klasik müzikleri caz olsa da, avrupa sanat müziği üzerine de geniş bir külliyata sahip ülke.
türkçe yazılmış klasik müzik kitaplarının sayısı abd ile boy ölçüşebilir mi bilmiyorum. sonuçta konservatuvar okumadım, kütüphaneleri türkçe kitap konusunda ne kadar zengin bilmiyorum. ama bir kitapçıya gittiğimde klasik müzik üzerine yazılmış 3-5 kitap anca buluyorum.
(bkz: george floyd')'un ölümünden sonra çok ciddi protestolara sahip olan ülke. Ülke bir kaç haftadır için için yanıyor, haklı başlayan protestolar yağmacılara fırsata dönüşmüş. Zaten corona virusde dağıttı. Dikkatimi çeken şey; çıkan olaylarda kan kişinin öldüğü veya yaralandığı belirtilmiyor. ( ya da ben bulamadım) bu tür birşey türkiyede olsa haberlerin ilk sırasında kaç ölü, kaç yaralı var belirtilirdi. Bir gazeteci olsa "neden?" Diye sormak isterdim.
muhafazakarları çoğunlukla stereotipler üzerinden hareket eden ülke. ben bunlarla ortak bir paydada buluşurdum belki diyordum ama onların yanında ben komünist falan kalıyorum.*
gerçi her muhafazakar da aynı değil orası ayrı. türkiye'de yediklerimi orada da yemeye çalışan birisi var mesela. nj/paterson gibi küçük istanbul sayılacak bir yerde yaşadığı için bu konuda şanslı tabii. yoksa ülker pötibörü orada nerede bulacak.*
bir de son yıllarda ingiliz kökenli katolikler arasında artan bir jakobitizm ve "ingiltere yeniden abd'ye hükmetsin" görüşü var. bunlar nasıl terörist ilan edilmiyor hakikaten ilginç. hoş gerçi falkland savaşı ile artık adasına çekilen, hatta yakında iskoçyasız kalacak bir ingiltere'nin amerika kıtasına dönmesi de fanteziden öteye geçmez. "mal la bunlar" deyip önemsemiyor olsalar gerek.
45'lik plağı katlayıp posta kutusuna tıkanlar, önemli dökümanları yetiştiremeyip milletin başını irs ile derde sokanlar hep bu posta servisinde çalışıyor.
bütün sosyal bilimlerin algısını değiştiren devlettir. özellikle 18. yüzyıl itibari ile aldığı göçlerle beraber o kadar yapay bir toplum yapısı oluşmuştur ki charles dickens, martin chuzzlewit kitabında sokak tabiriyle itin götüne sokmuştur. fırsatlar ülkesidir aslında çünkü kim ne isterse yapabilir tabi gücü ne kadar yetiyor ise. demokrasinin ve retoriğin en uygulanabilir kılan yapıya sahiptir. değerler yargısı çıkarlar üzerine vardır. biz her ne kadar avrupa ve amerika'yı "batı" olarak görsek de sosyolojik olarak aralarında dağlar kadar fark vardır. amerikan halkı için ise bunlardan başka genellemenin imkansız oluşudur. en post modernist, en marjinal yaşamları da içinde barındırır; en muhafazakar, en ırkçı kafaları da. en zeki insanları da barındırır; en salaklarını da. en disiplinli ve çalışkan insanları da barındırır; en tembel insanlarını da.
bu kadar araştırma yapmama, bir çok amerikalı ile iletişim kurmama hatta yakın arkadaşlarımın bazılarının amerikalı olmasına rağmen hiçbir zaman gidip göremedim, bizzat deneyimleyemedim bu yaşantıyı. büyük ihtimalle de deneyimleyemeyeceğim ömrüm boyunca. tabi bu kadar olumsuz yorum yazmama rağmen, bu kadar istisna koşulların yarattığı bu çekicilik apayrı bir konu. sırf bu yüzden insanların imkanları olursa gidip görmesi gerektiğini düşündüğüm özel yerlerden birisi.
eğer gerçekten the economist'in şu kapağındaki gibi bir strateji izleyecekse, çok yakında, çin'e karşı iç savaş dönemindeki anakonda planı'nın bir benzerini uygulayacak olan ülke.
Delta havayollarına ait bir uçakta iki kadın yolcu kendi arasında Trump destekçisi konuşma yaparken diğer yolcular tarafından şikayet edilince uçuş ertelenmiş. Kadınlar yazık uçaktan inerken millete dert anlatmaya çalışıyor "konuşma özgürlüğü var, haklarım var benim".
