acı çekmemizi engelleyici çareyi bize vermiyor.
Ama bu dua acı ve ıstırap çekenlere, kendilerini rahatsız hissedenlere, sabır veriyor ve onları güçlendiriyor. Onları yüreklendirerek onlardaki Tanrı sevgisini büyütüyor. Bu şekilde dua edenler Rabbe güvenmekle, ondan neler elde edebileceklerini biliyorlar. Onun adı uğruna acı çektiklerinin bilincindedirler.
Eskiden Tanrı’dan vurması, düşman ordularını dağıtması, verimli yağmurların düşman toprakları üzerine yağmaması istenirdi. Şimdi ise, kutsal dua ile Tanrı’nın öfkesi yatıştırılıyor.
Tanrı’ya düşmanlarımız için dua ediyoruz. Bize kötü davrananlara, acı çektirenlere hayır duası ediyoruz. Dua yeryüzüne ateşi bile çekti (2.Kral.1,10) gökten sular indirmesi neden o kadar şaşırtıcı?
İsa dua ile kötülük yapılmasını istemedi. Tersine, iyilik yapılması için duaya her türlü gücü verdi. Evet, dua ile ölüleri diriltebilirsiniz, zayıf olanlara güç verebilirsiniz, hastaları iyi edebilirsiniz, insanların içindeki kötülük Ruhu’nu kovabilirsiniz, hapishane kapılarını açabilirsiniz, masumları bağlayan zincirleri kırabilirsiniz. Dua ile günahları yıkayabilirsiniz, günah eğilimlerini kendinizden uzaklaştırabilirsiniz, Tanrı’nın düşmanlarının saldırılarını püskürtebilirsiniz. Korku içinde olanları yatıştırabilirsiniz. Cesareti olanları sevindirebilir, yolculuk edenlere kılavuzluk edebilirsiniz. Denizdeki dalgaları sakinleştirebilir, haydutları korkutabilirsiniz. Yoksulları doyurabilir ve zenginlere yol gösterebilirsiniz. Düşmüş olanları kaldırabilir, düşmekte olanları düşmekten kurtarabilirsiniz. İki ayağı üzerinde duranlara güç verebilirsiniz. Dua Tanrı’ya inancı olanı koruyan sağlam bir duvar gibidir. Dua bizi her yandan sarmış düşmana karşı bir silah, bir ok gibidir.Onun için bu silahı edinmeden sakın bir adım atmayın! Geceleri dua ederek uyanık kalın! Duanın silahları ile donanarak liderimizin bayrağını izleyin! Meleğin borazanı çalmasını dua ederek bekleyelim.