Yani çomar her yerde çomar ama Amerika gerçekten çok acayip bir yer. Devlet kurumuyla halk arasında müthiş bir uçurum var ya. Bizde yöneten de, yönetilen de çomar misal.
her ne kadar 1.5 tane katolik başkana sahip olsa da, katoliklerin pek sevilmediği bir ülke. ikinci dünya savaşı ertesinde, solcular kadar olmasa da, katolikler de bir nevi "potansiyel düşman" olarak görülmeye başlanmış. bunda elbette ülkedeki protestan çoğunluk ve abd kültürünün protestanlık temelli olması etkili.
catholicism and american freedom: a history başlıklı kitabında john mcgreevy, 20. yüzyıldaki amerikan liberalizminin karakteristiklerinden birisinin anti-katolik olmak olduğunu söyler.
abd'li katolik arkadaşlarım üzerinde gözlemlediğim kadarıyla, bu antik-katolik duruş amerikalı katoliklerin orta çağı idealize etmelerine sebep oluyor. avrupa katolikleri arasında bu kadar çok orta çağ özlemi çeken yoktur sanırım.
buradan da abd'li katoliklerin neden papa franciscus ve hatta ikinci vatikan konsili kararlarına karşı çıktığını anlayabiliriz. toplumda var olan anti-katolik hava, onları epey muhafazakarlaştırmış. ama bu muhafazakarlaşmaya fanteziler de girdiği için, orta çağı idealize etmeleri gayet normal görünüyor.
diğer bir husus da anti-katolik duruşa tepki olarak abd'li katolikler "aman protestan olmayalım" konusunda çok endişeliler. mesela latin ayininin zorunlu olmaktan çıkıp, her halkın kendi dilinde ayin yapmasının teşvik edilmesi abd'li katoliklerin en çok rahatsız olduğu konudur sanırım.
ama burada yanlış olan nokta, bazı kişilerin bu işleri abartması ve hristiyanlık inancının özünü gözden kaçırması oluyor. mesela orta çağ dönemini "aabii ne güzelmiş ya, herkes dindar katolik geziyormuş..." şeklinde ele almaları da tarih konusunda aslında fantezilere kaçtıklarının da bir göstergesi. az çok avrupa tarihi bilen, avrupa'nın aslında o kadar da dindar olmadığını bilir. the godfather: part iii'de bu konuyla ilgili güzel bir sahne vardır.
bu tarz fanatiklerin zıt kutbu da "insanın iyi olması yeter" şeklinde fikirleri olan katolikler ki, onlara da zaten "kafeterya katoliği" denmekte. çok güzel bir terim bence.*
başkanı biden pfizer ve moderna'yla ilave 200 milyon doz için anlaşma yapmış. her birinden 100 milyon doz alacak. yani yaptıkları programa göre, temmuz 2021 sonuna kadar ülkedeki herkes aşılanmış olacak.
ayrıca johnson&johnson'ın tek dozluk aşısından 100 milyon da abd için kenara ayrılmış durumda. gıda ve ilaç kurumundan onay alır almaz, kullanımına başlanacak.
dünyanın en özgürlükçü ülkesi, bazı sol görüşlü insanlar aksini iddia etse bile durum böyle. bu ülkenin her alanda karşısında yer alan ülkeler genellikle; çin, rusya, iran, ve venezuela gibi insan yaşamının kibrit çöpü gibi değersiz olduğu sözde ülkelerdir ve bu sözde ülkelerin abd'yi de özgürlük düşmanı ilan etmesi de apayrı komik bir olaydır. özellikle sosyal medyada yapılacak kısa bir araştırmanın ardından "kahrolsun emperyalizm", "yaşasın sosyalizm" nidaları atan tiplerin bu ülkede yaşamak için can atması da ayrı bir gerçek. kısacası dünya varoldukça süper güç konumunda olacak ülke.
bazı vatandaşlarının korona yardımını partilerin seçmen satın alma işi olarak gördüğü ülke.
ilginç bir bakış açısı cidden. adamlar havadan para gelmesi olayını "allah allah eniştem neden beni öptü? yoksa bende gözü mü var?" şeklinde yorumlayabiliyor.
tarihinde beyaz kölelerin de olduğu ülke. ama sanırım beyaz olmalarından ötürü ve sayılarının görece az olmasından ötürü çok gündeme gelmez bunlar.
virginia'daki ingiliz kolonisine ilk gönderilen köleler genelde çocuklarmış. ingiltere'deki fakir ailelerin çocukları toplanıp virginia'ya götürülmüş.
oliver cromwell iktidara geldiğinde de katolik irlandalılar amerika'ya gönderilmeye başlanmış. cromwell'in amacı bir nevi etnik temizlik yapmakmış ama sanırım iktidarının ömrü yetmemiş.
1620-1775 yılları arasında 300000 kişi, ingiltere topraklarından amerika kıtasına zorla götürülmüş.
abd kurulduğunda, güney eyaletlerinde de bu kölelerin çocukları da köle olarak kabul edilmişler. hatta bir mahkeme belgesine göre beyaz bir kadının kölelerin soyundan geldiği kanıtlanamadığı için mahkeme kadının ve çocuklarının özgür olduğu hükmüne varmıştır. (hook vs. nanny pagee and her children davası)
kentucky'de ise bir beyazın köle yapılabilmesi için ya köle soyundan gelmesi ya da bir şekilde zenci geni alması gereklidir.
arkansas eyaletinde beyaz bir köle çalmak hapis cezasıyla sonuçlanıyormuş.
düşmanlarını besleyen, sonra da onlarla savaşn ilginç bir ülke.
nazi almanyası, ho chi minh, taliban hep abd'nin destek verdikleri. hatta ho chi minh'in ve taliban'ın askerlerine askeri eğitim vermişliği de var.
en son marifeti de çin halk cumhuriyeti olacak sanırım. sscb'yi yalnız bırakmak için çin'e de epey destek verdi zamanında. şimdi de "ne yapsak da şu çin ile bir çatışmaya girsek?" diye kara kara düşünüyor.
bir de buranın sağcı askerlerinde "biz tanrı'nın askerleriyiz" diye hastalıklı bir düşünce yapısı var, soğuk savaş döneminden kalma. adamlara "o zaman neden ho chi minh'e destek verdiniz?" deyince mavi ekran veriyorlar.*
Bir ara fena sıçmışlardı sanki covid konusunda. Biraz önce okudum ki nba'de oynanacak nets maçına gelenlerden isteyenleri, ev sahibi milvaukee bucks salonda kurduğu özel bölümlerde aşılayacakmış. Hatta Pfizer veya Johnson & Johnson aşılarından istediğinizi seçebiliyormuşsunuz.
Medeniyet ve zenginlik böyle bir şey sanırım. Biz mesela 3 hafta kapatıldık ama aşı yok.
Hafta sonu yanlışım yoksa ekonomik zorlukları aşamadıkları için 7 insan intihar etti.
Çoğunuz bu satırları evinizin tavanına bakarak okuyorsunuz muhtemelen.
Ve evet, Ecevit'e yazar kasa fırlatıldı..
başkent washington'da, insanların geçerken uğrayıp, aşı yaptıracağı noktalar yapmışlar. ilk başta yaşlılara hizmet verirken, geçtiğimiz cumartesi günü 18 yaşa kadar inmişler. belediyenin sayfasından, twitter'dan her gün noktaları haber veriyorlar. bu uygulamanın özellikle de evsizler için çok iyi olduğu söyleniyor. telefon, interneti olmayan, randevu alamayacak insanlar, çadırların kurulduğu yere gidip, aşılarını olabiliyorlar.
aşılamayı 18 yaşa kadar indirdi adamlar. biz de daha aşılar nerede diye bağırıyoruz. bakan, aşı sıkıntısı olacak diyor, cumhurbaşkanı olmayacak diyor , bakan sonra vazgeçiyor, 10 yüz milyon aşı gelecek diyor, diyor da diyor... ikinci dozlar falan erteleniyor. neyse ki kar yağdı da mikroplar kırıldı.
hayvani aşılama programı sayesinde covid belasından kurtulmasına %10-15 kalmış ülke
burada kritik %50 oranı var. kaliforniya bu orana ulaştığından beri rahat. san fransisco ise %72'de ve neredeyse 900bin kişilik eyalette nisan boyunca altı kişi ölmüş.
onlar ölmesini bitirsin, kendini kurtarsın, daha açık pazar olarak bize sıra gelir herhalde.
bayrağı ingiliz doğu hindistan ticaret şirketi'nin bayrağından union jack'in çıkartılıp yerine eyaletleri sembolize eden yıldızların konulmasıyla oluşturulmuş ülke.